OHAL uygulamasının ardından, Türkiye’deki kültür-sanat ortamlarına, üretimlerine dönük baskı ve yasaklamalar ardı ardına gelmeye başladı. Son günlerde Genco Erkal’ın oyunu yasaklandı, Zeytinli Rock Festivali’nin izni güvenlik gerekçesi ile iptal edildi. Oluşan kamuoyu tepkilerinin ardından bu yasaklar kaldırıldı. Ama İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan uzaklaştırılan oyuncular için halen bir gerekçe açıklanmadı. Yine İBB Şehir Tiyatroları’nda çalışan 20 kişiye “performans düşüklüğü” gerekçesiyle işten çıkarıldıkları söylendi ama halen resmi bir gerekçe kendilerine sunulmadı. Son iki gündür, Yenikapı Mitingi’ne katılmayacağını açıklayan Sıla’nın konserlerinin ardı ardına iptal edilmesine ve Sıla hakkında sosyal medyada bir linç kampanyasının başlatılmasına tanık oluyoruz.
Bu yaşananlar yeni değil, ama bir yanıyla da yeni...
Hükümetin ve AKP Belediyeleri’nin kültür sanat programları ve kültür sanat ortamlarına yaklaşımı aslında Gezi Parkı eylemlerinden sonra ciddi bir farklılık gösterdi. Genel politik söylem içinde “bizden ya da değil” şeklinde pompalanan kutuplaşma, AKP Belediyeleri’nin kültürel etkinlik programlarına kısa sürede yansıdı. Daha önce farklı kesimlerin tiyatro oyunlarına ve konserlerine yer veren belediyeler, giderek hükümet politikalarına yakın görüşleri ile öne çıkan sanatçıları programlarına dahil edip, diğerlerini tamamen program dışı bıraktı. Gezi protestolarının hemen sonrasında “kara listeler”in hazırlandığı söylenmeye başladı. Gerçekten de İstanbul Kültür A.Ş. programları da, İstanbul’un uzak semtlerine kültür merkezleri açan AKP Belediyeleri de, eleştirel tavrı bilinen sanatçılara programlarında yer vermemeye başladı. Bunu görmek için düzenli kültürel etkinliklere yer veren birkaç AKP Belediyesi’nin Gezi olayları öncesindeki programları ile son 3 yılın programlarını karşılaştırmak yeterli olacaktır.
Gezi eylemleri sonrasında çok fazla tartışılan bir başka konu da, Kültür Bakanlığı’nın özel tiyatrolara verdiği destekler oldu. Kültür Bakanlığı Gezi olaylarının ardından, daha önceki yıllarda desteklediği özel tiyatrolardan bir çoğuna destek vermeyi kesti. Bunu yaparken de elle tutulur bir gerekçe ya da kriter açıklama ihtiyacı hissetmedi.
Yeni olan ne peki?
Belediyelerin kültür bütçeleri ve Kültür Bakanlığı fonları, herkesten toplanan vergilerle oluştuğuna göre, bu fonların duruşları, tavırları ve ürünleri tasvip edilmeyen kesimleri dışarıda bırakılarak dağıtılması başlı başına sorunlu zaten. Ancak Sıla konserlerinin iptal edilme biçimi, Türkiye’deki gösterilerin, konserlerin yasaklanma repertuarına bir yenisini ekledi.
Sıla’nın konserlerini Bursa, Kayseri ya da İstanbul Büyükşehir Belediyeleri düzenlemiyordu. Bu konserleri farklı organizasyon firmaları düzenlemişti. Ancak, konserler o illerdeki büyükşehir belediyelerine ait salonlarda düzenleniyordu. İstanbul, Bursa ve Kayseri Büyükşehir Belediyesi aynı açıklama ile salonları kiralayan firmalara, Sıla konserleri için bu salonların kira anlaşmalarını iptal ettiğini bildirdi. Böylece konserler iptal edilmiş oldu. Bu arada 3 belediye de birbiri ile hemen hemen ortak bir açıklama yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu açıklamayı metro istasyonlarındaki ekranlardan şu sözlerle duyurdu:"Sıla Gençoğlu'nun İstanbul, Ankara, Bursa ve Kayseri'deki konserleri FETÖ'nün darbe girişime karşı halkın verdiği mücadeleyi "şov" olarak nitelendirmesi nedeniyle iptal edildi"
Belediye ve üniversite salonlarının “sakıncalı” addedilen tiyatro gruplarına, müzik gruplarına çeşitli bahanelerle tahsis edilmediğine birçok kez tanık olduk. Bu yeni bir durum değil elbette. Yine de Sıla konserlerinin içerikten bağımsız olarak sanatçının bir açıklaması üzerinden iptal edilmesi yeni bir durum bizim için. Türkiye’de en çok bilet satan ana akım bir müzisyenin de bir ‘tweet’ ile “sakıncalılar” grubuna çok hızlı ve çok hoyratça eklenebildiğini gördük böylece.
“Madem belediye salonlarını kullanamıyoruz, başka salon mu yok?” diye sorabilirsiniz. Türkiye’deki büyük konser salonlarının birçoğu belediyelere ait. Aslında son yıllarda İstanbul’da belediyelere ait olmayan büyük konser salonları açıldı. Bu konser salonları çok sayıda seyirciyi bir araya getirecek büyük organizasyonlar için önemli bir olanak yarattı ve Harbiye Açıkhava Tiyatrosu, Cemal Reşit Rey gibi belediyeye ait mekanlara alternatif oluşturdu. Ancak bu konser salonlarının hemen hemen tamamı hükümetten büyük ihaleler alan holdingler tarafından işletiliyor. Zorlu PSM’deki Boston Eşcinsel Korosu konserinin engellenmesi örneğinde gördüğümüz gibi programlarına doğrudan müdahale edilebiliyor ve koca koca firmaların üstünün bir kalemde çizilebildiği bir ortamda, belediyelerin salonlarına bir alternatif oluşturmaları oldukça güç hale geliyor. Mesela böylesine büyük bir sosyal linç kampanyası yürütülürken bu salonların Sıla konserine kapılarını açmaları kolay mı? Bu durum artık, sadece salonu işleten kişileri değil, onların ihaleler yoluyla göbekten bağlı olduğu büyük holdingleri de bağlıyor.
Sıla konserlerine dönük bu engelleme aynı zamanda diğer müzik gruplarına ve müzik piyasasındaki organizatörlere açık bir tehdit anlamına geliyor. Türkiye’nin yönetimine eleştirilerinizi dile getirdiğiniz sürece, konserlerinizi, oyunlarınızı sergilemeniz biraz zor artık. Üstelik de bu durum sadece muhalif bir yapı ile bağdaştırılan isimler için geçerli değil. Şu noktadan sonra herkes için geçerli. Üstelik, İstanbul Büyükşehir Belediyesi metro istasyonları ekranlarından yayınladığı açıklama sosyal medyadaki linç kampanyasına katılmakla kalmadı, Sıla’yı hedef haline getirdi.
Organizatörler de şunu açıkça biliyor artık. “İktidarın hoşuna gitmeyen bir tavır sergileyen sanatçının konserini, oyununu organize ederseniz, sonuçlarına katlanırsınız! “
7 Haziran 2015 sonrasında müzik piyasası...
7 Haziran 2015’ten sonra oluşan çatışma ortamında o kadar çok konser iptal oldu ki, organizasyon firmaları da, ses sistemi firmaları da, sanatçılar da büyük maddi zararlarla karşılaştılar. Bu durumu daha da zorlaştıran aşama patlamalar ile geldi. İstanbul, Ankara, Bursa.... patlamalarının ardından seyircilerin kalabalık yerlere gitmekten çekinmeye başlaması ile bilet satışları geçen yıla göre ciddi şekilde düştü. Hatta yakın bir dönemde bir gerilim, patlama ya da bir sorun yaşanacağına dair bir istihbarat paylaşımı varsa satışlar birden durmaya başladı. Sık sık iptal edilen, ertelenen konserler nedeniyle seyirciler önceden bilet almıyor ve biletli organizasyonları, kimsenin önünü göremediği bir ortamda sürdürmek giderek güçleşiyor. Konser organizasyonları birçok firma için bir kumara dönüşmüş durumda. Bu koşullar altında en ufak bir eleştirinin dillendirilmesi ihtimali varsa, konserlerin organizasyonunu üstlenmek yel değirmenlerine karşı dört nala koşmaktan farksız hale geldi.
Sonuçta baktığımızda bir yandan sanatçıların görüşlerini dile getirme hakkı hoyratça sınırlanırken, müzik sektörünün alanı da giderek daralıyor. Sıla konserlerinin iptali göründüğünden çok daha fazla şeyin işareti olabilir. Ciddi bir kamuoyu tepkisi oluşmazsa, müzik sektörü bu keyfi uygulamaların bedelini uzun süre ödemeye devam edecek. Herkesin sözünü rahatça ifade edebileceği ortamları oluşturmanın bir yolunu bulabilecek miyiz? Sanatçılar, dinleyiciler/izleyiciler ve organizatörler, sanatla ilgilenen herkes için en can alıcı soru bu artık.