B.B. King’in Blues’u
“Her şeyden önemlisi, tarihi etüt etmektir... Siyah bir insansan ve blues söylüyorsan sen iki kere siyahsın.” [[dipnot1]]
B.B. King
Blues’un kralı, siyahlara yönelik bir magazin dergisine verdiği röportajda, hayatı boyunca blues için verdiği mücadeleyi anlatıyordu. Kriz ve savaşın ardından ekonomisi yeniden güçlenen Amerika’da siyahların yaşamı büyük bir dönüşüm yaşıyordu. Yoksulluk, ayrımcılık ve sosyal dengesizlik devam ederken, siyahlar kendilerini daha güçlü hissetmeye başlıyorlardı. 50’lerin siyah toplumu artık yaşadığı acılara tevekülle katlanmıyor, değişimin kaçınılmaz olduğunu düşünüyordu. B.B. King’e göre, onlar “zenci standartlarını yükseltmeye çalışıyorlardı ve bu yüzden blues ile anılmak istemiyorlardı. Çünkü blues hâlâ eskilerde bir yerlerdeydi.” [[dipnot2]] Acıya metanetle boyun eğmenin müzikal ifadesiydi. Bu yüzden artık siyahların beklentilerini karşılamıyordu. Onlara geçmişin kötü hatıralarını anımsatıyordu. Blues, “köleliğin” müziğiydi, şeytanın müziği...
50’lerin sonu ve 60’ların başında ayrımcılık karşıtı boykotların, özgürlük gezilerinin ve vatandaşlık hakları eylemlerinin artmasıyla, “Siyah Güç”ün mücadelesi ve devrim niteliğindeki değişimleri doruk noktasını ulaştı. Ama siyahlar bu yeni dönemi başka bir müzik türüyle, soul ile karşılıyorlardı. Soul, siyah ilahilerinden (gospel) gelen bir müzik türüydü. Kilise, siyahlara her zaman bir topluluk olma, bir arada durma duygusunu yaşatmıştı. Bu sayede beyazlarla da ortak bir paydada buluşabiliyorlardı. Yani soul müziği yeni dönemin ruhuydu. Blues müziği ise gettolara sıkışmıştı. Kulüp ve barlarda kendi ifadesini bulmaya çalışıyordu. Siyahların popüler müziği olma ünvanını yitirmeye başlamış olmasına rağmen blues, aynı dönemde, Chicago’nun Batı Yakası’nda son meyvesini verecekti. Gitar virtüözlüğüne dayanan getto blues’u, Freddie King’in “Driving Sideways” hiti ile ilk başarısını sağladı. Bugünün birçok blues ve rock gitaristi, Buddy Guy ve Otis Rush’tan çok şey öğrenecekti. Ama davullu, amfili, elektrikli bu sert blues’un en büyüğü, B.B. King olacaktı.
Blues’un kralı B.B. King, aynı zamanda ticari açıdan en başarılı blues müzisyeni olarak kabul edilir. Sadece son senesinde yüzden fazla konser verdi. Stilini oluştururken geleneksel (kırsal) blues’un tekniklerine bağlı kalmadı. Blind Lemon, T-Bone Walker gibi blues şarkıcılarından çok şey öğrendi; Django Reinhardt ve Charlie Parker gibi caz gitaristlerinden de etkilenerek kendine has bir tını yarattı. Buddy Guy’a göre, onun tellerde yarattığı titreşimler gitar dünyası için yepyeni bir şeydi. B.B. King, aynı zamanda usta bir blues anlatıcısıydı. İlk dinleyici kitlesi olan siyahlar onun için cemaatti, o da bir vaiz. Blues’un doğduğu kırsal Güney’in “Key to The Highway”, “Blues Before Sunrise” gibi klasik şarkılarını da söyledi, “Thrill is Gone” gibi kendi yazdığı ve Güney’in derin ruhunu yansıtan yeni blues şarkılarını da. Blues’un gönüllü elçisi olan B.B. King, bu müziği kişisel bir bağlılıkla yaptığını düşünüyordu ve siyahların blues’u reddetmesi onu gerçekten incitiyordu. Bir röportajında, “blues için gerçekten dövüşmeye başladığını” belirtmişti. “Blues şarkıcıları hakkında söyledikleri şeyler beni yaralıyordu. Onlardan okuma yazmayı bilmez, kirli insanlarmış gibi söz ediyorlardı. " [[dipnot3]]
B.B. King, yaşamıyla ve blues’uyla daima “mevcut siyah imgesi”nin karşısında durmaya çalıştı ve daima blues’un siyah toplumunun yok sayılamayacak bir parçası olduğunu hatırlattı: “Bazı insanlar için blues neredeyse kutsal bir şey, ama bazıları bunu anlamıyor ve ben onların anlamasını sağlayamazsam kendimi kötü hissediyorum; çünkü onlar benim için çok şey ifade ediyor... Çocukluğumu hatırlıyorum, ırkçı politikalardan kaynaklanan problemleri ve 1930’larda her şeyin nasıl kötü olduğunu. Bunun bizi nasıl etkilediğini hatırlıyorum... Belki bazı insanlar, tüm bunları kendilerinin de yaşadığının hatırlatılmasını istemiyorlar.” [[dipnot4]]
Blues’un gözden düştüğü dönemde, değişen müzik piyasasında diğer tüm blues şarkıcıları gibi o da pop pazarına girme zorunda kaldı. Aksi takdirde müziği soul, funk ve disco gibi yeni tarzlar tarafından bir kenara itilecekti. Bu hem blues için verdiği mücadeleyi başarısızlığa uğratacaktı hem de parasız kalmasına sebep olacaktı. Bu nedenle müziğinde bazı değişimler oldu: Kirli ve genizsel vokal stili, yeni dönem temiz sesli soul şarkıcıların üslubuna yakınlaştı. Sert getto sound’u üflemelilerin eklenmesiyle bir nebze yumuşadı. Ama tüm bu değişimler, blues’undaki derinliği, hüznü ve ağdalı yorumu hiç kaybettirmedi. Zamanın koşullarına ayak uydurabilen ama blues’un özünü hep koruyan B.B. King bu sayede 50’li ve 60’lı yıllarda beyaz dinleyici kitlesine de ulaştı.
80’li siyahların hakim müzikleri, hip-hop ve rap olmuştu. Ama B.B. King yine blues söylemeye devam etti. Blues’u ile on beş Grammy ödülü aldı. Gitar müziğinde öyle büyük bir etkisi vardı ki, ustaya saygı konserlerinde kendisine Eric Clapton’dan Slash’e, birçok gitarist eşlik etti ve birlikte blues çaldılar. Blues şu anda siyahların popüler müziği olmanın çok uzağında; fakat iki yüzyıllık bir miras olarak siyah kültüründe yerini koruyor. Köleliğin ilk yıllarından günümüze blues, siyahların en köklü damarlarından biri ve B.B. King gibi blues’cular sayesinde halen yaşamaya devam ediyor.