“IRAK NEREYE? ABD işgali ve seçim sonrası savaş karşıtı hareket” isimli son analizime ek olarak İyad Allavi’nin (yani Washington’un) Irak’taki politik stratejisi hakkındaki son haberleri sunuyorum.
Juan Cole, Informed Comment Blog’daki 3 Mart tarihli yazısında “Allavi, Sistani’yi Tenkit Ediyor” başlığı altında, Allavi’nin Büyük Ayetullah Ali el-Sistani’ye karşı sert eleştirilerinin çevirisini aktarıyor: Sistani’nin Birleşik Irak İttifakı [UIA] tarafından başbakanlık makamı için resmi aday olarak tayin edilen İbrahim el-Caferi’yi kutsaması üzerine, Başbakanlık makamını kendine saklamak üzere manevralar yapan Allawi, Sistani’yi siyasete karıştığı için eleştiriyor.
“Allavi ayrıca bazı kişilerin eski Baasçılara karşı bir nevi histeri düzeyine ulaşan kindarlıklarına olan şaşkınlığını ifade ediyor. Bunun amacının sürekli bir intikam ve kan davası güdülmesi olduğunu söylüyor. Baasçılara karşı olan husumetin kalıcı bir komplekse dönüştürülmesine karşı olduğunu belirtiyor”
3 Mart tarihli Al-Hayat, hükümet üzerinde herhangi bir anlaşma için Allavi’nin şartlarını belirtiyor:
“Güvenlik aygıtlarını şimdiki durumlarında muhafaza etmek; [Şii partilere ait] milis kuvvetlerin bu aygıtların işleyişine karışmamaları; bölgesel ve komşu devletlerin [tabi ki ABD’nin değil] Irak’ın içişlerine karışmalarını engellemek; [Bremer icadı] Geçiş Yönetimi Yasasını devletin temel referansı olarak kabul etmek ve değiştirilmesine izin vermemek.”
Al-Hayat’ın aynı makalesine göre Allavi UIA içindeki Çelebi grubuna Kürt blokla kurulacak ittifakla birlikle üçte ikilik çoğunluğu sağlamaya çalışacak bir ittifak kurmayı öneriyor. Daha önceleri Washington’un has adamı olan Ahmed Çelebi, kendisinin aday gösterilmesi için çaba harcadıktan sonra UIA’nın gelecek hükümetinin başı olarak el-Caferi’yi tayin etmesine kızmış.
Allavi üçte ikilik çoğunluk bloğu oluşturma çabalarında son derece aktif (hatta Irak Komünist partisinin iki milletvekiline katılım çağrısı yaptı – IKP teklifi değerlendiriyor!) Bu yaklaşımdan sonuç almak son derece güç; yaklaşım başarılı olsa bile, Sistani ve Şii partilerle işgalci güçler arasında halihazırda son derece gergin ilişkilerin tümüyle bozulmasına yol açacak.
Allavi’nin George W. Bush’la yaptığı bir telefon görüşmesi de bu saldırının bir parçasıdır. Beyaz Saray sözcüsü bu telefon görüşmesini şöyle özetliyor:
Scott McClellan’ın Basın Brifingi [alıntı]
Beyaz Saray, 3 Mart 2005
Soru: Başkan, bu sabah Allavi ile görüştüğünde, hükümet değişikliğinde etkili olmaya çalışan İran hakkında konuştuklarını söylediniz. İran’ın sürece karışmaya ya da müdahil olmaya çalıştığı yolunda yeni bir bilgi var mı?
McCLELLAN: Irak’taki ara rejim hükümetin liderleri, İran’ın Irak geçiş hükümetinin alacağı biçimi etkilemeye çalıştığı yolundaki kaygılarını ifade ettiler. Bu kaygıları oldukça ciddiye alıyoruz. Bu yüzden sadece bizim değil Irak’lı liderlerin de İran’a Irak’ın içişlerine karışmaya son vermesini çağrısı yaptığını duyuyorsunuz. Liderlerinin kim olacağını belirlemek Irak halkına kalmış bir iş. Geçiş hükümetlerini seçtiler; onlar ki teröristlere kafa tutarak kitleler halinde oy vermeye gidip demokrasiye geçişte hizmet edecek temsilcilerini seçerek kararlılık ve cesaretlerini gösterdiler. Ve millet meclisinin liderliğini seçecek kişiler bu temsilcilerdir. Vermeye çalıştığımız mesaj şu: Bu iş, Irak’ın işidir.
Soru: Scott, İran’ın nasıl etki etmeye çalıştığı hakkında biraz daha açık konuşur musun?
McCLELLAN: Hayır. Bunlar Irak’taki liderler tarafından ifade edilen kaygılar. Daha fazla ayrıntıyı onlara sorabilirsiniz. Fakat [İran’ın] Irak’ın siyasi süreçlerine burnunu sokmaya devam ettiğini biliyoruz. Ve İran bunu yapmayacağına dair bazı taahhütlerde bulundu; Irak halkının özgür, barışçıl ve demokratik bir gelecek inşa etmelerinde yardımcı olmada yapıcı bir rol oynayacakları taahhüdünde bulundular.
Açıkça, Allavi’nin “açılış hamlesi” aslen Kürt İttifakı’nı kendisiyle blok oluşturmaya “ikna etme” çabasıyla ilgili. (“Açılış Hamlesi”, Juan Cole’un son haberimden yaptığı alıntı üzerine zekice yerleştirdiği başlıktır, bunu bu yazı için ödünç alıyorum) Bush’la telefon görüşmesi de oldukça muhtemeldir ki, Washington’un “ikna edici” gücünü Kürtler üzerinde kullanmasıyla ilişkili.
Kürt İttifakı, kritik kararların alınabilmesi için Bremer’in koyduğu üçte iki kuralı nedeniyle Ulusal Meclis’teki sandalye sayısının kendisini stratejik bir konuma yerleştirdiği bu ilişki biçiminden oldukça hoşnut. UIA ya da Allavi ile pazarlık etmek için kendi şartlarını ileri sürüyorlar. Bu şartlar şunlar: Peşmerge milislerinin devlet kadrolarına alınarak yasallaştırılması, Kerkük’ün yerleşim yerleri ve petrol alanlarının (3 vilayetten oluşan) Kürt bölgesine dahil edilmesi, Baas rejimi tarafından yürütülen Araplaştırmanın tersine çevrilmesi, Bremer tarafından oluşturulan üçte iki kuralının muhafaza edilmesi ve en az 3 vilayet için veto hakkı. Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı açısından bunlar oldukça meşru talepler.
Paradoks şu ki, Allavi’nin Baasçı aygıtları yeniden ayağa kaldırma yolundaki çabaları, Kürt talepleriyle Şii partilerin konumundan daha fazla çelişiyor (dün Allavi grubunun bir sözcüsü UIA’yla yapılan görüşmelerde “dağıtılmış olan Irak Ordusu’nun Irak silahlı kuvvetleri içinde eski konumuna geri getirilmesi için yürütülen politikanın devam ettirilmesi” konusundaki ısrar ettiklerini ifade etti). UIA’nın bunu kabul etmesinin önünde çok bariz ve büyük güçlükler bulunuyor –belki bu güçlükler Sünni Araplar açısından daha az (UIA içinde Kuzey, Orta ve Güney olmak üzere üç otonom bölgeden oluşan federal Irak görüşünü savunan bazı kişiler var, Çelebi bunlardan biri. Böylelikle güneyli Şiiler, Irak petrol rezervlerinin çoğunu içeren bölgelerdeki doğal kaynakların sağladığı ve uzun zamandır mahrum kaldıkları tüm avantajlardan yararlanabiliyor olacaklar.)
Mevcut durumun sekter bir doğrultuda daha da kötüleşmesini engellemek konusunda şu ana kadar kararlı davranan – örneğin, maruz kaldıkları canice mezhepsel saldırılara karşı misillemede bulunmaktan imtina eden- UIA için temel sorun Sünnileri yabancılaştırmak istememeleri.
Muhtemelen bu kaygı nedeniyle Kürt İttifakı’nın bir delegasyonu dün Müslüman Ulema Birliği’ni (MUB) – Arap Sünniler arasında en yaygın olan ve meşru ulusal silahlı direniş hareketi üzerinde önemli etkisi olduğuna inanılan dini-politik güç - ziyaret etti. MUB toplantı sonunda, Mukteda el-Sadr’ın Mehdi Ordusu ve diğer güçlerin de katıldığı 15 Şubat tarihli “İşgal Karşıtı Yurtsever Güçler” toplantısında konulan yedi koşula bağlı kalacaklarını belirtti (bu cephenin önemi konusunda “Hangi Irak?” başlıklı yorumumu okuyabilirsiniz).
15 Şubat toplantısının sonuç bildirisinin İngilizce’ye çevrilmiş olduğunu sanmadığım için aşağıda kendi çevirimi veriyorum.
Bu ittifakın sadece Müslüman kuvvetleri değil aynı şekilde ideolojik olarak laik ve sol-kanat güçleri, hatta kadın gruplarını da içerdiğine dikkat edilmelidir – kadın gruplarının varlığı şüphesiz iyiye işaret, fakat, özellikle gerçek güç dengesinin aşırı derecede dini-politik güçler lehine olduğu gerçeğini gözönünde bulundurarak naif bir coşkuya kapılmamalıyız. Dahası, eski Baasçılar da dahil olmak üzere birkaç Arap milliyetçi grubun imzaladığı bu sonuç bildirisinin ağır Arap Milliyetçisi (Kürt karşıtı) havası kaygı verici. Dar görüşlü Arap milliyetçiliği tarihsel olarak Arap anti-emperyalizminin başlıca hastalıklarından biri olagelmiştir ve Kürt halkının kendi kaderini tayin etme hakkının desteklenmesi bölgede gerçekten özgürleştirici politikaların mihenk taşlarından biri olmuştur (bariz bir diğer mihenk taşı ise kadın haklarına ve bu hakların uygulamaya geçirilmesine karşı tutumdur). Emin olun ki, Kürt İttifakı’nın Washington planlarına sağlayacağı her destek bu trajik sorunu yalnızca kötüleştirebilir.
İŞGAL KARŞITI YURTSEVER GÜÇLER BİLDİRİSİ
Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla
İşgal karşıtı yurtsever güçler 15 Şubat 2005’de Um al-Qura camiinde güncel durum ve bunun her düzeydeki sonuçları üzerine tartışmak için toplandılar. Katılımcılar Irak’ın tam bağımsızlığı, birliği ve egemenliğini hedefleyen önerileri tartıştılar. Katılımcı güçler, ulusal mutabakat sağlamaya çalıştıklarını, işgalin başlangıcından beri ilk kez ulusal mutabakat çağrısında bulunanın kendileri olduğunu ve anayasanın şu talepler temelinde yazılması gerektiğini ilan ettiler:
1) Her türden işgal güçlerinin Irak’tan çekilmesi için anlaşılır, kısa, kamuya açık ve uluslararası garantiler çerçevesinde bağlayıcılığı olan bir zaman planı.
2) Mezhepsel, ırksal ya da etnik temellere göre paylaşım ilkesinin ortadan kaldırılarak vatandaşlık ilkesinin ve yasalar karşısında haklar ve görevlerde eşitliğin yerleştirilmesi.
3) Irak haklının işgali reddetme hakkı ilkesinin tanınması; Irak direnişinin ve onun ülkesini ve kaynaklarını savunma konusundaki meşru hakkının tanınması; masum Iraklıları, kamu hizmeti veren tesis ve kurumları, ibadet yerlerini – camileri, hüseyiniyat’ları [Şii dini merkezleri], kilise ve kutsal yerleri –hedef alan terörizmin reddi.
4) Yapılan seçimler, Yönetim Yasasına dayandıklarından dolayı meşruiyeti yoktur [Bremer’in tasarladığı ve Sistani’nin karşı çıktığı Geçiş Yönetimi Yasası], hukuk ve güvenlik açısından belli şartları yerine getirmemiştir, çok sayıda kişi tarafından boykot edilmiş ve seçimlere hile karıştırılmıştır. Bu nedenlerle, bu seçimler sonucunda işbaşına gelen yönetimin Irak’ın egemenliğini, halkının birliğini, topraklarını ya da ekonomisini, doğal ve tarihi zenginliklerinin korunmasını ihlal edecek herhangi bir anlaşma ya da antlaşma yapma hakkı yoktur.
5) İktidarın transferi için tek seçenek olarak demokrasi ve seçimin kabul edilmesi ve siyasal süreçlerin dürüst ve saydam bir şekilde gerçekleşmesine olanak tanıyan yasa ve şartların tarafsız uluslararası gözetim altında hazırlanması.
6) Irak’ın yurtsever, Arap ve İslami kimliğinin bir kez daha teyit edilmesi ve bu kimliğin kaybedilmesine yol açacak her konuma karşı sert muhalefet.
7) İşgalcilerin ve geçici hükümetin hapishanelerindeki tüm hükümlü ve tutukluların, özellikle kadınların özgür bırakılması; tüm Irak vilayetlerinde sürekli devam eden arama operasyonlarına ve insan hakları ihlallerine son verilmesi; tahrip edilen şehirlerin yeniden inşasının talep edilmesi ve sakinlerine adil tazminatlar ödenmesi.
Katılımcı güçler, kendileriyle bu ilkeler üzerinde uzlaşan diğer yurtsever güçleri yurtseverliğe hizmet, tüm Irak yurtsever güçlerini bir araya getirme ve konumlarını birleştirme adına bu beyanı imzalamaya çağırırlar.
İşgal Karşıtı Yurtsever Güçler
6 Muharrem 1426 / 15 Şubat 2005
İmzacılar: 1-el-Sadr'ın Mehdi Ordusu; 2-al-Khalesiyya [Sii] Okulu; 3-Müslüman Ulema Birliği; 4-Irak’ın Kurtuluşu için Yurtsever Cephe [ağırlıklı Arap milliyetçilerinden oluşan, eski Baasçıları da içeren, birkaç grubun şemsiye organizasyonu]; 5-Irak Yurtsever Kurucu Kongresi; 6-Kültür ve Sanat Popüler Konseyi; 7-Nasırcı Öncü Parti; 8-Kadınların İradesi Konseyi; 9-Halkın Birlik Partisi [Komünist]; 10-Arap Milliyetçi Akım Hareketi; 11-Reform Adalet ve Demokrasi Partisi; 12-Birleşik Irak Partisi; 13-İslami Blok; 14-Ulusal Demokratik Parti; 15-Birleşik Yurtsever Hareket; 16-Irak’ın Yeniden Teşkilatlanması; 17- İlerlemeci Iraklı Öğrenciler Birliği ; 18-Kerkük Arap Yeniden Teşkilatlanması; 19-Popüler Ulusalcı Parti; 20-Arap Sosyalist Hareketi (Yurtsever Komutanlık); 21-Cumhuriyet Kadınları Birliği; ve yedi bireysel kişi.
Bir Irak’lı muhabir şu notu ekliyor:
15 Şubat’ta işgal karşıtı güçler toplantısına katılan ve Yusuf Hamdan tarafından yönetilen Halkın Birlik Partisi, Saddam rejimi zamanında – gizli servisin desteğiyle – rejimle diyalog kurup işbirliği yapacak “resmi komünist parti” olarak kurulmuştu. Bu grup, rejimin devrilmesinden sonra partinin adını Halkın Birlik Partisi olarak değiştirdi. Yusuf Hamdan, Irak Komünist Partisi’nin eski bir üyesiydi ve partiden ihraç edilmişti.
Gilbert Achcar her ikisi de Monthly Review Press , New York tarafından yayınlanan The Clash of Barbarisms1 ve Eastern Cauldron2 kitaplarının yazarıdır.
Notlar:
1 Gilbert Achcar, Barbarlıklar Çatışması, Everest, 2002.
2 Gilbert Achcar, Kaynayan Orta Doğu: Marksist Aynada Orta Doğu, İthaki Yayınları, 2004