Sözlü Tarih Nedir?

Sözlü tarihin tek bir tanımı bulunmamaktadır. Merriam-Webster's Dictionary içinde sözlü tarih, "bireysel deneyimler ve hatıralarla ilgili olarak yapılan ve kaydedilen sözlü görüşmelerden elde edilen tarihsel bilgi ve bu bilgi üzerine yapılan çalışma" olarak tanımlanıyor.[[dipnot1]] "Sözlü tarih" teriminin kökenini araştıran Charles Morissey, bunu ilk kullanan kişinin 19. yüzyılda New York'ta yaşamış bir kişi olduğunu söylüyor.[[dipnot2]] Sözlü tarihin bu tanımları bir method olarak nasıl ortaya çıktığını ve içeriğini bize açıklıyor ancak ayırt edici özelliğini belirtmekte yetersiz kalıyor. Alessandro Portelli, "sözlü tarih ... kaynak [anlatıcı] ile tarihçinin [görüşmeci] görüşme sırasındaki karşılaşmalarında beraber yaptıkları şeyi ima eder" diyerek tanımdaki bu boşluğu dolduruyor.[[dipnot3]] Portelli sözlü tarihin aslında karşılklı bir diyalog olduğunu belirtiyor ve tarihçiyi devreye sokuyor: "Bu nedenle sözlü tarih terimi bir kesinlik içermez… hem tarihçilerin neyi duyduklarına (sözlü kaynaklar) hem de ne söyleyip ne yazdıklarına atıfta bulunur."[[dipnot4]]

Sonuçta sözlü tarih, özellikle 1960'lı yıllardan itibaren, yazılı belgelere ek olarak yaşayan bireylerin belleğe dayalı anlatıları aracılığıyla tarihi yazma ve sıradan insanları, gündelik yaşamı ve öznelliği tarihin araştırma alanına dahil etme dürtüsüyle şekillenen ve ses kaydetme teknolojilerinin gelişmesiyle de desteklenen disiplinlerarası bir çalışma alanı ve araştırma yöntemidir. Disiplin olarak tarihe yakın duran ve antropoloji ile benzerlikler gösteren sözlü tarih bireysel tarihle toplumsal tarihin çakışma noktasında durmaktadır.

Sözlü Tarihin Batılı Ülkelerdeki Gelişimi

Batılı tarih yazımında Homeros'tan beri sözlü tanıklıklar kullanılmakla beraber sözlü tarih çalışmalarına yönelik, modern teknolojiler de kullanılarak yapılan ilk girişimler II. Dünya Savaşı'nın yol açtığı maddi ve insani yıkımların boyutunu ölçmek ve anlamak için gerçekleştirildi. Siyasi amaçlı bu girişimlerin ardından sözlü tarih kendi metod ve araçlarını tanımlama uğraşına girmişti. Savaş sonrası dönemde bir araştırma alanı olarak başlangıcından itibaren sözlü tarihin odak noktası birkaç defa değişikliğe uğradı. Bu süreçte sözlü tarih, kullanışlılığı ve faydası üzerine getirilen yeni eleştiriler ve kaygılar doğrultusunda "gerçekleri bulma" faaliyetinden "tarihi şekillendirme" sürecine doğru bir evrim geçirdi.

Geçmişle ilgili sözlü anlatıları toplamak için en erken girişimlerden biri 1930'ların sonları ve 1940'ların başlarında Amerika'da "Eyalet Yazarları Projesi" kapsamında binlerce kişinin hayat hikayesinin toplanmasıdır. Bu proje içerik ve yönelim açısından oldukça popülistti; hayat hikayeleri Amerikan deneyiminin ne kadar çeşitli olduğunu ve Büyük Buhran'ın zorluklarıyla sıradan insanların nasıl başettiğini belgelemeyi amaçlıyordu. Fakat toplanan anlatılar, bütçe kesintileri ve II. Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle yayımlanamadı. Zaten bu ilk girişimlere de tam olarak "sözlü tarih çalışması" denemezdi. Ses ve görüntü kayıt cihazları olmadığı için görüşmeler not tutularak kaydediliyordu. Bu da güvenirlilik ve doğruluk konusunda şüpheler yaratıyordu.

Bu nedenle tarihçiler genellikle Allan Nevins'in 1948'de Columbia Üniversitesi'ndeki çalışmasını sözlü tarihin başlangıcı olarak kabul eder. Teybe kaydetme, saklama ve tarihsel önemi olabilecek kolleksiyonları gelecekteki araştırmalar için kullanılabilir kılma konusunda sistematik ve disiplinli çabaları ilk başlatan kişi Nevins'tir. 1948'de temellerini attığı Columbia Oral History Research Office dünyada en büyük sözlü tarih görüşmeleri kolleksiyonuna sahip arşivdir.

Gerek Columbia'daki gerekse diğer yerlerdeki ilk sözlü tarih çalışmaları elitlerin (ekonomi, iş ve politika dünyasındaki ve sosyal hayattaki liderlerin) yaşamlarına odaklanmıştı. Fakat 1960'lar ve 1970'lerde dönemin sosyal olaylarına ve tarihçilerin elit olmayanların yaşamlarına ilgisinin artması sonucu sözlü tarihin kapsamı genişledi. Mavi yakalı işçiler, siyahlar, azınlıklar, kadınlar, çalışma hayatındaki ve politikadaki aktivistler ve yerel nüfusla giderek daha fazla görüşme yapılmaya başlandı. Yayınlanan sözlü tarih çalışmaları, kendilerine yakın duran tarihi olay ve mekanları ön plana çıkardığı için meraklı okuyucuların ilgisini çekti. Amatör katılımların hızlı artışı birçok gelişmiş ülkede kısa zamanda sözlü tarih toplulukları oluşmasına yol açtı.

David Dunaway and Willa Baum dört nesil sözlü tarihçiden bahseder.[[dipnot5]] Dunaway ve Baum, Allan Nevins ve Louis Starr gibi tarihçilerin öncülük ettiği ilk neslin sözlü tarihi daha çok geçmişle ilgili daha fazla bilgiye ulaşma yöntemi olarak gördüklerini söyler. İkinci nesil temel sözlü tarih arşivlerin oluşturulmasından sonra 1960'ların ortasında ortaya çıkmış ve sözlü tarihin odak noktasını önemli tarihsel aktörlerden "okuma yazması olmayan ve tarihsel imtiyazlardan yoksun" insanlara kaydırmıştır.[[dipnot6]]Üçüncü nesil ise birçok yönden "profesyonel sözlü tarih kolleksiyonlarını sermaye yoğun bir süreç haline getiren bilgisayar destekli araştırma ürünleri ve kişisel bilgisayarlar gibi yeni teknolojilere" bir tepki olarak doğmuştur.[[dipnot7]] Dunaway ve Baum tarafından yeni bir nesil olarak adlandırılmalarına rağmen şu anda hepsi 60'lı yaşların üzerinde olan dördüncü nesil ise sözlü tarihin amacındaki değişimi temsil etmektedir. Bu tarihçiler sadece en kullanışlı teknolojileri uygulamakla kalmamış, ayrıca tarihsel bir araştırma yöntemi olarak sözlü tarihe farklı bir önem ve anlam atfetmişlerdir. Ronald Grele, Paul Thompson and Alessandro Portelli gibi tarihçilerin yer aldığı bu nesle göre, "tarihsel bir çerçeve içerisinde görüşmeci ve anlatıcının karşılıklı müzakeresiyle, güncel eğilimlerin etkisine açık bir şekilde ve dilsel ve kültürel etkileşim açısından belirli ölçüde tanımlanmış karşılıklı bir anlaşmayla toplanan sözlü görüşmelerin bizzat kendileri – ve bu görüşmelerin kuruluş şekli – tarihi temsil eder."[[dipnot8]]

Sözlü Tarihin Gelişminde Üç Önemli Yaklaşım

Aslında yukarıda sıralanan farklı nesiller sözlü tarihin bir çalışma alanı olarak gelişminde etkili olan farklı yaklaşımlar geliştirdiler. Sözlü tarih alanında halihazırda varolan bu eğilimleri adlandıran Michael Frisch oldu: "daha çok tarih", "anti-tarih" ve "nasıl bir tarih".[[dipnot9]]

i) Daha Çok Tarih:

Frisch'e göre "daha çok tarih" yaklaşımı "başka türlü erişilemeyecek olan yeni bir bilgi ile ilgili bir kaynak sunar."[[dipnot10]] Yani bu yaklaşım, sözlü kaynakların tarihe kaydedilmiş olaylar veya kişiler hakkında daha çok ve ek bilgi sağlayacağını ve geleneksel belgelere dayalı kaynaklarda bulunmayan geçmişin farklı yönlerini açığa kavuşturacağını ima eder. Bu yaklaşım daha çok birinci kuşağı simgeler ancak sadece onlarla sınırlandırılamaz.

ii) Anti-Tarih:

Bunun tersi ve daha radikal bir yaklaşım olan "anti-tarih" ise "geleneksel tarihsel çerçevelerin sadece yetersiz olduğunu değil, aynı zamanda temelde daha derin anlamları engelleyici olduğunu"[[dipnot11]] iddia eder. Yani bu yaklaşım asıl olarak geleneksel tarih yazımını sorunsallaştırır. Çünkü geleneksel tarih yazımı güç ile ilgilidir.

Geleneksel tarih yazımının kaynakları nelerdir? Arşivler ve birincil kaynaklardır. Bunlar devlet arşivleridir ve vakanüvisler ve resmi tarihçiler tarafından yazılmıştır. Ve yazılan tarih liderlerin, komutanların, bürokratların, egemenlerin ve erkeklerin tarihidir. Kadınların, siyahların, işçilerin, etnik ve dini azınlıkların vs. tarihi kaydedilmemiştir. Wallerstein'ın 1968 Dünya Devrimi diye adlandırdığı sosyal, kültürel ve politik hareketlilik bunun önünü açmıştır. Günümüzde bu konuda adımlar atılmış olmasına rağmen bunları da bir adım öteye götürmek her zaman mümkündür. Homoseksüellerin, sendikasız işçilerin, yani toplumun hala görmezden geldiği kesimlerin de tarihe not düşmesi gerekiyor.

Tabii ki "anti-tarih" sadece geleneksel tarih yazımını değil sözlü tarihin kendisini de sorunsallaştırır. Frisch, "doğrudan ve duygusal olmasının etkisiyle sözlü tarih kanıtlarını yorumlanamaz ve sorumluluk içermeyen fakat duygulara ve geçmiş deneyimlerin anlamına doğrudan açılan bir pencere olarak görmenin"[[dipnot12]] yanlış olduğunu söyler. Dolayısıyla her tarihsel kaynağa olduğu gibi sözlü kaynaklara kritik değerlendirme yapmak zorunludur.

Kesin yakıştırmalar yapmak zor olsa da "anti-tarih" yakalşımını ağırlıklı olarak ikinci ve üçüncü nesil sözlü tarihçilerin çalışmalarında görmek mümkündür.

iii) Nasıl Bir Tarih:

Frisch sözlü tarihin asıl değerinin ne ‘daha çok tarih' ne de ‘anti-tarih' yaklaşımlarında olduğunu söyler. Çünkü ona göre her iki yaklaşım da sözlü kaynakların eleştirel bir şekilde değerlendirilmesinden yoksundur. ‘Daha çok tarih' yaklaşımını temel alan tarihçiler ‘cemaat liderlerini, olayları ve katkıları yazarken işin sonunda kendilerini sadece geleneksel tarih yazımını tekrar eder bir pozisyonda bulabilirler." Diğer taraftan ‘anti-tarih' yaklaşımını benimseyen akademik hümanistler "insanların deneyimleri üzerinde yorumda bulunmaktan kaçınarak aslında tarih yazımına yapabilecekleri önemli eleştirel katkılardan geri durabilirler."[[dipnot13]] Dolayısıyla bu noktada Frisch'in bir terim olarak bahsetmediği ancak yaptığı tartışmadan çıkarabileceğimiz üçüncü bir yaklaşımın devreye girmesi gerekiyor: ‘nasıl bir tarih?'.

Sözlü tarih araştırmalarında tarihçiler belli bir deneyim kazanıktan sonra tarih yazımı ile ilgili olarak kendi yöntemlerini geliştirdiler. "Nasıl bir tarih?" sorusu işte bu noktada gündeme geldi. Eldeki sözlü kanıtlarla tarih nasıl yazılacaktı? Dolayısıyla bu sefer var olan tarih yazımı değil tarihçi ve yeni tarih yazımı sorunsallaştırıldı. Bu noktada yansıtma ve kendini başkasının yerine koyma önem kazanıyor. Yansıtma veya "kendini başkasının yerine koyma" ilkesi ile Skolastik felsefeden ödünç alınan ve feminist teoride de önemli bir yeri bulunan "sürekli sorgulama" yöntemi sözlü kaynakları değerlendiren tarihçi için yol gösterici olabilir. Tarihçinin her zaman yaptığı işin, sahip olduğu gücün ve konumunun farkında olması gerekiyor. Alessandro Portelli'nin özellikle vurguladığı noktalardan biri olan görüşmeci ve anlatıcı arasındaki güç dengesi burada devreye giriyor. Buna birazdan "sözlü tarihte kim konuşur" bölümüde değineceğim.

Ancak bu yaklaşımlara dair son olarak bu yaklaşımların hiçbirinin tek başına yeterli olmayacağını söylemekte fayda var. Eleştirel bir duruş ‘anti-tarih' ve ‘nasıl bir tarih' yaklaşımlarının beraber uygulanmasıyla oluşturulabilir. Bir sözlü tarihçi güç merkezli geleneksel tarih yazımını ters yüz etmeli ancak aynı zamanda kendi inşa ettiği tarihsel anlatıyı da sorgulamalıdır.

Sözlü Tarihin Türkiye'de Gelişimi:

Sözlü tarihin bize ne anlattığınından ve farklı alanlarda nasıl kullanılabileceğinden bahsetmeden önce sözlü tarihin Türkiye'deki gelişimine de kısaca değinmekte fayda var. S özlü tarih çalışmalarının bizdeki kökleri Cumhuriyet döneminin ilk ve önemli kültür kurumlarından olan Halkevleri bünyesindeki folklor ürünlerinin derlenmesi çalışmalarına dayanır. Aslında Türkiye'de sözlü tarihe ait kaynak olabilecek ilk çalışmalar Osmanlı göçmen bürolarının ve uluslar arası araştırma komisyonlarının mağdur insanlarla yaptıkları bire bir görüşmelerin raporlarıdır. Ancak gerek Osmanlı Devletinin dağılmasını bizzat yaşayan son dönem tarihçiler gerek Cumhuriyet dönemi tarihçileri yazdıkları eserlerde ne yazık ki yaşayan tanıklara ve tanıklıklara başvurma gereğini duymamışlardır; ancak kendi tanıklıklarını zaman zaman çalışmalarına yansıtmışlardır. Benzer biçimde Halkevlerinin derleme çalışmaları daha sonraki dönemlerde sürdürülememiş ve tarihçilerin ilgileri daha çok eski ve yeni çağlarla sınırlı kalmıştır. Örneğin 1924'te yaşanan mübadeleye dair herhangi bir sözlü tarih çalışması günümüze kadar yapılmadı. Son döönemde mübadele ile ilgili çalışmalarıyla dikkat çeken Lozan Mübadilleri Vakfı bu konu üzerine bir sözlü tarih çalışması başlattı ve bunu hzılı bir şekilde sürdürmeye çalışıyor çünkü bu olayı yaşayanların pek çoğu artık öldü veya ölmek üzere. Oysa Yunanistan'da, mübadelenin Türkiye'ye göre daha büyük bir sosyal ve kültürel değişime neden olmasının da etkisiyle, Küçük Asya Araştırmalar Merkezi adlı kuruluş 145 bin Rum mübadille sözlü tarih çalışması yapmış ve bu görüşmeleri deşifre ederek arşivlemiştir.

1942'de Behice Boran'ın Manisa'nın ova ve dağ köylerindeki karşılıklı toplum değişmelerini gözlemlediğiSosyoloji Araştırmaları'ndan başlayarak günümüze kadar ülkemizde sosyolojik ve antropolojik saha araştırmalarında sözlü kaynak kullanımı bir çok çalışmada yer almıştır.Ancak sözlü kaynakların tarih içinde kullanımı için gösterebileceğimiz örnek çalışmalar yok gibidir.Sözlü tarih formatına uymasa da bazı yakın döneme odaklanmış ve yazanların bizzat olayların içinde olduğu tarih çalışmaları vardır.

"Vitrinde Yaşamak" kitabında Nurdan Gürbilek, 1980'lerin bastırılmış konuların ve deneyimlerin patlamasına şahit olduğunu söyler. Bu yıllarda çok okunan Nokta ve Aktüel dergileri de sayfalarında bu tarz popüler ve/veya marjinal haberlere ve söyleşilere yer vermeye başlar. Daha sonra 1989'da İstanbul Üniversitesi Kadın Araştırmaları Merkezi, 1990'da Kadın Eserleri Kütüphanesi ve 1991'de Tarih Vakfının kurulması ve bu kuruluşların çalışmalarıyla sözlü tarihin bir araştırma yöntemi olarak Türkiye'de ancak 1990'ların başında kurumsallaştığını ve arşivlerin oluşturulmaya başlandığını söyleyebiliriz.

Sözlü Tarihi Yorumlamak

Sözlü tarih literatürü içinde en çok başvurulan kaynaklardan biri olan "Luigi Trastulli'nin Ölümü" adlı kitabında Alessandro Portelli İtalyan çelik işçisi Luigi Trastulli'nin 1949'da Nato karşıtı bir işçi mitinginde vurularak öldürülmesiyle ilgili sözlü anlatılarda niye her zaman yer, tarih ve ölüm sebebi gibi bilgilerin yanlış olduğunu çok iyi bir şekilde analiz eder. Örneğin anlatıcıların pek çoğu Trastulli'nin ölüm tarihini 1949 olarak değil 1953 olarak hatırlar. Bu yaşlı hafızaların sebep olduğu bir hata olarak görülebilir ancak Portelli tam tersine sözlü tarih ‘hata'larının olayların anlamını kavramakta çok merkezi bir pozisyona sahip olduğunu iddia eder. Ona göre anlatıcılar Trastulli'nin ölümü ile ilgili gerçekleri değiştirerek olayı kendileri için daha az duygusal ama daha çok anlaşılır hale getirmeye çalışır. Bu konuya dair Portelli'nin getirdiği yorumu aklıda tutmamızda fayda var: "hatalar, icatlar ve mitler bizi olayların içinden ve ötesine geçerek anlamlarına ulaştırır."[[dipnot14]]

Sözlü tarihi, gerçeklere ulaşma faaliyeti olarak değil bir yorumlama olayı olarak görmek gerekiyor. Neticede anlatıcı koca bir hayatı birkaç saatlik bir konuşmaya sıkıştırıyor ve bilinçli veya bilinçsiz olarak neyi-nasıl söyleyeceğini seçiyor. Görüşmede geçmişin hikayeleştirilmiş anlatısı günümüzde nakledilir; yani görüşme hikayenin anlatıldığı anın ve bizzat anlatılan tarihin kendisinin şekillendirdiği hafızanın bir faaliyetidir. Söylenenler anlatıcının dili kullanma biçimine, kültürel varsayımlarına ve ideolojik tercihlerine dayandığı için kimlik, bilinç ve kültürün ifadesidir.

Sözlü tarih görüşmesinde hatırlama faaliyeti belli bir zemin üzerinde gerçekleşir. Yani görüşmeci ile anlatıcı arasındaki diyalog sırasında ve birlikte kurdukları ilişki çerçevesinde ortaya çıkar.[[dipnot15]] Görüşmeci ile anlatıcı arasındaki ilişkinin anlaşılmasının, herhangi bir sözlü tarih görüşmesinin ve bu görüşmede anlatılanların ve anlatılmayanların analizi açısından önemli olduğu günümüzde giderek artan bir şekilde kabul görüyor.[[dipnot16]]Benzer bir şekilde günümüzde sözlü tarih görüşmelerine dair giderek artan diğer bir tartışma ise otorite konusu ile ilgilidir. Görüşmecilerin anlatıcılarla nasıl çalıştıkları/ilişki kurdukları ve süreci kimin yönlendirdiği üzerine dönen bu tartışmada pek çok teorisyen daha katılımcı bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiği eğilimindedir.[[dipnot17]] Sözlü tarihin ‘sıradan insanların' ve/veya ‘sosyal açıdan görmezden gelinen grupların' sesini duymamızı sağladığını iddia ederken dikkatli olmalıyız. Portelli bir protesto gösterisi ile ilgili olarak bir eylemcinin anlatısının polis kayıtlarından veya konunun basında yer alış şeklinden kesinlikle farklı olacağını; dolayısıyla eylemcilerle görüşme yapamanın iki tarafın anlatılarının kamusal alandaki görünürlüğüne dair dengesizliği gidermek açısından faydalı olacağını belirtir ve şöyle der:

Sözlü kaynaklar, egemen olmayan sınıfların tarihi için (yeterli olmayan ama) olmazsa olmazdır; yazı üzerinde hakimiyetleri bulunan ve arkalarında çok daha zengin yazılı kaynaklar bırakan yönetici/egemen sınıfların tarihi için ise (tamamen kullanışsız olmasa da) daha az gereklidir.
Bununla beraber tarihsel söylemin kontrolü kesinlikle tarihçinin ellerinde durmaktadır. Görüşülecek kişileri seçen, tanıklığın şekillenmesine soruları sorarak ve cevaplara tepkiler üreterek katkıda bulunan ve tanıklığa (en azından görüşmeyi kesip yapıştırarak ve yazıya dökerek) nihai basılı şeklini ve çerçevesini veren kişi tarihçidir. İşçi sınıfının sözlü tarih sayesinde konuştuğunu kabul etsek bile açıktır ki bu sınıf soyut bir düzlemde konuşmaz değil fakattarihçiyetarihçiyle ve görüşme basıldığı müddetçe tarihçi yoluyla konuşur.

Dolayısıyla biz de şimdi Portelli'nin bir anlatıyı yorumlayabilmek için bize önerdiği şu soruyu kendimize soralım: "Kim, kime, neyi, hangi koşullar altında anlatıyor?"[[dipnot18]]

i)Kim konuşuyor?

Bir görüşmecinin ne dediği ve bunu nasıl ifade ettiği o kişinin sosyal kimliğine veya kimliklerine bağlıdır. Örneğin Feminist tarihçiler kadınların ve erkeklerin farklı sosyal deneyimlerden geçtiğini göz önünde bulundurarak kadınların kendi hayat hikayelerini erkeklere kıyasla daha çok aile hayatının döngüsü içinde ifade ettiklerini; örneğin evlilikleri veya çocukları ile ilgili hikayeleri anlattıklarını not ederler. Erkekler ise kişisel kronolojilerini savaş, seçim, grev veya iş yaşamı gibi kamusal olaylarla ilişkilendirme eğilimindedirler.

Etnik kimlik de anlatıları etkileyen bir unsurdur. Örneğin Scott Ellsworth 1921'de Oklahoma'daki siyahların ayaklanması üzerine yaptığı çalışmada, siyahların ve beyazların bu olayı farklı algılamalarıyla ilgili olarak "hafızanın ırkçılığı" terimini kullanır.[[dipnot19]] Ellsworth, pek çok görüşme sonrasında beyazların siyahlar hakkında ya "çok az" şey hatırladıklarını ya da "onlarla iyi geçinirdik" gibi genel ve pozitif yanıtlar ürettiklerini söyler. Buna karşılık beyaz bir kadına tecavüz etmeye kalkışmakla suçlanan Dick Rowland adlı bir siyahın Tulsa hapishanesinde linç edilmesini engellemek için hayatlarını riske atarak ayaklanan siyahların beyazlarla ilgili görüşleri ise oldukça farklı ve kötümserdir. Dolayısıyla belirli bir coğrafyada yaşanan belirli olaylar farklı kimliklere sahip insanlar tarafından farklı şekillerde hatırlanabilmektedir.

Fakat bu noktada kimliklerin tekil veya sabit olmadığını unutmamalıyız. Tam olarak "kim"in konuştuğu hem konuşmacının söz konusu olayla ilişkisine hem de olaydan zamansal uzaklığa bağlıdır. Portelli'nin örneğine dönersek, bir grevle ilgili olarak işçilerin ve yöneticilerin/patronların farklı anlatılara sahip olmalarını bekleyebiliriz. Ancak sendika üyeleri de grev sonrası göreli kazanç ve kayıplarına, politik görüşlerine, otoriteye karşı bakışlarına veya bir grevin yaratacağı düzensizliğe tahammül derecelerine bağlı olarak kendi aralarında farklı anlatılara sahip olabilirler. Ayrıca o zamanki görüşler dışında zaman içinde insanın hayat görüşü değişebilir ve bu durum geçmiş olayların değerlendirilmesini, hatırlanmasını ve dolayısıyla anlatılmasını da değiştirir.

ii)Görüşmeci Kim?

Bir görüşmenin şekillenmesinde en önemli etken şüphesiz görüşmecinin sorduğu sorulardır. Tarihsel olarak neyin önemli olduğuna dair bir varsayımdan türeyen bu sorular görüşmenin entelektüel çerçevesini kurar, ona yön verir ve onu şekillendirir. İyi bir görüşmeci dikkatli dinlemeli ve anlatıcının önemli olduğunu düşündüğü şeylere göre soruları sıralamalıdır.

Görüşmeci görüşmeyi sadece sorularıyla şekillendirmez. Bizzat kendi varlığı da görüşmede etkilidir. Çünkü anlatıcılar gibi görüşmecilerin de görüşme dinamikleri içinde oynadıkları sosyal kimlik veya kimlikleri vardır. Görüşmecinin kim olduğu ve nasıl biri olduğuna bağlı olarak anlatıcılar neyi söyleyeceklerini, neyi söylememeleri gerektiğini ve neyi söylemek zorunda olduklarını belirler. Örneğin kendi ailenizden biriyle görüşürken, o kişi sizi geçmişin kötü olaylarının etkisinden korumak için ve/veya ailede yaşanmış ve bitmiş tatsızlıkları örtbas etmek için belli noktaları atlayabilir. Benzer bir görüşmede tam tersi de yaşanabilir: görüştüğünüz aile üyesi kendisini bilgi aktarımı konusunda sorumlu hissettiği için aile mitlerini abartarak anlatabilir. Tabii bu aile dışından görüşmecilerin size göre daha rahat olacakları anlamına gelmez. Tam tersi bir şekilde dedeniz veya nineniz size bazı aile sırlarını anlatırken dışarıdan bir görüşmeciye güvenmeyerek bunları anlatmayabilir.

Dolayısıyla anlatıcı kadar görüşmeci de kimliği ve sosyal statüsüyle, sorularıyla ve aslında bizzat kendi varlığıyla toplanan anlatının bir parçasıdır. Görüşmecinin etnik kimliği, cinsiyeti, sosyal statüsü ve yaşı gibi pek çok unsur anlatıcıyı ve dolayısıyla görüşmeyi etkiler. Ancak bir görüşmeyi kimin yapmasının daha doğru olacağı konusunda genel geçer sonuçlara ulaşmak mümkün değildir. Çünkü her görüşme bir diyalogdur ve aynı anlatıcı ile farklı görüşmeciler farklı bir diyalog geliştirebilir.

iii) Ne hakkında konuşurlar?

Bir sözlü tarih görüşmesinin konusu, en önemli kamusal olaylardan özel hayatın en gizli köşelerine kadar her şeyi içerebilir. Ama asıl önemli olan anlatıcıların anlatılarını şekillendirme ve anlatacaklarını seçip sıraya koyma biçimleridir. Ne söylendiği kadar neyin söylenmediği veya anlatıcının neyi yanlış yorumladığı, göz ardı ettiği veya konuşmaktan sakındığı da önemlidir.

Örneğin bir görüşmede sessizlik pek çok anlama gelebilir. Görüşmeci sizi basit bir şekilde yanlış anlamış veya anlamamış olabilir; zor veya tabu sayılan bir konu hakkında kendini rahatsız hissetmiş olabilir; size güvenmiyor olabilir; hatırlamaya çalışıyor olabilir veya görüşmeci ile anlatıcı arasında kullandıkları kavramlarla ilgili farklılık olabilir. Folklor araştırmacısı Henry Glassie, Baltimore üzerine yaptığı bir çalışma için göçmen bir ailenin kızıyla 1950'lerdeki yaşamıyla ilgili bir görüşme yapar. Evlilikten sonra ev dışında çalışıp çalışmadığını sorar ve "hayır" yanıtı alır. Görüşme ilerler ve görüşmenin bir yerinde kadın evliliği sırasında birkaç yıl yerel bir restoranda akşam yemeği saatlerinde garsonluk yaptığını söyler. Glassie kadına anlatısının bu konuda çelişkili olduğunu söylediğinde kadının cevabı: "Yaptığım garsonluğu gerçekten hiç iş olarak düşünmemiştim. Orada Helen'e yardım ediyordum," olur. Kadının arkadaşı ve komşusu Helen restoranın sahibidir. Henry Glassie bu noktada aslında kendi kullandığı "ev dışında çalışma" kavramıyla kadınınkinin farklı olduğunu görür.[[dipnot20]] Bu durum hem Baltimore'da 1950'lerdeki yaşam hem de anlatıcı kadının bunu nasıl algıladığı hakkında bize çok şey anlatır.

Görüşme Teknikleri

Sözlü kaynakları derlemenin yolu görüşmeler yapmaktır. Sözlü tarih çalışmalarında görüşmeler genellikle hayat hikayesi şeklinde olur. Ancak görüşme yöntemi sözlü tarihe özgü bir yöntem değildir ve günümüzde pek çok farklı disiplin bu yönteme başvurmaktadır. Bununla beraber ilgi alanı ister tarih ister politika olsun, ister sosyoloji ister folklor olsun araştırmacıların görüşmelere dair soruları, sorunları ve kaygıları hemen hemen ortaktır. Görüşmelerin nasıl gerçekleştirilmesi gerektiğine; görüşme öncesinde, sırasında ve sonrasında nelerin yapılıp nelerin yapılmamasın daha iyi olacağına; görüşme soruların nasıl hazırlanıp sorulacağına dair görüşme ile ilgili bunlara benzer pek çok soru araştırmacıları kaygılandırır ve herkes buna bir çözüm veya formül bulmaya çalışır. Bu konuda son yıllarda araştırmacılar için el kitabı niteliğinde pek çok kitap yazıldı.[[dipnot21]] Görüşmelere dair önemli bilgiler içeren bu kitaplarda görüşmenin aşamalarına ve kurallarına dair detaylı bilgilerin yanısıra örnek soru listeleri bulunmaktadır. Dolayısıyla sözlü tarih alanında ve/veya başka alanlarda çalışmaya başlamış ve görüşme yöntemini kullanmak isteyen yeni araştırmacılar için bu kitaplar iyi birer rehberdir. Birazdan bu kitaplardan derlediğim görüşme tekniklerini sıralamadan önce bir noktayı tekrar hatırlatmakta fayda var. Bu teknikler, soru listeleri ve/veya kurallar mutlak matematik formülleri değildir ve görüşmede kullanıldıklarında her zaman aynı sonucu doğurmazlar. Çünük görüşmelere dair iki şeyi akılda tutmak gerekir: birincisi her çalışmanın amacı farklı olduğu için yapılacak görüşmeler ve dolayısıyla izlenecek yöntem ve sorulacak sorular buna göre yeni baştan şekillendirilmelidir. İkincisi ve daha önemlisi ise daha önce de belirttiğim insan faktörüdür. Bir görüşmenin iki kişi arasındaki ilişkinin ve diyaloğun ürünü olduğu dolayısıyla kesin kurallarla belirlenemeyeceği unutulmamalıdır.

Bir görüşmeyi nasıl şekillendirmemiz gerektiğini anlamak için aslında tersten gitmek daha iyi bir yöntem olabilir. Dolayısıyla öncelikle bir görüşme sırasında yapılabilecek hataları sıralayalım ki ne yapmamız gerektiğini daha iyi anlayalım:

  • görüşme yapmak için hakkında hiçbir şey bilmediği insanların evine haber vermeden gitmek.
  • kullanmasını bilmediği veya önceden kontrol etmediği cihazları görüşmeye götürmek.
  • konuşmasını beklediği insanı rahatlatmadan veya ne yapmak istediği hakkında hiçbir bilgi vermeden görüşmeye başlamak.
  • kötü tasarlanmış sorular sormak.
  • görüşmenin, önceden tasarlanmış biçiminden uzaklaşılmasına veya tersi bu biçime zorlanmasına izin vermek.
  • soruların cevaplarını dinlememek.
  • görüşülen kişinin sözünü kesip konuşmayı kendi yapmak.
  • ses kirliliği varken iki üç kişiyle aynı anda görüşme yapmak.
  • görüşülen kişi yorgunluktan bitap düşene kadar veya ilgisini kaybedene kadar görüşmeyi sürdürmek.
  • görüşme sırasında, tarih ad – özellikle nasıl yazıldıkları – ve daha sonra açıklanması gereken diğer bilgileri kaydetmeyip not almayı ihmal etmek.
  • görüşme sırasında elde edilen bilginin kullanımı için görüşme yapılan kişiden izin almamak.
  • görüşme yapılan kişi, görüşmeyi yapan kişi ve görüşmenin konusunu bant üzerine kaydetmemek
  • elde edilen bilginin doğruluğunu kontrol etmeden kullanmak.

Sözlü tarih konusunda çalışmış herkes bu listeye eklemeler yapabilir. Başka hataların yapılması mümkündür. Bunlar sıklıkla yapılan hatalardır. Dolayısıyla bu hatalardan yola çıkılarak kaynak kitaplarda ‘görüşme kuralları' sıralanmıştır:

Görüşmeden Önce

  • Görüşmeyi önceden ayarlayın. Planlarınızı ve amacınızı açıklayıp projeye katılmasını rica edin. Notlar alınan bir ön görüşme faydalı olabilir. Belli ana konular aktarılırsa düşünmek için zamanı olur.
  • Görüşülecek kişi hakkında mümkün olduğunca bilgi toplayın. Kişi ile proje arasındaki bağlantıyı ayrıntılı şekilde tanımlamaya çalışın.
  • Görüşmedeki temel ilgi alanlarınızı belirleyin. Soruları hazırlamak katı bir çerçeve oluşturabilir, onun yerine çabucak soru oluşturabileceğiniz kısa ifadeler not edin. Soru yazmayı tercih ediyorsanız da görüşme beklenmedik ancak verimli olacak yönlere kaydığında o sorulardan vazgeçmeye hazır olun.
  • Kullanacağınız cihazlar hakkında bilgi edinin, önceden deneyin. Görüşme öncesinde bantta biraz boşluk bırakırsanız daha sonra bu bölüme görüşmeyle ilgili bilgileri kaydedebilirsiniz.

Görüşmeyi Başlatmak İçin:

  • Rahat bir yer seçin. Teyp kontrolünüz altında fakat görüşmecinin dikkatini fazla çekmeyecek şekilde konmalı. Dikkat dağıtıcı şeylerden -radyo, tv, trafik- uzak durun.
  • Görüşme ile ilgisiz konularda birkaç dakika sohbet edin ve bu arada kayıt cihazını çalıştırıp kontrol edin.
  • Görüşmeciyi germeyecekse, görüşme yapanın ve görüşülenin adlarını, görüşmenin yeri ve tarihini kaydederek başlayın.
  • Saatinize bakarak bandın süresini ayarlayın, böylelikle ne kadar kayıt süresi kaldığını devamlı kontrol etmek zorunda kalmazsınız. Görüşmelerin normalde bir veya bir buçuk saatten fazla olmaması gerekir.

Görüşme Sırasında:

  • Görüşmenin bilginizi göstermek için değil, görüşülen kişiden açık cevaplar almak amacı taşıdığını hatırlatın. Ancak bilgi sahibi olduğunuz izlenimini de yaratmalısınız. Aşinalık önemli.
  • Evet-hayır soruları yerine "Buna ne yol açtı?, Bundan söz eder misiniz?, Bu olduğunda ne hisstetiniz? Şunu dinlemek isterim?" gibi sorular daha faydalı olur.
  • Soruları tek tek sorun. Kafasını karıştırmayın.
  • Sorularınız kısa ve yerinde olmalı.
  • Sorun yaratmayacak sorularla başlayın, daha hassas konular için rahat bir ilişkinin oluşmasını bekleyin.
  • Dinleyin.
  • Sessizlik durumunda telaşlanmayın, düşünmesine vakit tanıyın.
  • Aklınıza başka bir soru geldiği veya görüştüğünüz kişi planladığınız soru çerçevesinden uzaklaştığı için iyi bir öyküyü kesmeyin. Değerli anılar elden gidebilir. Konuya dönmek için nazik bir şekilde ve uygun zamanlamayla hareket edin.
  • Görüştüğünüz kişinin insanları daha iyi tasvir edebilmesi için önce fiziksel özelliklerini, sonra kişilik, karakter ve aktivitelerini sorun.
  • Tasdik beklediğiniz ifadeler veya sorulardansa belirsizlik içeren sorulara daha ilginç ve istekli cevaplar gelebilir. "Anladığımdan emin değilim" veya "orada olmayan birine bu karmaşık gelebilir" gibi ifadeler ön açıcı olabilir.
  • Görüştüğünüz kişinin tanımlanan olaylar sırasında nerede olduğunu ve olayda nasıl bir rol oynadığını anlayın. Olaya katılmış mı yoksa pasif tanık mı ortaya çıkarın.
  • Görüşmeyi diğer kaynaklardan edinilen bilginin doğrulanması için kullanın. Başka bir öykünün daha doğru olduğuna inansanız da itiraz etmeyin. "Bazıları diyor ki.." veya "Duydum ki.." gibi alternatif ifadelerle daha çok bilgi almaya çalışın. Hangi hikayenin daha doğru olduğuna daha sonra karar verin.
  • Kayıt dışı ifadelerden kaçınmaya ve görüştüklerinizin kayıt edilebilir olmasına çalışın. Hassasiyet taşınan noktalar için üzerinde anlaşılan bir süre için kayıt kesilebilir. Böylece o ifadelerin kayıt dışı kalması ve kaybolup gitmesi engellenebilir.
  • Konu çok sapmadıkça sözünü kesmeyin. Gerektiğinde "şimdi şuna geri dönelim" veya "biraz önce şundan bahsediyordunuz" gibi ifadeleri kullanmanız iyi olur.
  • Konuştuğunuz kişi çok heyecanlanmadıkça veya ilişki kurmaz bir duruma gelmediği sürece kayıt cihazını açıp kapatmaktan kaçının. Gereksiz malzeme, konuşmanın akışını bozmaktan iyidir.
  • Görüşmede özel, gerçeklere ait bilgilere ulaşıldığında dikkat edin. Bilgiyi yazarak not alın. İsimlerin nasıl yazıldığını sormak uygunsuz kaçmaz. Doğruluk kesintisiz görüşmeden daha iyidir.
  • Görüşmeciye ilgilendiğiniz kişiler veya olaylar hakkında konuşmasını teşvik etmek ve hafızasını canlandırmak için fotoğraf, gazete küpürü gibi belgeler gösterilebilir. Hatta bunların bir kopyası bantla birlikte saklanabilir.
  • Görüşmenin sonunda görüşmenin künyesini tekrarlayın.

Görüşmeden Sonra:

  • Görüşmecinin bant ve onun yazıya dökülmüş biçiminin kullanımı için verdiği izni saklayın.
  • Görüşmeciyi tanımlayan bilgileri bir kartın üzerine yazarak görüşme dosyasında saklayın. Burada tartışılan ana konular ile bunların anları da belirtilmeli.
  • Bandı düşük nem seviyesinde ve çok sıcak veya çok soğuk olmayan şartlarda saklayın.

Görüşmelere Dair Tartışmaya Açık Konular

Daha önce de belirttiğim gibi görüşme yapmanın tek bir şekli ve/veya kuralı olamaz. Görüşmelerin daha sağlıklı bir şekilde nasıl yapılabileceğine dair yukarıdaki uyarılar ve kurallar da aslında yaşanan deneyimlerin ve görüşmeler sırasında yapılan hataların bir sonucudur. Görüşme deneyimleri oldukça çeşitli olduğu için görüşmelere dair her konuda teorisyenler arasında fikir birliği olması da doğal olarak beklenemez. Son olarak görüşmeler açısından tartışmaya açık bu noktaları belirteceğim.

› Bantların yazıya dökülmesi ne derece önemlidir?

Yazıya dökme, bantların içeriğinin araştırmacıların işine yarar hale gelmesi için en iyi araçtır ama zahmetlidir. Bir saatlik bir görüşme yaklaşık beş saatte deşifre edilir. Genel görüş, yazıya dökme işleminin mümkünse yapılması ama zamanın çoğunu görüşmeye devam etmek için kullanmanın daha iyi olacağı yönündedir. Ama işe yeni başlayanlar için yazıya dökme iyi bir eğitimdir. Onlara kaçırdıkları şeyleri ve bunların nedenlerini daha iyi gösterir.

› Yazıya dökme işlemi eksiksiz mi olmalıdır, yoksa düzeltme yapılabilir mi?

Genel görüş, "şey", "hı hıh" gibi sahte başlangıçlar ve görüşmeyi yapanın yalnızca konuşan kişinin sözüne devam etmesi için kullandığı dilsel tepkiler gibi laf kalabalığını çıkarmanın iyi olacağı yönündedir. Pratik bir konu olan düzeltmelerin kapsamını, görüşülen kişinin konuşmasının niteliği ve kalitesi belirler.

› Görüşmenin yazıya dökülmüş biçimi anlatıcıya gösterilip banda kaydedilmiş şeyleri düzeltebilmesi için bir fırsat verilmeli mi?

Çoğu sözlü tarihçi, eğer görüşmelerin basılma veya sıkça alıntılanma olasılığı varsa, görüşülen kişiye görüşmeyi gözden geçirme hatta değiştirme olanağının sağlanması gerektiğini düşünüyor. Çünkü görüşmelerde daha önce de söylediğim gibi insanların ne dediklerinden ziyade ne söylemek istedikleri önemlidir.

› Kullanımla ilgili ahlaki ve kanuni konularda alınacak tavır ne olmalıdır?

Sözlü tarih yapanlar mahremiyetle ilgili olan, ahlaki ve kanuni sorunlar yaratabilecek bir araştırma yöntemi kullandıklarını unutmamalılar. Yalnızca konuşulan kişilerin değil, üçüncü şahısların da hakları tehlikede olabilir. Bu konuda asli sorumluluk araştırmacıya aittir.

Bibliografya

Kitaplar:

  1. Cameron, Deborah, Working With Spoken Discourse, London: Sage, 2001.
  2. Caunce, Stephen, Sözlü Tarih ve Yerel Tarihçi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Nisan 2001.
  3. Danacıoğlu, Esra, Geçmişin İzleri; Yanıbaşımızdaki Tarih İçin Bir Klavuz, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Aralık 2001 .
  4. Dunaway, D. & Baum, W., Oral History: An Interdisciplinary Anthology, London: Altamira Press, 1996.
  5. Ellsworth, Scott, Death in A Promised Land : The Tulsa Race Riot of 1921 , ABD: Louisiana State University Press, 1982.
  6. Frisch, Michael, A Shared Authority: Essays on the Craft and Meaning of Oral and Public History, N.Y., Albany: SUNY Press, 1990.
  7. Glassie, Henry, Passing the Time in Ballymenone:Culture and History of an Ulster Community.Philadelphia: University of Pennsylvania Press; Dublin: O'Brien Press, 1982.
  8. Gluck, Sherna Berger & Patai, Daphne (y.h.), Women's Words: The Feminist Practice of Oral History, London: Routledge, 1991.
  9. Grele, Ronald J., Envelopes of Sound: The Art of Oral History, Chicago: Precedent Publishing, 1985.
  10. Kyvig, David E. & Marty, Myron A., Yanıbaşımızdaki Tarih, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Eylül 2000.
  11. Portelli, Alessandro, The Death of Luigi Trastulli and Other Stories: Form and Meaning In Oral History , N.Y., Albany: SUNY Press, 1991.
  12. Thompson, Paul, Geçmişin Sesi, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Ekim 1999.

Makaleler:

  1. Morissey, Charles, "Why Call It Oral History? Searching for Early Usage of a Generic Term", Oral History Review, 1980, 20-48, s.35.
  2. Portelli, Alessandro, "Oral History As Genre", Narrative and Genre, Chamberlain, M. & Thompson, P. (y.h.), London & NY: Routledge, 1998, s.23-45. ------------"What Makes Oral History Different,"The Oral History Reader, Perks, R. & Thomson, A. (y.h.), New York: Routledge, 1998, s.56-68.
  3. Yow, Valerie, "Ethics and Interpersonal Relationships Oral History Research," Oral History Review, 22:1, 1995, s.51-66.