Kardeş Türküler, 19 Ekim Çarşamba günü Çukurca’da yaşanan çatışmanın ardından, acil bir karar vermek durumunda kaldı. Hem ordu hem de PKK tarafında gencecik birçok insan ölmüştü. Ülkenin hem doğusu, hem batısında yas yaşanıyordu. Kardeş Türküler’in ise 21 Ekim’de İzmit’te, 22 Ekim’de Ankara’da konserleri vardı.
Kardeş Türküler’de konser organizasyon görüşmelerinden sorumlu olduğum için konserleri organize eden kurumların görüşünü öğrenmek üzere önce İzmit ile görüştüm. İzmit’te konseri Halkevleri organize ediyordu. Halkevleri, Perşembe günü konuyu değerlendirdi ve böyle bir dönemde Kardeş Türküler konserini mutlaka yapmak istediklerini bildirdi. Çatışmanın ardından yükselen milliyetçi tepkilere bakınca konseri gerçekleştirmek istiyorlardı.
Ankara konserini organize eden organizasyon firması da, bilet satışları aniden dursa da, konseri yapmak istediğini bildirdi.
Ankara’dan İzlenimler…
Perşembe sabahı bazı görüşmeler yapmak üzere Ankara’ya gittim. Sabahın erken saatlerinde Kızılay ve çevresinde hemen göze çarpan manzara şöyleydi: Genellikle 20-30 kişilik lise sınıfları, ellerinde bayraklar ve çoğunun alnında ‘şehitler ölmez ‘ bantları ile grup grup sokaklarda yürüyorlardı. Hepsinin attığı sloganlar aynıydı, hatta neredeyse sıraları da hep aynıydı denebilir…
Dişe diş, kana kan… İntikam, intikam…
Şehitler ölmez, vatan bölünmez…
Kahrolsun PKK…
Tekbir… Allahu Ekber…
Liselerde yoklama yapılmadığını ve öğrencilerin sokağa çıkmaya teşvik edildiğini anlamak hiç de zor değildi. Dolmuşlarda ve yolda yürürken kulağıma çalınanlardan birçok lisede durumun bu olduğunu anladım. Bunun dışında 60-70 kadar taksinin bayraklarla yaptığı protestoyu gördüm. Yol kenarında bu protestoyu alkışlarla destekleyenler vardı. Taksilerin arkasından gelen seslere bakılırsa öğrencilerin bir bölümü toplanmış ve daha kalabalık bir şekilde yürüyorlardı. Gün boyu, en çok Kızılay’ın meydanında ve ara sokaklarında giderek küçülen gruplar, grupçuklar yürüyüşlerini ve sloganlarını sürdürdü.
Bu arada ailemle ve arkadaşlarımla telefonla görüşürken, Ankara’ya dair onların algısının ve benim algımın çok farklı olduğu duygusu yaşamaya başladım. Onlar haberlerden izledikleri Ankara’da ortamın çok gergin olduğunu düşünürken, ben ağırlıkla liseli gençlerin –biraz da okulu asmanın keyfiyle- 2 gün boyunca Kızılay çevresindeki yürüyüşlerine tanık olmuş ama onun dışında yoğun bir sokak protestosu görmemiştim.
Aslında farklı bir şey yaşandığını düşündüm. Sokaklarda gerginlikten çok, ortamın çok gergin olacağı ve olaylar çıkacağı endişesiyle, özellikle geceleri boşalan bir Kızılay’dı benim gördüğüm… Hafta içi günlerde bile son derece yoğun olan Kızılay’ın cafeleri görece boş ve sakindi.
Televizyon yayınlarının ortamı olduğundan çok daha gergin göstererek, gerçekte olduğundan çok daha güçlü bir protesto olduğu kanısı uyandırmaya çalıştıklarını düşündüm…
Liseliler…
Ankara’da en iç acıtıcı manzara elbette ki, intikam isteyen lise öğrencileriydi. Belli ki, sınıfça sokağa çıkmışlardı. Bu sınıflarda hiç mi Kürtler yoktu? Mutlaka vardı… Gruptan ayrılmışlar mıydı? Ayrılanlar vardı mutlaka, ama o gruptan kopmayı göze alamayanlar, diğerleriyle birlikte bu sloganları atarken neler yaşıyorlardı? Sınıflarda Kürt olduğu bilinen öğrencilerle, olmayanlar arasında neler yaşanıyordu? Bunları gözlemleme şansım olmadı. Ama bunun üzerine gözlemleri olanlar kamuoyu ile paylaşmalı görüşlerini.
En korkutucu nokta ise yaşları 14 ile 18 arasında değişen gençlerin, intikam sloganları atarak dolaştıkları ve etraflarından onay gördükleri bu yürüyüşlerin, Türkiye’nin geleceğine düşürdüğü gölgeydi. Bu gençleri sokağa salan okul müdürleri ve diğer sorumlular hakkında acilen ciddi bir soruşturma başlatılması gerekiyor. Yoksa barışın dilini oluşturmaktan konuşmayalım boşuna. Hatta önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin doğusunda ailesine yaşatılan göçün, işkencenin ve yoksulluğun canlı tanığı olarak büyüyen gençleriyle, batısında medyanın ve eğitim sisteminin Kürtlerden ve Kürtçeden nefret etmeyi öğrenerek büyüyen gençlerinden sağduyulu bir iletişim beklemek imkansız görünüyor. Bir yandan Ankara’daki yürüyüşleri örgütleyenlerden ve buna izin verenlerden hesap sorarken, bir yandan da nefreti icra ederek yetişen bir kuşağın geleceği için neler yapacağımızı düşünmemiz gerekiyor diye düşündüm liseliler yanımdan geçip giderken…
Konserleri iptal mi edelim?
Kardeş Türküler kadrosu, hem gerilim hem de yas ortamını dikkate alarak konser yapıp yapmamayı tartıştı kendi içinde.
Aslında Kardeş Türküler’in kendisi Türkiye’de yaşanan savaş ortamına ve savaş iklimine bir yanıt olarak ortaya çıkmıştı. 18 yıldır gerçekleştirilen konserlerin pek çoğu, yine böyle hem asker hem de gerilla ölümlerinin yasının yaşandığı günlere denk geldi. Bugüne dek böyle bir gerekçe ile konserleri iptal etmedik. Yine de bu kararı hiçbir zaman ezbere vermiyor ve her seferinde ortamı ve gidilen şehirdeki durumu, organizasyonu yapan kurumların görüşünü alarak yeniden ve yeniden tartışıyoruz.
Sosyal medya üzerinden, bu yas günlerinde neden konser yaptığımızı soran bir dinleyiciye aşağıdaki yanıtı verdik:
Kardeş Türküler konserleri, bir konser olmanın ötesinde, barış çağrısı yaptığımız ve barışın ve kültürel çeşitliliğin ne kadar değerli olduğunu hatırladığımız ortamlar oldu bizim için. Bu kayıpların ardından Türkiye’de giderek artan ve tırmandırılan gerilimi ve intikam çağrılarıyla nefretin giderek toplumun tüm kesimlerinde yerleştiğini görerek, tam da bu dönemde Kardeş Türküler konserleri yapmanın değerli olduğunu düşündük hep. Kardeş Türküler konserlerini vermeye başladığımız ilk günlerden bu güne, ne yazık ki, çok kısa aralıklar dışında hep kan aktı bu ülkede. Ve biz konserlerimizde bunun karşısında durmaya çalıştık. Bu duruş bizim için anlamlı ve değerli. Bu nedenle konserleri iptal etmemeyi tercih ettik.
“Operasyon Değil Katliam İstiyoruz”
Böyle dönemlerde, yaşanan ölümlere dair büyük bir üzüntü hissetsek de, konserleri iptal etmemeyi tercih ediyoruz. Çünkü tam da böyle dönemlerde savaş ve nefret çığırtkanlığı güçleniyor. Çukurca çatışmasının ardından medya ve sosyal medya ortamında paylaşılan cümleleri takip etmeye çalıştık. “Operasyon Değil Katliam İstiyoruz” cümlesiyle özetleyebileceğimiz nefretin ne kadar çok kişi tarafından paylaşıldığını görmek önemli bir veriydi bizim için. Kan ve intikam çığlıklarının arasında kanın durmasını talep etmek ve barış taleplerimizle bir araya gelmek için konserleri iptal etmeme kararı aldık.
Konserler ve Konserlere Tepkiler…
Kardeş Türküler 21 Ekim’de İzmit’te, 22 Ekim’de Ankara’da konserlerini gerçekleştirdi. 2 konser öncesinde son derece hızlı giden bilet satışları Çarşamba gününden itibaren birden bire kesildi. Bunun farklı farklı nedenleri vardı diye tahmin ediyorum. Bir yas ortamında konsere gitmek istememek bunun bir nedeni olabilir. Kardeş Türküler dinleyicileri arasında konserleri bir eğlence olarak görerek gelmek istemeyenler mutlaka vardı. Ancak bunun yanı sıra, konserde bir provokasyonun gerçekleşmesinden çekinenler de vardı. Çatışmaların ardından birçok konser iptal edildiği için Kardeş Türküler konserinin olup olmayacağına emin olmayanlar da vardı.
Sonuçta iki konser de olaysız gerçekleşti. İzmit’te 1000’in üzerinde seyirci, Ankara’da yaklaşık 850 kişi izledi konseri. Kardeş Türküler dinleyicilerinin yıllardır değişmeyen sağduyusu bu konserlerde de değişmemişti. 2 konserin de çok coşkulu konserler olduklarını söylemek mümkün. Ancak bu ‘coşku’nun farklı olduğunu söylemek gerekiyor. Kardeş Türküler, İzmit konserinde oyun havalarına yer vermedi. Konserde yaşanan ölümlerin acısı hep birlikte yaşandı. Öte yandan acıların da güçlü durarak yaşanabileceğinin bir göstergesiydi bu konserler. İzmit’te bir izleyici sahneye bir pusula ulaştırdı. Bu dönemde böyle bir konserin çok önemli olduğunu, ölümlere çok üzüldüğünü ve konserde halay çekmelerinin bir eğlence değil, güçlü durmalarının bir göstergesi olduğunu yazmıştı bu pusulada.
İzmit konserinin ertesi günü, İzmit’in 2 yerel gazetesinde konsere dair çıkan yazılarda Kardeş Türküler’in konserde ağırlıkla Kürtçe ve Ermenice şarkı söylediği ve yas gününde halay çekildiği ve zafer işaretleri yapıldığını ifade eden haberler çıktı. Konsere evlatları ölen tüm anneler için söylenen ‘Hem Okudum Hem de Yazdım’ ile başlanmıştı. Ardından Süryanice ve Kürtçe iki kadın ağzı türkü ile kadınların savaşta yaşadıkları seslendirilmişti. İzmit konserinin repertuarı, tüm Kardeş Türküler konserlerinde olduğu gibi, dil dengesi gözetilerek hazırlanmıştı. Kürtçeye ve Kürtlere tahammül edemeyen gazete haberlerinde dezenformasyonlara alışkınız. Ancak, hem Kardeş Türküler hem de konseri organize edenleri hedef gösteren bu gazeteleri yaptıkları haberlerden dolayı kınıyoruz.
Ankara konserindeki ortam da, İzmit gibi coşkuluydu. Kardeş Türküler yine deyim yerindeyse “seyirciyi çok oynatmayacak” bir repertuar oluşturmuştu. Ancak, salondaki ortam daha fazla coşkuyu gerektiriyordu. Bu seyircinin yaşananları unutmasından kaynaklanan bir talep değildi. Sanırım şunu söylemek mümkün: Salon, bu şarkıları birlikte söyleyerek güçlenmek, barış umudunu coşkulu bir şekilde dile getirmek konusunda sahnedekilerden daha hızlıydı. Zaman susmak zamanı değildi, birlikte söyleyip birlikte güçlenmek ve birlikte umutlanmak zamanıydı.
İzmit ve Ankara konserlerinin, bir konser olduğu kadar bir barış eylemi olduğunu söylemek mümkün bence. Ankara konserinin sonunda bütün salon ayakta Sinem Bacı’nın bu döneme çok güzel oturan şarkısını hep bir ağızdan söyledi: Uyu deme! Uyuyamam! Sus Deme! Susamam!
Not: Bu yazıyı yazarken bir yandan da sosyal medyada Van depremine dair yazılanları okuyorum. Hemen gözüme çarpanlar:
Allah’ın sopası yok ki…
Van’da neden deprem oldu acaba?
Van’da deprem olmuş, PKK’yı savunanlar ölsün bari.
PKK ve Ermenilerin şehri umarım yerle bir olur.
Benim şehidimin ölümüne sevinenlere geçmiş olsun diyemem.
Van’da olan deprem Allah’ın adaleti değil de, nedir?
Gerçekten susmamamız ve uyumamamız gerekiyor…