Çernobil felaketinin onuncu yıldönümünde, Ukrayna Kiev’de halka açık bir toplantıda, patlamadan sonra patlama yerini temizlemekle görevli bir itfaiyecinin hikayesini dinliyordum. Bu işçiler bu görev sırasında çok büyük dozlarda radyasyon aldılar. Onların hikâyesi insanı dehşete düşüren bir hikâye. Yaklaşık 600.000 adam Çernobil ‘likidatörleri’ (tasfiyeciler) [bunlara biyo-robotlar da denmektedir] olarak mecburi hizmete alınmıştı: Rusya’nın dört bir yanından çiftçiler, fabrika işçileri, madenciler ve askerlerin yanı sıra itfaiyeciler gibi bu işin profesyonelleri. Bunlardan bazıları çıplak elleriyle radyoaktif metal parçalarını kaldırdılar. Bu insanlar, patlamayla etrafa yayılan parçaların neden olduğu 300’den fazla yangınla uğraşmak zorundaydılar. Yangın söndürüldükten sonra itafaiye arabalarını, yangın söndürme tertibatını, otomobilleri ve her türden kişisel eşyalarını toprağa gömdüler. Bir ormanı komple kesip gömdüler, yüzey toprağını kazıdılar, evleri yıktılar ve kille astarlanmış hendekleri radyoaktif molozla doldurdular.

Minimum mecburi görev süresi 180 gündü ama birçoğu bir yıl görev yaptı. Bazıları, eğer kalmayıp görevlerini yapmazlarsa, ailelerinin ağır cezalara uğrayacağı yolunda tehditler aldılar.

Bu “tasfiyeciler” şimdi ıskartaya çıkarılmış ve unutulmuş vaziyette. Birçoğu boş yere, 1986’dan beri yaşadıkları sağlık sorunlarının maruz kaldıkları yoğun radyasyonun sonucu olduğunu kanıtlamaya çalışmakta. Kiev’in dışındaki Radyasyon Araştırma Merkezi’nde eski tasfiyecilerin bir örgütü var. Bu grubun bildirdiğine göre 1995 itibariyle 13.000 üyeleri ölmüştür – bunların hemen hemen yüzde 20’si intiharlardır. Yaklaşık 70.000 üyelerinin ise kalıcı olarak sakat kaldığı tahmin edilmektedir. Ama bu örgütün üyeleri  tasfiyecilerin şanslı olanları. Çünkü eski tasfiyecilerin birçoğu Rusya’nın her bir tarafına dağılmış durumda, ne örgütün özel hastanesinden ne de sağ kalanlar örgütünün üyesi olmaktan yararlanabiliyorlar. Onlar “yaşayan ölüler” olarak biliniyor.

Hikâyesini dinlediğim itfaiyeci, bu elim hastalık ve ölüm nakaratının bir istisnası gibi görünmekte. Orada toplananlara, on yıldır ilk kez kan testi değerlerinin normal çıkmasından duyduğu memnuniyeti ve heyecanı anlatıyordu. Yanıbaşımda Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (IAEA) (Atom enerjisinin kullanımını daha da artırmakla suçlanan örgüt) temsilcisi bulunuyordu. İtfaiyecinin hikâyesini işittiği gibi bana doğru eğildi ve “Görüyorsun işte! Bunların geçici rahatsızlıklar olduğunu söylemiştik” dedi. Bu şu demeye geliyor: “Çernobil mi? Sorun ne?”

Mağdurların Yok Sayılması

IAEA delegesinin tavrı örgütünün tavrıyla tam uyum içerisindeydi. IAEA, Uluslararası Radyoloji Koruma Komisyonu (ICRP) ile birlikte, pratikte radyasyonun insan sağlığı üzerindeki etkilerini küçük göstermek ve nükleer sanayiyi, işçilerin ve halkın tazminat taleplerinden korumak için varolan bir örgüttü. IAEA, BM tarafından 1950’lerin sonlarında, nükleer silahların yayılmasını önlemek ve atom enerjisinin barışçıl kullanımını desteklemek –ironik şekilde birbiriyle çelişen iki hedef – üzere kurulmuştu. ICRP’nin kökeni, 1928 fizikçiler örgütü olan, X-Işını ve Radyumdan Korunma Uluslararası Komite’sine dayanıyordu. Radyasyonun sağlığa etkilerini araştırmak ve [teorik olarak] halkı bundan korumak amacıyla 1950’lerde kurulmuştu. Gerçekte her iki örgüt de halktan ziyade sanayiye hizmet etmekteler. Çernobil vakası, IAEA’nın yetersizliğinin ve şüpheli biliminin klasik bir örneğidir. Binlerce mağdurun bizzat kendilerinin yanı sıra diğer çok sayıdaki kanıta rağmen IAEA, Çernobil’in neticesi olarak şu ana kadar 32 kişinin öldüğünde ısrar etmektedir. Bu 32 kişi, Moskova’daki Six Hastanesi koğuşunda ölen 32 kişidir. Felaketle ve sonrasıyla bağlantılı tüm diğer ölümler [Sağlık Bakanlığı’na göre Ukrayna’da 10.000’den fazla ölüm vardır] yok sayılmaktadır. Serpintiler en fazla Beyaz Rusya’yı etkilemiş olmasına rağmen IAEA ve “radyasyon koruma cemaatinin” kalan kısmı Beyaz Rusya halkının acısı üstünde karartma uygulamaktadır. Temel problem, hem IAEA’nın hem de ICRP’nin bilimden ziyade politika ve idare-i maslahatgüzarlıkla ilgilenmesi, halkın sağlığı yerine gittikçe şüpheli hale gelen bir sanayiyi ayakta tutmaya odaklanmasıdır. Radyasyonun sağlığa etkilerini küçük göstermek onların ve nükleer sanayinin çıkarları gereğidir.

Sınırlandırıcı Tanımlar

Radyasyonu koruma sanayi, neden olduğu hastalığın ne olduğuna dair bir grup had safhada sınırlandırıcı tanımlarda ısrar etmesi sayesinde, nükleer gücün neden olduğu sağlık sorunlarını misli misli düşük hesaplamayı başarabilmektedir.

  • Eğer radyasyonun neden olduğu kanser ölümcül değilse bu IAEA’nın rakamlarına dahil edilmemektedir.

  • Eğer bir kanser başka bir kanserojen tarafından başlatılmışsa, ama radyasyona maruziyet neticesinde hızlandırılmış ya da yayılmış olsa bile IAEA rakamlarına dahil edilmemektedir.

  • Radyasyonun neden olduğu oto-imün hastalıklar veya kanser-dışındaki hastalıklar IAEA rakamlarına dahil edilmemektedir.

  • Düşükle ya da ölü-doğumla sonuçlanan radyasyonun tahribata uğrattığı embriyolar ya da fetüsler sayılmamaktadır.

  • Radyasyonla bağlantılı olarak doğuştan kör, sağır ya da gelişim bozukluğu olan çocuklar bu rakamlara dahil edilmemektedir çünkü bunlar genetik değil teratojenik hasarlar olup çocukların çocuklarına geçmeyecektir.

  • Meme kanseri veya kalp hastalığına genetik yatkınlık sayılmamaktadır, çünkü Mendelgil anlamda bu bir “ciddi genetik hastalık” değildir.

  • Radyasyon, canlı doğan bebekte herhangi bir hastalıkta ya da ciddi genetik hastalıkta ölümcül bir kansere neden olsa bile, hesap edilen radyasyon dozu 100 mSv’nin altında ise sayılmamaktadır. [mSv, millisievert demektir ve bir radyasyona maruz kalma ölçüsüdür. Bir nükleer işçinin, yılda 20 ila 50 mSv arasında radyasyona maruz kalmasına izin verilmektedir.]

  • Radyasyon bir akciğer kanserine neden olsa bile, eğer o insan sigara içiyorsa sayılmamaktadır – aslında genel olarak başka bir neden ihtimali varsa radyasyon suçlanamaz denmektedir.

Eğer tüm bunlar başarısızlığa uğrarsa, gerçekte vücudun yalnızca bir bölgesi ve hatta tek bir organının aldığı radyasyon dozunu, örneğin radyoiyodinin tiroitte yoğunlaşması, ortalama olarak tüm bedene yaymak da mümkündür. Dozun böyle gelişigüzel şekilde seyreltilmesi 100 mSv eşiğine ulaşılmamasını sağlamaktadır.

Bu teknik, Körfez Savaşı gazilerinin hastalıklarını baştan savmak için kullanılan tekniktir. Körfez Savaşı’na katılanların soluduğu küçük seramik uranyum parçaları akciğerlerinde iki yıldan fazla, vücutlarında sekiz yıldan fazla kalarak, vücudun belirli bir bölgesindeki hücrelere radyasyon vermek suretiyle hasara uğratmıştır.

Gerçek Mağdurlar

Otoritelerin saklama çabalarına rağmen yine de nükleer çağın gerçek mağdurlarını sayılara dökmeye başlayabiliriz. Aşağıda yer verdiğim hesaplamalar ve istatistikler nükleer çağın insanlarda neden olduğu tüm acıları dahil etmese de, yakından bir bakış, kullanılan metodolojinin, belli başlı hasarların ilk hesaplaması için yeterli olduğunu gösterecektir. Bugüne kadar verilen hasarın büyüklüğü çarpıcıdır ve bu ilk hesaplamada atlanan bir çok hasar türü de katıldığında rakam daha da büyüyecektir.

Benim radyasyonun verdiği hasar tahminime, neden olunan kanserler, ölümcül veya ölümcül-olmayan [ölümcül-olmayan cilt kanserini hariç tuttum], genetik hasar ve ciddi doğuştan kusurlar ve hastalıklar dahil edilecektir. Diğer daha küçük insan hasarları ise belirtilmiş fakat hesaba katılmamıştır.

Nükleer sanayi, önemli gördüğü rasyasyon hasarı için “zarar” (detriment) terimini kullanmaktadır. Ben bu listeyi genişlettim. Nihai olarak, kişinin radyasyon maruziyetini umursayıp umursamaması, buna zarar diyorlar, bilimsel değil insani bir meseledir. Hasar hasardır, bir kişinin şahsına ya da üreme kapasitesine kasten olmasa da bir saldırıya neden olmak bir insan hakları ihlalidir. Böyle bir hasar önemine göre derecelendirilebilir ama keyfi bir şekilde yok sayılamaz.

“İstatistikler göz yaşları kuruyan insanlardır” demişti 1950’lerde Bikini nükleer testine ev sahipliği yapan Marshall Adaları Cumhuriyeti Rongelap halkından birisi. Bu çalışma, çok sayıda göz yaşının ve de taş kalpli zihniyetin feda ettiği ızdırap ve kötü-sağlık derecesinin - ki buna nükleer teknolojinin “nimetlerinden” yararlanmanın “kabul edilebilir” bedeli denmektedir - hikâyesidir.

Bu Analizde Kullanılan Risk Hesaplamaları

Nükleer sanayinin gerçek mağdurlarını hesaplamak için [ICRP, IAEA ve diğer nükleer özürcülerin sıraladığı rakamlara karşı olarak] geleneksel risk hesaplamalarını esas alacağım, olası hata aralığını belirteceğim ve sonra da düzenlemeciler tarafından “zarar” olarak kabul edilmeyen ilgili olayları kapsamak için tanımı genişleteceğim. Örneğin, nükleer düzenlemeciler yalnızca ölümcül kanserleri “zarar” olarak dikkate almasına karşılık başkaları, özellikle de ölümcül-olmayan bir kansere yakalananlar yaşadıkları sıkıntının eşit derecede dikkate alınmasını isteyebilirler. Ve genetik etkilerin canlı doğan bebeklerle sınırlandırılması, spontane bir düşük veya ölü doğumun acısını çeken bir ailenin göz yaşlarını dindirmeyecektir.

Ölümcül ve Ölümcül Olmayan Kanser Risklerinin Hesaplanması

ICRP, 1991’de, tüm vücudu düşük doz oranında bir Sievert radyasyona maruz kalan halktan kişilerin projekte edilen ömür boyu ölümcül kanser riskinini, fazladan 7 ila 11 ölümcül kanser olduğu, nükleer sanayide çalışan 25 ila 64 yaş arasındaki işçilerin ise fazladan 7 ila 8 ölümcül kanser olduğu sonucuna varmıştı. ICRP’nin, ölümcüllük sayılarını elde etmek için kullandığı toplam kanser sayısını tahmin etmek suretiyle ölümcül olmayan kanserleri de dahil edebildik. Dolayısyla, 16 ölümcül ve ölümcül-olmayan kanser hesap ettik, eğer ölümcül-olmayan cilt kanserlerini dışarıda tutmazsak bu sayı 26 olmaktadır. Eğer ölümcül kanser tahminleri iki katı düşük çıkarsa bu sayıları ikiyle çarpabiliriz.

Bu analizde radyasyonun neden olduğu kanser için kullanacağım muhafazakâr tahmin, 100 Person Sieverts maruziyet için 16’dır, ama okuyucu bu tahmini diğer dahil etme, hariç tutma ya da belirsizlikler için değişikliğe uğratabilir.

Embriyo veya Fetüsün Uğradığı Tahribatın Hesaplanması

BEIR Komitesi’nin [İyonize Radyasyonun Biyolojik Etkileri] 1990 tarihli raporuna göre, erkek insan testislerinde 150 mSv’lik dozda radyasyon geçici kısırlığa neden olacaktır. 3.5 Sv’lik tek bir doz ise kalıcı kısırlığa neden olacaktır. 1991’de ICRP’ye göre ise testislerdeki yalnızca 5 mSv’lik doz doğacak çocuklarda hasara neden olabilir. -1990’dan önce bütün ülkelerde bu dozun yıllık olarak halktan kişilere ve bunun on katı bir dozun ise nükleer işçilerine verilmesine izin ediliyordu. Çoğu ülkede nükleer işçilerine, yıllık olarak bu doza izin verilmeye devam edilmektedir.

Kadınlar hayat boyu sahip oldukları yumurtaların tümüne doğumdan itibaren sahiptirler. Kalıcı kadın kısırlığı eşiği yaşla birlikte düşer ama genel olarak kadınlarda geçici kısırlık eşiği 650 mSv olarak kabul edilir. Bununla birlikte, Bravo olayından sonra - 1954 Mart’ında Pasifik’teki Bikini Atoll’da hidrojen bombasının detonasyonu - Rongelap Atoll kadınları yaklaşık 5 yıl boyunca kısırlık yaşamışlardır. Yeniden doğurganlıklarını kazandıklarında  sorunlu hamilelikler (faulty pregnancies), ölü doğumlar ve doğan çocukta tahribatlar olmuştur. Bazı radyonüklitler kemik ve yağ dokularında saklanabilmesi neticesinde plasenta engelini geçebiliyor ve gelişim halindeki embriyo ya da fetüse zarar verebiliyor. Üstelik anne vücudundaki radyonüklitler, anne sütü içerisinde bebeğe geçebilmektedir.

Bebeğe verilen “zarar” nükleer sanayinin resmi tanımında ciddi genetik hastalığı dahil etmektedir. Ciddi olmadığına hükmedilen hasarları ve tüm teratojenik hastalıkları [bir sonraki nesle geçmeyen hastalıklar] elemektedir. Örneğin, rahimde radyasyon maruziyeti çocuğun kör ya da sağır olmasına sebebiyet verebilmektedir ama bu körlük ya da sağırlık çocuğun çocuklarına geçmeyecektir. Buna teratojenik hasar denecek ve sayılmayacaktır. Son zamanlarda 1990 BEIR komitesi, annesinin hamileliğinin beş ila on beşinci haftası sırasında radyasyona maruz kalan çocuklardaki zekâ geriliğini tanıyacak küçük bir tadilat yapmıştır. Radyasyon beyin hücrelerini öldürmekte, hem gelişmemiş bir beyine [mikrosefali] hem de zekâ geriliğine yol açmaktadır. BEIR’ın hesaplamalarına göre, anne karnında 100 ila 500 mSv’lik bir doz, zayıf okul performansından zekâ geriliğine kadar bir dizi soruna neden olabilmektedir. Bu analiz hem genetik hem de teratojenik hasarı “zararlı” saymaktadır.

Genetik Hasar

BM Atomik Radyasyonun Etkileri Komitesi [UNSCEAR] ve BEIR, ebeveynlerin 100 Person Sieverts radyasyona maruz kaldığı bir milyon canlı doğum kitlesinde bir ila üç arasında bebekte genetik hasarla sonuçlanacağı konusunda anlaşmaktadır.

Genetik hasarı hesaplamak için bir ikinci metodoloji de kullanılabilir. Çifte dozun [İki misli genetik etkiye neden olacak dozun] ne olduğu konusu ise daha tartışmalıdır, bazı genetikçiler bunun 2.5 Sv olduğunu iddia etmektedir, diğerleri ise 0.12 Sv’lik çifte dozla çok daha fazla bir hassasiyet oluşacağını iddia etmektedir. Eğer ebeveynlere verilen ortalama toplam doz 100 Person Sieverts ise bir milyon canlı doğumda 4 genetik etki olacaktır eğer çifte doz 2.5 Sv ise. Ama eğer çifte doz 0.12 Sv ise böylesi 83 etki olacaktır.

Muhafazkar bir duruşla, 100 Person Sieverte maruz kalan ebeveynlerin çocuklarındaki genetik etki sayısını 10 olarak aldık.

Teratojenik Etkilerin Hesaplanması

Rahimdeyken embriyoya iyonize radyasyondan gelen hasar normalde genetik olarak değerlendirilmez, radyasyonun fetüsün genetik malzemesine hasar vermesi buna bir istisnadır. Böyle bir radyasyona tutulma, beyinde kalıcı hasar, zekâ eksikliği, kafatası bozukluğu, yarık damak, spina bifida, yumru ayak, genital bozukluklar da dahil olmak üzere 30 farklı doğuştan bozukluğa yol açabilmektedir. Erken embriyonik ya da fetal mortaliteyle sonuçlananlar da dahil olmak üzere tüm bu etkilerin toplamı 46’dır, bunların 25’i canlı doğanlarda olmaktadır. Bu analizde doğuştan hasar için muhafazakar bir tahmin olarak 25’i kullanacağım.

Bu analizde kullanılacak risk tahminlerini özetlediğimizde, 100 Person Sieverts iyonize radyasyona maruz kalan bir milyonluk karma (yaş ve cinsiyet) nüfusta canlı doğan bebeklerde 16 kanser, 10 genetik etki ve 25 doğuştan etki bulunur. 

Bu da, 100 Person Sievert maruziyet için toplam 51 “mağdur” eder, bunun 1.4’ü kanserliler, .6’sı genetik olarak hasar görmüşler ve I’u da doğuştan hasar görmüşlerden oluşmaktadır. Şimdi görev, bu rakamları, son yarım yüzyıldaki atmosferik nükleer silah denemeleri ve nükleer tesislerdeki elektrik enerjisi üretimi de dahil olmak üzere küresel nüfusun nükleer radyasyona maruz kalmasına dair UNSCEAR tahminine uygulamaktır.

Atmosferik nükleer silah denemeleri 1 milyar 138 milyon mağdur üretmiş, buna ilaveten nükleer silah üretimi de 3.2 milyon mağdur üretmiştir. Nükleer enerji yaklaşık 21 milyon mağdura sebep olmuş ve radyasyonun tıbbi kullanımı da 4 milyon mağdur üretmiştir. Askeri ve sivil nükleer kazalar, sırasıyla, 16 milyon ve 15 milyon ilave mağdur üretmiştir.Bu, nükleer çağın mağdur sayısı genel toplamını 1 milyar 200 milyona ulaştırmaktadır. 1.156 milyonu askeri kullanımla ilgilidir, 36 milyonu nükleer reaktörlerle ilgilidir, 4 milyonu ise tıbbi kullanımla ilgilidir.