Bir belediye için sanat ile mülk üzerindeki meşru idare
2 Şubat 2013 Cumartesi günü “Dayanışma Ağı Derneği”nin düzenlediği konser için Maltepe Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi’ndeydik. Bu dernek cezaevlerinde girdikleri ölüm orucu sonrasında Wernicke Korsakoff hastalığına yakalanan eski tutuklulara destek vermek için kurulmuş. Biz de aynı amaçla, yani Korsakoff hastalığına yakalananlarla dayanışmak amacıyla sahne aldık.
Yazının başlığını belirleyen tartışma konser öncesinde yaşanmıştır.
Konser için ışık ve ses ayarları yapılırken Kültür Merkezi tarafından sahnenin arka duvarını neredeyse örtecek büyüklükte bir adet Türk bayrağı, bir adet Atatürk Posteri ve bir adet Maltepe Belediyesi flaması asıldı. Bunlar asılırken hiç kimseye bilgi verilmedi ya da izin istenmedi. Çünkü anladığımız üzere, sahneye çıkan kim olursa olsun o duvar kültür merkezinindi ve üzerinde hak iddia edilemezdi. Tartışmanın detayları şu şekilde gelişti:
İlk önce: Sahneye çıkanlar olarak konseri organize eden Dayanışma Ağı Derneği’nden görevlilere konser sırasında arkamızda fon olarak bizim onay vereceğimiz konserin amacını gösteren görseller dışında herhangi bir görsel bulunmamasını, bunun genel olarak tüm konserlerimizde uyguladığımız, sahne ve sahneleme tasarımımız olduğunu belirttik ve Kültür Merkezi görevlileri ile iletişime geçmelerini istedik.
Buna müteakiben: Dernek görevlileri kültür merkezi sorumluları ile görüştü ve olumsuz bir yanıtla geri döndü. Ayrıca derneğin konserin dayanışma amacını gösteren büyük bez afişini asarak arka duvarı kurtarma girişimi de geri püskürtülmüştü.
O halde: bizzat misafir sanatçı grubu adına bizzat kültür merkezi sorumlularına arka duvarın boşaltılması ya da Derneğin dayanışma amaçlı pankartının asılmasına izin verilmesini rica ettim. İşte bir kültür merkezi işletmesinin kültür üzerindeki meşru idaresi burada ifade olundu. Sorumlu Gamze hanım, bunun belediyenin sponsor olduğu bir etkinlik olduğunu ve kuralları gereği sponsor oldukları her etkinlikte sahnenin arka duvarını kullanma hakkının kendilerinde olduğunu belirtti. Bu noktada bunun bir konser olduğunu, sahne ve ışık tasarımı bulunduğunu, sahne kullanma hakkının sanatçıda olması gerektiğini hatırlattım ve “ya tiyatro?” sorusunu sordum. Evet, sabah aynı sahnede bir tiyatro oynanmıştı ve arka duvar boştu. Tiyatroda bunu uygulamadıklarını öğrendim verilen cevapla.
- Yani tiyatro bir sanattır, sahneyi istediği gibi kullanabilir, ancak müzik/konser sanatsal bir çalışma değildir. Sadece “etkinliktir”, öyle mi?
- Belediye olarak uygulamamız bu. Eğer salonun kirası verilseydi, yani belediye bu konsere sponsor olmasaydı istediğinizi yapabilirdiniz. Salonu ücretsiz verdik, dernekle imzaladığımız kontratta da arka duvarın kullanım hakkının bizde olduğunu belirttik. Tiyatro olunca asmıyoruz, etkinliklerde asıyoruz.
- Bakın dernek görevlileri sahneleme konularına uzak insanlar olabilirler, bu maddeyi anlamamış olabilirler, ben misafir sanatçılar adına rica ediyorum ve kültür merkezi olarak...
Amaan anladım ki ortada kültür merkezi falan işletilmiyor. “Tamam” dedim yaklaşık on dakikalık birbirimizi anlamamakta ısrar konuşmasını sonlandırırken. “Ben bu durumda bunu entellektüel düzeyde tartışacağım. Bir belediyenin neyi sanat neyi etkinlik olarak gördüğü, bunların üzerinde ne gibi haklar iddia ettiğini ulaşabildiğim medyada yazarak tartışacağım.” Üstelik, arada bir çekilmeye çalıştığım “Atatürk ve Türk bayrağı rahatsız mı etti?” tuzağına da elimden geldiğince düşmemeye çalışarak:
1. Bir belediye yardım amaçlı bir derneğe salonunu açarken sponsor mu olmuş kabul edecek kendini? Bu tip faaliyetler zaten belediyenin hizmet tanımına girmeyecek mi?
2. Hadi sponsor kabul edildi. Sponsor olarak tüm sahneyi istediği gibi tasarlama hakkını kendinde görmeye devam edecek mi?
3. İster idari, ister ticari tüm sponsorlar sahnenin arkasına kocaman isimlerini yazdıklarında, logolarını yerleştirdiklerinde seyirci tarafından “görgüsüz” bulunduklarını hala anlamadılar mı? Bunun farkına varan kimi şirketler, toplanan seyirciyi rahatsız etmeyecek iletişim yollarını çoktan buldular.
4. İlkokul, ortaokul, lise üniversite, büyürken buna zaten gözümüz hep alışık. Nerede bir tiyatro salonu, spor salonu vs var, orada sahnenin arka fonu bayraklarla Atatürk posterleriyle kaplı. 1930’lardan kalma bir alışkanlık olsa gerek. Tiyatrolarda kaldırılabilir ama okulun korosu konser veriyorsa, bir yazar konuşma, bir şair dinleti yapıyorsa sanki sahnenin değişmez bölünemez bütünlüğüdür bu görseller. Aksi teklif dahi edilemez. Her mülki idarecinin arkasında asılı olanlar sanatçının da arkasında bulunmalıdır.
5. Resmi bir ideoloji, ve bazen de muhalif olduğunu iddia eden ideolojiler, klasik bir devletçilik sapmasıyla sahnenin çeşitli bölgelerine özellikle en görünen bölgelerine ipotek koymak ister. Bunun asıl sebebi sanatçıya ve onun üretimine de sahip olma talebidir.
6. Suriye turnesinde görmüştüm bundan üç sene önce. Gittiğimiz bir salonda Beşar Esad’ın resmi asılıydı. Ama öyle bez resim falan değil. Kocaman ışıklı bir pano şeklinde. Işıkların söndürülmesi de yasaktı. Yani o sahnede bırakın arka fonu kullanmayı, black-out yapmak bile mümkün değildi. Üstelik salonda fazla ışık olmadığı için de, zaten sahne başka türlü aydınlanmıyordu. Örnek fikir olarak yazdım, belki bizde de çıkar teknolojiden yararlanmak isteyenler diye.
Son not: “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz (ve hatta Kültür Merkezi sorumlusu olabilirsiniz); fakat sanatçı olamazsınız.”