Bu, John Gofman'la söyleşinin ikinci kısmı. İlk bölüm BGST sitesinde, 'Radyasyonun İnsan Sağlığına Etkileri-Güvenlik Eşiği Yoktur' başlığıyla yayınlanmıştır. Birinci bölümün yayınlandığı gün (21 Ocak) Chronicle'da, Japon Enerji Reaktörü ve Nükleer Yakıt Geliştirme Şirketi tarafından yaratılan uçarı küçük çizgi film karakteri 'Güvenilir İnsan Bay Pluto' hakkında bir haber vardı. Bay Pluto filminde bir delikanlı plütonyum katılmış gazoz içiyor ve kendisini enerjik hissettiğini söylüyor. Gofman'ın Bay Pluto hakkındaki yorumu şöyle: "Bu, onların 'az bir radyasyon sizin için iyidir ve ayrıca plütonyumun çoğu midenizden dışarı atılır' kampanyalarının açılış salvosu. Kalın bağırsağınızdan geçerken kolon hücrelerine bir doz alfa radyasyon bıraktığı gerçeğini kafanıza takmayın. Japonlar bugün nükleer üretici reaktörlerin ve yeniden yakıt işlemenin en büyük destekçileridir. Yeniden işleme nükleer enerjinin tehlikesini bin kat daha artırmaktadır. Bunu sadece yakıt çubuğu olarak bıraktığınızda, karşı karşıya bulunduğunuz kaza ihtimali yeterince kötüdür. Eğer yeniden işlerseniz, yakıt çubuklarını çözmeniz ve açığa çıkan plütonyumla kimyasal olarak uğraşmanız gerekir."

Synapse: 'Radyasyon cemaatinin' saygın bir üyesiyken nasıl bağımsız bir eleştirmen haline geldiniz?

Gofman: Sadece radyasyonun düşünülenden daha zararlı bir şey olduğunu söylediğim için Atom Enerjisi Komisyonu tarafından eleştirildim ve kınandım.

Synapse: Bu ne zaman olmuştu?

Gofman: 1969'da, ders vermeyi bırakıp Livermore'da bir biyomedikal bölümü kurmam için bana yedi yıl süreyle yıllık 3 milyon dolar vermelerinin ardından. Konuşmayı yaptıktan bir hafta sonra! Eğer duymayı istemedikleri bir şey söylerseniz sizi dışlarlar.

Synapse: Linus Pauling'i kenara itmeyi başarmışlardı. Henüz 1950'lerde serpintilerin, sütteki stronsiyum-90'ın etkilerinden, Nevada ve Utah halkının maruz kaldığı tehlikelerden söz ediyordu.

Gofman: Linus'un 1954'deki tahminleri gerçeğe çok yakındı.

Synapse: Çernobil hakkında dürüst veriler alabiliyor muyuz?

Gofman: Nobel Barış Ödülü'nü, Nükleer Savaşın Önlenmesi İçin Uluslararası Hekimler'le paylaşan Evgeny Chasov, genel nüfus içerisinde hiç kimsenin zarar görmediğine dair bir açıklama yaptı. Tabii ki hemen ölen insanları kastetmiyordu. Bu yönde bir sürü açıklama yapıldı. Ukrayna'da küçük bir şehir olan Zhitomirsk'de gazetecilik yapan Alla Yaroshinskaya söylenen şeylerden şüphelenmeye başlamıştı. Yerleri değiştirilen insanların bir bölümünün aslında daha tehlikeli alanlara yerleştirildiğini saptamıştı –yapılan yalnızca bir gösteriydi. Gazetesi araştırmasını yayınlamadı ve yayınlanırsa başının büyük belaya gireceği söylendi... Ama inat etti ve Izvestia'nın araştırmasını yayınlamasını sağladı ve tanınan birisi haline geldi. Yüksek Sovyet'e seçildi. Ve Çernobil ile ilgili hükümet toplantılarının tutanaklarını görmek istedi. 40 tutanağın tümüne ulaşmayı başardı ve bir makale yazdı, bu yazı Rusya'da kitap halinde yayınlandı. Fransızca baskısı da yapıldı: 'Kremlin'in Akil Adamlarının 40 Tutanağı' Bu kitap göstermektedir ki, her bir toplantıda kendi aralarında konuştukları, halka açıkladıklarının tam tersidir...

[Yaroshinskaya şu anda Rusya'da kitle iletişimi bakan yardımcısı ve Boris Yeltsin'in de kişisel danışmanı. Gofman kitabın İngilizce çevirisinin önsözünü yazdı. Çernobil'in uzun erimli sağlık etkileri konusundaki çalışmalarından dolayı Gofman ve Yaroshinska birlikte, bir İsveç Vakfı tarafından verilen Alternatif Nobel Ödülü'nü (Right Livelihood Award) kazandılar. Ödül töreninde yaptığı konuşmada Gofman, hükümetlere hesap vermek zorundan olmayan bilim insanlarından oluşan bir ağın 'bekçilik' yapmasını ve Çernobil veritabanının inşasının her aşamasına katılmasını önermiştir.]

Synapse: Bekçilik fikrine ilgi gösteren oldu mu?

Gofman: Ukrayna Çevre Bakanı Yuri Shcherbak ile buluştum. Yuri, Çernobil verileri ile ilgili bazı olan bitenleri ortaya çıkaran bir gazeteci ve hekimdi. Ukrayna'daki yeni hükümette çevre bakanı yapılmıştı. Bekçilik fikrini beğenmişti ve bunu Ukrayna hükümetine önerebilmesi için destek verecek daha fazla bilim insanı bulmamı istemişti. Bunun üzerine dünyadaki yaklaşık 50 kişiye mektuplar yazdım ve 47 kadarı Ukrayna'da bu süreci başlatacak bir komisyonda çalışabileceklerini söylediler. Ve bu durumu Yuri'ye ilettim ama kendisinden bir daha haber alamadım. Yardımcılarından biri kasabaya inmişti ve beni arayarak Yuri'den bir mesaj iletti. "Yuri seninle görüştükten hemen sonra Ukrayna hükümeti Çernobil ile ilgili özel bir birim kurdu ve konuyu Yuri'nin Çevre Bakanlığından aldı" dedi. Kısa bir süre sonra Yuri İsrail Büyükelçisi olarak tayin edildi -Kuzey Kutbuna gönderilmediğine dua etsin. Böylece bu proje mefta oldu. Hala belki bu fikri Rusya'da yayar diye ümit ediyorum ama Rusya'daki nükleer mafya çok güçlü. Nükleer enerjiye ağırlık verilmesi için bastırıyorlar. Bunların pek çoğunun Zhirinosky'nin çevresinde toplanan milliyetçi grubun üyesi olmasına şaşırmam.

Synapse: Bekçilik fikri ABD'de nasıl işlerlik kazanabilir?

Gofman: Önerdiğim şu: Eğer Enerji Bakanlığı sağlıkla ilgili faaliyetler için 100 milyon dolar harcıyorsa –ki, elleri üniversitelerdeki tüm istatistik ve radyoloji bölümlerine uzanmaktadır- 10 milyon dolar da yürütülen çalışmaların dürüst olup olmadığından emin olmak için bilim insanlarının bir taban örgütüne gitsin.

Amerika'daki işçi kesimini ele alalım. Enerji Bakanlığı'nın (EB) işçilerin maruz kaldığı dozlar hakkında söylediklerine inanıyor musunuz? Ben inanmıyorum. Pek çok bilim insanının bununla ilgileneceğini ve bu işi yapmak isteyeceğini düşünüyorum, tabi eğer kendilerine değer verilirse –biliyorsunuz, bir şeyler söyledikleri zaman şutlanıyorlar. Los Alamos, Livermore, Berkeley, Brookhaven'da ücretleri EB tarafından ödenen bilim insanları otosansür uyguluyorlar. Neyi söyleyip neyi söylememeleri gerektiğini biliyorlar. Benim tarihimi biliyorlar. Ve bunu tekrarlamak niyetinde değiller. Bu da bizi başladığımız yere geri getiriyor. Hazel O'Leary sahneye çıktığında bu hanımefendinin işinin çok zor olduğunu düşündüm. Muazzam bir görevle karşı karşıya -sadece insan deneyleri hakkındaki, insanların bütünlüğüne dokunulmaması ve onlardan özür dilenmesi önerisini bir düşünün. Bu hanımefendi keşke 100 milyon Amerikalıyı arkasına alabilse de zayıflatılması mümkün olmasa. Onun yönetiminde bekçilik fikrinin bir şansı olabilir diye düşünüyorum. Eğer onun yönetiminde bunu başaramazsak, EB önceden olduğu yere geri dönecektir. Bu durumda insanlık için fazla ümit kalmayacaktır.

Synapse: Yürütülen insan deneyleri hakkında yorumunuz nedir?

Gofman: Gayriahlaki olduğunu düşünüyorum. Ve "ama dozlar düşüktü" şeklindeki açıklamaların da bir aldatma olduğunu düşünüyorum. Cal1, Cal2 ve Cal3'deki dozlar [Kaliforniya Üniversitesi Tıp Merkezi'nde plütonyum enjekte edilen üç kişi] çok yüksekti –Albert Stevenson'a [Cal1] kemikten 11.000 rem verilmişti. Mide kanseri olduğu düşünülen Albert Stevenson'a Kaliforniya Üniversitesi Hastanesi'nde çok yüksek doz plütonyum enjekte edilmişti. Şimdi bazıları "plütonyumun bir zarar vereceğini bilmiyorduk." diyorlar. Dikkatli olmalarını öneririm, çünkü büyük yalanları birer birer ortaya çıkacak.

Radyasyonlar x-ışınları, gama ışınları, beta ışınları, alfa parçacıkları ve nötronlardır. Nötronları ancak bir bomba ya da reaktör yanında alırsınız. Alfa parçacıkları, periyodik tabloda kurşundan daha yukarda yer alan birçok element tarafından yayılır: uranyum, taryum, protoaktinyum, neptunyum, plütonyum alfa parçacıkları yayıcılarıdır. Bir alfa parçacığı, yüksek hızla hareket eden, artı-2 yüklenmiş bir helyum atomudur. Bunları taşıdıkları enerji miktarına göre tarif ederiz. 4,5 milyon elektron-volt (4.7 ila 5.2); değişik alfa yayıcıları bu aralıkta yer alır. Bir alfa yayıcının yaptığını, bu yere gelen herhangi bir alfa yayıcısının yapacağı söylenebilir. Yani birisinin, "plütonyumdan kaynaklanan alfa parçacıkları hakkında bilgimiz yok" demesi, "New York'ta, Philadelphia'da nasıl çalıştığını biliyoruz ama Peoria'da nasıl çalıştığını bilmiyoruz" demesine benzer.

1920'lerde kol saatleri ve duvar saatlerinin kadranlarını boyamak için radyum-kadran boyama sanayimiz vardı. Önünde bir kap radyum boyayla masaya oturan kadınlar bu kadranları elle boyuyorlardı. Fırçanın kılları dağıldığında, ağızlarına götürüp kılları biraraya toplarlardı. Ve bu kadınların, radyumdan kemiklerine gelen alfa parçacıkları nedeniyle çok ağır kemik tahribatına uğradıkları görüldü. Osteojenik sarkomlar. Bunların hepsi, 1929'da New Jersey'de bu insanların vücutlarını muayene eden adli tıp çalışanı Harrsion Martland tarafından yazılmıştır. Radyumdan kaynaklanan alfa parçacıklarının insanlara bunu yaptığını bütün dünya bilir. Bir alfa parçacığının anasının ya da babasının kim olduğu önemli değildir. Alfa parçacığı, alfa parçacığıdır.

Almanya ve Çekoslavakya'da madencilerin P ila u'inin 'dağ hastalığı' olarak adlandırılan bir nedenle öldüğünün bilindiği bölgeler vardır. 19.yy sonlarında Hartung ve Hesse bu dağ hastalığının akciğer kanseri olduğunu bulmuşlardı. 1930'larda Peller ve bir başka grup, madencilerde görülen akciğer kanserinin nedeninin, madenlerdeki uranyumdan kaynaklanan alfa parçacıklı radon gazının solunması olduğunu tespit etmişti. Yani, alfa parçacıklarının kanser ürettiği ispatlanmıştı. Plütonyumdan gelen alfa parçacıklarının etkilerinin bilinmediğini söylemek –bu kati suretle doğru değildir. Bu deneylerin bazılarına onay veren Atom Enerjisi Komisyonu (AEK), sonuçların ne olacağını harfi harfine biliyordu. Nükleer yanlısı bir çevreci olan Merril Eisenbund, 1947'de AEK için çalışıyordu. Arizona, New Mexico ve Colorado'daki uranyum madenlerinde neler olup bittiğini teftiş etmek için Batı'ya gitmişti. Geri dönüp yazdığı raporda madenlerin havalandırılmadığını ve eğer madenleri havalandırmazsak, Almanya ve Çekoslavakya'dakinden daha kötü bir akciğer kanseri salgınının ortaya çıkacağını söyledi. Başka bir bölüme tayin edildi ve bir daha da Colorado'daki madenlerin durumu hakkında hiçbir şey söylemedi. Maden teknisyenlerine bilgi verilmedi, madencilere bilgi verilmedi ve akciğer kanseri salgını öngörüldüğü gibi vuku buldu. AEK bütün bunları biliyordu. AEK, ERDA (ABD Enerji Araştırma ve Geliştirme İdaresi) veya EB'nin insan sağlığına en ufak bir değer verdiğini söyleyebilir misiniz? İnsan deneylerini onaylayanlar da bu aynı insanlardır. Ve bunu Soğuk Savaş ya da bu tür şeyler adına meşrulaştırmaya çalışmak gülünçtür. Soğuk Savaş, plütonyumun insan vücudunda nereye gittiğini bilmemizi gerektirmiyordu!

Synapse: Bugün yürürlükte olan insan deneği komisyonları gibi mekanizmaların bu türden araştırmaların gerçekleşmesini önlemek için yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?

Gofman: Bu komisyonların olması hiç olmamasından daha iyidir ve [gayriahlaki deneylerin] bugün olma ihtimali eskisine göre daha az. Ama bana öyle geliyor ki eğer işin içinde araştırma desteği ve kurumsal itibar meseleleri varsa, eğer bir araştırma heyecan vericiyse fakat nahoş özellikler taşıyorsa, bazı komisyonlar buna göz yumabilirler. Egemen tıp kurumlarının doğruluğu ve dürüstlüğünden şüphe duyuyorum. 10-15 yıl önce bunu söylemezdim ama bugün bir tıp dergisindeki bir makaleye baktığımda –hakemli olması benim için hiç bir şey ifade etmiyor, alt tarafı birer kafadarlar kulübü- "buna niye inanayım ki" diyorum. Kesinlikle çöpe atılacak saçmalıkların hakemli denen şeylere girdiğini izlemekteyim ve bunların birer saçmalıktan başka bir şey olmadığını biliyor olmalılar.

Dürüst olduklarına dair güvenimi kaybettim. Bir örnek vermek istiyorum. Geçenlerde meme kanserinin lampektomi [göğüs ameliyatı] artı radyasyonla tedavisinin, radyasyonsuz tedavisinden daha iyi olduğuna dair bir araştırma okudum. Bu araştırma ne kadar dikkatli bir şekilde yapılmış? İnsanların tercihlerini ve çıkan sonuçları kim denetlemiş? Bu çok önemli bir konudur. Eğer lampektomi olmuş kadınların göğüslerine o yüksek dozda radyasyonu verirseniz gelecekte birçok kanser üretirsiniz. İlle de mevcut kanseri değil, yeni kanserleri üretmiş olursunuz. O yeni kanserler 10, 15 yıl sonra ortaya çıkar. Eğer radyasyon gerçekten de hastaları, onları bir ya da iki yıl içerisinde öldürecek olan ilk kanserden kurtarıyorsa, o halde, bu durum hakkında tümüyle bilgilendirilerek radyasyon tedavisi almayı tercih edebilirler. Ama radyasyonun bu yararı hakkında toplanan verilerin doğruluğundan emin olmak istiyorum. Dolayısıyla sorunuza cevabım şu: Umarım daha iyidir; önceden olduğundan daha iyi olduğunu sanıyorum; yine de, araştırmanın uygun olup olmadığı onaylanırken, üniversitenin itibarı, araştırma desteği gibi kaygıların olmadığı daha iyi mekanizmalar görmek isterim.

Synapse: Washington Hanford'daki radyasyon sızıntısı hakkında neler biliyorsunuz? Şimdilerde bunun Three Mile Island'dakinden kat be kat daha kötü olduğu anlaşılıyor.

Gofman: Bu büyük sızıntıların varlığı duyulunca hükümet sonunda sahiplenmeye söz verdi. Şu an konu hakkında büyük bir araştırma yapılıyor. Bu projeye Hanford Çevresel Doz Yeniden İnşası Projesi deniyor ve tamamen hükümet tarafından finanse ediliyor. Kızılderili kabileleri ve rüzgar doğrultusunda yaşayan çeşitli grupları da dahil etmeye çalışıyorlar. Three Mile Island'da salınan iyodin miktarının 15 küri olduğu hesap edilmekteydi –İyodin-131. Hanford'un bu yeniden inşasında tahmin edilen ilk iyodin miktarı 425.000 küriydi. En son tahminler 725.000 küriye kadar yükselmektedir. Çernobil'de sızan gerçek radyoiyodin miktarını 12.3 milyon küri olarak hesap etmiştim. Sonuç olarak Hanford'da sızan miktar epey bir soruna yol açabilir.

Synapse: Ne tür sorunlar? Radyoiyodin ne yapar?

Gofman: Yeteri kadar büyük dozlarda, tiroit kanseri ve ciddi hipotiroidizm üretir. 1992'de Minsk'ten Kazakov, Demidchik ve Astaskhova Nature dergisinde yayınladıkları bir çalışmada, "Sadece Beyaz Rusya'da (Çernobil'den bu yana) 131 tiroit kanseri vakası oldu. Eğri 89-90'da yükselmeye başladı ve orada kalmaya devam ediyor" diyorlar. Bu şimdi Ukrayna'da teyit edilmektedir. Çalışma Nature'da yayınlandıktan sonra bir BM ekibi bu teşhisi kontrol etmek için oraya gitti ve 104 vakanın 102'sinde yanılmadıklarını doğruladı. Ve yine de, Shigematsu ve Thiessen (Japon Enerji Bakanlığı Radyasyon Etkilerini Araştırma Vakfı) Nature'ın müteakip sayısına gönderdikleri bir mektupta "buna gerçekten güvenemeyiz, bu vakalar çok erken ortaya çıkmakta, bunlar gerçekten tiroit kanseri değiller. Belki de şu an konuyu daha iyi inceliyorlardır..." diye yazdılar. Journal of Nuclear Medicare dergisinde bazı nükleer üstat, Belarus'tan gelen bulgularla dalga geçti. Bu insanlar dur durak bilmezler!

Hanford'daki sızıntılar yüzünden tiroit kanserleri kaçınılmaz bir şekilde vuku bulacaktır. Bunu yeniden inşa edebilecek ve kabul edecekler mi bilmiyorum...

Bir İsveç hastanesinde Holm adında bir araştırmacı var. Tiroit fonksiyonunu ölçmek için 38.000 radyoiyodin taraması yapmışlar. İnsanların tiroitlerine 50 rad radyasyon almalarına rağmen tiroit kanserinin artmadığını gösteren bir dizi makale yazdı. Bunu ilk işittiğimde, "vay be, tiroide 50 rad radyasyon veriyorsun ve herhangi bir kansere neden olmuyorsun? Acaba ben mi yanılıyorum?" diye düşünmüştüm. Bu, BM Atom Etkileri Komitesi'nde davul zurna ile duyuruldu ve egemen kurumlardaki herkes bu sonuçları zikreder. Ben bu makaleleri analiz ettim- 1990 kitabımda (Radiation-Induced Cancer from Low-Dose Exposure [Düşük Doza Maruz Kalmaktan Kaynaklanan Radyasyon-Nedenli Kanser]) konuya bir bölüm ayırdım. Biliyor musunuz bu adam ne yapmış? Beş yıl geçmeden ortaya çıkan 135 kanser vakasını kapsam dışı bırakmış. "Beş yıldan önce ortaya çıkmayacağını biliyoruz" diyor. Belarus'taki kanıtlar ise radyasyona maruz kaldıktan dört, beş, altı yıl sonra ortaya çıkıyor. Eğer bu 135 vakayı tekrar eklerseniz büyük bir radyoiyodin etkisi ortaya çıkacaktır. Radyoiyodin hakkında bunlar söyleniyor işte: Endişelenmeyin, bir sorun yok!

Synapse: Sizin analizinizi nasıl çürütüyorlar?

Gofman: Akıllılar, bundan hiç söz etmiyorlar…