George W. Bush, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde füze savunma kalkanı dediği şeyi kurmakta şiddetle ısrarlı. Çok az kişi bunun akıllıca bir fikir olduğunu düşünüyor. Bu iki Doğu Avrupa hükümeti bunu hevesle destekliyor görünürken kamuoyu yoklamaları kendi halklarının buna karşı olduğunu gösteriyor. Rusya bunu açıkça ilan etti. Almanya bunla daha sessiz sedasız mücadele ediyor. İran ise buna külliyen umursamazlık gösteriyor. Profesyonel kariyerini nükleer yayılmayla mücadeleye adayan Joseph Cirincione, Bush’un “varolmayan bir tehdide karşı”, “işe yaramayacak bir teknoloji”yi dayattığından bahsetti.
Öyleyse bu sadece çılgınca bir fikir, Bush yönetiminin akıldışı olduğuna ve pek de zeki olmadığına dair yeni bir delil mi? Aslında değil. Tüm bunların arkasında akılcı bir amaç var ki bu hiç de sır değil. Görünüşteki açıklamadan başlayalım. Bush, haydut bir devletin (İran olarak okunabilir) Avrupa’ya ve nihayet Amerika’ya nükleer bir saldırı tehditi konuşlandırmasını önlemek istiyor.
Rusya bu sözde savunma kalkanın aslında kendisini hedeflediğini söylüyor. Rusya buna yalnızca karşı çıkmakla kalmıyor, aynı zamanda bu savunma kalkanına karşı Avrupa’yı hedefleyen füzeler konuşlandırabilir. Çek ve Polonya hükümetleri ise İran tehdidinden çok da tedirgin değiller fakat bir Rus tehdidi olduğunu kesinlikle hissediyorlar. Bu fikri hevesle benimsemelerinin nedenleri Rusya ile aynıdır: bu hareketlerin Rusya’yı hedef alması. Aslında, bu Almanya’nın da üstü kapalı olarak benisediği duruştur. Yine üstü kapalı olarak muhtemelen tüm diğer Batı Avrupalı hükümetler bu görüşü paylaşmaktadır.
George W. Bush tüm bunların gerçekdışı olduğu, Rusların dost olduğu ve onları tehdit etmeye çalışmadığı konusunda ısrarlı. Çeklerin ve Polonyalıların Birleşik Devletler ve Rusya arasında seçim yapmak zorunda olmadıklarını söylüyor. Ona göre her ikisiyle de dost olabilirler (olmalılar). Bizzat Bush ve hatta neo-conlar Rusya’yı yirmi birinci yüzyılda yeni bir düşman olarak karşılarına almak istemeyeceklerinden, Bush bu söylediklerine gerçekten inanmaktadır. Öyleyse, neler oluyor?
Donald Rumsfeld olanları bize uzun zaman önce söyledi. Şimdiki ABD hükümetinin politikası, sözde yeni Avrupa’yı sözde eski Avrupa’nın politik rolünü kısıtlamak ve sınırlamak için kullanmaktır. Yani Doğu Avrupalı hükümetleri Batı Avrupalı hükümetlere karşı kullanmak… Birleşik Devletler, özellikle de Bush yönetimi, Birleşik Devletlerden ayrı bir politika takip edecek güçlü bir Avrupa görmek istemiyor. Bu konuda Rumsfeld doktrininin makul ölçüde başarılı olduğunu söylenebilir. Doğu Avrupa’ya füze savunma kalkanlarını yerleştirme konusu Birleşik Devletleri İran’a ve Rusya’ya karşı değil Batı Avrupa’ya karşı savunmak anlamına gelir ki, bu da Almanya’nın tutumunu açıklamaktadır.
Doğu Avrupa’daki Sovyet hakimiyeti dönemi, uydu ülkeler için olduğu kadar şimdi bağımsız olan muhtelif eski Sovyet devletleri için de oldukça olumsuz bir deneyimdi. Hepsi de travma sonrası stres bozukluğu yaşamaktalar. Bu ülkelerin dahilindeki sağcı güçler de bu korkuyu, kendi iç gündemlerini dayatmak için kullanıyorlar. Bu güçler Rusya’nın doğrudan bir askeri ve hatta politik baskısından gerçekte korkmuyorlar. Batı Avrupa’nın Rusya ile politik bir pazarlığa girişmesinden ve bu pazarlıkta kendilerine söz düşmemesinden korkuyorlar.
Bu onların açısından bakılırsa tamamen mantıksız sayılmaz. Son birkaç yüzyılda böyle pazarlıklar yapıldı ve bugün de bu ciddi bir olasılıktır. Bu sebeple Doğu Avrupa ülkeleri, Birleşik Devletlere olan (George W. Bush’un 11 Haziran’daki sekiz saatlik Arnavutluk seyahatinde coşkulu şekilde sergiledikleri) ölümsüz aşklarını ilan etmekteler.
Bu abartılı dostluk beyanının iki sebebi vardır: Batı Avrupalıları zayıflatmak ve Birleşik Devletlerin Doğu Avrupalı hükümetleri desteklemek zorunda kalacağı bir durum yaratmak. Bu, daha zayıf ülkelerin daha güçlü ülkelerle kurdukları ilişkilerde, ideolojik müttefikler olduklarını göstermekte kullandıkları bir taktiktir. Küba ve Vietnam bunu Sovyetler karşısında, Kuzey Kore de Çin karşısında kullanmıştır.
Bu taktik genellikle işe yarar. Fakat belli sınırlar çerçevesinde… Böyle bir taktiğin Aşil topuğu ise taktiğin daha güçlü olan oyuncuya; ki bu durumda Birleşik Devletler hükümetinin ihtiyaçlarına bağlı olmasıdır. Birleşik Devletler de zaten bunu bekliyor. Fakat Birleşik Devletler Irak’tan çekildiğinde ve azalan jeopolitik gücünü dikkate alarak küresel duruşuna yeniden ayar verdiğinde onu destekleyen Polonya ve Çek yönetimleri kendisine daha az faydalı görünebilir, hatta tamamen gözden düşebilir. Bu noktada Doğu Avrupalı hükümetler, daha güçlü bir Paris-Berlin-Moskova uzlaşması olduğunda dahi, ya da özellikle de bu olduğunda –şimdi dudak büktükleri “hakiki Batı Avrupalı” güçlere ekonomik ve askeri olarak bağımlılaşarak- yalnız kalırlar.
Öyleyse kısa vadede Doğu Avrupa’ya füze savunma kalkanlarının yerleştirilmesi Birleşik Devletlerin ve Doğu Avrupalı hükümetlerin çıkarlarına hizmet eder. Ne var ki daha uzun vadede Doğu Avrupalıların yanlış ata oynadıkları görülüyor.