<!--ICERIK START--> [removed][removed] a title="Yazdırılabilir sayfa" href="[removed]Clickheretoprint()">İATP-G’DE KOLEKTİF OYUNLAŞTIRMA ATÖLYESİ Özetleyen: Fırat Güllü 19.12.2007
Tarih: 8 Aralık 2007
Yer: BGST Binası
Atölye yürütücüsü: Ömer Faruk Kurhan
Katılımcılar: İlker Yasin Keskin, İlker Aslan, Deniz Aydın, Didem Karanfil, Gökhan Gökçen, Hekîm (BGST), Burak Üzümkesici, Melih Gündüz, Murat Ay (Atölye), Fadime Yılmaz (ZHS) Bersi Yetkin, Hüseyin Erdoğdu, Sultan Kaleli (Deneysel Sahne), İknur Özdemir, Başak Doğan, Özgür Özer (TEAB)
Gözlemciler: Mustafa Çiçek (BÜO), Hülya Mert (MSÜO)
Organizasyon ve Notların Düzenlenmesi: Fırat Güllü
İATP-G içerisinde ağırlıklı olarak çalışan insanların oluşturduğu tiyatro yapılanmalarının verimli çalışma modelleri üretmesi yolundaki arayışlar son dönemde önemli tartışma başlıklarından birisi olmuş durumda. Bu konuda özellikle Ömer F. Kurhan’ın son dönemlerde yazdığı yazılarla tartışmaya açtığı kimi yöntem önerileri olduğu biliniyor. Özellikle Mimesis dergisinin 13. sayısında yer alan “Kolektif Oyunlaştırmaya Giriş” başlıklı makale bunlara örnek olarak gösterilebilir. Bu bağlamda İATP-G içerisinde Çalışanların Tiyatroları’nın katılımıyla bir Kolektif Oyunlaştırma Atölyesi düzenlenmesine karar verildi. Atölye öncesinde Ömer F. Kurhan Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrencilerin de katıldığı bir ön sunum yaptı. Ardından ağırlıklı olarak çalışanların katıldığı, üniversitelerin de gözlemci gönderdiği bir etkinlik düzenlendi. Aşağıdaki metin bu etkinlikte izlenen yönteme dair bazı verilerin kamuoyuyla paylaşılması amacıyla kaleme alınmıştır.
1. AŞAMA: Çeşitli katılımcılar getirdikleri öykü önerilerini gruba aktardılar.
ANLATI 1: (Hekîm) İşe yeni başlamış bir kişi işe geç kaldığı için yolda cep telefonundan aranır. Bir yakınının trafik kazası geçirdiğini söyleyerek durumu geçiştirir.
Değerlendirme: Bu anlatı bir öykü değil, bir kesittir. Bir öykü içerisindeki vukuatlardan (alt olaylardan) birisi olarak değer taşıyabilir.
ANLATI 2: (İlker Aslan-Deniz Aydın) Bir işyerinde çalışan iki kişi hakkında, gizli aşk yaşadıkları şeklinde bir dedikodu ortaya çıkmıştır. Erkek durumu bölüm şefine anlatır ve rahatsızlığını dile getirir. Şef kendisinin böyle bir dedikodudan haberdar olmadığını ve olayı büyütmemesi gerektiğini söyleyerek onu rahatlatır. Ancak geçen zaman içerisinde dedikodunun sönümlenmediğini, aksine daha da yayıldığını gözlemler. Küçük bir araştırmayla olayın ayrıntılarını öğrenir. Haklarında dedikodu çıkan kadın ve erkek bir gün işyerinde işle ilgili bir konuyu konuşmak için birlikte yemek yemişler ve yemek sonrasında konuşmalarını fabrikanın etrafında birlikte yürüyerek sürdürmüşlerdir. Dedikoduların sebebi budur. Olayın büyümesi ve yayılmaya başlaması üzerine şirket yönetimi bir soruşturma komisyonu kurmaya karar verir. Araştırma ilerledikçe olayın rengi değişmeye başlar ve çalışanlardan birisinin kadın çalışana internet üzerinden tacizde bulunduğu ortaya çıkar. Karısını ve çocuklarını memlekete gönderen çalışan kadına açıkça ilişki teklifinde bulunmuştur. Teklif kabul edilmez ama tacizler işyerinde de devam eder. Bunun üzerine bir gün kadın fenalaşır ve hastaneye götürülür ve olay ortaya çıkar. Kadın olayı bir dilekçeyle yönetimin önüne getirir. Varolan soruşturma komisyonu olayı gündemine alır. Tacizi gerçekleştiren erkek sendikalı olduğu için sendikanın desteğini arkasına almaktadır ve diğer sendikalı çalışanların koruması altındadır. Komisyon gerekli araştırmayı yapar ve yeterli kanıt bulunmadığı için tacizciye sadece sözlü uyarı vermekle yetinir. Öykü olaydan sözlü ihtarla kurtulan çalışanın sevinç içinde soruşturma komisyonunun toplandığı odadan ayrılmasıyla sona erer.
Değerlendirme: Bu anlatı bir öyküdür. Ancak oldukça uzun ve ayrıntılı olduğundan tamamını ele almak zor olabilir. İçerisinden bir kesit seçilebilir ve çalışılabilir.
ANLATI 3: (Gökhan Gökçen) Çocuklukları birlikte geçmiş iki Alevi genç farklı nedenlerle ve koşullar altında şehre göç ederler. İçlerinden birisi eğitimini sürdürür ve belli bir kariyer yapar, diğeriyse alt sınıf bir insan olarak yaşamını sürdürmektedir. Bir gün bu iki kişi Cemevi’nde karşılaşırlar. Maddi olarak kötü durumda olan diğerinden borç ister, sınıfsal olarak üst konumda olan bu durumdan rahatsız olur ve talebi reddeder. Bu sırada ritüel başlar ve ikili arasındaki gerilim ritüel esnasında sergilenen kucaklaşma jestine de yansır.
Değerlendirme: Bu bir öykü değil, bir vukuattır. Daha geniş bir öykü içerisindeki alt olaylardan birisi olarak değerlendirilebilir.
ANLATI 4: (İlker Yasin Keskin) Bir Kürt, bir Türk ve bir Ermeni birlikte bir yolculuğa çıkarlar. Uzun bir yürüyüşten sonra acıkır ve yorulurlar. Etrafta başka bir olanak olmadığından bir bağa izinsiz olarak girer ve üzümlerden yemeye başlarlar. Bu sırada elinde tüfeğiyle bağın sahibi gelir ve onları yakalar. Kılık kıyafetlerinden ve konuşmalarından etnik kimliklerini anladığı bu üç adamdan Ermeni olana şöyle der: “Ulan hırsız herif, hadi bu ikisi benim din kardeşimdir. Yesinler, helal olsun ama sen ne diye benim üzümlerimi çalıyorsun.” Tüfeğinin dipçiğiyle Ermeni’yi yere serer. Diğer ikisi “oh biz kutulduk” derken bu sefer adam Kürt’e “Ulan hırsız herif, hadi bu benim ırksal kardeşimdir. Yesin, helal olsun ama sen ne diye benim üzümlerimi çalıyorsun.” Tüfeğinin dipçiğiyle Kürt’ü yere serer. En sona Türk kalır. Adam bu sefer ona ““Ulan hırsız herif. Madem aynı dinden aynı milletteniz, sen ne diye benim üzümlerimi çalıyorsun.” Tüfeğinin dipçiğiyle Türk’ü de yere serer. Üç kurban yerde yarı baygın yatarken bir gözlerini açıp birbirlerine bakarlar ve Türk Kürt’e şöyle der: “Biz bu adamın Ermeni’yi yere sermesine izin vermeyecektik.”
Değerlendirme: Bu anlatı bir öyküdür ve çalışmada ele alınabilir.
ANLATI 5: (Başak Doğan) Bir Fransızca öğretmeni kadro açığı nedeniyle sınıf öğretmeni olarak 1 Mayıs Mahallesi’nde işe başlar. Gördüğü görüntü kendisi açısından korkunçtur. Sınıfa girdiğinde masaya gazete yaymış kahvaltı eden ve muhabbete daldıklarından öğretmenin sınıfa girdiğinin farkında olmayan öğrencilerle karşılaşır. Bir süre disiplini sağlamaya çalışır ama öğürenciler onunla ilgilenmezler. Bunun üzerinde sinirlenir ve bağırmaya başlar. Öğrencilerden birisi, bir kız öğrenci ona şöyle yanıt verir: “Ne bağırıyorsun orospu.” Öğretmen şoka girer, çocuğu müdüre götürür, disipline vermeye çalışır. Araya girenler onu yatıştırırlar. Bu olay aradan 9 yıl geçtikten sonra anlatılmıştır. Ve anlatan kişi 9 yıldan sonra mahalleyi daha iyi tanıdığından ve çocukların yaşadığı sorunları gözlemleme fırsatı bulduğundan yaptığı jestin saçmalığının farkındadır.
Değerlendirme: Bu anlatı dramatik bir öykü akışı içermemektedir. Daha çok bir vukuat olarak kabul edilebilir.
ANLATI 6: (Sultan Kaleli) Bir taksici yoldan bir müşteri alır. Sessiz bir yolculuk devam etmekte ve müşteri dik dik şoföre bakmaktadır. Şoför dayanamaz ve neden kendisine böyle bakmakta olduğunu sorar. Müşteri kendisinin Azrail olduğunu ve onun canını almaya geldiğini söyler. Taksici ona inanmaz. Bunun üzerine adam birazdan bir müşteri alacağını, bunun bir kadın olacağını söyler ve kadını ayrıntılı biçimde tarif eder. Gerçekten de bahsedilen kadın birazdan taksiyi durdurur ve biner. Adam şoka girmiştir. Azrail olduğunu söyleyen müşteri ondan kadına kendisini görüp görmediğini sormasını ister. Taksici onun dediğini yapar. Kadın arka koltukta kimseyi görmediğini söyleyince taksici ikna olur. Azrail taksiciden canını almadan önce iki rekat namaz kılmasını ister. Taksici namaz için arabadan inince müşteri kılığındaki hırsızlar arabayı alıp giderler.
Değerlendirme:Bu anlatı çalışmada ele alınabilecek bir öyküdür.
ANLATI 7: (İlknur Özdemir) İki genç aynı anda evlerini terk ederler: Birisi askere diğeri gerillaya katılmak üzere dağa gitmektedir. Bir süre sonra iki cenaze geri döner. Birisi şehit töreniyle gömülür, diğerinin ise ailesi tarafından alınmasına izin verilmez.
Değerlendirme:Bu bir öykü değil, bir vukuattır.
ANLATI 8: (Bersi Yetkin) Bir eve hırsız girer. Ev sahibesi onu fark eder ama sesini çıkarmaz. Sonunda hırsız da onun uyanık olduğunu fark eder ve onunla konuşmaya başlar. Konuşmanın sonunda kadının yalnızlığından ve çaresizliğinden dolayı hırsız fikrini değiştirir ve aldıklarını bırakarak evden ayrılmak ister. Kadın onun gitmesine izin vermez. Tartışırlar. Kadın hırsızın silahını ele geçirir ve onu esir alır. Artık hırsız gitmek istemekte, kadın ise onu bırakmak istememektedir. Sonunda adam tek çare olarak kadını öldürür ve evden kaçar.
Değerlendirme: Sondaki vukuatın yetersizliğinden dolayı bir öyküye dönüşemiyor. Üzerinde çalışılması gerekir.
2. AŞAMA: Öykü önerilerinden birisi seçildi ve sahne üzerinde ele alınmak üzere aşamalandırıldı.
Kısa olması ve kolayca sahne üzerine aktarılabileceği düşünülerek Sultan’ın anlattığı öykünün seçilmesine ve aşamalandırılmasına karar verildi.
ÖYKÜ: AZRAİL İLE KARŞILAŞMA
1. Taksici güne başlar.
2. İlk müşterisini alır.
3. Müşteri Azrail olduğunu açıklar.
4. Azrail taksi şoförünü ikna etmek için bir kehanette bulunur.
5. Kehanet gerçekleşir.
6. Taksici müşterinin Azrail olduğuna inanır.
7. Azrail taksiciden iki rekat namaz kılmasını ister.
8. Taksicinin arabadan inmesi üzerine Azrail ve ikinci müşteri arabayı çalarlar.
Öykünün eylemsel akışı sekiz aşamada tamamlandıktan sonra öykünün vukuatlara ayrılmasına geçildi.
ÖYKÜ: AZRAİL İLE KARŞILAŞMA
Giriş
1. Taksici güne başlar.
İlk vukuat
2. İlk müşterisini alır. 3. Müşteri Azrail olduğunu açıklar. 4. Taksi şoförünün inanmaması üzerine Azrail onu ikna etmek için bir kehanette bulunur.
İkinci vukuat
5. Kehanet gerçekleşir. 6. Taksici müşterinin Azrail olduğuna inanır. (Aristotelyen terminolojide baht dönümü, Brechtyen terminolojiden esinlenerek kritik jest dediğimiz aşama)
Üçüncü vukuat
7. Azrail taksiciden iki rekat namaz kılmasını ister. 8. Taksicinin arabadan inmesi üzerine Azrail ve ikinci müşteri arabayı çalarlar.
3. AŞAMA: Öyküde yer alan eylemciler belirlendi ve bunların temel niteliklerinin nasıl olabileceği üzerine konuşuldu.
Öyküde üç eylemci yer almaktadır: Taksici, Sahte Azrail ve İkinci Müşteri. Öyküyü sahneye taşıyacak oyunculardan bu eylemcilerin temel niteliklerini belirlemeleri beklenecektir. Ancak bu aşamaya geçilmeden önce grubun tümü üsluba ve bu üslup doğrultusunda oynadıkları rolleri nasıl şekillendirilmesinin daha doğru olacağına karar vermeleri söz konusu olabilir. Bu atölye çalışmasında özel olarak bu tür bir belirleme yapılmamış, söz konusu çalışma oyuncu grubunun inisiyatifine bırakılmıştır.
4. AŞAMA:Kurgunun nasıl şekilleneceğinin belirlenmesi Bu tür bir çalışmada bir kez vukuatlar tespit edildikten sonra bunların nasıl dizileceği, grubun kendi yorumuna göre karar verebileceği bir ayrıntıdır. Oyun çizgisel bir akışla ve olayın asıl kronolojisine bağlı olarak akabileceği gibi, son vukuattan başlayıp ilk vukuata doğru da ilerleyebilir. Ya da oyunun başında “baht dönümü noktası” dediğimiz kritik jest sergilenebilir ve akış buradan da başlatılabilir. Azrail ile Tanışma adlı öykü için sergileme yapmaya aday iki grup da olayın kendi kronolojisine bağlı çizgisel bir akışı temel almayı benimsemişlerdir.
5. AŞAMA: Eylemcilerin fonksiyonların belirlenmesi
Bu ayrıntı çalışmaları sırasında ele alınması gereken bir kriterdir. Oyuncular sahne üzerinde araştıracak, “dışarıdan bakan göz” konumundaki kişiler de bu araştırmada oyunculara yardımcı olacaklardır.
Bu noktada masa başı çalışmasının noktalanmasına ve sahne üstü çalışmaya geçilmesine karar verildi. İki grup oluşturuldu ve çalışmaları için kendilerine yarım saatlik bir zaman dilimi verildi.
6. AŞAMA: Sahne üstünde hazırlanan önerilerin izlenmesi ve değerlendirilmesi
Öykü, Deniz, İlker Yasin , Hüseyin ve İlknur, Murat, Bersi’den oluşan üçer kişilik iki grup tarafından çalışıldı. Öyküyü anlatan kişi olarak Sultan da bu gruplarla işbirliği yaptı. Zaman kısıtlı olduğu için öyküler sahnelenirken ortaya konan fiziksel eylemlerde ortaya çıkan sorunlar üzerine çalışılması ihmal edildi.
İlker, Hüseyin ve Deniz’den oluşan ilk grup için vukuatların işlendiği ve uygun biçimde aşamalandırıldığı değerlendirilmesi yapıldı. Bu noktadan sonra bu gruptan eylemcileri daha ayrıntılı işlemelerinin talep edilebileceği ve yaklaşık beş dakikalık bu küçük sahnenin işlenerek on beş dakikalık bir oyun parçasına dönüştürebileceği değerlendirmesi yapıldı.
İlknur, Murat ve Bersi’den oluşan ikinci grubun vukuatları yeterince işleyemediği ve her bir vukuatın işlenmesi gereken birer alt olay olarak değil, birer fiziksel eylem cümlesiymiş gibi ele alındığı eleştirisi yapıldı. Bu gruptan ikinci aşamada vukuatlarını geliştirmesinin talep edilebileceği ifade edildi.
Yeterli zaman olmadığı için ikinci çalışmanın şimdilik bırakılmasına ve birinci çalışmayla devam edilmesine karar verildi. Öncelikle çalışmanın “oyun modeli” üzerinden bir analizi yapıldı. Oyuncular tarafından kurulan oyun ritminin çeşitlilik arz ettiği ve bunun iyi organize edilebilirse bir sahne üstü zenginlik yaratabileceği vurgulandı. İlk ritmik yapının Taksici ve Sahte Azrail arasındaki gerilimli diyalog içerisinde ortaya çıkmakta; ikinci ritmik yapının ise İkinci Müşteri’nin arabaya binişiyle başlamakta ve ilk ritmik yapıya koşut bir biçimde ilerlemekte olduğu tespit edildi. Bu iki ritmik yapı iki farklı oyunculuk üslubunu da beraberinde getirmekteydi: Taksici ve Azrail arasındaki gerilimli ve stilize üsluba karşıt olarak İkinci Müşteri’nin serbest oyunculuk üslubu. Oyuncuların ayrıntı çalışmaları sırasında bu iki farklı yapının farkında olmaları ve ritmik yapıyı daha iyi organize etmeleri istendi.
Bu noktadan sonra oyunun dört başlık altında toplanabilecek “değer analizi”ne geçildi:
- Bilimsel açıdan: Sunulan oyun parçası içerisinde mantıksız
duran ayrıntılar olup olmadığı üzerine konuşuldu. Oyunun sonunda bir kadın oyuncu tarafından icra edilen İkinci Müşteri’nin şoför koltuğuna oturmasının, Türkiye’deki genel eğilimler dikkate alındığında biraz aykırı olabileceği tespiti üzerine tartışıldı. Çok ince bir dolandırıcılık planı yapmış bir ekip için bunun atlanmaması gereken bir ayrıntı olduğu tespiti yapıldı. Kadın taksi şoförlerinin parmakla sayılabilecek kadar az olduğu bir şehirde bu konuda hata yapılmasının akla uygun gelmediği yolunda bir değerlendirme yapılarak oyunculardan bu ayrıntıya dikkat etmeleri istendi.
- Politik açıdan: Öncelikle politik analizin temel kriterinin
oyun içerisinde iktidar ekonomisinin kuruluşu olduğu vurgulandı. Bu noktada sunulan sahnede Azrail yavaş yavaş Taksici’ye iktidarını kabul ettirmekte, İkinci Müşteri’nin tavırları bu iktidarı pekiştirmektedir. Bunun anlatılan öyküyle tutarlılık arz ettiği tespit edildi.
- Estetik açıdan: Oyunculuk dramaturjisinin ortaya konulmak
istenen yorumla uyumlu olduğu, sahne tasarımının da uygun biçimde kurulduğu tespit edildi. Ancak dikkat edilmesi gereken bir husus sahnelemenin yapıldığı çalışma salonu içerisinde oturan bazı seyircilerin izleme açılarının bu tasarımın oluşturmayı amaçladığı etkinin kırılmasına neden olmakta olduğuydu. Bunun önemli bir ayrıntı olduğu ve oyunlaştırma aşamasına geçilirken ele alınması gerektiği ifade edildi.
- Etik açıdan: Etik değerlendirmenin “şoföre nasıl
yaklaşmalıyız” sorusu dahilinde ele alınması uygun bulundu: Bu kişi aptal mıdır, yoksa mağdur mudur? Sahnede sergilenen yorumda final diyaloglarının bu konuda kafa karıştırıcı olabileceği belirtildi. Bu bölümde şoför arabadan indiğinde baş başa kalan ve artık oynadıkları rollerden çıkmaları beklenen iki hırsız arasında aşağı yukarı şöyle bir diyalog geçmekteydi:
Azrail: Senin de ömrün sayılı... 2. Müşteri: Sen de amma abarttın ha. Kes artık.
Oyunun mizahi bir etkiye sahip bu repliklerle kapanmasının suçlulara sempati duymamıza neden olup olmayacağı üzerine bir tartışma yürütüldü. Eğer böyle bir sonuç çıkıyorsa bunun etik olarak doğru olup olmadığı yolunda bir tartışma yapıldı. Suçun hiçbir konjönktürde haklı gösterilemeyeceği ya da kimi durumlarda gösterilebileceği yolundaki farklı eğilimlere göre bu etik duyarlılığın değişkenlik gösterebileceği ifade edildi. Söz konusu sahnede şoförün mağdur olduğu ve suçluların yaptığı eylemin hiçbir biçimde haklı görülemeyeceği yolunda bir ortak görüş oluşunca oyunculardan sahnenin son kısmını yeniden ele almaları istendi ve kendilerine yarım saatlik ek bir çalışma süresi varildi. İzleyiciler arasından sahneleme önerisi olanların da bu hazırlık çalışmalarına katılabilecekleri vurgulandı. İlker Aslan da Sultan Kaleli ile birlikte gruba destek vermek için çalışmaya dahil oldu.
Ek çalışmanın ardından grup final sahnesine şu müdahaleleri yaptı: Taksici namaz kılmak için arabadan inince arka koltukta oturan Sahte Azrail yavaşça arabadan inip ön koltuğa geçti ve soğukkanlı bir biçimde sigarasını yakıp işi zaferle noktalamanın verdiği hazla içmeye başladı. Bu sırada yan koltukta oturmakta olan İkinci Müşteri şu repliklerle ona seslendi:
2. Müşteri: Hadi çabuk ol biraz... Adam gelecek, birisi görecek şimdi, hadi... Neyi bekliyorsun anlamadım ki?.. Bana bak, bu sefer hiç içime sinmedi zaten. Yaşlı başlı adam, araba da onun değil... Bırakacağım... Zaten üç kuruş pay veriyorsunuz, onu da geç veriyorsunuz, bırakacağım...
Bu replikler üzerine şoför koltuğunda oturmakta olan diğer dolandırıcı kadını tokatlamakla tehdit eden sert bir jestle susturdu.
Sonuçta sahnede çıkan son ürünün beş dakikalık bir taslak çalışması olduğu tespit edildi. Bundan sonraki aşamanın taslağı oyunlaştırma olduğu belirtildi ve bunun bir başka atölyenin konusu olması gerektiği ifade edildi.
Genel Değerlendirme
Atölye tamamlandıktan sonra katılımcılar ve yürütücü şu genel değerlendirmeleri yaptılar:
İlker Yasin Keskin: Grubumuzda bu kriterleri kullanarak çalışmalar yapmak istediğimizde “politik değer analizi” aşamasında bir kafa karışıklığı yaşamıştık. Bu kriteri daha çok politik görüşlerin tartışması haline getirmekten kurtulmamız gerektiğini düşünüyorum.
Ömer Faruk Kurhan: Politik analiz aşaması iktidar ekonomisinin analiziyle ilgilidir. Bu farklı bir terminolojiyle Boal’in Ezilenlerin Tiyatrosu kuramının da bir parçasıdır: ezenler ve ezilenler olarak. Ancak bence değer analizi tek başına bu başlığa indirgenemez. Diğer üç başlığı ihmal ettiğimizde eksik bir analiz yürüttüğümüzü düşünüyorum.
Melih Gündüz: Kolektif oyunlaştırma kavramını ilk duyduğumda özellikle “kolektiflik” vurgusu ilgimi çekmişti. Burada gördüğüm kadarıyla kolektif oyunlaştırma terimi aslında oyuncuyu da bir yazar olarak konumlandırdığı için önemli. Bizim deneyimlerimizde oyuncuları oyun sürecine katmakta zorlanmıştık, ama bu yaklaşımda metnin bir kısmı oyuncu tarafından üretildiğinden katılım da kendiliğinden sağlanmış oluyor.
Ömer Faruk Kurhan: Kolektiflik kavramı zaman zaman yanlış anlaşılıyor. Bu çalışma yönteminde kolektif olan şey dramaturjidir. Yoksa oyuncular kendi işlerini bireysel olarak yaparlar. Ama dramaturjimiz ortaksa onun yaptığı bireysel çalışmayı değerlendirebileceğimiz bir zemin oluşur.
İlker Aslan: Gözlemlediğim kadarıyla katılım ve sergilenen motivasyon yeterli. Bu atölyenin devamı niteliğinde bir atölye daha organize edemez miyiz?
Fırat Güllü: Bu çalışma kolektif oyunlaştırma girişiminin taslak oluşturma aşamasına kadar olan bölümünü tartışmamızı sağladı. Belki bir başka atölyede bir taslak çalışmasının nasıl oyunlaştırıldığı üzerine çalışılabilir. Eğer bu çalışmaya geçiyor olsaydık sahnedeki oyunculardan oynadıkları bölümün metinini yazmalarını isteyecektik sanırım. Ve bundan sonraki bölümde taslak da olsa elimizde bir metin olacaktı.
Ömer Faruk Kurhan: Bu konuda esnek davranmalıyız. Sadece sahneye ya da sadece masa başına odaklanmamak lazım. Bu ikisi arasında verimli bir işbirliğini sürekli devam ettirmekte fayda var.
Burak Üzümkesici: Bu çalışmada neden sadece çalışanların olduğunu sormak istiyorum. Neden üniversiteler katılmadılar?
Ömer Faruk Kurhan: Üniversitelilerle çalışanlar arasındaki en önemli farklılık yaşam ritimlerinde ortaya çıkoyor. Üniversiteliler yoğun çalışma dönemleri organize edebiliyorlar, çalışanların ise kısıtlı bir zamanda verimli olmayı öğrenmeleri gerekiyor. Bu model bizim “minimum şartlarda tiyatro” dediğimiz bir çalışanlar tiyatrosu modeli için de önemli olduğu için sadece çalışanlarla yapıldı. Ancak biz yine de bu atölyeyi ayrıca üniversitelilerle de tekrarlanması taraftarıyız. Çünkü üniversitelilerin de bu yöntemden özellikle katılımcı çalışma modellerine dair bazı deneyimler elde edeceklerini düşünüyorum. Bu deneyim üniversite yıllarında alınmadığında mezuniyet sonrasında tiyatro yapmakta oldukça zorlanıldığını gözlemliyoruz.
EK: AZRAİL’LE KARŞILAŞMA
(Taksici rutin bir biçimde yolda devam etmekteyken bir müşterinin işaretiyle duru ve müşteriyi alır)
1. Müşteri : Selamun aleyküm
Taksici : Aleykümselam. Nereye gidiyoruz?
1. Müşteri : Dümdüz devam edelim biz şimdilik... Sigara mı kullanıyorsun?
Taksici : Evet.
1. Müşteri : Kaç paket?
Taksici : Günde 1 paket falan kullanıyorum. Yani, öyle ara sıra.
1. Müşteri : Yazık değil mi ciğerlerine?
Taksici : Tabi doğru diyorsunuz. Doktor musunuz?
1. Müşteri : Hayır. Doktor değilim. Doktor kurtarır. Bizim işimiz tam tersi.
Taksici : Nereye gidiyorduk bu arada?
1. Müşteri : Dümdüz devam edelim biz.
Taksici : Benim için fark etmez de hani... Nerede derseniz orada dururuz.
1. Müşteri : Ailenle ilgileniyor musun?
Taksici : Tabii, elimden geldiğince.
1. Müşteri : İki tane çocuğun var onlarla yeterince ilgileniyor musun?
Taksici : Aa! Nereden biliyorsunuz?
1. Müşteri : Yok canım öyle lafın gelişi, söyledim. Tahmin diyelim...
Taksici : Tabii ilgileniyorum. Onlar da hem çalışıyor, hem okuyor. Biz de böyle kelle koltukta... Araba da benim değil zaten. Emekli oldum, yeni başladım işe.
1. Müşteri : Bizim de çocuklarımız var.
Taksici : Allah bağışlasın.
1. Müşteri : Ah pardon! Sizin kullandığınız anlamda değil. Daha doğrusu bir çok kardeşimiz var diyecektim. Çocuğum gibi hepsi. Hepsi benim adıma çalışır. Ben onların patronu sayılırım. Bir tür cemaat de sayılabiliriz. Bu arada yurt içi, yurt dışı her yerde işimiz vardır. Eee tabi mekan Türkiye olunca sebep aramaya gerek yok. İnsanlar patır patır...
Taksici : Böcek ilacı fabrikası falan mı, nedir?
1. Müşteri : Ha evet, böcek ilacı fabrikalarıyla da çalışırız. Kullandıkları tarımsal ilaçların içerisinde kanserojen madde katılır vesaire... Yani can alıyoruz denebilir.
Taksici : Mafya mısınız? He he...
1. Müşteri : Mafya mı? Ha evet onlarla da ilişkiliyimdir. Şu aralar onlardan bayağı iş alıyorum.
Taksici : Valla dediğinizi tam anlayamadım ama neyse biz yolumuza bakalım. Nereye gidiyoruz.
1. Müşteri : Dümdüz devam edelim... (Arka koltuktan yavaşça şoförün kulağında doğru eğilir) Ben Azrailim...
Taksici : Hahaha... Espri güzel de. Hani biraz ayıp oluyor.
Azrail : Bak şimdi 100 metre ileride mor şemsiyeli, kırmızı çantalı bir kadın, arabanı durduracak. Onu arabana alacaksın! Ön koltuğa binecek.
2. Müşteri : Taksi! (Arabaya biner.) Hay Allah razı olsun amca. Hızır gibi yetiştin. Taksi bulamayacağım diye vallahi ödüm patladı. Ay saçım da fönlü zaten. Çekime yetişeceğim. Ayy! Öne oturdum direkt ama rahatsız olmazsın değil mi? Sevmiyorum öyle arkaya oturmayı. Amca bir sigara yakabilir miyim?
Azrail : Cık cık cık.
Taksici : Yok yok yok! Yasak yasak!
2. Müşteri : Tamam amca. Yakmam.
Taksici : Kızım... Deliriyorum muyum ben? Kızım, benim gördüklerimi sen de görüyor musun?
2. Müşteri : Yani genel anlamda evet.
Taksici : Yok yok, şu arkadaki adamı diyorum.
2. Müşteri : Amca sen iyi misin? Adam falan yok orada. Olsa ben niye taksiye bineyim, değil mi? Amca senin tansiyonun falan çıktı galiba. İstersen ben şurada ineyim.
Azrail : Hayır. Düm düz devam edelim.
Taksici : Yo, hayır. Biz devam edecekmişiz.
2. Müşteri : Bu yağmurda da başka taksi bulamam zaten.
Taksici : Nereye gidiyorduk bu arada?
2. Müşteri : Zincirlikuyu. Amca ne olur bir sigara yakayım ya. Valla bak stres oldum. Ellerim titriyor.
Azrail : Tamam tamam, yaksın. Onun da vakti geldi zaten.
Taksici : Tamam tamam. İç. Son sigaran zaten.
2. Müşteri : Amca damarıma basma sen de. Bırakamıyorum zaten. Nikotin bandı kullandım, her yolu denedim. Hiç kar etmedi.
Azrail : Bak seni sevdim. İyi adamsın.
Taksici : Allah razı olsun.
Azrail : Olacak, olacak. İleride bir benzinci var. Orada durdur arabayı.
Taksici : Ailemi görseydim. Son bir kez.
Azrail : Merak etme. Onları da göreceksin. İki sene sonra, büyük İstanbul depremi olacak. Gelecekler yanına. Hepsine kavuşmuş olacaksın. Sen beni dinle şimdi. İlerdeki benzin istasyonunda aptesini al. İki rekat namazını kıl. Günahkar gitme öbür tarafa.
(Taksici arabayı durdurur ve iner.)
2. Müşteri : Amca iyi misin?
Taksici :...
2. Müşteri : Amca ne oluyor, niye durduk?
Taksici : Merak etme, namaz kılıp geliyorum ben. Öğleyi de kılayım mı?
(Azrail başıyla onaylar. Taksi şoförü sahneden çıkar. Azrail rolünü oynayan dolandırıcı ağır ağır arka kapıyı açar, arabadan inip öne geçer, direksiyonun başına oturur. Bir sigara yakıp keyifle içmeye başlar.)
2. Müşteri : Hadi çabuk ol biraz... Adam gelecek, birisi görecek şimdi, hadi... Neyi bekliyorsun anlamadım ki?.. Bana bak, bu sefer hiç içime sinmedi zaten. Yaşlı başlı adam, araba da onun değil... Bırakacağım... Zaten üç kuruş pay veriyorsunuz, onu da geç veriyorsunuz, bırakacağım...
(Azrail rolü oynayan dolandırıcı elinin tersiyle kadına tokat atacakmış gibi sert bir jest yapar. Kadın susar.)
<!--ICERIK END--> |