Bu yazı, Tiyatro Boğaziçi Çalışanlar Bölgesi’nde 2012 Sonbahar- 2013 İlkbahar döneminde ‘Askerlik’ temalı kolektif oyunlaştırma çalışmasında yapılan dramaturji tartışmalarını belgelemek amacıyla yazılmıştır. Çalışma, kadro sıkıntısı sebebiyle yarım kalmış bir çalışmadır. Öykünün yaklaşık üçte ikilik bölümü taslak metin olarak yazılmış ve sahne üzerinde doğaçlanmıştır. Doğaçlanan sahneler üzerine yapılan dramaturji tartışmaları aktarılmaya çalışılacaktır.
Oyunun öykü akışı şu şekildedir:
Cemal Pekbilir, uluslararası bir firmada direktör olarak çalışmaktadır. Bir üst pozisyona terfi edebilmek için geçmesi gereken son bir test kalmıştır. 40 dakika boyunca tanımadığı insanları anlattıkları ile bir salonda tutabilirse sosyal yönden de yeni pozisyonun gerekliliklerini yerine getirdiğini kanıtlayacaktır. Kendini bir tiyatro sahnesinde anlatıcı olarak bulur. Gerçek seyircileri 40 dakika salonda tutacak can alıcı bir hikaye bulmak durumundadır. Birkaç başarısız denemeden sonra seyircilere en ilginç gelebilecek hikaye olarak askerlik hikayesini anlatmaya karar verir. Askerlikte yaşadıklarını kimseye anlatmamaya dair kendisine verdiği sözü bozar ve anlatısına başlar.
Cemal, üniversiteden mezun olduktan sonra 2 sene uluslararası bir firmada çalışmıştır. 2 senelik tecilin ardından askere gitmeye karar verir. Askerliği Şırnak’a çıkar. Ailesini ve sevgilisi Nebahat’i endişe içinde İstanbul’da bırakarak önce acemi birliğini yapacağı Hatay’ın, oradan da Şırnak’ın yolunu tutar.
Şırnak’a ayak basana kadar, ‘ne de olsa kısa dönemim, başıma kötü bir şey gelmez’ diye düşünerek kendini telkin etmeye çalışır. Hatay’da geçen acemi birliği günleri yurt günlerini andırır. Askerliğin ritüellerine ilk günlerde yabancılaşsa da Hatay’daki acemi birliği süresince keyifli anılarla eve döneceğine dair inancını pekiştirir. Hatay’daki günler ne kadar fiziksel olarak zorlu geçse de keyiflidir, tek sıkıntı Nebahat’ten ve ailesinden ayrı kalmaktır.
Acemilik günleri geride kalır ve Cemal Şırnak’a ayak basar. Ayak basar basmaz, çatışmadan dönen askerlerle yüzleşir. Şırnak günlerinin zorlu geçeceğine dair kendini alıştırmaya çalışmış olsa da savaşla yüzleşmeye hazır değildir. Canını kurtarması, oradan bir şekilde uzaklaşması gerekecektir. Bir tüp patlaması ardından şok geçirmiş numarası yaparak revire gider, kendisine yardımcı olan arkadaşı Kemal ile psikoloğu kandırırlar ve kafa izni almayı başarır. Fakat ertesi gün yalan ortaya çıkar ve Cemal, askeri mahkemeye sevk edilerek disko cezası alır. Orada askerliğini yapmakta olan eşcinsel bir gencin hikayesine tanık olur.
Cebinde eğlenceli askerlik anıları ile İstanbul’a döneceğini zanneden Cemal, artık farklı bir Cemal olmuştur. Nebahat ile ilişkisi bozulmuş, cebinde eğlenceli anılar yerine aklından çıkaramadığı Şırnak’ta tanık olduğu sahneler, korku içinde geçen nöbet anıları ve soru işaretleri vardır. Cemal, bunları kimseye anlatmamaya dair kendine söz vermiştir. Soranlara ‘her vatan evladı gibi gittik, geldik işte, vatan borcumuzu ödedik’ der. İstanbul’a döndükten sonra farklı bir işe başlar, Nebahat ile ilişkisini düzeltir, işinde yükselir, çocuk sahibi olur ve hayatın koşturmacası içerisinde kendisini askerliğe dair anıları unutmaya zorlar. Oysa gün gelecek, yıllar boyu kimseye anlatmadığı askerlik anılarını iş eğitimi esnasında koca bir salona anlatacaktır.
Sahne ön oyun ile açılır. Cemal, seyircileri salonda tutabilecek bir anlatı arayışındadır. Karşısında gerçek seyircileri gördüğünde çok heyecanlanmıştır. Gençlik yıllarında amatör tiyatro yaptığı için kendine güvenlidir. Birkaç başarısız maç yorumu, temel fıkrası, finansal sunum denemesinden sonra başı, ortası, sonu olan, kendince dinlenmeye değer askerlik anılarını anlatmaya başlar.
Ön oyunu bilimsel olarak değerlendirdiğimizde; bir üst pozisyona geçmek için tanımadığı insanları 40 dakika bir salonda tutabilme durumu, sık rastlanır bir uygulama olmasa da gerçekçidir. Günümüzde insan kaynakları departmanları yönetici adaylarını alışılmadık testlere tabi tutabilmekte ve alışılmadık durumlar yaratarak kabiliyetlerini değerlendirebilmektedir.
Cemal, beklenmedik bu durum karşısında şaşkınlık içerisindedir. Pozisyonu gereği hep kendine güvenli, karizmatik ve başarılı bir iş adamı imajı oluşturmaya çalışmıştır. Fakat sahne üzerinde gündelik hayattaki jestleri eğreti durur. Başarılarını anlattığı, kendine fazla güvenli bir imaj cizmeye çalıştığı durumlarda estetik olarak komik duruma düşecektir. Çünkü seyirciye hazırlıksız yakalanmıştır. Sahnede gündelik ilişki ağındaki hiyerarşik konumlar alt üst olmuştur. İyi eğitimli, parlak bir kariyeri olan beyaz yaka orta sınıf Cemal, belki sosyal statü olarak salonda en önde gelen kişidir. Ama başarısı, salondaki seyircileri salonda durmaya ikna etmek becerisi ile ölçülecektir. 40 dakika için muktedir olan seyircidir ve Cemal’in sahne üzerindeki çırpınışları bu durumu destekler.
Ön oyunda seyircinin yer yer sempatisini kazanabilecek, yakınlık duyabileceği bir oyunculuk uslubu yakalanmaya çalışılmıştır.
İkinci bölüm, Cemal’in ailesi, sevgilisi Nebahat ve arkadaşlarından ayrılık sahnelerini içerir. Cemal’i arkadaşları askere uğurlayacaklardır. Yeşim ve Hikmet’in evinde Cemal için bir yemek organize edilir. Askerliğinin Şırnak’a çıkacağı bu gecenin sonunda belli olur. Cemal şaşkınlık ve endişe içinde, acemi birliğini yapacağı Hatay’a uğurlanır.
Bu bölümde dramaturjik kırılma noktası Cemal’in Şırnak’a düştüğünün öğrenildiği andır. O ana kadar herkes Cemal’i güle oynaya vatani göreve uğurlarken, bilgisayar ekranında Şırnak yazısının görünmesiyle ortam buza döner. Şınak’ta askerliğini yapmış bir arkadaşla yapılan telefon görüşmesi durumu daha da kötüleştirir. Kendi de dahil herkes panik olsa da Cemal delikanlılıktan ödün vermez.
Cemal’in askere uğurlandığı ikinci bölümde dramaturjik olarak öne çıkarılmaya çalışılan nokta Cemal ve yakınlarının yanılgısıdır. Ülkede savaş olduğunu, Cemal’i de pekala savaşa uğurlayabileceklerini bildikleri halde, bunu akıllarına bile getirmemeye çalışarak savaş gerçeğini ötelerler. Televizyonda gördükleri çatışmalar, İstanbul’da yaşayan, iyi eğitim görmüş orta sınıftan insanları etkilemeyecektir onlara gore. Askerlikte savaşa teğet geçseler de döndüklerinde her şey eskisi gibi olacaktır. Dolayısıyla tavırları bilimsel olarak tutarsızdır. Şırnak’a düştüğünü öğrendiğinde ne kadar korksa da Nebahat ve ailesine karşı delikanlılıktan ödün vermemesi Cemal’i komik duruma düşürür. Dile getirilmese de bu gidişin dönüşü olmama ihtimali herkesi çaresiz bırakır. Politik olarak muktedir devlettir, ve askerlik bir zorunluluktur. Can pahasına da olsa bu durumu sorgulamaya kimse yeltenemez.
Toplum gözünde askerlik bir tür erkeklik sınavıdır. Bu sınavı başarı ile geçenler sağlam erkek olarak topluma katılmaya hak kazanırlar. Dolayısıyla askerlik yapmak uğurlamadaki bireyler tarafından hiç bir zaman sorgulanmaz. Cemal bunu sorgulasa da dillendiremez. Askerlik, ‘vatandaşlık koşulu’ olmasının yanı sıra hegemonik erkekliğin inşasında da önemli bir yere sahiptir.
Uğurlama sahnesinde gördüğümüz kadın figürleri, kendilerine biçilen ‘bekleyen’ konumuna razıdırlar. Anneye biçilen rol ‘kutsaldır’. Evladını vatan uğruna yitirmeyi göze almak başlı başlına bir ‘kahramanlık’tır. Cemal’in annesi de Cemal’i uğurlarken ‘Sen Paşa Mehmet Dede’nin torunusun, aslan gibi gidecek aslan gibi döneceksin’ der. Yine de dayanamaz, arkasından ağlar. Sevgiliye düşen rol de yine beklemektir. Onlar da bu ‘kutsal görevin’ sessiz destekçileri olarak konumlanırlar.
İkinci bölümün sonunda Cemal, havalanına giderken bindiği taksinin şoförünün anlattıklarında fazlasıyla etkilenir. Şoför de Cemal gibi sevgilisini ardında bırakıp askere gitmiştir. Cemal askerdeyken sevgilisi Nebahat’in kendisini aldatabileceği fikri tüm askerlik boyunca Cemal’in kafasını kurcalayacaktır. Cemal havaalanında kendisini uğurlayan Nebahat’ten sadakat sözü almaya çalışır.
Askere giden erkeğin arkasında bıraktığı sevgilisinin onu aldatma ihtimali sık işlenen bir klişedir. Cemal ve Nebahat’in ilişkisi askerlik dönemi boyunca sürecek telefon görüşmelerinde hep gerginliğini koruyacaktır. Artık Cemal, özgürlüğü kısıtlanmış bir erkek olacaktır, Nebahat ise özgür bir kadın. Cemal, Nebahat’in aynı sosyal çevrede mutlu mesut hayatına devam edecek olmasını kabul etmek istemez. İlişkilerinde hakim figür Cemal’ken özgürlüğünün kısıtlanması ile sevgilisinin gözünde çaresiz duruma düşmekten korkar. Delikanlılıktan ödün vermemesi, Nebahat’in torpil tekliflerini reddetmesi de bundandır. Özgür erkek, asker erkek olacaktır. Sevgilisinin yanında bulunamayacaktır. sevgilisi yerine vatan toprağını koruyacaktır. Ataerkil düzende sevgili yerine geçici süreliğine vatan toprağının ikame edilmesi tutarsız değildir; ancak sevgiliyi emanet edecek güvenilir insanlar varsa.
Üçüncü bölüm acemi birliği bölümüdür. Bu bölümde Hatay’daki acemi birliğinde geçen günleri izleriz. Cemal burada badilik sistemi ile tanışır. Sorgulamadan kabul etmesi gereken bir dizi ritüele tanık olur. Yurt günlerindeki gibi onlarca erkekle aynı yatakhane paylaşılır, birlikte duş alınır. Atış talimi, gece eğitimi gibi eğitimler acemi askerleri hem fiziksel olarak zorlayacak hem de psikolojik olarak Şırnak’a hazırlayacaktır.
‘Acemilik günlerinde erkekler kahraman koruyucular olarak hegemonik erkeklik değerleri ile uyum gösterecekleri kışla eğitim süreçlerinden geçirilerek savaşa hazırlanacaklardır. Acemilik günlerinde askeri eğitim bir tür hegomonik erkeklik öğrenme okuluna dönüşür.’ [1] Askerliğe ait her şey, son derece erkeksi bir nitelik taşır.
Acemi birliği sahnelerinde Cemal bir gerçekle yüzleşir. Artık başarılı, parlak genç Cemal Pekbilir’i diğerlerinden ayıran bir özelliği yoktur. Üniformayı giydikten sonra emre hazır onlarca askerden herhangi biridir artık. Tek tip giyinip, tek tip hareket ederler. ‘Militarist iktidar disiplinsiz, şekilsiz bedenleri disipline eder ve şekle sokar, onları sıradan sivil olmaktan çıkarır ve onlara askeri bir hava verir.’[2] Egemen olan ordudur, sivil hayattaki konumun ya da başarıların önemi yoktur. Askerlik toplum nezdinde erkeğin kişiliğini güçlendirirken diğer yandan onu kişiliksizleşmeye zorlar. Sivil hayatta çok soru soran, sorgulamayı seven Cemal, muktedir güç ordu karşısında artık bir özne değildir. Emir komutayı bozamaz, sorgulayamaz, itaat eder. ‘Militarist yapıda akıl ve beden birbirinden ayrılmıştır. Komuta edenler akla sahiptir, komuta edilenler ise bedendir.’[3] Cemal bu durumu baştan kabullenir. Zira askerden dönen herkesin öğütlediği şey, askerde mantık aramamasıdır. Cemal de böyle yapacak, sıranın ne en önünde ne de en arkasında durup dikkat çekecek, ortalarda durup göze batmadan kazasız belasız bu dönemi atlatacaktır. Bu kabulleniş biçiminde kritik olan inisiyatifin devridir. Bireyin inisiyatif alması, emri sorgulaması, emre itaatsizlik etmesi istenmez.
Gece intikal eğitiminde, Tonguç karakterinin fazla kilolu olması sebebiyle birliğe ayak uyduramayıp geride kaldığını ve eğitimi sekteye uğrattığını görürüz. Tonguç’un uyumsuzluğu neticesinde tüm birlik ceza alır. Ve Cemal de dahil askerler, Tonguç’u fena halde döverler. Bu sahnede de erkeklik eğitimine ayak uyduramayan figürün dışlanıp aşağılandığını görürüz. Düşen kişiye yardım etmek yerine diş bilemek ve zarar vermek etik olarak tasvip edilmeyecek bir davranıştır. Ancak orduda merhamet vatana ihanet demektir. Ordu için bir birlik ancak en zayıf askeri kadar kudretlidir, o zayıf halkayı çelik eylemek de yine o birliğin görevidir. Merhametsizlik haklılaştırılır. Tonguç’u döven askerler ödüllendirilir. Sonraları Tonguç’un ortalıktan kaybolması ya da gördüğü zarar birlikte kimsenin umurunda değildir. Aynı eğitim zaiyatı olarak kayda geçen askerler gibi. Cemal de sorgulamadan bu şiddete dahil olduğu için onun tavrı da etik olarak yanlıştır.
Dördüncü bölüm Şırnak’ta geçen günleri konu alır. Acemilik günleri geride kalır ve Cemal Şırnak’a ayak basar. Ayak basar basmaz, çatışmadan dönen askerlerle yüzleşir. Şırnak günlerinin zorlu geçeceğine dair kendini alıştırmaya çalışmış olsa da savaşla yüzleşmeye hazır değildir. Canını kurtarması, oradan bir şekilde uzaklaşması gerekecektir. Bir tüp patlaması ardından şok geçirmiş numarası yaparak revire gider, kendisine yardımcı olan arkadaşı Kemal ile psikoloğu kandırırlar ve kafa izni almayı başarır. Fakat ertesi gün yalanı ortaya çıkar ve Cemal, askeri mahkemeye sevk edilerek disko cezası alır.
Cemal, Şırnak’ta kendine göre güvenli bir pozisyon bulmaya çalışır, bandoda major olarak görev alır. Bando takımı generali karşılamak üzere helikopter pistinde bekler. Fakat beklenmedik bir şekilde helikopterden general değil çatışmadan dönen askerler ve cesetler indirilir. Cesetleri taşıyan askerler arasında şoven tavırlarla resim çektiren erler olduğu gibi sessizce taşıyan kürt gençler de vardır. Cemal de ölüleri taşır, sahnede yaşananlarla ilgili bu sefer bir yorumda bulunmaz. Dramaturjik olarak Cemal’in tüm sahneleri kendi gözünden yorumlarken bu sahneyle ilgili bir yorum yapmaması kritiktir. Zira politik cümlelerden kaçınacak, politikayı politikacılara bırakacak, konumunu tehlikeye atabilecek soruları dile getirmekten uzak duracaktır. Cemal’in bu tipik orta sınıf tavrını seyircinin de sorgulaması istenir.
Oyunun başından Tonguç’un dövülmesine kadar olan uğurlama ve acemi birliği sahneleri mizahi öğeler barındıran, seyircinin koltuğunda rahat oturup gülümseyerek izleyebildiği sahnelerdir. Fakat Tonguç sahnesinin ardından gelen Şırnak sahnesinin bu havayı bozması, ve ‘seyircinin keyfini kaçırması’ hedeflenir. Kazasız belasız Cemal’i evine uğurlamak isteyen seyircinin de Cemal gibi izlediklerine yabancılaşması istenir.
Yine bu bölümde Cemal’in gece nöbeti esnasında kafasından geçen düşünceleri dinleriz. Ailesini, Nebahat’i, arkadaşlarını, işini, İstanbul’da geride kalan herkesi bir bir düşünür. Herkes hayatına kaldığı yerden devam etmektedir. Cemal ise Şırnak’ta bilmediği bir dağın tepesinde karanlığa karşı içi dolu bir tüfekle nöbet tutmaktadır. Nöbet gecelerinde ona göre gerçek olan bir şey vardır, o da arkasında koskoca bir ordu olmayıp yanlız olduğudur. Aslında her şey ‘mış gibidir’. Dışarıdan herşey gerçek gibi görünmektedir, oysa elinde silah nöbet tutan Cemal için her şey sahtedir.
Şırnak sahnelerinde kahramanlık=erkeklik ve canını kurtarma=akıllılık denklemleri iç içe geçer. Militarist eril iktidar kahramanlık gösterisine dayanır, bu iktidar ‘gösteri iktidarı’ olarak da adlandırılabilir. Gösteri iktidarı, özneleri yanılsamalı bir gösteri ile büyüler.[4] Yanılsamalı kahramanlık=erkeklik denklemine karşın tehlikeli işten kaytarmak ve sorumluluktan kaçmak canını kurtarmak=akıllı olmaktır ve daha gerçekçi bir jest olarak görünür. Kahraman asker imgesinin bu şekilde altı sürekli boşaltılır. Bilimsel olarak da tüm askerlerin canlarını vatan için seve seve feda edeceklerini düşünmek gerçekçi değildir. Bu gerçek karşısında doğru etik tavır bu durumun sorgulanmasıdır. Vicdani red gibi zorunlu askerliğin sorgulandığı durumlar büyük mücadele alanlarıdır. Cemal’in tercihi ise bu çelişkileri yaşasa da kendi payına bu süreçten en az zararla kurtulmak ve sonrasında bir daha dönüp gerisine bakmamaktır. Seyircinin yabancılaşması istenen jest de bu unutma, hatırlamama ya da olağanlaştırma halidir.
Cemal, Şırnak’tan bir şekilde uzaklaşmanın yollarını aramaya başlar. Kafa izni alabilmek için kışlada yaşanan bir tüp patlaması ardından şok geçirmiş numarası yaparak badisi Kemal ile revire gider. Dili tutulmuş ve şok geçirmiş numarası yapan Cemal ve Kemal’in acemice yalanlarına doktor inanmış gibi yapsa da gerçeği anlamıştır. Cemal’in yalanı ortaya çıkar ve disko cezası alır.
Cemal disko günlerinde, eşcinsel bir gencin, Şeref’in hikayesine tanık olur. Şeref, eşcinsel olduğunu ispat etmediği için askere gitmek durumunda kalmıştır. Oysa kışlada kadınsı olan herşey dışlanıp aşağılanır, farklı cinsel eğilimi olan erkeklerin askeri birliklerden atılması gerekir. Komutan, Şeref’e 10 gün hava değişimi izni vereceğini, kaçıp gitmesini uzun süre gelmemesini söylemiştir. Şeref, 16 gün hava değişiminin ardından durum daha da kötüye gidebilir korkusuyla eşcinsel ilişkisini kanıtlayacak fotoğraflarla kışlaya geri teslim olur. Altı gün firari olduğu için ifadesi alınıp askeri mahkemeye sevk edilir. Hastane psikiyatrı ancak bir askerle cinsel ilişkiye girer ve bunu da bir komutan yakalarsa eşcinsel olduğuna inanacağını söyler. Şeref kaderine boyun eğip, birkaç ay daha cezalı olarak askerliğini tamamlamaya çalışmaktadır. Şeref’in hikayesinde askeri şiddet ve cinsel şiddet üst üste binmiştir. Askeriyede bir eşcinsel, kutsal kahraman erkek mitine saldırı olarak görülür. Bu yüzden askerlikten uzak tutulmaya çalışılan bir hastalık olarak nitelendirilir.[5]
Cemal disko cezasının ardından askerliği tamamlamış, İstanbul’a geri dönmüştür. Cebinde nostaljik askerlik anıları ile İstanbul’a döneceğini zanneden Cemal, artık farklı bir Cemal olmuştur. Nebahat ile ilişkisi bozulmuş, cebinde eğlenceli anılar yerine aklından çıkaramadığı Şırnak’ta tanık olduğu sahneler, sıkıntı içinde geçen nöbet anıları ve soru işaretleri vardır. Ama bugünden baktığında bunlar çok geride kalmıştır. Yıllar sonra ‘her vatan evladı gibi gittik, geldik işte, vatan borcumuzu ödedik’ diyebilmektedir. İyi anılar, kötü anılar hepsi geçmiştedir artık. Zaten İstanbul’a döndükten sonra farklı bir işe başlamış, Nebahat ile ilişkisini düzeltmiş, işinde yükselmiş, çocuk sahibi olmuştur. Artık bir üst pozisyona terfi için çalışan Cemal geri dönmüştür. Askerlik anlatısıyla 40 dakika seyirciyi salonda tutmayı başarmış olmanın sevinci içerisinde seyirciye anlattıklarının ağırlığını üzerinden atmış gibidir.
Askerlik anısı anlatmak erkekler arasında yaygın bir alışkanlıktır. Anlatma pratiği çoğu erkek için statü göstergesi, silah ve atışlarla ilgili başarılarla övünülmesi ya da askerliğin mantıksız, eleştirilebilecek yönleri ile ilgili şikayetlerin dökülmesine dönüşür. Çoğu zaman da ‘işi bilmek’, ‘komutanı bağlamak’ gibi ifadelerle dillendirilen ‘akıllı olmayı’ öğreten bir süreçtir.[6] Cemal’in anlatısında da tüm bu öğeler kuşkusuz vardır. Ancak neticede gelinen nokta tipik bir orta sınıf tavrıdır. Ne kadar zor günler geçmiş olsa da ‘Neticede askerlik vatan borcudur, herkes mecvur gidecek, gelecek’ der. Final metni henüz oluşturulmamış olsa da başına gelen onca şeyden sonra Cemal’in hala askerliği sorgulamaması, anlattıklarını olağanlaştırmaya çalışması temel eleştiri noktası olacaktır.
[1] Serpil Sancar, Erkeklik: İmkansız İktidar; Askerlik, Militarizm ve Erkeklik, 2008.
[2] Michel Foucault, Discipline and Punish: The Birth of the Prison, New York: Vintage Books, 1979, s.135.
[3] Barış Çoban, Gösteri İktidarı ve Militarist Erkeklik
[4] Thomas Elsaesser, ‘Historicizing the Subject, A Body of Work’, 1994.
[5] Bu sahne metin olarak yazılmış fakat sahnelemeye geçilememiştir.
[6] Ayşegül Altınay, The Myth of the Military-Nation