"1876'da Türkmenle Osmanlı arasında savaş oldu. Osmanlı, Türkmeni yerleştirmek, toprağa çakmak, ondan vergi almak, onu asker etmek istiyordu. Türkmense buna karşı koyuyordu. Dövüş beter oldu, Türkmen yenildi ve iskân edildi. O gün bugündür bu yenilginin, bu zorunlu iskânın kepazeliği hiçbir Türkmenin yüreğinden çıkmaz. (...) İskândan önce dünya, hem de yeryüzü, hem de Binboğalar... cennetti Türkmen için..." (Binboğalar Efsanesi, Yaşar Kemal)
Yaşar Kemal'in yazdığı Binboğalar Efsanesi, tükenen bir Yörük obasının yaşadıklarını anlatır. Kitabın girişindeki kısa manzume de, şair Melih Cevdet Anday'a aittir: "Ağlar bu mezarlıkta Yörükler her gece /Bakıp iri yıldızları davar sanmaktan /Düşünür eski günleri... iskândan önce /Geride kalmanın hüznü yamanmış yaman"...
Yaşar Kemal, bu romana dair yaptığı konuşmalardan birinde şunları söyler: "Boğa, bizim Çukurova Türkmeninde döl bereketi anlamına gelir. Dünyanın birçok dilinde de böyledir ya… Bir de bizim Toros dağlarının adı Binboğa dağlarıdır." Gerçekten de Toros kelimesi ve boğa kültü, bu topraklarda bundan binlerce yıl öncesine uzanan köklü bir geçmişe sahip. Mesela bugün İspanya’da boğa güreşlerinin yapıldığı meydana da “Boğalar Meydanı” anlamına gelen "Plaza de Toros" adı veriliyor. Ve yine Yaşar Kemal, romanındaki Yörük obası için şunları anlatır: "Bu tükenen Yörük obası, Koca Osmanlıyı, Selçukluyu, daha nice devletleri kurmuştu. Kendi deyimlerince Osmanlının atası olurlardı, ama dölleri tükeniyordu. Şu yeryüzünden namları, şanları siliniyordu, yeni, bambaşka bir şey oluyorlardı. Belki daha mutlu, belki daha mutsuz ama başka bir dünyaya uyanıyorlardı."
Düşünün, marangozun doğrama tezgâhından çıkmış gibi dümdüz bir dünyayı... Böyle bir dünyada rengâhenk bir hayat ortaya çıkması herhalde pek mümkün olamazdı. İklim de, bitki de, kültür de, ve belki her türlü canlıyla birlikte insanın kendisi de dağların bir ürünü. Bu topraklarda dağlar, hayatın kaynaklarından biri...
Dağlardaki göçer yaşantıdan yerleşik bir yaşantıya zorlanmak, gelenekten koparılmak ve belirsiz bir geleceğe sürüklenmek Yörüklerde, Türkmenlerde çok derin yaralara, acılara yol açar. Yaşar Kemal, romanlarında sık sık dile getirdiği bu gerçeklerden çoğunu, bizzat Binboğa eteklerindeki bu köylerde yaptığı derlemelerden edinmiştir.
Peki sadece, gerçekte yaşanmış hikâyeler ya da efsaneler, masallar mı derlenmiş bu coğrafyadan? Hayır... Sayısız türkü, ağıt, deyiş de derlenmiş ki Binboğalar, Anadolu'yu köşe bucak dolaşıp derlemeler yapan Musa Eroğlu için de sonsuz bir kaynak olmuş. Özellikle Kayseri Pınarbaşı, Eroğlu'nun önemli derleme noktalarından biri...
Kayseri'de, Binboğa Köyleri olarak bilinen Binboğa Dağı eteklerindeki köyler, her yaz birbirinden bağımsız kültür festivalleri düzenliyor. Bu sene köylerin kültür ve dayanışma dernekleri bir araya gelerek ortak bir festivalde birleşme kararı almışlar ve "Binboğa ve Çevresi Doğa Kültür Festivali" adıyla bir düzenleme komitesi oluşturmuşlar. Bölgenin kültürel varlığını korumayı, yaşatmayı ve köylüleri bir araya getirmeyi amaçlayan festivalin her yıl başka bir köyde yapılmasında uzlaşmışlar ve ilkini de bu yıl, Kayseri’nin Sarız ilçesine bağlı Çağşak Köyü Cemevi'nde düzenlemeye karar vermişler. Kardeş Türküler olarak festivale bizi de davet ettiler. Şarkılarımızı Binboğa Dağı eteklerinde hep birlikte söylemek için 31 Temmuz'da Çağşak Köyü'ne gittik.
Çağşak, Kırkısrak, Dallıkavak, Ördekli, Sancakağıl, Gümüşali köylerinin de olduğu 11 köyün ortak düzenlediği festivalde yer almak; festival kapsamında açılan masaları, sergileri gezmek; Kayseri Kadın Dayanışma Derneği'nin sahnelediği tiyatro gösterisini izlemek ve sık sık da köy insanlarıyla sohbet etmek, içinde bulunduğumuz dönemin ağır havasında ferah bir nefeslenme durağı gibi hepimize iyi geldi.
Yaptığımız sohbetlerde dinlediğimiz hikâyeler, hep dostluk ve dayanışma hikâyeleriydi. Alevi-Bektaşi anlayışının gündelik hayatla iç içe geçerek kendi özgün yaşantısını oluşturduğu bu köylerin tarihinin 1800’lü yıllara dayandığını da bu sohbetlerde öğrendik. Unuturuz endişesiyle ayrıntıları can kulağıyla dinlediğimiz hikâyelerden birinde, Dersim'deki katliamdan kaçıp bu köyleri çevreleyen dağların mağaralarına sığınan 3 Ermeni ailesinin hikâyesi vardı: Vaktiyle Kırkısrak Köyü'nün koyunlarını otlatan fukara bir çoban, her akşam köye indirdiği koyunlardan sağdığı sütleri köylüye teslim edermiş. Gel zaman git zaman, teslim ettiği sütler yarı yarıya azalmaya başlamış. Köylü, fukara çobandan şüphelenmiş şüphelenmesine ama yarısını teslim etmediği sütleri dağ başında ne ettiğine dair bir türlü fikir birliğine varamamış. Çobanı sorgu suale çekmişler ama, çoban Nuh demiş peygamber dememiş. Nihayet bir gün çobanı izlemeye karar vermişler ki ne görsünler, çoban dağlarda sütleri sağarken, derinlerdeki mağaralardan ellerinde bakraçlarla çaresiz Ermeni kadınlar, erkekler, çocuklar çıkıp gelmiş ve çobandan süt dilemişler. Bunun üzerine köylüler gizlendikleri yerden çıkıp çobanın ve Ermeni köylülerin yanına gelmişler. Mağaralara sığınan zor durumdaki bu insanlara, "gecenin insanları" anlamına gelen Kürtçe "mirovên şevê" adını vermişler ve birlikte yaşamak üzere hepsini köye davet etmişler.
Tek geçim kaynağının hayvancılık ve tarım olduğu bu yerlerde genç nüfus, artık daha çok yurt dışında yaşıyor, ama her biri toprağına sıkı sıkıya bağlı, her yaz mutlaka köylerini ziyaret ediyorlar. Kışın yüzlerle ifade edilen insan sayısı, yaz mevsimi gelince binlerle ifade ediliyor. Yöre insanları olarak kültürlerine tutkuyla bağlılar ve onu yaşatıp geliştirme arzusu hepsinin gözlerinde okunuyor.
Festival komitesinden insanlar, “Hem bu yıl ilk olması, hem de ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü durumdan dolayı bazı eksiklerimiz olabilir; ama bizler Kürt, Avşar, Çerkes, Ermeni ve Muhacir köylerini Binboğa Şöleni adı altında kardeşlik ekseninde buluşturmak istiyoruz." diye konuşuyorlar.
"Her yerde biz hakkı hazır biliriz /Olgun her insanı Hızır biliriz /Bundan gayrısını sıfır biliriz /Tahmininiz yanlış, biz kör değiliz /Eğer insanlıksa doğru niyetin /Nefsini ıslah et, varsa kudretin /Bize gerek midir senin cennetin /Huri Gılman'a esir değiliz" diyen Sarız köylerinin ozanlarına, insanlarına, dağına taşına Kardeş Türküler'den selam olsun. Başta kendileri için son derece kutsal olan "Ziyaret" yerleri olmak üzere, kültürlerini yaşatma gayretlerini saygıyla selamlıyor ve nice güzel günlerde yeniden bir araya gelmeyi diliyoruz.