Fukushima Daiichi nükleer tesislerindeki nükleer kriz derinleştikçe, Japonya ve dünya daha önce eşi benzeri görülmemiş, tahayyül bile edilemeyen boyutlarda bir felaketle yüz yüze geliyor.
Halen hasar gören birkaç reaktörden radyoaktif buharlar yükseliyor. Işınlanmış yakıt havuzlarından birisinin tamamen boşaldığı kesin. Diğer havuzlar da risk altında. Birden çok reaktörün ve birden çok yakıt havuzunun tamamen erimesi çok belirgin bir olasılık.
Genellikle nükleer yanlısı bir kişi olan ABD Nükleer Düzenleme Komisyonu Başkanı Gregory Jaczko’ya göre radyasyon seviyeleri “aşırı derecede yüksek”. Bu arada Japonya çaresizce ve son bir gayretle helikopterlerle denizden soğutma suyu dökmeye çalışıyor.
Rüzgârın keyfiyetine bağlı olarak zehirli bir radyoaktivite dumanı önce depremin, ardından da tsunaminin vurduğu binlerce kişiyi tehdit edebilir, ya da Tokyo veya Sendai gibi başka büyük metropoliten alanların üzerine çökebilir. Rüzgâr, dumanı kıyıdan uzaklaştırıp son derece uzun ömürlü zehirleri zengin balık yataklarına sahip olan Pasifik okyanusuna yollayabilir.
Bu kıyamet anına nasıl geldik?
Evet, tamam, her şeyi yerle bir eden bir deprem ve korkunç bir tsunami oldu. Ama bütün suçu Tabiat Ana’ya yüklemeyelim. İnsanlar, yani politikacılar, şirket yöneticileri, medya ve uzmanlar bilerek ve dikkatli bir şekilde belli kararlar aldılar. Bunların arasında nükleer mühendislik uzmanları, jeoloji uzmanları, nükleer tıp uzmanları, nükleer güvenlik uzmanları vardı. Bu uzmanların birçoğu hala televizyonlarda boy gösteriyorlar. Yatıştırıcı bir ses tonu ile bromid tabletleri öneriyorlar. “Orada” diye mırıldanıyorlar, “radyasyon seviyeleri çok yüksek değil. Telaşa kapılmaya gerek yok.”
Kuşkusuz ki, yıllardır Japonya’da ve tüm dünyada nükleer santraller yaygınlaşırken uzmanların çoğu ağırbaşlı ve ciddi kararlar alarak bu yolda katkıda bulundular. İyi niyetle hareket ediyorlardı. Korumaları gereken işleri ve bakmaları gereken aileleri vardı. Yaptıkları işin kamu yararına olduğunu düşünüyorlardı. Var olan tehlikelere dikkat çeken canlı ve akıllı bir grup yurttaşa rağmen halkın çoğu da genellikle mücadele etmekten vaz geçti. Bol miktarda elektrik son derece cazipti. “Barışçıl atom” fikrinin insanları uyuşturması çok kuvvetliydi. Meseleler çok karmaşıktı ve çok zorluydu.
Şimdi 2011’e, Fukushima’ya geri saralım. Dünya yeni bir Çernobil’le karşı karşıya. Bu karmaşık meseleleri ele alma alışkanlığımız yok. Kavramsal çerçevemiz yok. Hatta durumu anlatan sözcüklere bile sahip değiliz.
Bu korkunç krizin ortasında yeni bir dil öğrenmek zorunda kalıyoruz. Örneğin, anaakım medya sonunda nükleer karşıtlarının günlerdir yazdığı şeyi ilan ediyor: Nükleer yakıt havuzunun erimesi tehlikesi nükleer reaktörün erimesi tehlikesini “kat be kat aşıyor”.
İnsanın aklı karışıyor. Reaktörün erimesi yeterince kötü değil mi? Daha da kötü bir şey mi var?
Maalesef “evet, var!” diye yanıt veriyoruz. Ancak meseleyi anlamak için nükleer endüstrisinin ve medyanın çoğu tarafından “harcanmış yakıt” olarak adlandırılan şeyin ne olduğuna bakmamız lazım.
“Harcanmış yakıt?” Bu da nedir?
Buradaki “harcanmış” sıfatı nükleer endüstrisinin kullandığı bir hüsnü tabirdir. Zararsız ya da kullanılmış bir şey ima eder. Tam tersi, harcanmış yakıt ışınlanmış yakıttır, nükleer reaktörün çekirdeğinde ışınlanmış yakıt çubuklarıdır. Bunun sonucunda bu yakıt, zehirli ve radyoaktif elementlerle muazzam ölçüde kontamine olmuştur.
Öyleyse Fukushima’da havuzlarda saklanan ışınlanmış yakıtın zehir yükü ne kadar muazzam?
Önceden ABD Enerji Bakanlığı’nda çalışan, şimdi ise Politika Çalışmaları Enstitüsü’nde görevli olan Robert Alvarez, Fukushima tesisinde her bir havuzda bulunan yakıtın radyoaktivitesinin, tek bir nükleer çekirdekteki yakıtın radyoaktivitesinden beş ila on kat daha fazla olduğunu söylüyor. Tesiste bunun gibi dört tane havuz var ve içlerindeki radyoaktif malzeme de son derece zehirli ve uzun ömürlü bir radyoaktif çekirdek olan Sezyum-137’dir.
İşte başka bir sorun daha: 15 cm kalınlığında çelikten güçlü bir konteyner kabı bulunan reaktör çekirdeklerinden farklı olarak Fukushima’daki yakıt havuzları sertleştirilmemiş, dolayısıyla oldukça zayıf beton yapıların içindedir. Bu yapılardan birinin çatısı, hasar gören reaktörlerden en azından birinde, 4 numaralı reaktörde tamamen yıkılmıştır.
Işınlanmış yakıt ne akla hizmet havuzların içinde duruyor? (Bu havuzlar bir çeşit yüzme havuzu gibi, ancak çok daha derinler. Yaklaşık 12 metre boyunda, 12 metre genişliğinde ve 14 metre derinliğinde.)
Işınlanmış yakıt, reaktörün çekirdeğinden çıktıktan sonra son derece sıcaktır. Yakıt o kadar sıcaktır ki eğer soğutulmazsa daldırıldığı suyun kaynamasına neden olur. Havuzun yedek soğutma sistemlerine ne oldu? Hiç yoktular ki!
Öyle ise bir ya da daha fazla havuzun soğutma sistemleri çalışmazsa ne olur? Felaket! Su soğutulmazsa, belli bir gün ya da hafta sonra kaynamaya başlar. Sonra yakıt alev alabilir ve zehirli yükünü çevreye boşaltabilir.
Halihazırda Fukushima’daki yakıt havuzlarından birinin, 4 numaralı ünitedekinin boşaldığını biliyoruz. Artarda gelen patlamalar ve yangınlar nedeniyle ışınlanmış yakıt havuzunun erimesi çok büyük olasılık.
Havuzlar dolusu su havaya mı uçtu? Hiçbir yedek devridaim su pompası yok mu? Yedek jeneratör? Havuzlar sertleştirilmiş ya da çelik konteynerlerde değil mi? Havuzlar son derece zehirli bir malzeme ile boğazlarına kadar dolu mu? Bu madde şimdi zaten acı çeken Japon yurttaşlarının sağlığını ve güvenliğini tehdit mi ediyor? Reaktördeki havuzlar dünyadaki en yüksek sismik aktiviteye sahip, tsunamiye açık bölgelerinden birine mi kurulmuş?
Kim aklını peynir ekmekle yer de milyarlarca doları böylesine aptalca ve tamamen hatalı bir tasarıma yatırır?
Şimdi yapmamız gereken tek şey Japon halkına yardım etmek için elimizden geleni yapmak.
Ama uzun vadede, nükleer endüstrinin ve uzmanlarının bizi bu son derece tehlikeli duruma soktuğunu hatırlayalım. Ancak bilgi sahibi ve kararlı yurttaşlar bizi bu son derece tehlikeli ve acımasız enerji kaynağından kurtarabilir.
Mina Hamilton New York’ta yaşayan bir yazardır. Radyoaktif Atık Yönetimi Ortaklığı’nda araştırmacıdır. Eskiden nükleer yakıt çevriminin tehlikeleri ile ilgili bir örgütlenme ve eğitim programı olan Sierra Kulübü Radyoaktif Atık Kampanyası’nın kurucularından ve yöneticilerinden biriydi. Critical Mass: Voices for a Nuclear Free Future kitabına katkıda bulunan yazarlardan biridir. Nükleer meselelerle ilgili yazılar yazar. Kendisine minaham@aol adresinden ulaşılabilir.