“Tüm Çiçekler Nereye Gitti? [[dipnot1]]
“Hiç mücadele etmemiş olmaktansa, denemiş ve kaybetmiş olmayı yeğlerim” demiş bir söyleşisinde [[dipnot2]]. Müzisyen, şarkıcı, şarkı yazarı, insan hakları savunucusu, çevreci, aktivist; Pete Seeger. 27 Ocak 2014’te hayata veda etti; ardında hafızalarda yer etmiş pek çok şarkı bırakarak. “If I Had a Hammer,” “Where Have All the Flowers Gone?” ve “Turn! Turn! Turn!” en çok bilinen şarkılarından. Nazım Hikmet’in “Kız Çocuğu” şiirini “I Come and Stand by” adıyla bestelemiş ve savaş karşıtı şarkılar literatürüne kazandırmıştır. Ama çoğu kişi onu, 1960’ların Yurttaşlık Hakları Mücadelesinin adeta bir marşı haline gelmiş olan “We Shall Overcome” yorumu ile bilir. Aslında bu şarkının ilginç bir tarihi var. 19. yüzyılda Afrikalı-Amerikalılar tarafından söylenen bir gospel şarkısı yani bir dini şarkı olan “I’ll Be All Right,” daha sonra Avrupalı bir duyuşla ve biraz farklı sözlerle 1900’lerin başında “I Will Overcome Some Day” adıyla yeniden ortaya çıkar. 1940’larda siyah işçilerin yer aldığı Tütün İşçileri Sendikası tarafından kampanya müziği olarak kullanılmaya başlar. Şarkının adındaki tekil şahıs olan “I” yani “Ben” kelimesi, çoğul şahıs olan yani kolektife işaret eden “We” yani “Biz” ile değiştirilerek, şarkının adı “We Will Overcome” olur. Tempo biraz düşürülerek şarkı daha oturaklı, dokunaklı ve aynı zamanda birlikte söylemeye daha elverişli hale getirilir. 1947’de şarkı beyaz işçiler tarafından da sahiplenilerek popüler hale gelir. Zaman içinde şarkının başlığındaki “Will” kelimesini, söyleyişte akıcılık sağlayan “Shall” ile değiştiren kişinin Pete Seeger olduğu söylenir [[dipnot3]].
Pete Seeger 3 Mayıs 1919’da New York’ta, müzisyen bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir [[4]]. Babası, ünlü müzikolog, derlemeci ve besteci Charles Seeger, etnomüzikolojinin bir akademik disiplin olarak kurucularındandır. Annesi Constance de Clyver, klasik müzik kemancısı ve eğitimcidir. Üvey annesi Ruth Crawford Seeger, 20. yüzyılın en önemli modernist bestecilerinden olup pek çok folk şarkısı [[dipnot5]] düzenlemesi bulunmaktadır. Üvey kardeşlerinin hepsi folk şarkıcısıdır. Küçük yaştan itibaren ukulele, banjo, gitar gibi enstrümanları çalmayı öğrenir. Hayatının dönüm noktalarından birisi olan banjo ile tanışması 1936 yazında, ailesiyle birlikte seyahatteyken katıldığı bir festivalde olur. Tarihsel olarak Afrikan-Amerikan geleneğinde merkezi bir yere sahip olan ve 19. yüzyılla birlikte minstrel gösterilerinde kullanılmaya başlaması ile birlikte popülerleşen banjo; aslen country, folk ve bluegrass gibi türlerle anılan bir enstrümandır. Banjonun Amerikan Folk Müziği’nin simgelerinden biri olarak popülerleşmesinde Pete Seeger’ın önemi büyüktür. 1943 yılında yayınladığı How To Play a Five-string Banjo adlı kitabı, banjo öğreniminin sistematikleşmesi ve yaygınlaşmasında önemli olmuştur. Ayrıca Pete Seeger’ın kendi icadı olan “uzun saplı banjo” sayesinde enstrümanın teknik olanakları genişlemiş; geleneksel olarak daha perküsif bir tınıya sahip olan banjonun melodik olanaklarının genişlemesiyle de banjo, folk müzik içinde yaygın bir kullanıma sahip olur hale gelmiştir.
Folk müziğe ve politikaya olan ilgisi giderek artmaya başlayan Pete Seeger, 1938 yılında Harvard’daki eğitimini yarıda bırakır ve babasının yönlendirmesiyle, Washington’da Library of Congress [[dipnot6]]bünyesindeki “Amerikan Halk Müziği Arşivi”nde Alan Lomax’ın asistanı olarak çalışmaya başlar. Bu arşiv kapsamında binlerce halk şarkısı ve söyleşi kaydedilmiştir. Charles Seeger gibi etnomüzikolojinin kurucularından olan Alan Lomax, 20. yüzyılın en önemli alan araştırmacılarından ve halk müziği derlemecilerinden biridir; aynı zamanda İngiltere ve Amerika’da yaptığı kayıtlar, konserler ve radyo şovları ile 1940’lı, ‘50’li ve ‘60’lı yılların halk müziği uyanışlarında önemli bir rol oynamıştır.
Lomax, Seeger’ı şarkı söylemeye de teşvik eden kişidir. Seeger, Lomax’ın şovlarından birinde -Josh White, Burl Ives, Lead Belly, ve Woody Guthrie ile birlikte- yer almaya başlar. Woody Guthrie ile tanışması hayatının bir başka dönüm noktası olacaktır. Pete Seeger ve Woody Guthrie 1941’de, Millard Lampell ve Lee Hays ile birlikte Almanac Singers adlı bir folk müzik grubu kurarlar. Adından da anlaşılacağı gibi, çeşitli güncel-politik konulara dair adeta bir gazete işlevi gören ve sendikal hareketi destekleyen gruba zaman zaman Bess Lomax Hawes, Sis Cunningham, Josh White, ve Sam Gary gibi isimler de eşlik etmiştir. Bu haliyle, sabit bir gruptan çok gevşek olarak örgütlenmiş bir müzik kolektifi olduğu söylenebilir. Bu dönemde Seeger Komünist Parti’ye üye olur. 1940’ların sonunda partiden ayrılır.
1950’de The Weavers adıyla bir başka grup kurar. Grup ismini bir işçi grevinden almıştır. 1950’lerin komünist avı atmosferinde, Weavers grubunun repertuarında politik içerik –Almanac Singers’dan farklı olarak- daha dolaylı bir dil üzerinden kurulmuştur. Grup oldukça popüler olur ancak kısa bir süre sonra, üyeleri arasında komünistler olduğu gerekçesiyle kara listeye alınır ve 1953’te dağılır. 1955'te, Pete Seeger Amerikan Karşıtı Eylemleri İzleme Komitesi'nin duruşmasına çağrılır. “Komünistler için mi söylüyorsun?” sorusuna “herkes için söylüyorum” diye yanıt verir. Komitenin sorularını yanıtlamayı reddeder ve bu hakkını anayasanın konuşma özgürlüğü ile ilgili maddesine dayandırır. Davası ancak 1961’de sonuçlanır ve Seeger, mahkemeye itaatsizlikten 10 yıl hapis cezası alır, ancak 1 yıl yattıktan sonra cezası kaldırılır.
İfadeden sonra, ana akım medyadan dışlanan ve konser verme imkanları daralan Seeger, karısı Toshi ile birlikte alternatif bir dinleyici arayışına girer. Bir broşür bastırıp çeşitli okullara, yaz okullarına, kamplara, kiliselere ve ilgilenebileceğini düşündükleri her türlü organizasyona gönderirler. Seeger bu dönemini “gerilla taktiği” olarak adlandırır. Teklif aldığı bir kasabaya geldiğinde, konser öncesi mutlaka kasabanın radyosuna gider ve konserini anlatır, fikirlerini paylaşır; akşam konserini verir ve ertesi sabah erkenden başka bir yere doğru yola çıkar. 1950’leri karısı ve çocuklarıyla birlikte bu şekilde geçiren Seeger, 1960’larda –Joan Baez, Bob Dylan gibi ikinci kuşak folk müzisyenleri ile birlikte- Yurttaşlık Hakları Mücadelesi’nin önemli figürlerinden biri haline gelir. ’60 sonlarında savaş karşıtı hareket içinde yer alır. Yaklaşık 17 senedir dışlandığı ulusal televizyon kanallarında tekrar görünmesi 1967’yi bulur. Ne tesadüftür ki, bu tarih folk müzik uyanışının 2. dalgasının da yavaş yavaş sönümlenmeye başladığı bir tarihtir.
Pete Seeger, 1970’lerde çevreci hareketin bir aktivisti olarak yoluna devam eder. 1970’ler ve ‘80’ler boyunca pek çok etkinliğe, yardım konserlerine katılır. 1972’de Söz Yazarları Şöhretler Müzesi’ne alınan Seeger, 1993’te Grammy Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne, 1994’te Sanat Dalında Ulusal Madalya’ya, 1999’da Küba’nın en büyük insan hakları ödülüne layık görülür. 1997’de Pete albümü ve 2009’da At 89 albümüyle “En İyi Halk Müziği” dalında Grammy ödülünü alırken, 2011’de Yarının Çocukları ile çocuk şarkıları dalında Grammy ödülüne layık görülür. 2000’ler boyunca aktivizmine devam eder. Obama’nın kampanyasına destek olduğu gibi, Occupy Wall Street eylemlerinde de yerini alır. Ölene dek müzisyen ve aktivist kimliğini sürdürür.
Buraya kadar anlatıldığı haliyle, Pete Seeger’ın bir müzisyen ve aktivist olarak kariyerini dört dönem üzerinden özetleyebiliriz: Sol çevreler tarafından tanınır hale geldiği 1940’lı yıllar ve Almanac Singers dönemi; The Weavers ile birlikte popüler alana girerek kamusal bir figür haline dönüştüğü ve aynı zamanda bu popülerleşmeyle birlikte McCarthy’ci cadı avının da hedefi haline geldiği 1950’li yıllar; folk müzik uyanışı ve toplumsal hareketlerin başarısına bağlı olarak ününün ve saygınlığının arttığı 1960’lar; ve dördüncü olarak 1994’te Kennedy Merkezi tarafından verilen onur ödülünü (Presidential Medal of the Arts) alarak, gelmiş geçmiş en etkili folk müzik sanatçısı ilan edildiği, böylelikle kurumsallaştığı ve bir kültürel ikon haline geldiği dönem. Siyasi sakıncalı durumundan kültürel ikona dönüşen Pete Seeger’ın hayatı bize müzik ve politika arasındaki ilişkiyi anlamaya dair iyi bir örnek sunuyor.
Pete Seeger’ın müzikal kimliği ve politik kimliği hiç şüphesiz birbiriyle içiçedir. Bir söyleşisinde şöyle demiş: “Ben bir öğretmenim ve benim işim insanlara katılmayı öğretmek; ister bir banjo veya gitarla olsun, ister politikayla...”[[dipnot7]] Aslında Pete Seeger’ın müzikal çizgisini, Amerikan halk müziği uyanışının tarihi üzerinden ele almak gerekir. Ancak -birincisi 1930’ların sonundan 1950’lerin sonuna dek ve ikincisi 1960’larda olmak üzere- iki dalga halinde gelişen Amerikan halk müziği uyanışının tarihini anlatmak, şu aşamada bu yazının kapsamını aşmaktadır. Ancak şunları söylemekle yetineceğim: Pete Seeger, Woody Guthrie ile birlikte –aslen birinci dalgadaki- Amerikan folk müzik uyanışının sembol figürlerindendir. Pete Seeger şehirliyken, Woody Guthrie daha “otantik” olandır. Woody Guthrie, var olan melodilere yeni söz yazmakta ne kadar iyiyse, o da var olan sözlere yeni melodiler yazmakta o kadar iyidir. Yöntem olarak, diğer pek çok folk müzik bestecisi ve şarkı yazarının yaptığını uygular: Var olan malzemeden belli öğeleri “ödünç” almak; sonra bu malzeme üzerine doğaçlama yoluyla yeni bölümler ekleyerek yeniden yaratmak. Yeniden üretim-yaratım yoluyla halk müziği geleneğinin devamlılığını sağlamaları ve geleneği –müzelik ya da arşivlik olmaktan çıkarıp- yaşayan hale getirmeleri anlamında yaptıkları son derece önemli bir yerde durmaktadır. Pete Seeger’ın şarkılarına konu olan malzemeler çeşitli kaynaklardan gelebilir. Örneğin; “Where Have All the Flowers Gone?” adlı şarkısının sözleri, savaşa giden Kazak askerlerini anlatan eski bir Rus halk şarkısından alınmıştır. Seeger, var olan sözlere yeni sözler ve yeni müzik yazmıştır. Benzer şekilde “Turn! Turn’ Turn!” adlı şarkısının sözlerini İncil’in bir bölümünden almış, bu sözlere yaptığı eklemelerle birlikte yeni müzik bestelemiştir. “Abiyoyo” adlı şarkısının orijinali de eski bir Güney Afrika ninnisidir. Pete Seeger, kendisiyle yapılan bir söyleşide [[dipnot8]], telif haklarına dair etik bir tartışmaya giriyor. Ödünç alınan malzeme halk şarkısı da olsa, şarkılardan elde ettiği gelirin bir bölümünü telif hakları gereğince ilgili kurumlara gönderdiğini belirtiyor. Örneğin, “Abiyoyo” için telifin P’si Güney Afrika’ya, “Where Have All the Flowers Gone?” için telifin ’si Rusya’daki arşiv kurumuna gidiyormuş. Elbette bu noktada halk şarkılarının kökenine, otantik halinin hangisi olduğuna dair ve ayrıca bu şarkıları kimin temsil ettiğine dair bir tartışma da devreye giriyor. Ancak bu noktada bizim için değerli olan, halk müziklerini yeni üretimler için bir kaynak olarak kullanırken, müzisyenlerin maddi kazançlarının bir bölümünü halka geri döndürme konusunda nasıl etik bir tutum sergileyebilecekleri noktasıdır.
Pete Seeger, şarkılarıyla bir hikaye anlatıcısıdır. Hikayeleri gerçek hayattan alınmıştır. Ancak yalnızca şarkı sözleriyle değil, şarkı aralarında da şarkının ardındaki tarihi ve kültürel arkaplana dair hikayeler anlatır. Bunu yapmaktaki amaçlarından birisi de seyriciyi işin içine daha fazla katmaktır. Seyircinin arkasına yaslanıp pasif bir biçimde dinlediği formattan, seyirciden uzak duran bir profesyonellik anlayışından son derece rahatsız olmaktadır. Katılım onun için çok önemlidir ve bunu da çok başarılı bir şekilde yapar. Pete Seeger hakkında yazılan bir kitapta yazarlar, Pete Seeger’ın konserlerinden birinde yaşanan bir anekdotu aktarırlar: Konser esnasında Pete Seeger şarkı söylerken birden ses sistemi bozulur. Seeger, şarkının bir dizesini mikrofonsuz olarak söyler ve sesini duyurabildiği ön sıradaki dinleyiciye tekrarlattırır. Sonra, ön sıradaki seyircinin sesini duyabilen bir arkadaki sıraya geçer ve herkes şarkıyı öğrenene kadar böyle devam eder. Tüm seyirci, adeta bir defada söylenemeyecek kadar sakıncalı olan bir protest şarkının bir parçası haline gelmiştir [[dipnot9]].
Pete Seeger, 20. yüzyılın önemli politik ozanlarındandır. Milyonlarca kişi onun şarkılarıyla büyümüş, onun şarkılarıyla coşmuş, onun şarkılarıyla direnmiştir. Belki yenmiş, belki kaybetmiş ama en azından denemiştir.
Anısı şarkılarda yaşayacak…