BGST içinde 10 Aralık 2006 tarihinde uygulanan
Fiziksel Aksiyondan Olay Örgüsüne Atölyesi'nin ardından bir takım
değerlendirmeler yapılmış ve gelecek döneme "Kolektif Oyunlaştırma" başlığıyla
girilme kararı alınmıştı. Ancak atölyenin kavramsal arka plan analizinin yeniden
ele alınmasıyla formüle edilecek olan kolektif oyunlaştırma çalışmasına dair
yöntem arayışı bir süre daha devam edecek gibi görünüyordu. Bu arayışa katkı
sunabileceğini düşündüğüm –danışmanlık yaptığım BÜO'nun "Bir Kilyoszede'nin
Güncesi adlı- oyunlaştırma deneyimini gruba açmak istiyorum. Kısa süreli bir
çalışmanın hemen ardından seyirci karşısına çıkan bu oyun(cuk) da yöntem olarak
sezgisel, formüle edilmemiş ve deneysel yaklaşım(lar) söz konusuydu. Ancak
bugünden bakıldığında kolektif oyunlaştırma konsepti için işimize yarayacak pek
çok nokta olabileceği görülüyor. O deneyimi bugün yeniden ele alırken,
kullanmaya başladığımız belli kavramları pratiklerle çakıştırmaya çalıştım.    

Dönem başında BÜO; geçen sene Kilyos Kampus'te çıkardığı Çingene'nin Şarkısı
adlı oyunu tanışma toplantısında sergileme kararı almış ve hazırlıklarına
başlamıştı. Sergileme tarihine az bir zaman kala (Ekim ayı başında),
üniversitede Kilyos Kampus'e yerleşmek durumunda kalan öğrencilerin tepkisel bir
eylemlilik içinde olduğu haberi geldi. Bu kampuste yaşamanın güçlüğünün üstüne
bir de servislerin ücretli olması da eklenince böyle bir tepki kendiliğinden
oluşmuştu. Önceki senelerde de ciddi sıkıntılar yaşayan bu öğrencilerle beraber;
"Kilyos'ta Berber Hikâyeleri - 2005" ve "Çingene'nin Şarkısı – 2006" adlı
oyunları kilyos kampuste çıkarmış ve yaşanan sorunlara bir nebze olsun ortak
olabilmiştik. Peki; ortaya çıkan bu yeni gelişmelere karşı tiyatral olarak ne
yapılabilirdi?
BÜO danışmanı olarak önerim; üniversitede yaşanan bu kronik
sorunu ele alan bir skeç çalışmasının başlatılması ve sergilenmeye uygun
parçalarının tanışma toplantısında sergilenmesiydi. Böylelikle; skeç çalışmaları
daha önce kilyos kampuste tiyatro çalışmalarına katılmış ve/veya bu sene çalışma
yapacak arkadaşlardan oluşan bir kadroyla birlikte başladı.
Başlangıçta
elimizde bir hikaye -bir takım muğlâklıklar taşısa da- vardı:
Kilyos yurduna
yerleştirilmiş bir öğrenci; üniversiteyi kazandığı haberini almasıyla başlayan
yeni hayatını, özellikle de sorunlarını bir tiyatro oyunuyla herkese duyurmak
ister. Öğrenci üniversiteyi yeni kazanan herkesin yaşayabileceği benzerlikteki
olayları ve özellikle de kilyos kampuste yaşanan/yaşanabilecek olayları
anlatacaktır. Anlattığı her olay bir sahne parçasında [1] canlandırılacak ve bu sahneler anlatıcı-öğrenci
tarafından yorumlanacaktır. Olaysal bağlam içinde devinen diğer kişilerin temel
nitelikleri hikâyede nasıl işlevlendiklerine bağlı olarak değişecektir.
Anlatının sonunda ise; bahsi geçen olayların onun hayatında da bir takım
değişikliklere yol açtığı görülecektir.
Ardı ardına sergilenecek sahnelerin
–her ne kadar da skeç olarak da geçse- bir oyun kurgusu oluşturmasındaki temel
nedensellikler; benzer bir temanın, kronolojik akışın ve belli bir karakterin
(anlatıcının) var olmasıdır.
Hikâyeyi önerdikten sonra nasıl bir yöntemle
çalışılacağı ve işbölümü konusunda bazı uyarılarım oldu: Benim katkım; tüm
çalışmalarda yer almayacağım için reji düzeyinde -aktif seyirci bakışını,
eleştirisini ve önerilerini dile getirmekle- sınırlı olacaktı. Bu durum
kolektivist itkilerden taviz verilmesini gerektirmeyecek ve tüm kadronun
–özellikle de rejiye aday oyuncuların- oyun kurgusu geliştirme sorumluluğu
taşıdıkları unutulmayacaktı. 
Sahne çalışmaları ise tasarlanan hikâyeye
sadık kalınarak yaratıcı doğaçlamalar yapılması ve bunların düzenlenmesi esasına
dayanıyordu. Yıllardır kulübün eğitim çalışma programında yer alan sinopsisli
doğaçlamadan ciddi anlamda farkı olmayan bu çalışma yöntemine, katılımcı olan
herkes az çok aşinaydı. Önce sinopsise uygun olarak doğaçlama yapılarak sahnenin
kaba akışı oluşturulur; sonra doğaçlamaların akışa hizmet etmeyen, enine
genişlemeye sebep olan yerlerinin düzenlenmesi yapılır ve en son aşamada da
ayrıntı çalışmasıyla son hali verilir. Dramaturjik tartışmaları ise; çoğu zaman
masa başında boğulmalar yaşandığı için sahne üstünde çalışırken yapmak
oyunlaştırmaya hız kazandıracaktır. Bu çalışma akışı içinde kimi zamanlar belli
arazlar olabilir, elbette. Mesela, oyuncu yaratıcılığının serbest olduğu ilk
aşamada ayrıntı çalışmasına girilmesi ya da hikâyeye sadık kalmadan doğaçlamada
ısrar edilmesi gibi durumlar, çalışma verimliliğini doğrudan etkileyebilir.  Ama
bu gibi arazlara çalışma periyodunda çok sık rastladığımızı söyleyemem.

Deneyimli bir kadrodan bahsedildiğini, bu kadronun uzun zamandır Kilyos
Kampus'u önemsediğini ve ortaya çıkan politik motivasyonunun verimli bir çalışma
ortamı kurulmasını hizmet ettiğini  belirtmek gerekir. Kadronun çoğunun daha
önce Kilyos Kampus'te kalmış olması, dolayısıyla orada yaşanan sıkıntıları bir
şekilde deneyimlemesi sahne üstü yaratıcılığına da yansımıştı.  Ayrıca, bu sene
Kilyos Kampus'e gönderilen öğrencilerle -yaşadıkları sorunlarla ilgili olarak-
sohbet etme fırsatı yakalanmış, yaşanan / gerçek olaylardan da sıcağı sıcağına
oyun kurgusunda faydalanılmıştır.
Yapılan dört çalışmanın ardından ön oyun
ve üç kısa sahne olmak üzere yaklaşık 20 dakikalık bir gösteri çıkarılmıştır.
Her ne kadar tasarlanan hikâye zaman darlığı nedeniyle sahnelemede
sonlandırılamamış olsa da;  oyun içindeki anlatıcı-oyuncu hikâyenin belli bir
yerine kadar ancak gelebildiğini, sonrasında yeni katılan üyelerle [2] hikâyeye devam etmek istediğini
belirtmiştir. Oyunun birlik ve bütünlük ilkesi de, tiyatral bir şekilde
seyircinin affına sığınılmasıyla sağlanmıştır denilebilir. 
Ortaya çıkan
skeç "Bir Kilyoszede'nin Güncesi" adıyla hem Kilyos Kampus'te hem de Güney
Kampus'te 10-11 Ekim 2006 tarihlerinde ayrı ayrı oynandı ve güncelliğinin de
verdiği etkiyle seyircinin beğenisini topladı. İzleyenlerin verdiği olumlu
tepkiyle skecin eğitim prodüksiyonu çerçevesinde oyunlaştırılması önerisi
gündeme geldi. Hali hazırda Büo'nun Kilyos Çalışma Grubu [3]   eğitim prodüksiyonu çerçevesinde
oyunlaştırma çalışmasına devam etmektedir. Aşağıda yer alan metin bu çalışmalar
sonucu oluşmuştur

BİR KİLYOSZEDENİN GÜNCESİ

ÖN OYUN – SAHİL

(İki Kilyoszede öğrenci akşam saatlerinde sahildedir.  Fonda dalga ve
rüzgâr sesleri… Nihal rutin bir şekilde taş sektirmekte, Gamze çekirdek
çitlemektedir. Arada sırada sekme sayıları duyulur: üç... iki...dört...yedi...) 

Nihal:              Gene yedi sekti be... Kızım var ya ben
burada kaldıkça taş sektirme profesörü olacağım
herhalde.
Gamze:           Üf, bıkmadın mı sabahtan beri
aynı şeyi yapmaktan, artık ne varsa?
Nihal:              Ne
var? Sen de sabahtan beri oturmuş çekirdek
çitliyorsun.
Gamze:            Ya Nihal, yapacak çok şey var
da ben oturmuş çekirdek çitliyorum.
                        (Sahneye
Samet ve Raşit girer)

Raşit:              Samet, ay
sıçayım ya! Olum ne yapacağız biz burada ya?
Samet:            
Bağırma Raşit! Allah'ın izniyle okulumuza gidip geleceğiz. Yangın
çıkmış Raşit.
Raşit:              Yangın değil salak
bizimkiler sahilde ateş yakmış. Gel bari onların yanına gidelim. (Nihal ve
Gamze'yi fark eder)
Aa, iki tane kız var. Hadi oğlum bunlarla arkadaş
olalım.
Samet:              Yok ben şey edemem,
utanırım.
Raşit:              Oğlum lisede hiç kız
arkadaşınız yok muydu sizin?
Samet:             Yok ben
dershanedeydim.
Raşit:               Ben gidiyorum sen
arkamdan gelirsin, tamam. Merhaba!
Kızlar:             
Merhaba.
Raşit:               Ben
Raşit…
Nihal:              Merhaba, Ben
Nihal...
Gamze:           Ben de
Gamze!
Raşit:               Memnun oldum. Bu da arkadaşım
Samet.
                        (Samet Gamze'ye
odaklanır)

Samet:            Arkadaş olabilir
miyiz?
Hep beraber:  Oha.
(Kızlar fısıldaşır, Raşit
Samet'e söylenir)

Raşit:              Ha ha ha… Hani
böyle ilk karşılaşmalarda olur ya. O tiplerle dalga geçiyor Samet..

Raşit:              Bölümün ne
senin?
Nihal:              Ben, politikadayım.

Raşit:              Yemin et. Ben de politikadayım. Şansa
bak. İnter'im.
Nihal:              Gamze de
İnter.
Raşit:              Öyle mi, olsun
ya!
Gamze:           Senin kurun ne
Samet?
Samet:           
Bigaynır.
Raşit:              Eee, ne yapıyorsunuz burada,
vakit nasıl geçiyor?
Gamze:           Geçmiyor.

Raşit:              Ya ilerde Tayfun Abi'nin yeri var
sahilde. Bayağı kanka olduk. Eğer içki sigara ihtiyacınız olursa   ben
hallederim.
Gamze:           Süper
be…
Raşit:              Bir akşam
gidelim.
Nihal:              Olur
gidelim.
Raşit:              Ya Nihal çok kafa kızsın biz
senle kesin kanka olacağız ya? 
Nihal:              A
pardon telefonum çaldı. Alo aşkım.
Raşit:             
(Kalakalır) Hay sıçayım ya. Yürü Samet
gidelim.
Gamze:           Arkadaşınız takıldı
galiba.
Raşit:              Hay ağzına sıçtığımın çocuğu,
yürü hadi gidiyoruz. (Döve döve Samet'i
götürür)

Gamze:          
(Gülerek, arkalarından) Hayırlı geceler Samet!
Ga
ve Ni:       
(Nihal telefonu kapattıktan sonra gülüşürler) Ay
ne saçma tipler ya. (Nihal'in telefonu tekrar
çalar)

Nihal:              Efendim
anne!
Anne:              Kızım nasılsın, ne yapıyorsun,
nasıl gidiyor, yerleştin mi yurduna, rahat mısın? Yemeğini yedin mi? İki saattir
seni arıyorum neden cevap vermiyorsun?
Nihal:             Üf
anne biraz yavaş. İyiyim işte. N'apalım, sahilde
oturuyoruz.
Anne:              Ne! Sahilde mi? Ne sahili?
Mehmet kızımız sahilde oturuyormuş.  Kızım yurdun sahilde ne işi var? Pardon,
sahilin yurtta ne işi var?
Nihal:              Ya beraber
geldik gördük ya, yurt sahil kenarında. Hem herkes buralarda, ateş falan
yaktılar.
Anne:             Ne! Ateş mi? Mehmet, ateş
yakıyorlarmış! Sokak çocukları gibi…
Mehmet:         Ayten,
bırak sosyalleşsin çocuk.
Anne:             Kızım git odana
güzelce, orada sosyalleş. Hem daha güvenli…
Nihal:
             Anne, odada yapacak hiçbir şey yok ki. Oturup makarna yiyoruz her
gün. On beş günde iki kilo aldım.
Anne:             Ne! İki
kilo mu? Mehmet kızımız şişmiş, kocaman olmuş. İki kilo
almış.
Mehmet:        İki kilodan bir şey olmaz. Ayten, bir
mısır patlat da yiyelim be.      
Anne:             
Mehmet, sana elimin tersiyle bir patlatacağım göreceksin
şimdi!
Nihal:             
Anne?
Anne:              Yok evladım sana değil
babana patlatacağım. Beni birazcık seviyorsan şimdi odana çık. Bak benim
sinirlerim kalkıyor burada. Çıkar mısın lütfen?

Nihal:              Ya anneciğim merak etme dedim ya. Hem
bak yalnız değilim burada. Gamze var
yanımda.
Gamze:            Merhaba teyze, nasılsın? Ben
Nihal'in oda arkadaşı. Biz iyiyiz ya buralarda, siz hiç merak etmeyin.

Anne:              Ne teyzesi, kimmiş teyze? Nihal o kim?
Ben sana öyle herkesle arkadaşlık etme demedim mi?
Nihal:
             Anne biraz sessiz olur musun, yanımda. Oda arkadaşım. Hadi
anne hadi öptüm bay bay.
Gamze:            Nihal, annen beni
pek sevmedi galiba.
Nihal:              Yok canım, nerden
çıkardın? Sadece arkadaşlarına dikkat et diyor,
fiks.
Anne:              Evet. Sevmedim seni. Hem merak
ettiğimizi de nereden çıkardın? Bizim kızımıza sonsuz bir güvenimiz var bir
kere. Öyle değil mi Mehmet?
Mehmet:        Tabi, tabi…

Gamze:            Yani Nihal, on beş günlük hukukumuz var
şurada. Ne demek oluyor şimdi bu?
Nihal:             Yok be
kızım, annem biraz pinpiriklidir ondan. Sen de amma abartın
ha.
Anne:              Ne? Pinpirikli mi? Pinpirikli ha.
Duydun mu Mehmet? Kızın bana ne dedi?
Mehmet:        
Pinpirikli mi dedi?
Anne:            
Evet.
Mehmet:         Pinpiriklisin Ayten.
Anne: 
            Sen de mi Mehmet? Aman, ben bayılacağım. (Telaşla
içinde çıkarlar)

Mehmet:         Of, kurban olayım yine
bayılma Ayten. (Baba da çıkar)
Gamze:          
(Telefon görüşmesi bitmiştir) Gerçekten pinpirikli bir annen varmış
Nihal, Vallahi hiç çekilmez.
Nihal:              Evet, var
ya, var. (Bağırır)
Gamze:            Bana niye
bağırıyorsun ya.
Nihal:              Of. Yeter ya, yeter.
Her gün aynı işkenceyi çekmek zorunda mıyım? Burama kadar geldi resmen. Neden
geldik ki buraya? Niye attılar bizi buraya? Ne kabahatimiz vardı sanki?
Boğaziçi  burası mı şimdi? Bariz kazık attılar.
Kazık.
Gamze:           Resmen kazık... Gönderilen
belgelerde yazıyor muydu? Yurdun bir saat uzakta olduğu? Servislerin paralı
olduğu? Yazıyor muydu?
Nihal:              Yazmaz tabi.
Bilsen gelir miydin buralara. Hayatta da gelmezdin. (Düşünür)

Gamze:           Bilmem. (es) Ya Nihal kaç ay
kaldı?
Nihal:              Bilmem.
(es)
Gamze:           Ekim kasım geçer. Ocak,
Şubat, Mart, Nisan, Mayıs. Öf…
Nihal:             
(Düşünceli) Ben de tüm bunları
anlatmazsam?
Gamze:           Nasıl yani?

Nihal:              Seneye geleceklere diyorum, hepsini tek
tek anlatmazsam. Sınav sonuçları, ön kayıt, otobüs eziyeti, yurt ve dersler,
hepsini bir bir anlatmazsam.
Gamze:           Anlat bakalım
da. Nasıl toplayacaksın o kadar kişiyi? Kolay mı
sanıyorsun?
Nihal:              Ya tamam, hiç de kolay değil
ama, seneye kadar oyunculuk öğrendim mi, belki yapabilirim. 

Gamze:           Nasıl yani? Tiyatro oyunu mu
yapacaksın?
Nihal:              Evet. Şehirden çok uzak bir
kampüste sıkılan bir öğrenciyi oynuyorsun.(Sıkılan bir öğrenciyi oynamaya
çalışır, yapamaz)
Birazcık hayal etmeye çalış. Şurada seyirciler olsun.
Arkası kulis olur oradan gelirsin sahneye. Yanlarda merdivenler. Tepende ışıklar
yanıyor. Ortada da yurt müdürü Aykut Abi seni izlemeye gelmiş. (Hayaline
kaptırmıştır kendini)

Gamze:            Merhaba Aykut
abi. (Dalga geçerek)
Nihal:              Şu dalga
seslerini duyuyor musun? İşte onları yavaş yavaş kısalım, şuraya da
bir…(Nihal'in üstünde lokal ışık belirir. Büyülü bir müzik girer. Nihal
yavaş yavaş seyircileri fark etmeye başlar)

Kızım herkes bize bakıyor
be.
Gamze:           Ya Nihal saçmalama ya, kızım sen iyi
misin?
Nihal:              Gamze saçmalama bizi izliyorlar,
oynamamız lazım
Gamze:           Yahu Nihal, saçmalama. Ne
seyircisi ya, deniz var kızım karşında, gemiler
falan.
Nihal:              Kızım kapamasana önümü, çekil
şuradan. Şimdi sen git, birazdan gel. Antreni sonra yap,
çaktırma.
Gamze.            Alllah allah ya, çattık belaya.
Ben gidiyorum. Annem haklıymış. Arkadaş seçerken dikkat et demişti. Tek
arkadaşın varsa, yandın. O delirdi mi yine yalnızsın demektir.(Çıkar)
       
Nihal:              (Seyirciye) Neyse
efendim, siz arkadaşımın kusuruna bakmayın. Seyirci karşısında biraz gerildi. Ha
ha.(Güler) Evet, komik değil galiba. Neyse. Ben en iyisi size hikayemi
baştan anlatayım. Her şey sınav sonucunu öğrenmemle başladı. Tam iki yıl eşekler
gibi çalışmıştım, dershaneler, özel dersler, etüdler vs vs. ama o kadar emeğe
değmişti sonunda ya da ben öyle zannetmiştim. Kızlarla sözleşmiştik sonuçlar
açıklanır açıklanmaz buluşacaktık.

SINAV SONUÇLARI
(Kızlar coşkuyla girerler.
Bağrışırlar)

Gizem:            
Kızlar önce ben söylüyorum. Yıldız elektronik
mühendisliği.
Sıla:                 Kızlar sıkı durun, artık
karşınızda bir İTÜ'lü var. İstanbul Teknik Üniversitesi
yani.
Pınar:              Vay hangi
bölüm?
Sıla:                 Gemi inşaat benim.
(Es)
Hepsi:             Olsun ya güzel
bölüm.
Merve:           Kızım sen seviniyorsun ama o bölüm
Tuzla'da değil mi? (Güler) İstanbul'un bir ucu
yani.
Nihal:             E sen ne
yaptın?
Pınar:              Benim burası oldu ya Ege
İşletme. Annem, babam ve ben birlikte okuyacağız artık.(Es)

Merve:           Niye öyle diyorsun?  Aykut da burada.
Ailecek okursunuz artık.
Nihal:              Sen ne
yaptın?
Merve:          
(Ağlar)
Pınar:              Olmadı
mı?
Merve:           Eh seneye artık. Belki spor akademisine
giderim. O da olmadı konservatuar falan. Sertifika programlarına falan başlarım.

Pınar:               Serpil senin ne
oldu?
Serpil:             Adana, Çukurova.
Hep
Beraber:
  Güzel ya, orası da iyidir.
Süper.
Pınar:              Senin
Nihal?
Nihal:              Hayallerimin üniversitesi,
Boğaziçi. Tam otuz sekiz tane test kitabını boşuna bitirmedim, çalıştım hak
ettim. BOĞAZİÇİii. Ya Boğaziçi oldu işte bekliyorduk zaten. (Telefonu
çalar)
Aaa Cenk arıyor. Alo aşkım…
Pınar:             
(Kendi kendine) Bi İstanbul yazdırsalardı neler yapacaktım
ya.
Sıla:                (Kendi kendine) Ben
napacağım Allah'ın Tuzla'sında ya.
Gizem:           
(Kendi kendine) İki net daha yapsaydım Boğaziçi olacaktı
ya.
Nihal:              Aşkım benim Boğaziçi oldu, senin?
(Es) Adana mı?
Merve:           Serpil de Adana'yı kazandı
kızım?
Pınar:              (Merve'ye) Ya bi susar
mısın sen.
Nihal:              Cenk. Hani sırf İstanbul
yazacaktın. Neresi tutarsa tutsun İstanbul'da olacaktık. Baban mı? Ne yani kaç
yaşına geldin hala baban mı yapıyor tercihleri. İnanamıyorum ya. Ne? Annem mi?
Annemle benim ilişkim iki arkadaş gibi bir kere. Bu arada Serpil de Adana'yı
kazanmış, peki bunun  senle bir ilgisi olabilir mi acaba? Ya tamam aşkım. Hadi
görüşürüz.
Nihal:              Adana olmuş
ya.
Merve:          Çok üzüldüm hayatım ya. Siz hayatta
görüşemezsiniz artık. Adana nere İstanbul nere? Bu ilişkiye maksimum iki ay
veriyorum, sonra biter.
Pınar:              Ya öyle
demesene..
Merve:           Hem sen Boğaziçi'nde manzarada,
çimlerde falan yenilerini bulursun o yüzden dedim canım. Ee zaten Serpil de
Adana'yı kazanmış. (Güler.)
Nihal:             
Görüşeceğiz. Söz verdi her hafta sonu gelecek. (Kızlar teselli ederek ağır
ağır çıkarlar)
Hem uçak  biletleri de ucuzlamış ben de giderim. Msn de
falan webcam ile konuşuruz. Hem teyzesi öğretmen,  bize öğretmen hattı alacak.
Arayacak tabi ya, arayacak. (Es… Seyirciye yönelir) Aramadı tam iki
saat on dakika oldu aramadı. Kesin kendisine yeni bir ortam kurdu orada. Bir de
beyimiz biraz komplekslendi laf aramızda, ben Boğaziçi'ni kazandım o kazanamadı
ya. Kazandık da  ne olduysa sanki. Neyse neyse ben hikayeme geri döneyim.

ÖN KAYIT
(Bu sırada ön kayıt sahnesi kurulur. Sol
tarafta kayıt kuyruğu, sağda ise bir öğrenci kulübü masası vardır.)


Nihal:              Tüm istenen belgeleri toplayıp ön
kayıtın yolunu tuttum. Ee, artık lise bitmişti, üniversite hayatı başlıyordu.
Ben de kendi ayakları üstünde durabilen, özgüveni tam genç bir üniversiteli
oluyordum. Ailemden uzakta okuyacak, güçlüklere tek başıma göğüs gerecek,
İstanbul'un altını üstüne getirecektim. İstediğim partiye gidecek, dilediğimce
eğlenecektim. Yani artık özgür bir bireydim, özgürdüm.
Anne:
            Nihal nerdesin kızım?
Nihal:
            Annem. Kayıt günü beni yalnız bırakmamıştı sağ olsun.

Anne:              Nihal nerdesin kızım, burası çok
kalabalık, çok korktum seni kaybettim diye. (Nihal'i bağrına basar ve
öper)

Nihal:             Anne! Üniversite ortamındayız
karizmamı çiziyorsun ama, lütfen. Sakin biraz. (İçeriden bir ses duyulur.
HERKES YURT KAYIT SIRASINA GEÇSİN!. Anne ve Nihal yurt kuyruğuna
girerler.)

Anne:             Nihal, bak ben bu kızla
tanıştım, dur sizi tanıştırayım. Kızım bakar mısın?
Selen: 
            Buyur teyze.
Anne:              Merhaba
kızım az evvel tanışmıştık ya, bak bu benim kızım.
Nihal: 
                        Merhaba ben Nihal.
Selen:
           Anneniz de çok girişkenmiş.
Nihal: 
            Öyledir…Anne, rezil ediyorsun beni bütün insanlara
ya.
Anne:              Kızım ne yapayım, kız ters
çıktı.
Aleyna:           (Kuyruğun ön tarafındadır ve
aniden Nihale' döner.)
Sen kaç net yaptın? Fen 1 den 2 net daha yapsaydım
şimdi elektronikteydim. Ama olmadı, bilgisayardayım.
(Aniden önündeki
kıza döner.)
Sen kaç net yaptın?
Yaprak:           Of
sıram geldi benim ben gidiyorum.
Anne:              Bak şu
öndeki çocuğa bir soralım, kaç para tutuyormuş. Evladım sen oradan
görüyorsundur, kaç para tutuyor bu kayıt
işleri?
Nevzat:           Tabi teyze görüyorum. 45 YTL
ayakbastı parası alıyorlar. 80 YTL fotokopi masrafı gibi bir şey alıyorlar. 400
YTL benim harcım var ama bölüme göre değişir ben mühendisim. Yani, yurt
ücretiyle falan, 900 YTL'ye kadar çıkıyor.

Volkan:           Boğaziçi'ymiş. Sıçtı lan boğazımızın
içine.
Anne:              Hiç öyle şey söylenir mi oğlum.
Siz Boğaziçi'ni kazanmışsınız, pırlanta gibi gençlersiniz, o kadar olacak, biz
kimin için çalışıyoruz vereceğiz tabi. (Nihal'e kızgınca döner.) Canım
benim. Nihal, burs falan çıkar değil mi kızım
sana.
Nihal:              Çıkar herhalde anne. Bir sürü yere
başvuruyoruz.
(Yaprak içeriden ağlayarak
çıkar)

Yaprak:           Yurt çıkmamış. Ben nerede
kalacağım şimdi?
(Kalabalık galeyana gelir.)
Yurt
Müdürü:
   Bağırmayın, sakin olun. Çocuklar sakin olun biraz. Neden
bağırıyorsunuz. Boğaziçi'nin de imkanı belli değil mi? Herkese yurt veremeyiz.
Bu okula da hep fakirler mi geliyor canım. Biz gene de elimizden geleni
yapacağız. Hem ne demişler? Çıkmamış yurttan umut kesilmez. Hahaha. (Sadece
kendisi güler. Diğerleri tepkilidir.)

Aleyna:          
Kilyos çıktı bana.
Yurt Müdürü:   Bakın arkadaşınıza çıktı
işte.
Aleyna:           Deniz manzaralıymış, herkesin ayrı
odası varmış, mutfağı banyosu içindeymiş.       

Herkes:          Vay be, süper inşallah bana da çıkar. İşte
Boğaziçi be...
Aleyna:           Güney, Kuzey, Hisar burada
da, Kilyos nerede?
Nihal:              O da buralarda bir
yerdedir herhalde canım. Deniz manzaralı dediğine göre biraz aşağısıdır
herhalde, nede olsa Boğaziçi.
Anne:              Ay
çağırıyorlar. Bizim sıramız geldi, dur ben hallederim. (Kalabalık içeriye
girer)

Nihal:              Git anne ya git nereye
gidersen git. (Seyirciye) Annem gene her zamanki gibi işlerimi
hallediyordu, sağ olsun. Ben de fırsattan istifade çimlerde dolaşıp birileriyle
tanışıyım dedim.
Nihal:             
Merhaba.
Burak:             Selam. (Nihal'le ilgilenmez
ve tiyatro kulübü masasına
yönelir.)

Nihal:              Boğaziçili öğrenciler de
pek sıcak kanlıymış.
Burak:             Tiyatrocu musunuz
siz? Oyun falan çıkartıyor musunuz?
Taner:            
Çıkartıyoruz tabi canım. Sen daha önce ilgilendin mi
tiyatroyla?
Burak:             Evet, kolejdeyken yapmıştım
daha önce. Üç sene falan.
Taner:             Katılmak ister
misin çalışmalarımıza?
Burak:             Ben Müjdat Gezen
Sanat Merkezi'ne gidiyorum. Zaman kalırsa bakalım.

Taner:             Biz sana o zaman bu program dergisinden
verelim. Oryantasyonda oyunumuza bekleriz.

Burak:             Eyvallah. (Program dergisini bir göz
atıp yere atar. Daha sonra Nihal program dergisin yerden alır ve masaya
yönelir.)

Nihal:              Merhaba. Şey, kulübünüzle
ilgili bilgi alabilir miyim? Tiyatroyla ilgilenmek istiyorum
da.
Canberk:        Öncelikle yeni gelen arkadaşlara eğitim
çalışmalarıyla başlıyoruz. Sonrasında biri burada diğeri de  Kilyos'ta olmak
üzere iki farklı oyun çıkarıyoruz.
Nihal:              Ya,
evet Kilyos nerede ya? Az evvel bir kıza Kilyos çıktı. Çok güzel bir yermiş
sanırım. Ya, siz niye Kilyos'ta ayrı çalışma yürütüyorsunuz
ki?
Taner:             (Masa üzerinde göstermeye
çalışır.)
Bak Güney burada, Kuzey burada, Hisar burada. (Masanın diğer
ucunu gösterir.)
Kilyos da orada.
Nihal:            
Yani?
Canberk:         Yani, buraya bir saat uzaklıkta.

Anne:              Nihal, müjde kızım.  Bize de Kilyos
çıkmış.
Nihal:             (Masanın ucunu
gösterir)
Anne, Kilyos burasıymış, yani bir saat uzaklıktaymış buraya.

Anne:             Nasıl yani? Nasıl 
gidiliyormuş?
Taner:            Servisle teyze, geçmiş
olsun.
Anne:              (Şaşkın) Öyle mi? Olsun
canım, hem karşıda oturuyor olsaydık 2.5 saatte gidebilirdik. Beterin beteri
vardır. Yakın bile, yakın.
Canberk:        Servisin paralı
olma durumu var bir de.
Anne:             
(Şaşkın) Öyle mi? Olsun canım, 3-5 kuruş veririz artık. Sen yine şükret
kızım, ya yurt çıkmasaydı, görmedin mi daha demin kız ağlıyordu?  

Nihal:              Neyse artık. Yerim yurdum belli oldu
ya. Siz bana çalışmaları anlatıyordunuz.
Anne:            
Ne bu, tiyatro kulübümüymüş. Şu broşürlerden alabiliyor mu veliler
de?
Canberk:         Tabi tabi, buyurun.

Anne:              Yürü yürü.(Nihal'i
çekiştirir)
   
Nihal:              Anne çekiştirmesene
üye olacaktım.
Anne:              Kızım, ne yapıyorsun?
Dersler ne olacak? İkisi bir arada yürümez. Önce hazırlığı geç sonra bakarız.

Nihal:              Anne ya, geçen sene de ÖSS var dediniz,
uğraştırmadınız tiyatroyla.
Anne:              Şimdi de
profesyonel var.
Nihal:              O ne
ya?
Anne:              Hazırlığı geçme sınavı.
Profesyonel!
Taner:             Proficiency efendim,
proficiency.
Anne:              Biliyoruz yavrum, biliyoruz.
Bak sen şu ukalaya.
Nihal:              Ya anne gelir misin
lütfen.(Öbür tarafa çeker) Anne! Ben artık büyüdüm. (Anne, program
dergisini okumaktadır.)
Lütfen bana çocukmuşum gibi davranma.

Anne:              Kızım ben sana sadece dikkatli olmak
lazım diyorum. (Oyunun program dergisini okumaktadır) Bak bak, ne
yazıyor: "Anti-faşist sanatçı Lorca öldürüldü…"
Nihal:             
Ya anne lütfen ya. Şimdi gideceğim üye olacağım, tamam
mı?
Anne:              Tamam. Ama dikkat et. Örgüt falan
olabilirler. Biliyorsun, önce sinema tiyatro muhabbetleri yaparlar, sonra elde
silah dağa çıkarırlar. Taktik hepsi.  
Nihal:             
Abartma anne.
Anne:              İnanmıyorsun ama, polis
broşürlerinde yazıyordu. Tatlı tatlı muhabbet ederler, sonra zorla çay
içirirler, ben bilirim bunları.
Nihal:              Oha
anne! Amma abarttın. Ben gidiyorum üye olacağım. (Masaya
yönelir)

Ahmet:            (Elinde çaylar girer)
Çayları getirdim kardeşim.
Taner:             Aa fazla
almışsın oğlum. Nihal, çayların biri fazla, sen içer misin?
Nihal: 
            Teşekkürler.
Anne:             
(Anne şoklarda, uzaktan bağırır.) Nihal içme! Kızım çay içilir
mi?
Nihal:              Annemin çaya karşı biraz alerjisi
varda biraz hassas o yüzden. Sizle hiç alakası yok yani kusura
bakmayın.
Anne:             Aferin kızım, sözümü
dinleyeceğini biliyordum
Nihal:             Anne ya rezil
ettin insanlara beni. Yürü hadi yürü gidelim.
Taner: 
           Saat 5 olmuş hadi masayı toplayalım. Prova var. (Masayı toplayıp
çıkarlar)
Nihal:              (Nihal yalnız başına
tekrar sahneye gelir.)
Oh, gönderdim sonunda annemi. Şimdi gerçekten
yalnızım. Yalnızııımmm. Yalnız!!!

OTOBÜS
(Sahneye aniden bir kalabalık girer ve Kilyos
servisi sahnesi mizanseni kurulur.)


Nihal:             (Seyirciye)
Bu kadar  kalabalığın içinde bile
yalnızım.
Şoför:              Hazır olun çocuklar.
(Aniden gaza basar, ve herkes geriye doğru uçar.)
Hep
Birlikte:
Pardon.
1. Öğrenci:      Aa, iş
kuleleri.
2. Öğrenci:      Gökdelenlere bak.
3.
Öğrenci:
     Aa, Belgrad ormanları.
4. Öğrenci:    
Aa, inekler.
Şoför:             Aa, Kani abi! Çocuklar,
geçeyim mi Kani abiyi? (Camdan dışarıya bağırır) Kani abi, şoförsen bas
gaza, aşıksan vur saza.
(Servis aniden fren yapar ve herkes öne doğru
savrulur. Herkes donar, kalabalığın arasından Nihal
çıkar.)
Nihal:              (Seyirciye)Otobüste ilk
gün böyle geçmişti. Herkes biraz çekingendi tabi. Bir de balık istifi gibi iç
içeydik. Gerçi bu durumun kaynaşmamız için iyi bir olanak sağladığını
düşünmüştüm. Ee, bir hafta sonra biz de otobüsün temposuna ayak uydurmaya
başlamıştık.
(Şoför aniden gaza basar ve herkes geriye doğru
savrulur.)

Şoför:              İsmail, dün kaç
dakikada gitmiştik söyle bakayım.
İsmail:            26
dakika abi.
Mustafa:         Bugün 20 dakikayı geçerse bana
da delikanlı demesinler.
(Gaza basar, bütün öğrenciler arkaya doğru
düşer.)

4. Öğrenci:      Abi biraz gazla çalışıyor
galiba.
Şöför:              Geçen gece iş çıktı gene,
Beşiktaş'tan çağırdılar eğlenceye mi ne gideceklermiş, ha ha. Bu Cordoba çok
şakacı adam bana formasını hediye edecekti de ben Galatasaraylıyım alamam
dedim.
Herkes:          Abi önüne bak, önüne 
(Herkes
sağa yatar. Şoför yerinden kalkıp bağırmaya ve arkaya doğru gitmeye başlar.
Öğrenciler direksiyona atlarlar, otobüs sağa sola sallanır.)

Mustafa:         Senin ağzına yüzüne sıçarım lan. Ne
yapıyorsun sen? Bayanların yanında küfür ettiriyorsun bana. (Şoför tekrar
direksiyonu alır.)

3. Öğrenci:      
Torba var mı? Yediklerim ağzıma geldi
de.
Herkes:           Torba
mı?
Şoför:              Ne, kusuyor mu?
(Araba
aniden fren yapar. 3. Öğrenci kusar. Herkes donar. Nihal kalabalığın içinden
tekrar çıkar.)

Nihal:             (Seyirciye)
Kustu. Arkadaşla fazla içli dışlı olmuştuk. Bu kadarına da
gerek yoktu ki. Otobüsün sürprizleri  biter mi hiç? Bir de
bilet paraları var. Tabi, bundan haberdar olmayan
birileri.
Güvenlik:       Evet arkadaşlar, biletleri alalım.
(Bazı öğrenciler bilet verirler.)
2. Öğrenci:     
Abi bunlar nedir?
Güvenlik:      
(Şoföre) Bunlar burslu mu? Ver bakalım
bileti.
Şoför:              Yeni bunlar daha ..

4. Öğrenci:      Abi, niye veriyoruz?
Haberimiz yoktu ki.
1. Öğrenci:     Ya evet ben de
anlamadım neden para veriyoruz ki?
Güvenlik:
      
Konuşmayın da verin şu biletleri. (Ortam
gerilir)

Bir öğrenci:    Arkadaşların
dediklerini kale alır mısın lütfen. Bu, emperyalizmin Kilyos kampüs üzerindeki
bir oyunudur. Servis ücretlerini sermayeden bağımsız düşünemeyiz, tamam
mı?
Güvenlik:       Yine mi geldin lan sen. Ver bakayım şu
bileti. (Bileti öğrenciden alır.)
4.
Öğrenci:       Abi valla, haberim olsaydı
alırdım.
Güvenlik:        Öğrenci kimliğini alabilir
miyim?
4. Öğrenci:       Niye veriyorum
abi, kimliğini.
Güvenlik:        Arkadaşım, el kol yapma,
kimliğini ver.
4. Öğrenci:       
Vermiyorum.
Güvenlik:        Lan, bana bak şişko. Seni
gözüme kestirdim. Yarın iki bilet alacağım senden. (Şoförle birlikte söylene
söylene çıkarlar.)

5. Öğrenci:      
Ne biçim Boğaziçi burası, ya.
4.
Öğrenci:       Bunları şikayet etmek
lazım.
3. Öğrenci:       Bunları şikayet
etsen ne olur ya? Bunları gözeten yine aynı okul.
4.
Öğrenci:        Yine de şikayet etmek lazım.
(Güvenlik
sağdan uçan tekme atarak sahneye girer.)

Güvenlik:
       Sen kimi şikayet ediyon lan, şişko! Biri burada dişini kırmaya kalksa
seni kim koruyacak? Ben koruyacağım. Kendinize gelin. Terbiyesizlik yapmayın.
Biletinizi alın, bana saygı duyun. Olay bu, tamam mı? Hadi şimdi s..tirin
(Düzeltir) defolun gidin. (Tekrar sahneden
çıkar)

5. Öğrenci:      Bir de azar işitiyoruz ya,
olaya bak.
4. Öğrenci:       Onu bırak da, biz her gün altı
milyon nasıl vereceğiz ya?
Nihal:               Sanki biz
çok meraklıyız Kilyos'a gelmeye.
3. Öğrenci:      Geçen sene
böyle bir uygulama yokmuş zaten.
4. Öğrenci:       Ya her
gün kavga mı edeceğiz bunlarla?
Nihal:              
Saçmalamayın, kavgayla olacak iş değil bu. Toplanalım, konuşalım. Belki aklımıza
bir şeyler gelir.
3. Öğrenci:       O zaman herkese haber
verelim. Kantinde buluşalım. (Söylenerek sahneden çıkarlar. Nihal yalnız 
başına kalmıştır.)

FİNAL

Nihal:              (Seyirciye) Şimdilik hikayemi
buraya kadar getirebildim. Ama burada bırakmaya niyetim yok açıkçası. Devamını
da oynayacağım. Size de bir iki rol ayarlayabilirim isterseniz. (Selam
verir. Gamze girer.)

Gamze:            Kızım sen hala
burada mısın?
Nihal:              (Seyircilere
çaktırmadan)
Gamze, selam veriyorum. Çekil
şuradan.
Gamze:            Sen hala oradasın. Tamam güzelim
birlikte verelim selamı, gel. (İkisi birlikte selam verirler.)

[1]1.)Üniversiteyi
kazandığı haberinin gelmesi ve arkadaşlarıyla beraber kutlama
yapılması
2.)Üniversiteye ailesiyle ön kayıt için gelinmesi ve üniversite
ortamıyla tanışılması
3.)Kilyos kampuse otobüsle yolculuk yapılması ve
servislerin ücretli olması tartışmaları

[2] Büo tanışma toplantısı
öncesinde oynanan skecin kulübü üniversiteye yeni gelen öğrencilere tanıtmak
gibi bir işlevi de vardı.

[3] http://www.buo.boun.edu.tr/buo/default.asp?id=114