Siyah Bant ve DEPO, 29 Eylül 2012'de Cezayir Salon'da ''Sanatta İfade Özgürlüğü ve Sansür'' başlıklı bir toplantı düzenledi. Toplantı çeşitli sanat dallarından sanatçıların karşılaştığı ifade özgürlüğü engellerini ve sansürü örneklerle tartışması ve sansür ve ifade özgürlüğü engellemeleri ile karşılaşan sanatçıların neler yapacağına dair öneriler üretmeye çalışması açısından önemliydi.  Sanatçılara açılan davalar ve verilen uzun hapis cezalarının oluşturduğu baskı atmosferi giderek yoğunlaşırken, yaşananların çetelesinin tutulması ve dayanışma ağlarının oluşturulması giderek önem kazanıyor. Toplantı sırf bu noktadan bile kayda değer bir etkinlikti.

Öncelikle Siyah Bant'ı tanıtmak gerekiyor. Siyah Bant kendini şöyle tanımlıyor:

"Siyah Bant, Türkiye’de farklı aktörler tarafından farklı yöntemlerle sanata uygulanan sansür vakalarının kent ziyaretleriyle desteklenerek araştırıldığı, web sitesi aracılığıyla belgelendiği ve tartışıldığı, sansürle ilgili kaynakların ve yurtdışından sansür örneklerinin paylaşıldığı bir platformdur." (http://www.siyahbant.org/?page_id=7)

Sansürü geniş bir şekilde tanımlanıyor Siyah Bant:

"Siyah Bant’ta sansür kavramı geniş anlamıyla kullanılmaktadır. Sadece yasalarla değil, farklı aktörlerle uygulanan çeşitli sansür yöntemlerinin hepsini kapsamaktadır.

 Cezalandırma, yasaklama, hedef gösterme, tehdit etme, korkutma, aşağılama, engelleme, saldırı, gayrimeşrulaştırma, ötekileştirme sansür vakalarında kullanılan yöntemlerdendir. Sansürü uygulayanlar arasında devlet kurumları, politik gruplar, partiler, devletin çıkarını gözeten bireyler, mahalle örgütlenmeleri, kültür-sanat kurumları, küratörler, meslek örgütleri, sektör temsilcileri, fon veren kuruluşlar sayılabilir.

Siyah Bant’ın çıkış noktası, sanata yapılan sansür hakkında kamuoyunun yeterince bilgiye sahip olmaması, sansürle mücadele yöntemlerinin tartışılmaması ve genel olarak, sanatta sansürün uluslararası insan hakları sözleşmeleri ve Türkiye anayasası tarafından tanımlanan ifade özgürlüğü hakkının ihlali olduğu konusunda farkındalığın olmamasıdır."

Siyah Bant, çalışmaya başladıktan sonra yaptığı araştırmalarını ve bu dönemde gerçekleşen sansür ya da ifade özgürlüğü engellerinden ulaşabildiklerini "Siyah Bant" adlı bir kitapta topladı. Toplantıya katılanlara bu kitaplar dağıtıldı. Kitap sansürü ve sansürle mücadele pratiklerini bir çerçeveye oturtarak analiz eden yazılardan ve derlenen sansür vakaları raporlarından oluşuyor. Kürt sanatçıların yaşadığı sorunlar ve sansürlerden, çağdaş sanatlar alanında yaşanan sansür, oto sansür ve ifade özgürlüğü engellerine kadar çeşitli vakaları okudukça iki şeyi tekrar tekrar düşünüyor insan; Kültür ve sanat alanında üretim yapan, prodüksiyonlarda yer alan, organizasyonlarda çalışan, yazılar yazan ya da araştırmalar yapan herkesin birbirlerinin yaşadıklarından haberdar oldukları bir platforma ihtiyaç var, ki Siyah Bant böyle bir işlevi yerine getirmeye aday görünüyor. İkincisi de, tüm bu kesimlerin sansür ve ifade özgürlüğü engelleri karşısında, stratejiler ve eylemler, dayanışma ağları oluşturmaya, var olan dayanışma ağlarını zenginleştirmeye ve genişletmeye ihtiyacı var, yani örgütlenmeye ihtiyacımız var. Yeni örgütlenmelere ihtiyacımız var. Var olan örgütlenmelerin birbirinden haberdar olmasına ve dönem dönem buluşmaya ihtiyaç var.

Toplantıda tartışılanlar...

29 Eylül'de yapılan toplantı, Pelin Başaran'ın Siyah Bant'ı ve çalışmalarını tanıtması ile başladı. Sonrasında Banu Karaca gün boyu sürecek tartışmalara bir çerçeve oluşturmak üzere sansürün tanımını ve sansürü uygulayanlar olarak devlet kurumları ve Banu Karaca'nın deyimiyle 'devletin anonim vekilleri'nin sansürüne dair örnekleri tartıştı.

Kürt Sanatçıların ve Kürtçe Sanatın Sorunları: Engellemeler, Yasaklamalar, Davalar ve Yok Sayılma...

İkinci oturumda Akbank Sanat ve Mezopotamya Kültür Merkezi'nde dans çalışmalarını sürdüren Serhat Kural, kardeşlik söylemi ile çalışmalarını örgütleyen kurumların bile Kürt sanatçılarla bir 'üst-kimlik' statüsünden ilişki kurabildiklerini anlattı. Bu oturumda yer alan Kürt sanatçılar (Aydın Orak, Kazım Öz ve Serhat Kural) yaşadıkları sansür vakalarını aktardılar. Üçü için de geçerli olan ortak örnekler vardı. Dans gösterisi, tiyatro ya da film gösterimleri için gittikleri şehirlerde önceden izin alınmasına rağmen genellikle son dakikada Valilik ya da Kaymakamlık bu gösteri/gösterimleri tamamen keyfi bir şekilde, keyfi gerekçelerle iptal edebiliyordu. Çok yakın şehirlerde sergileyebildikleri gösterileri, oyunları ya da filmleri başka bir şehirde sergilemekte sorunlar yaşıyorlardı. Üretilen gösteri, oyun ya da filmlerin çoğu hakkında halen davalar açılmaya devam ediyor. Bu davalardan beraat edilse bile yerel yönetimler davaları gerekçe göstererek, genellikle PKK propogandası yapıldığı iddiasıyla gösteri ve gösterimleri keyfi bir şekilde engelleyebiliyor. Üç sanatçının da yaşadığı bir diğer sorun ise sivil kurumların engellemeleri olarak çıkıyor karşımıza. Özellikle Batı şehirlerinde bu gösterileri ve filmleri sergileyecek salon bulmanın, bazen de üretim sürecini destekleyecek prodüksiyon şirketleri bulmanın çok ciddi bir sıkıntı olduğunu aktardılar. Bir diğer önemli sıkıntı ise Kürt sanatçıların pek çoğunun boğuşmak durumunda kaldığı ardı arkası kesilmeyen davalar olarak ortaya kondu. Tüm bu engellemeler sanatçıların üretimini zorlaştırırken, Kürt sanatçıların ürettiklerini sergileyememe, bu ürünler üzerinden gelir oluşturamama gibi çok ciddi bir sorunla karşı karşıya kalmalarına yol açıyor. Öte yandan gençlerin de önü tıkanıyor ve Kürt sanatçıların ve Kürtçe sanat üretiminin kan kaybına uğramasına yol açıyor.  Kazım Öz, bu durumun bazen otosansüre yol açtığını ve Kürt sanatçıların ya da Kürtlerle ilgili ürün veren sanatçıların karşılaşacakları engellemeleri öngörerek uzlaşmacı bir yolu seçebildiğini aktardı. Kazım Öz'ün verdiği çarpıcı bir örnek ise Kürt sanatçıların ürünlerinin yurt dışındaki festivallere kabul edilmesi durumunda, Kültür Bakanlığı'nın informal yollarla bu gösterimleri engelleme çabasıydı. Kültür Bakanlığı ya verdiği bütçeyi geri çekeceğini bildiriyor ya da çeşitli düzeylerde yapılan görüşmelerle bu gösterimleri engellemeye çalışıyordu. 

Bu oturumda yer alan son konuşmacı BGST-Kardeş Türküler projesi müzisyenlerinden Diler Özer idi. Diler Özer, 90'lı yıllardan bu yana müziksel ifadenin önündeki engelleri, özellikle yasalarda ve idari uygulamalarda yaşanan sorunları merkeze alarak aktardı. 80'li yıllarda oluşturulan denetleme kurulları, (sadece bir müzisyeninin yer aldığı, diğer üyeleri Milli Güvenlik Kurulu, İçişleri Bakanlığı gibi kurumlar tarafından belirlenen bu denetleme kurulları, uzun yıllar özgür bir yaratımın önündeki önemli engellerden biri idi.), hibe kriterleri hiç bir zaman açıkça ortaya konmayan Kültür Bakanlığı Fon Kurulları, Türk Ceza Kanunu'nun müzisyenlere dönük uygulamaları, bandrol kısıtlamaları ile oluşan dağıtım engelleri Diler Özer'in konuşmasında vurguladığı sorunlardı. Altı çizilen önemli bir sorun ise, son yıllarda denetleme kurullarını kaldırırken bütün sorumluluğu yapımcılara yükleyen yasanın, bu kez yapımcıların sansür kurulları gibi çalışmalarına yol açmasıydı. Bu oturumun sonunda yapılan tartışmada çeşitli devlet kurumları ve özel sanat kurumlarından gelen engellemeler kadar ciddi bir sorunun da sanat çevrelerinin Kürt sanatçıların ürünlerini merak etmemeleri, görmezden gelmeleri, yok saymaları olduğu dile getirildi. Bu nokta sanat çevreleri tarafından ciddi olarak ele alınması gereken kritik bir eleştiri olarak dikkate değerdi.

Bu Sorunlarla Nasıl Mücadele Etmeli?

"Sanatta Sansürle Mücadele Stratejileri" başlığını taşıyan oturumda ilk önce Index on Censorship'ten Julia Farrington konuştu. 1972 yılında kurulan Index on Censorship, ilk dergilerinin editörü Micheal Scammell'in yazdığı bir ilkeye dayanıyor: "İfade özgürlüğü varlığını kendi kendine idame ettiremez; onu önemseyenlerin daimi uyanıklığıyla sürekliliğinin sağlanması gerekir." Index bir yandan yaşanan ihlalleri kayıt altına alırken bir yandan da kendine temel strateji olarak 'diyalog'u belirlemiş. Julia Farrington'a göre suç işleme korkusu, sponsorlardan gelen talepler, polisten kaynaklanan sorunlar, sağlık ve güvenlikle ilgili düzenlemeler, riskten kaçınma, meydan okuyan işlere basında çıkan hasmane tepkiler, piyasayı oluşturan dinamikler sakınma ve oto-sansür iklimine katkıda bulunuyor.[[dipnot1]] Index tüm kültürel alanlarda ifade özgürlüğünün korunması için uyanıklık halinin sürmesine dönük bir farkındalık oluşturmak için bir yandan kültür kurumlarının ve emniyet güçlerinin yasal haklar konusunda bilgilendirilmesi ve eğitilmesi için programlar hazırlıyor, bir yandan da büyük kurumların ve sponsorların üst düzey yöneticileriyle kapalı toplantılar yaparak farkındalık oluşturacakları tartışmalar yürütüyor. Index ve çalışmaları hakkında ayrıntılı bilgilere http://www.indexoncensorship.org/ adresinden ulaşmak mümkün.

Bu alanda Türkiye'den bir örnek olan ‘Düşünce Suçuna Karşı Girişim'in çalışmalarını ve stratejilerini ise Şanar Yurdatapan aktardı. 1995 yılında Yaşar Kemal'in yargılanması sırasında geliştirdikleri sivil itaatsizlik eylemleri vesilesiyle bir araya gelen Düşünce Suçuna Karşı Girişim'in

eylemlerinden örnekler veren Yurdatapan, ifade özgürlüğü ve düşünce suçları karşısında yürütülecek eylemlerde üç noktaya dikkat etmek gerektiğini söyledi: Devletle boğuşurken diyaloğu koparmamak, hukuka dayanmaya (yasalara değil, hukuka) devam etmek ve yapılan eylemleri

başkalarına duyurmak için yaratıcı ve alternatif yollar bulmak. Yurdatapan sanatçıların yaratıcı yöntemler bulmak açısından oldukça avantajlı olduğunu dile getirdi.

Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Turgut Tarhanlı sansürle mücadelede insan hakları aktivizmi üzerine konuştu. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi'nin hukuki metinlerindeki ilgili maddeleri tartışarak, bu maddelerin yeterliliği ve sorunları üzerine örnekler verdi. Daha sonra Türkiye Anayasası'ndaki maddeleri ve yeni anayasa tartışmalarında bu maddelerin ne şekilde tartışıldığını aktaran Tarhanlı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne giden bazı ifade özgürlüğü davalarından somut örnekler verdi. Oldukça zihin açıcı olan bu örnekler, sarsıcı hatta mütecaviz olarak görülebilecek ifade biçimlerine de yol açmanın gerekliliğini vurguluyor, öte yandan

ifade özgürlüğünün ne gibi durumlarda sınırlanmasının tartışılabileceğini de ortaya koyuyordu. Tarhanlı konuşmasını aktivizm ve hukuk ilişkisine dair bazı strateji önerileriyle bitirdi. Turgut Tarhanlı konuşmasında son dönemde roman ya da hikaye yazan bir çok yazarın, ürünlerini yayıncılara yollamadan önce avukatlara yollayarak, sakıncalı bir bölüm olup olmadığı konusunda fikir aldıklarından bahsetti. Son yıllarda sanatçılara karşı açılan davaların ve verilen uzun hapis cezalarının sanatçılar üzerinde oluşturduğu baskıyı somutlaması açısından çarpıcı bir örnekti bu.

Kamusal Sanat Laboratuvarı'ndan Niyazi Selçuk önce bu yapıyı ve nasıl kurulduğunu aktardı. Mehmet Aksoy'un Kars'taki heykelinin 'Ucube' olarak adlandırılması ve indirilmesi

üzerine kurulan bir mail grubu üzerinden temelleri atılan Kamusal Sanat Laboratuvarı, ilk eylemini 2011 yılında 12. Uluslararası İstanbul Bienali'nin açılışı sırasında yaptı. Açılışta İKSV tarafından

hazırlanıp dağıtılan kartların replikasını törende dağıttılar. Ancak bu kartların üst kısmında 'kazıyınız' yazısı vardı ve kart kazındığında Bienal sponsoru Koç ailesinin darbenin ardından Kenan Evren'e yazdığı mektup ortaya çıkıyordu. KSL, daha sonra İstanbul Modern'de düzenlenen "Hayal ve Hakikat" sergisinde Bubi Hayon'un eserinin sansürlenmesini protesto etmek üzere bir eylem yaptı. Niyazi Selçuk bu eylemin fotoğraflarını izleyenlerle paylaştı. Ardından Şekerbank eyleminin fotoğraflarını izledik hep birlikte. Sanatçıların ifade özgürlüğü ihlalleri karşısında yapabileceği yaratıcı eylemler üzerine verilen bu örnekler toplantıyı izleyenler için hem keyifli hem de kışkırtıcıydı. Kamusal Sanat Laboratuvarı'nın çalışmalarına kamusalsanatlaboratuvari.blogspot.com adresinden ulaşmak mümkün.

Son oturumda Pelin Başaran Siyah Bant'ın önümüzdeki dönemde yapmayı planladığı çalışmaları aktardı. Daha sonra Siyah Bant'a gelen bir başvuru üzerinden Siyah Bant ve benzeri yapıların çalışma biçimleri tartışıldı. Turgut Tarhanlı bu tür yapılar için temel çalışma ilkeleri olduğundan bahsetti. Danışma kurullarını açık bir şekilde kamu ile paylaşmak, değerlendirme kriterlerini somut olarak belirlemek ve açıklamak, çalışma alanlarının somut tanımını yapmak, kriterlere uyan başvurular arasında seçici olmamak (başvuranın görüşlerine katılınmasa da bu başvuruları diğerlerinden ayırmamak), objektif olmak, tarafsız olmak  ve finansal işleyiş konusunda şeffaf olmak.

Toplantı ihlallerin kayda geçirilmesi ve dayanışma ve baskı ağı oluşturmanın önemine yapılan vurgu ile bitirildi. Siyah Bant kitabı kültür, sanat ve ifade özgürlüğüne dair çalışan, düşünen, üreten herkes için değerli bir veri ve başvuru kaynağı. Kitabı www.siyahbant.org sitesinden indirmek mümkün. Siyah Bant platformu ise bu alanda

çalışmalar yapan başka yapılarla ilişkilenerek zenginleşebildiği ve başka kurum ve kişilerden destek görebildiği ölçüde önüne koyduğu hedefleri gerçekleştirebilecek.

Bu her birimizin çabasına bağlı elbette.

Toplantının programı ve katılımcıları:

Siyah Bant
29 Eylül 2012
Cezayir Salon, İstanbul

10:30 – 11:15  Açılış

Türkiye’de Sanatta Sansür: Modaliteler ve Aktörler

Pelin Başaran Siyah Bant
Banu Karaca Sabancı Üniv. Misafir Öğretim Üyesi,
Siyah Bant Danışma Kurulu Üyesi

 11:30 – 13:00  Kültürel Haklar ve Kürtçe Sanat

Moderatör: Tümay Arslan MSGSÜ, Sosyoloji Bölümü

Serhat Kural Koreograf

Aydın Orak Tiyatrocu ve Yönetmen

Kazım Öz Yönetmen

Diler Özer Müzisyen

14:00 – 15:30  Sanatta Sansürle Mücadele Stratejileri

Moderatör: Asena Günal DEPO Koordinatörü, Siyah Bant Danışma Kurulu Üyesi

İngiltere Örneği: Index on Censorship

Julia Farrington Sanat Bölümü Direktörü

Türkiye Örneği: Düşünce Suçuna Karşı Girişim

Şanar Yurdatapan Direktör

Sansürle mücadelede insan hakları aktivizmi

Prof. Dr.Turgut Tarhanlı Bilgi Ünv. Hukuk Fakültesi Dekanı

Sansürle mücadelede sanatsal stratejiler ve sanatçı aktivizmi

Niyazi Selçuk Kamusal Sanat Laboratuvarı

15:45-18:00   Yeni bir Yol Haritası: Değerlendirme, Tartışma, Öneriler

 

Moderatör: Pelin Başaran Siyah Bant