Yayın tarihi: 20 Mart 2015

Meksika Chiapas’ta ortaya çıkan Zapatista ve ulus-aşırı Kürdistan’da ortaya çıkan Kürt direniş hareketlerinin daha iyi bir dünya kurmak için verdikleri mücadelenin başlıca unsuru, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin yeniden kurgulanmasıydı. Bu mücadelelerin yarattığı direniş ve dayanıklılık, kayaların arasındaki çatlaklardan fışkıran yabani otlar misali kendini dışa vuruyor. Her iki yerde de kadınların silahlı mücadeleye katılmaları, toplumsal cinsiyet ilişkilerinin eşitlik temelinde yeniden inşasında yer almaları açısından bir başlangıç noktası.

Kürtler, Türkiye/Suriye sınırındaki Kobani kentinde hayatta kalmak için IŞİD’e karşı mücadele verirken, Zapatistalar 20 yıl önce silah bıraktı ve o zamandan beri şiddet içermeyen bir mücadele içine girdiler. Her iki durumda da kadınlar bir yandan erkeklerle beraber yok olma tehdidine karşı mücadele verirken, bir yandan da toplumsal cinsiyet ilişkilerinde radikal değişiklikler gerçekleştirdiler. Daha büyük bir eşitlik için mücadele etmek, devletten geniş oranda bağımsız bir yapı kurarken daha doğrudan bir demokrasiyi mümkün kıldı.[[dipnot1]] Her iki mücadelede de toprakla kurulan derin bağ var ve bu bağ kadını ve çevreyi yaşam için esas alıyor.[[dipnot2]] 

Her iki direnişte de kadınlar erkek yoldaşlarıyla beraber silah kuşanıp savaştılar ve asker olarak savaşmaya dair istek ve kapasitelerini gözler önüne serdiler. Fakat onların dağlarda bulunmalarındaki asıl amaç savaşmak değildi. Tersine, en önemli görevleri yeni bireyler yaratmaktı. Yaratılan bu yeni bireyler daha eşitlikçi ve anti-kapitalist bir ilişki içerisinde olan kadınlar ve erkeklerdi. “Her şeyden önce, savaşçılığımızın yeni bir karakter yaratmasını istiyoruz. Kapitalizmin karşıtı bir karakter.” diyor Kürt Jineoloji Komisyonu temsilcilerinden biri. Bu komisyon, ulus-aşırı, Kürdistan İşçi Partisi PKK (Partiya Karkerên Kurdistanê) tarafından demokrasi, sosyalizm, ekoloji ve feminizmi inşa etmeye kendini adayan kadınların, kadınlar adına oluşturduğu bir komisyon. [[dipnot3]]

Zapatistalar da aynı şekilde daha eşitlikçi toplumsal cinsiyet ilişkileri yaratmaya  kendilerini adamışlar. 1994 yılında çıkan Kadınların Devrimci Kanunu, Zapatistaların silahlı mücadelesinin ilk meyvelerinden birisidir. Bu kanun 10 yeni hükümle kadınlara kendi yaşamları üzerinde eşi benzeri görülmemiş bir güç tanıyordu. Kadınların kendi yaşamları üzerindeki bu güçlü pozisyonları, evlenip evlenmeyeceklerine dair seçimlerini ya da kimle evleneceklerine karar verebilmelerini, yönetim meclislerinde yer alma haklarını ve Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu’nda (İspanyolca kısaltmasıyla EZLN) asker olma ve savaşma haklarını da içeriyordu. Zapatista kadınları aynı zamanda kanunda ev içi şiddetin asıl sebebi olarak gördükleri soruna işaret ederek alkol ve uyuşturucu kullanımının yasaklanmasını talep ettiler. Ayaklanmadan on iki gün sonra gerçekleşen ateşkesin ardından, birçok asker kadın şiddet içermeyen siyasi yaşama geçiş yaptı ve yönetimde, eğitimde, idari işlerde ve karar alma süreçlerinde önemli pozisyonlar alarak bu kez birbirleriyle ve erkeklerle başka bir anlamda silah kuşandılar. Geçen 21 yılda, hem kadınlar hem de erkekler eski toplumsal cinsiyet normlarını zihinlerinden attıkları bir süreçten geçtiler. Bu süreçte nasıl yenilenip birbirleriyle yeni ilişkiler kuracaklarını ve ev içinde ve kamusal alanda sorumluluklarını nasıl paylaşacaklarını baştan öğrendiler. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin kuruluşu hala gelişme aşamasında olsa da kadın ve erkek arasında kurulan bu yeni ilişkiler Zapatista hareketinin kendi özerkliğinin inşasında önemli bir yer edinmiştir.

Toplumsal cinsiyet ilişkilerindeki bu radikal değişiklikler, hem yüksek hem de düşük yoğunluklu bir savaş ve muazzam bir şiddet bağlamında ortaya çıkıyor. Türkiye sınırına yakın Kobani’de, Kürtler bir yandan IŞİD’in tahribatına diğer yandan da Türk Devleti’nin ırkçı ve baskıcı manipülasyonlarına karşı kahramanca bir direniş sürdürüyorlar. Zapatistalar Chiapas’ta kendi özerkliklerini, devletle uyuşturucu kaçakçılarını birbirinden ayırt etmenin zorlaştığı ve bütün halka hükmeden bir uyuşturucu devletinin uyguladığı şiddetin sürekli arttığı bir zamanda kuruyorlardı. Meksika’nın güneybatısında, zengin doğal kaynakları, yoğun uyuşturucu kaçakçılığı, ama aynı zamanda direniş hareketleri ve toplumcu polis teşkilatı ile bilinen, Chiapas’ın komşusu Guerrero eyaletinde de kadınlar policia comunitaria (toplumcu polis) içerisinde silah kuşanmışlardı. Bu silahlı devriyeler, narkotikle kazanç sağlayan yozlaşmış polis güçlerinin yarattığı boşluğu giderek daha fazla dolduruyordu. Bu devriyeler ülkedeki diğer topluluklar arasında da sayıca artıyorlar. Erkekler ve kadınlar farklı cephelerde beraber savaşıyor, kimi zaman eyalet ve ülke sınırlarını aşıp savaşa katılıyorlar. Tıpkı geçtiğimiz aylarda Kobani’de IŞİD’e karşı mücadele veren Kürtlere yardım etmek için Türkiye’den Suriye’ye otobüslerle geçen genç anarşist kadınlar gibi.

30 yıllık Kürt direnişinin belli kesimleri, erkekler ve kadınlar arasında daha eşitlikçi ilişkiler yaratma projesini, siyasi projelerinin önemli bir parçası haline getirmişlerdir. Kürtler Türkiye, Suriye ve Irak boyunca dağılmış oldukları için, jeopolitik bir Kürdistan konsepti, kimilerinin ulus devlet sınırlarını aşan bir “Demokratik Konfedaralizm” olarak tanımladığı bir konsepte genişletilmiştir. Bu arzu, henüz ne tam anlamıyla gerçekleşebilmiştir ne de bütün Kürtler tarafından sahiplenilmektedir. Bu fikirler esas olarak Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) lideri olan ve 1999 yılından bu yana Türkiye’de hapis yatan Abdullah Öcalan’ın gitgide gelişen yazılarından kaynaklanmıştır. Onun “Demokratik Konfedaralizm” fikri, kaynakların adil dağıtılmasını ve aynı zamanda çevrenin korunmasını esas alan yeni bir sistemin kurulmasını amaçlamaktadır. Geleneksel ataerkil toplumların, dini yorumlamaların ve kadının kapitalist bir anlayışla metalaştırılmasının yerine cinsiyetçi olmayan bir toplum yaratmaya çalışmaktadır. Hareket, yoğun toplumsal ve eğitsel çabalarla düşünce yapılarına yerleştirilmiş ve kadınlar için bir boyun eğdirme biçimi, erkekler içinse bir hâkimiyet biçimi olan ataerkilliğe karşı savaşmaktadır. [[dipnot4]]

Zapatista ve Kürt direnişleri her şeyi değiştiren, radikal paradigma değişimlerini hedeflediler. Zapatistaların “Caracol de Oventic” olarak adlandırılan  otonom belediye yönetimi merkezinde, kadınların toplanıp Kadınların Devrimci Kanunu’nun başarılarını ve başarısızlıklarını tartıştıkları “Kadınların Onuru Ofisi” bulunuyor. Benzer olarak PKK’nin “Jineoloji Komisyonu” kadınların toplumdaki gücünü sarsan hiyerarşilerin ve ulus devletlerin kuruluşunu anlamak için kadınların tarihini inceliyor. Her iki topluluk da son derece ataerkil tarih ve bağlamlardan geliyor. Bu yüzden iki harekette de hala gidilmesi gereken uzun bir yol var. Yine de iki taraf da kısa zamanda olağanüstü kazanımlar elde ettiler. Kadınlar artan bir şekilde yönetim meclislerinde temsil edildiler, silahlı birimlerde etkin oldular ama gerçek devrim, çocukların bakımı, sağlık ve evle ilgili konularda emeğin kadınlar ve erkekler arasında paylaşıldığı ev içi alanda gerçekleşti. Hem Kürtler hem Zapatistalar sadece mümkün olan değil aynı zamanda uygulanıp gelişen, yaşayan bir örnek sunuyorlar. [[dipnot5]]

Zapatistalar, birbirimizle “Öteki” bir şekilde ilişkilenme dedikleri şey için çalışırken, kadınlar ve erkekler savaş alanlarında ve kırsal yaşantıda, tarımda ve ev içi bakım işlerinde, cephede olsun yemek yaparken olsun beraber ve birbirlerinden öğreniyorlar. Gündelik yaşam pratiklerinin içinden kurulan özerklik içinde başka bir yaşam ve başka bir bilme biçimi olasılığı gün yüzüne çıkıyor. Bunu, daha iyi bir yaşamın yollarını yaratabilecek ve büyütebilecek şekilde birbirimizle birlikte ve birbirimizle ilişki halinde gerçekleştiriyoruz. Bu süreç, ataerkil alışkanlıkların görünür kılınmasıyla başlamaktadır. Daha eşitlikçi ilişkilerin kurulması, kadın ve erkeğin gündelik pratiklerinde daha iyi ve nezaketli bir biçimde ilişkilenmesi demektir. Bu, hepimiz için sürekli yaşam alanlarımızda, kendi insanlarımızla sadece silah kuşanarak değil, aynı zamanda omuz omuza, abrazándonos, yani birbirimizi kucaklayarak hayata geçirmemiz gereken bir öğrenme biçimidir.

Charlotte Maria Sáenz, Other World (Başka Bir Dünya Mümkün) adlı kuruluşun Medya ve Eğitim Koordinatörlüğünü yürütmekte ve San Fransisco’da  California Institute for Integral Studies’de ders vermektedir. Center for Art and Social Justice’in (Sanat ve Toplumsal Adalet Merkezi) kurucu üyelerinden birisidir. Vatandaşı olduğu Meksika’da, Lübnan’da, Birleşik Devletler’de okullarda, sokaklarda, üniversitelerde, mülteci kamplarında ve özerk bölgelerde çalışmıştır. Universidad de la Tierra Chiapas’ta ve Beyrut’ta Al-Jana’da çalışmaktadır ve World Learning’in “Küreselleşmenin Ötesinde” adlı küresel seyahat programında ders vermektedir. Learning Societies ve International Organization for a Participatory Society (Küresel Öğrenen Toplumlar ve Uluslararası Katılımcı Toplum Örgütü) üyesidir.