The New conscientious objection : from sacred to secular resistance / edited by Charles C. Moskos, John Whiteclay Chambers II. New York : Oxford University Press, 1993. adlı kitaptan yapılmış bir çeviridir.

Vicdani ret, bireyde vücut bulan ve bu nedenle belli bir birey tasarımı doğrultusunda kavranabilen savaş karşıtı bir tutumdur. En kısa tanımıyla; bir bireyin ahlaki tercih, dini inanç yada politik görüşleri nedeniyle askerlik yapmayı reddetmesidir. İnsanları vicdani retçi olmaya yönelten çeşitli gerekçeler bulunmaktadır. Bu gerekçeler içerikleri bakımından birbirinden farklı özellikler göstermektedirler. Birey iman ile bağlandığı bir kutsallık tasarımı doğrultusunda askerlik yapmayı reddedebileceği gibi, son derece politik bir tasarım yani bir toplumsal tasarım doğrultusunda da bunu yapabilir. Vicdani ret, bu farklı gerekçelerin ortaklaştığı ahlaki bir momenttir. Zira, hangi gerekçeyle olursa olsun askerlik yapmayı reddetmek, savaş mekanizması ile işbirliği yapmayı reddetmektir ve bireyi, bu reddedişe -neredeyse kaçınılmaz olarak- sürükleyen ahlaki bir sorgulamayı gerektirir.

Farklı motivasyonlardan kaynaklanan ama aynı eylemde birleşen bireylerin, kuskusuz, ortak bir paydaları bulunmaktadır. Bu payda militarizme karşı olmaktır. Militarizmin ve bağlı olduğu devlet aygıtının (tahakküm mekanizması da diyebiliriz) birey üzerindeki tasarruf iddiasına karşı olmaktır.

Charles C. Moskos ve John Whiteclay Chambers II. “Yeni Vicdani Retçilik: Dinden Dünyevi Dirence - The New conscientious objection: from sacred to secular resistance” başlıklı çalışmalarında, vicdani retçiliğin tarihsel seyrini ortaya koymuşlardır.[[dipnot1]] Modern vicdani ret ilk kez Amerika’da görüldü. Çünkü İngilizlerin Kuzey Amerika’daki koloni yerleşenleri için pasifist dini inançlar önemliydi ve bireyselcilik, vicdan özgürlüğü ve dini tölerasyon fikirleri önemli bir yere sahipti. 

Bazı zorunlu askeri eğitim savaş zamanlarındaki genelde geçici askeri kuvvetler hariç, Amerikalılar temelde gönüllü askeri geleneğe sahiptir. Amerikan hükümetleri her ne zaman zorunlu askerlik eğitimi veya servisini şart koşarsa koşsun yine de devletin şart koştuğu zorlamaya karşı gelenlerle karşılaşılmıştır. Quakerlar gibi dini pasifistler önceleri dirençsizler olarak bilinirlerdi Şiddet kullanmaya veya şiddete karşı savunmaya karşı oldukları için 20. yüz yılda onlar ve onlar gibi silahlı kuvvetlere katılmayı reddeden prensiplere sahip temelleri olanlar “Vicdani Retçiler” veya “COs” olarak adlandırıldılar.

Etiketleri ne olursa olsun bu retçiler devletin askeri kuvvetlerine karşı ciddi bir mücadele gösterdiler. Popüler savaşlarda genelde baskın halkın fikrinin baskıcı kuvvetlerine karşı durdular. 

Retçiler tarafından gösterilen mücadeleler Amerikan tarihinin yaklaşık 4 yüzyılını kapsamaktadır. Fakat sonuçta bireylerin hakları, inançları ve toplumun ilgileri arasında en iyi dengeyi kurma ihtiyacı doğmuştur.

Vicdani reddin şekillenmesi 20. yüzyılın Amerika’sının COs’la olan tecrübesini (geçmişini) tasvir eder. Kopma, yüzyılın başlarında gerçekleşmiş ve son otuz yılda son aşamasına gelmiştir. 3 yüzyıldan beri vicdani reddin dini temelleri söz konusudur. İnanca göre vicdan ve insan hayatı devletten daha yüksek bir otoriteye sahip olmayı hak ettiğine inanılmaktadır. Yüzyılın sonlarında ABD hükümeti ve halkın önemli bir bölümü vicdani reddi kabul etmiştir. Bu vicdani ret artık dini olmasa da (ateistler bile) etik ve ahlaki inançlara sahip olanları kapsamaktaydı. 

İlk kez 1970’de ABD Yüksek Mahkemesi tarafından vicdani reddin seküler kısmı kabul edildiğinde bile en azından Amerikan geleneğinin bir parçasına uyuyordu ve devlet bir kişinin vicdani retçi tanımına uyabilmesi için tüm savaşlara karşı olması gerektiğini belirtmekteydi.. Hükümet önceden İngiltere, Danimarka, Hollanda ve Almanya Federal Cumhuriyetinde uygulanan seçici redde karşıydı. Ülke ayrıca “Eşitlikten” taviz vermemek için retçilerin topluma alternatif katkıda bulunmalarını sağlıyordu. 20. yy’dan önce bu eşitliği sağlamak için belirli bir ücret veya değişim bedeli ödendi. Yerini alacak başka bir kişi kiralandı veya askeriyede silahsız kuvvetlerde kişisel olarak yer alındı. Son zamanlarda ise alternatif sivil halk servisleri bulunmaktadır. Tamamen retçiler (hiçbir şekilde işbirliğine razı olmayanlar) Amerika’da yasal değildir. Başka ülkelerde olduğu gibi para ve hapis cezasına çarptırılmaktadırlar. 

ABD'de vicdani retçilerin sahip olduğu haklar oldukça ilerdedir. Vicdani ret Amerika’da ülkenin kendisi kadar eskidir ve uzun süredir varolan ve yasal bir gelenek halini almıştır. Bu gelenek yani vicdani retçi ile ülke arasındaki ilişki 4 temel başlıkta toplanmaktadır.. Koloni dönemi, 13 koloninin hemen hepsi tarafından vicdani retçilerin haklarının tanındığı ilk zamandır. Daha geniş ulusal basamakta 1787’dan 1940’a kadarki süre ABD hükümeti, pasifist kiliseler ve diğer organize gurupların daha iyi ulusal haklar aradığı dönemdir. 1940’da kesin bir ulusal hak yayınlandı.. 1960’ların sonları boyunca sadece ufak tefek farklılıklarla devam etti. 1970’lerin başlarından beri liberal, sekülerleşmiş ulusal hak ABD yüksek mahkemesi tarafından modernleşme sonrası diye adlandırılan dönemde yayınlandı. (Ancak henüz kongre tarafından onaylanmamıştır) Bu basamaklar askeriye ihtiyaçları kadar kültürel yaklaşım ve politik fikirlerinde yer aldığı Amerika askeri formatının (artan orduların metotları) daha ileri seviyede değerlendirilmesi ile bağlantılıdır. 

Amerikanın vicdanı reddi diğer ülkelerden çok daha öncesine dayanır ve diğerlerinden çok daha farklıdır. Bu durum ülkeler ve ulus arasındaki hükümet otoritesinin ayrımına dayanan Amerikan federalizmi ile sonuçlandı.. İlk zamanlarda otoritenin bu şekilde ayrılması vicdani retçiler ve hükümetlerin arasındaki ilişkilerin çeşitlenmesi olasılığını artırmıştır. Üstelik bu devrim vicdani retçi ve Amerika arasındaki ilişkinin ayrılmasında önemli bir rol oynayan savaş dönemi ve savunma sürecindeki kültürel politik gelişmelerden daha çok ilgiliydi. 

Şekillenme Dönemi 1660’lar 1780’ler

Onları savunacak hiçbir İngiliz ordusu olmadığından 17. yüzyılın ilk yarısında Kuzey Amerika’ya gelen İngiliz göçmenler eski yerel askeri sistemi yenilediler. Quaker Pensilvanya kolonisi hariç diğerleri tüm yeterli (sağlıklı) erkekler “özgür adam” (mal sahibi) olarak askeriyenin bir parçası olarak sayılır ve saldırıya karşı kendi topluluklarını savunmak zorundadır diyen şeklindeki kanunları kabul ettiler. Kanunlar genellikle her yılın belirli günlerinde zorunlu askeri eğitim gerektiriyordu ve ayrıca da ihtiyaç arttığında askeriyede servisler gerektiriyordu. Hindistan sınırı batıya kurduğundan ve kolonilerin nüfusları arttığından ordulardaki erkek nüfusunu belirli işlerden muaf tutarak askeri serviste yer almaktansa belirli bir ücret verilmesine razı olarak veya askeri serviste yer alıyorlarsa yerlerini alacak birini kiralayarak askeri kanunları yenilediler. 

17. yüzyılın 2. yarısından başlayarak İngiliz kolonileri pasifist Protestanlar -dirençsiz Hıristiyanlar bu dönemde bu şekilde adlandırılırlardı – tarafından kurulmuştu. Bu yerleşenler, İsa’nın öğretileri ve İncil onlara savaşta yer almayı ve diğer insanlara karşı herhangi bir şiddet kullanmayı yasaklayan mezhebin üyeleriydi. Bu pasifistlerin çoğu, tarihi barış kiliseleri olarak bilinen grubun üyeleriydi.

İngiltere’ de 17. yüz yılda savaş ve şiddetin yanlış olduğunu içgüdüsel olarak hisseden, her insanda İsa’nın iç ışığının olduğuna inanan Quaker olarak bilinen dostların dini topluluğu üyeleri geldi. Hollanda, Polatin ve İsviçre’den de 17. yüzyılın başlarında Meronitler ve Amişler de dahil olmak üzere ana vaftizcilerin takipçileri geldi. Almanya’da 18. yüz yılda Meronitler ve Amiş’lerdenmiş gibi görünen fakat Quakerler gibi her hangi bir askeri serviste yer almayı reddeden alman vaftiz Brethen veya Dunker diye bilinen radikal Pietistler geldi. Aynı şekilde Morovya’dan Saksoni’ye göç eden Morovyar, Brethenler 18.yüzyılın başlarında Amerika’ya göç ettiler. 1658’de Anavatandaki şerifler, askeriyede eğitilmeyi ve yer almayı reddeden Quakerler’ı korkutmaya ve cezalandırmaya başlamışlardı. Hemen ardından Masachuses, New York, Virginia ve Kuzey Karolayna’daki yetkililer askeri görevlerini yerine getirmeyen pasifistleri para cezasına çarptırmaya, hapse tıkmaya veya malına mülküne el koymaya başlamışlardı. Fakat koloni hükümetlerinin liderleri hızla pasifist dini topluluklarla uyum sağlama çabasına girmişlerdi. Bu yasa koyanlar, ekonomik açıdan üretken fakat kanun tanımaz doğalarıyla bu pasifist gurupları – Almanca konuşan Pietist çiftçiler ve ustaları ve İngilizce konuşan Quaker bankacıları ticaretle uğraşanları ziraatçiler ve esnaflar – tanıdılar. Pasifistler retlerini ve dileklerini şu şekilde belirttiler: “Bu hareketimiz komik bir inattır ve otoritenizi küçümsemekten kaynaklanmıyor. Biz sadece itaat ederiz çünkü biz sevgili kurtarıcımızın ve iyi vicdanımızın gösterdiği yönde hareket ederiz.” 

Dinsel Temeller

Batıdaki vicdani ret, Hıristiyanlıktaki dini pasiflik formundan kaynaklanır. Her ne olursa olsun insan yaşamını sona erdirmek bu inanca göre kötüdür. Tabi ki pasif olma durumu Hıristiyan düşüncesi kadar Hıristiyan olmayanlarda da yer alır. Bir dizi uysal doğu dini özellikle Budizm savaşa karşıdır ve güce karşı hiçbir direnme göstermez. İslam hiçbir pasiflik geleneği göstermez ve Hz.Muhammet, Allah yolunda bir peygamber ve öğretici olmasına rağmen çokta iyi bir askerdi. Büyük dinlerin kurucuları arasında tektir. Yahudilikte pasif bir din değildir. Yine de dünyaya “öldürmeyiniz” mesajı verir. Roma İmparatorluğunda Yahudiler orduda görev almayı reddettiler. Çünkü askerlerin bağımlılık yeminleri imparatoru devletin başı olarak gördüklerini içeriyordu. Sonuçta Roma Hükümeti Yahudileri dini temellerinden dolayı askeri kurumlardan muaf tutmuştur. Çoğu temel dinlerdeki gibi Yahudilik Hıristiyanlıkla karşılaştırıldığında pasif bir geleneğe sahip değildir. 

Dini pasiflik çoğunlukla Hıristiyanlıkta yer alır. Nazaret İsa’sı diğer dinlerde yer almasına rağmen şiddete karşıydı; dağdaki Sermon şiddete karşı dirençsiz olanların en güçlüsünü içeriyordu. Aslında ilk Hıristiyanlar Roma ordusunda yer alsa da çoğu savaşı reddetti ve onlar dünyanın ilk vicdanı retçileriydi. 

Dünyanın ilk bilinen vicdani retçisi Maximilian‘dır. Kuzey Afrika da Numidiya ülkesinden 21 yaşında bir genç, M.S. Roma ordusuna çağırıldığına inatla askeri servise katılmayı reddetti ve Romalılar tarafından idam edildi. 4.yy’da Roma İmparatoru Constantine tarafından Hıristiyanlığın kabul edilmesiyle birlikte yine de Hıristiyan kilise genelde “Adil Savaş” kavramını kabul etti. Adil Savaş otoriteler tarafından belirlenen son resort olarak kabul edildi. 5.yy’da ,Agustin tarafından kabul edilen bu Doctrirel haklı çıkma 13.yy’da Thomas Aquinas tarafından büyük bir oranda geliştirildi. Doğu Ortodoks Kilisesinde ideal pasiflik keşiş ve rahiplerin bir geleneği olmasına rağmen üstün gelen standartlar adil Doktrinle eşit konuma gelmesini sağlamıştır. Adil Savaş, 16.yy’ın başlarındaki reform sonucunda protestan mezhepler tarafından da kabul edildi. 

Bu Hıristiyan pasifliği veya vicdani ret tarihi değil, sadece belirli temellerine değinilmelidir. Bazı küçük Protestan mezhepler (Reformla ortaya çıkar) örneğin, adil savaş doktrinini reddettiler, yerine İncil’de yer alan veya Hıristiyan sadakat ve sevgiyle ilgili görevlerin yer aldığı şiddetin yer almadığı durumları kabul ettiler. Bu mezhepler, dirençsizliğin iyi tanımlanmış inançlarını pekiştirdiler ve zamanla askeri servise karşı kendi geleneklerini oluşturdular. Emin olmak için zorunlu askerlik servisi ilk modern Avrupa’daki monarşi ve yönetimlerde yaygınlaşması azalırken, sonraki ulus- devlet adı altında gelişti. Bu dönem boyunca, resmi olmayan yerleşmeler mutlak monarşi ve askeri servisten muaf olmak isteyen kanun desteğiyle de karşı koyan dini mezhepler arasında gelişti. Bir çok Avrupa ve monarşilerinde bu yerleştirmeler (ücret ödeyerek, askeri servisin başka işlere aktarılmasıyla ve bazen de yerini alacak birini bularak belirli dini pasif gruplarca gelenek halini aldı. Bu gelenekler tabii ki modern zamanlarda gelişen resmi “hak” değildir. İlk Protestan Reformuyla Avrupa kıtasındaki belirli pasif gruplar geniş Anavaftiz (Anabaptist) vizyonundan daha farklı oldu. Bu vizyon süregelen dünyanın bozulan etkisine şüpheci bakan bir perspektiftir. Anavaftizlerin temel ilham kaynağı İsa’nın ve takipçilerinin öğretilerinin yer aldığı İncil’in 2.bölümüydü. (New Testament) 16.yy’da birinin dini vicdanını devlete karşı korumanın önemini vurguladılar, ve isminden de anlaşılabileceği gibi kendilerini adamış inananlardan oluşan bir toplulukla ilişkilendirilmiş yetişkinlerin vaftiz olduğu bir seremoni geliştirdiler. Silahlanmaya karşı olmakla birlikte bu mezhepler geniş topluluklardan geri çekilmek ve hükümete çalışma ve hatta kanun çerçevesinde yer almaktan kaçınmak gerektiğini vurguladılar. Kendilerine “Savunmasız Hıristiyanlar” dediler, Ayrılıkçı Anavaftiz pasif gruplar kilise ve devlet işlerinin ayrılmasındaki modern fikirlerin embriyosu gibidir. 

Askeri servise karşı vicdani ret Fransız İhtilalindeki modern silahlı uluslar kavramının gelişine kadar Avrupa’da 2.bir önem taşıyordu. Anavaftiz ve destekçileri tarafından 16.yy’dan başlayarak bu kavramları oluşturmuşlardı. Zaten Morabian Anabaptist Brethren’den doğan Hutte’dir. Brethren savaş vergisi ödemeyi ve savaş silahları yapmayı reddetti. Manonitler İsviçre’de temellenmişti ancak Anavaftiz mezhebinde daha yaygındılar. Menoniler özellikle Polonya bölgesinde etkili olmuşlardır. Çünkü Orepfe’in William’ı ödeme veya değiştirmeye askeri görevlerden muaf olmayı resmi hale getirdi (yerlerini alacak kişiler getirmeyi reddettiler). 18.yy’da, dirençsizlik asırlar sonrası, Mezonitrit bariz yaklaşımı Hollanda, Fransa, İsviçre ve Almanya gibi daha gelişmiş ülkelerde sona erdi. Katı Menonitler Rusya ve ABD’ye göç etmeye başladılar. Daha sonraki akımda, Menonitler ve daha sert bir grup olan Amish’ler 1680’lerde Pensilvanya ve daha sonra da bazı diğer Amerikalı koloniler de yer aldılar. Genelde Almanya ve Hollanda’dan geliyorlardı. 1870’lerde Amerika toplumu Rus zulmünden kaçan Menonitlerle dolmuştu.

Bir diğer pasiflik akımı ise 17.yy’ın sonlarında ortaya çıkan Alman Pietizm’dir. Yetiştin vaftizine derin bir inançları oldukları için Dankırlar (Dunkers) diye adlandırılırlardı. Daha sonra ise Alman Vaftizciler denildi. Şu an hala daha resmi olarak Bretren klisesi olarak bilinir. 1700’lerin başlarında Menonit-Amiş göçmenlerle hemen hemen aynı zamanda Amerika’ya pasifizm’i taşıdılar. Breten ve Menonit-Amişler farklı gelenekten olmalarına rağmen birçok benzer yapıları vardır ; çiftçi ve zanaat ile uğraşan sosyal sınıftandırlar; çoğu almanca konuşur, bir sürü pisliğin döndüğü dünyayı değil öncelikle bireyleri kurtarmayı amaçlamaya kendilerini adamışlardır. Yeni dünyaya ilk göç edenler, Dostların Dini Topluluğu (Religrous Socrety of Friends) üyeleri olan İngiliz Kuakır’lar (British Quaker), Alman pasiflerinden bile önce gelişmişlerdir. Topluluk 17.yy'ın ortalarında Protestan Reformunun sol kolu olarak George Fox tarafından İngiltere de kuruldu. Pensilvanyalı, İngiliz ve Galler’den göçenler amerikan kolonilerinde hızla yer almaya başlamıştı ve bir asra yakın bir süre Pensilvanya’yı yönettiler. Pasifizm baştan beri Dostlar’ın temel inancıydı. Quaker inancından kaynaklanıyordu ve Allah’ın içindeki ışığın tüm insanların içinde parladığına inanırlar. Bu inanç savaş ve şiddetin İncil’deki yeri ve içgüdüsel tahminlerinden kaynaklanıyordu. Avrupa kıtasındaki ayrılıkçı pasifist gruplara karşı İngiliz Quaker’lar ruhla yönetim sağlanırsa devletin iyi yerlere gelebileceğine inanırlardı. Daha da ilginci, Quaker’lar aktif toplum ve hayatın dışında yaşamanın gerekliliğine inanmazlardı. 18.yy’da Quaker’lık zengin orta sınıf ve şehir hayatının üyeleriyle doldu taştı. Şiddet karşıtı ve silah taşımayı reddeden tavırlarını 19.ve 20.yy’da da devam ettirdiler.

Son zamanlarda, askeri ya da görev almayı reddeden en belirgin dini gruplar olan biri de Yahova Şehitleri ya da Yahova Şahitleri’dir. Yahova Şehitleri, retçi gruplara şehir hayatını ve emekçi sınıfını taşımıştır. 1870’lerde Charles Toze Dusell tarafından Amerika’da kuruldu. Bu küçük akım dünya geneline hızla yayıldı. Katı bir teoloji bakış açısıyla, Yahova Şehitleri pasifist değildi. Çünkü Armegedon da savaşmaya niyetlilerdi. İsa’nın 2.kez dünyaya geleceğine ve hükümetlerin şeytan işi olduğuna inanıyorlardı. Yahova Şehitleri bayrağa selam vermeyi ve hükümette yer almayı reddettiler. Ve çok azı askeri serviste görev aldı. Alternatif servislerde çalışmaya isteksizdiler. Kanunlara karşı gelerek hapsedilen en büyük grup oldular(Benzer bir sosyal tarihe sahip 7.gün Adventistleri silahsız servislerde çalışmaya razı olmuşlardı).

Modern vicdani Retçilik, pasifist mezheplerden olan Quaker, Anavaftiz ve Alman Prestistlerin Amerikan kolonilerine girmeleriyle başlamışlardır. Kendilerine “dirençsizler” dediler çünkü kaba kuvvetle şeytana direnmeyi reddediyorlardı. Yavaş yavaş Amerikan kolonilerinde vicdanı retçilik yasal olarak kabul edilmeye başlandı. Sonuç olarak ABD, önce çoğu eyaletlerdeki küçük askeri gruplar daha sonra ulusal hükümetin kendisi aracılığıyla Vicdani Retçilerin resmi haklarını kabul etti. 

Avrupa’da durum başta 19.yy’ın sonlarında önce Prusya daha sonra ise Almanya tarafından düzenlenen zorunlu askerlik ve rezerve ordular modeli, I.dünya savaşında diğer bir çok büyük güçler tarafından örnek alındı.(Buna karşın Anglo-Amerikan uluslar tüm gönüllü ordularda sükuneti korudular ve sadece büyük aciliyet durumunda seçici askerliği kabul etti.) Çok ilginçtir ki tarihte ilk kez 1890’larda kabul edilen “Vicdani Retçi” kavramı, zorunlu karşı çıkmaya başlamıştır. I.Dünya Savaşında her nasılsa bu terim silah taşımaya ve askeriye de yer almayı reddedenlere verildi. Vicdani retçiler bir diğer adıyla ‘Konçiler(conchies)’ 1916’da İngiltere’de kabul edildiklerinde bu isim verilmişti. Bir ulusun politik, kültürel ve askeri insan gücü ihtiyacıyla bağlı olarak yoğunlukla kendini gösterdi. Halkın isteğiyle hareket eden askeri güçlerin ve milyonlarca ordudan oluşan ulus-devlet anlayışındaki yeni dünya büyük bir savaşa hazırdı. Büyük görevler yurttaşların omuzlarındaydı. Vicdanları yüzünden savaşa katılmayı reddedenlere karşı hoş görülü davranmak çok büyük bir olgunluktu. Avrupa’da 20.yy’dan önceki yıllarda vicdani retçilik, az da olsa kabul edilmişti, özellikle de devletin savaştaki rolüne pek fazla karışmayan pasifist dini mezhepler için Amerika kolonileri ve ABD’ye nazaran Avrupa çok az kişiyi kabul etmişti. Batılı Vicdani Rettin başlarıyla ilgili kısa bir özet yapmak gerekirse; gelenekçi yaklaşıma göre, vicdani rettin tek kabul edilebilir tanımı sadece dini temellere dayanır ve geleneksel Hıristiyan Barış Kiliseleriyle sınırlıdır. 

Sekülerleşme Süreci

Eğer ki bir asker modern batı toplumunun temellerine geri dönebilirse eşit sürekliliği olan sosyal bir grup askerlik servisine vicdanen karşı gelir. Vicdani ret toplumda bireysel ilişkilerin çekirdeğini oluşturur. Genelde toplumsal zorunlulukların en temeli olarak görülen birinin kendi ülkesini savunması ile çakışır. Aynı zamanda silah taşımayı reddetme hakkına izin vermek liberal demokratik toplumların bir belirtisi halini aldı. Vicdani ret uzun süren dönemli bir fenomen olmasına rağmen, sadece son zamanlarda silahlı kuvvetleri ve toplumu etkileyen önemli bir faktör oldu “Yeni vicdani ret diye adlandırdığımız şey güdü (motiv), büyüklük ve oran bakımından eskisinden ayrılır. Şu anki silah taşımayı kabul etmeme dini temellerden daha seküler, marjinal varlığından daha yaygın ve zorunlu askerliğe karşı direnenler kadar üniformalı servis çalışanlarını da içeren bir yaklaşımdır. 

Batı Avrupa’da vicdani retçilerin sayısında soğuk savaşın sonlarına doğru artma yaşandı. 1960’ların ortalarından 80’lerin sonlarına doğru ret oranı oldukça arttı. Kuzey Avrupa’daki çoğu ülkede mecburi askerlerden 1/4’ü 1990’ların başlarında askerlik servisinden muaf olmak için vicdani reddin bazı formlarını belirliyordu. 1991’de Almanya’da vicdani retçilerin sayısı 151 bine yükseldi. (Silahlı kuvvetlerin planı bir seviyede tutmak için dikkate alınması gereken bir sayıdır). Vicdani ret Doğu Avrupa’nın eski sosyalist ülkelerinde, Eski Sovyetler birliğinde Güney Afrika, İsviçre ve İsrail’de yeni oluştu. 1990’da Avrupa’da güvenlik ve birlik konferansı (CSCİ) 35 katılımcı ülke arasındaki askeri kurumlardaki vicdani retçiler için alternatifler oluşturmanın gerekliliğini savunmuşlardır. 

ABD’de Vietnam savaşı için orduya alınandan çok daha fazla genç vicdani retçilerin arasında yer aldı. Aslında zorunlu askerlik ve askeri servise karşı yaygın direnç, Güney Asya’dan çekilen Amerikan kuvvetlerinin çekilmesi ve 1973’te ABD’deki zorunlu askerliğin sona ermesi nedenlerinden biridir. Ayrıca vicdani ret, tüm gönüllü silahlı kuvvetlerinin (AVF) üniformalı üyelerini de içermeye başlamıştır. Bu kuvvetlerin yılda ortalama 150’si 1980’lerde COs olarak görevinden alınmıştır. 1990-1991’de İran Körfezi’ndeki inşa ve savaş boyunca, 1500 ve 2000 arası aktif görevli üyeler ve seferber halindeki yedekler, vicdani ret statüsüne başvuruların çoğu deniz aşırı ülkelerden asker alımının reddedilmesi için askeri mahkemede görüşüldü. 

Barış harekatı onları savunmaya başladı ve 1991 şubatında denetçilerin San Fransisco yönetimi şehri vicdani retçilere hazır hale getirdi. Görünürde vicdani reddi anlamlı ve bilimsel kılan bir açıklama yoktu ve emin olmak için konu hakkında bir çok araştırma yapıldı. Fakat bu yazıların çoğu kavramsal genellemenin genelde düşük seviyede savunmayla ilgiliydi. Üstelik şimdiye dek vicdani retle ilgili uluslar arası analitik bir çalışma girişiminde bulunulmadı. Vicdani retçiyi şu şekilde tanımladı: “Hem silah taşımayı ve askerlik yapmayı reddeden hem de sırf dini veya ahlaki inançlarının öldürmeye karşı veya genellikle son zamanlarda, caydırıcılık için nükleer silahları kabul etmeye karşı diye bir askerlik şubesinde hizmet veren kişidir”. 

Vicdani retçiler bir çok alt kategoriye göre sınıflandırılabilir. Güdülerini (motivasyonlarını) temel aldığımızda vicdani retçiler hem dini COs (çoğunlukla inançları tarihi barışçıl mezheplerden aşırı bağımlı kiliselerden ve aşırı bağımlı olmasa da dini sınıflarından gelir). Hem de seküler (dünyevi) COs (ya da politik ya da özel güdülerden kaynaklanan) olabilir.

İnançları açısından ele aldığımızda vicdani retçiler evrensel COs olabilir ki bunlar tüm savaşlara karşıdırlar. (Pasifik ülkeleri genelde yaygın bir şekilde toplum tarafından kabul edilen COs dir). Seçiçi COs belirli karmaşalara karşıdırlar. Sağ duyulu COs (özellikle kitle imha silahları ve en çok da nükleer silahları) kullanmaya karşıdırlar. Ayrıca bir vicdani retçiyi bir diğerinden ayıran başka bir özellikte askeri veya hükümetin zorunlu askerlik kurumu tarafından özellikle sunulan toplumla işbirliği kurmaya isteklilik derecesidir. Savaşçı olmayan COs silah taşımadan askerliklerini yürütürler, genelde kendilerini hayat kurtarmaya adamış askeri kurumlarda, tıbbi kuruluşlar da görev alırlar. Bu savaşçı olmayan Cos, askeri sistemle genelde çok az bir sürtüşme yaşarlar çünkü zaten sistemin işlemesine yardımcı oluyorlar aslında çoğuna kahramanlık sözü verilmiştir. Vietnam savaşı sonrası Amerika’nın sağlıkçıları onur madalyasıyla (Congressional Medal of Honor) gururlandırılması gibi. Alternatif COs bir askeri servise halka dair ve özel kuruluşlarda alternatif sivil servislerinde yer alırlar. Çoğu muhafaza sağlık ve kültür çalışmalarında yer alır. Çoğu ülkede alternatif servislerde çalışmak vicdani retçilerin “içtenliğini” ölçüt olarak git gide hızlanmıştır. Tamamen COs zorunlu sistemde yer alan her hangi bir kuruluşta görev almayı reddederler. Askeriyeyle bağlantılı olmasa da alternatif servis programlarında yer almayı reddederler çünkü o bölgedeki otoriteyi kabul etmezler. Sonuçta bunlar çoğunlukla modern demokratik toplumlarda hapishaneliktirler. Reddin hiçbir guruba uymayan uyumsuz yanını temelinin etik, ırkçı ve ulusal retlere dayanması sebebiyle askerlik yapmayı reddedenler oluşturur. Örneğin soğuk savaş döneminde Sovyet ordusunda yer almayı reddeden Litvanyalı askerler ki bunlar Litvanya ordusunda yer almaya gönüllüdürler. 1940’lardan beri Birleşmiş milletlerde bir gurup zenci Müslüman ırkçılık karmaşası diye adlandırdıkları gruba katılmayı reddettiler. İkinci dünya savaşı ve Kore ve Vietnam savaşları boyunca hapis cezasına çarptırıldılar çoğu İran körfezi savaşı boyunca askeri mahkemeye çıktı. Savaşa etnik retler bir çok ülkede zihni karıştıran bir konu olmuştur. Fakat Etnik ırk ve ulus temelleri nedeni ile askeri katılımı reddedenler temel konumuza yüzeyseldir. Kitle imha ve öldürmeyi veya yer almayı reddetme vicdani reddin bizim tanımımıza uygun olanıdır. Bu parçaların birleştirilmiş teması ulusal açıdan teker teker ele alınsa bile sürekli konunun modern batı demokrasilerinde vicdani reddin sosyal ve politik gelişme olarak düşünülmesidir. Zamanla devlet vicdanı retçileri, tarihi “barış kiliseleri” üyesi olarak kabul ederken dini temellere dayanmayan ahlaki ve etik sebeplerden dolayı askeri serviste yer almayı reddedenler olarak kabul eden konuma gelmiştir. Dini açıdan vicdani redciler hala var olmasına rağmen seküler COs oranına göre düşüşü söz konusudur. Buna vicdanın sekülkerleşmesi diyebiliriz. 

Toplum ve vicdani ret arasındaki ilişkiyi ayıran ve tamamlayan özellikleri belirlenmesinde yarar vardır. Burada, politik askeri gelişmeler, Batı toplumunda sosyo-ekonomik trendlerle bağlantılıdır. COs–devlet ilişkisindeki gelişme aşamaları endüstrileşme öncesi, ilk dönemleri, son dönemleri ve endüstrileşme sonrası Batı toplumlarıyla bağlantılıdır. 

Öncesi dönem, endüstrileşme öncesi, modern olmadan önceki 17.ve 18.yüzyıl Batı toplumlarında vicdani red tamamlanmamış, kesin olmayan ülkelerde var olduğu düşünülmüş. Bu durumdaki devletler genelde ve tutarsızca resmi olmayan redde, muaf olmaya izin verir ve reddedenler katı cezalara çarptırılırdı. 

Birinci aşamada , modern toplumun ilk dönemleri, devlet resmi olarak vicdani reddi kabul eder ama tarihi barış inancındakiler ile sınırlandırılır. Bu kişiler Protestan devrimi ve sonrasındakilerden oluşur. Bugün temelini Mennoniteler (Mennonitis ), Bretren ve Kuakırlar oluşturur. 20.yy’da, düşük tutarlıkta Yahova Şahitleri ve 7.gün Adventistler (İsa’nın doğumu öncesi 4 Pazar’ı içeren süreç ) COs statüsüne kabul edildi. Devletin ilk uzlaşması, vicdani retçilere silahlı servislerde silahsız olarak yer alma hakkına izin vermeydi. Vicdani ret hareketinin liderliği çoğunlukla geleneksel barış kiliselerinin elindedir. Vicdani redcilerin gözüyle baskın olan his, sadece yalnız kalmayı isteme duygusuydu. 

İkinci aşamada, son modern Batı toplumlarına baktığımızda, devlet, geniş dini temeli reddi kriter olarak kabul eder ; böylece, redcilik statüsü Protestan sınıfındakileri, Romalı Katolikleri ve diğer dini gruplarını kabul etmiştir. Bu aşama, alternatif sivil servislerini bazı askeri formaların ve zorunlu askerlik sisteminin altında görür. Bu tarz alternatif servisler daha uzun sürer ve askeri servisten daha az paralıdır. Bu durumda, kiliseler devlet ve alternatif servisler arasında arabulucu rolündedir. Vicdani ret harekatının liderliği temel kiliselerle bazı bireyleride içine alarak büyümüştür (Yinede, vicdani ret konusu üzerinde ayrılmıştı). Kiliseler ve hükümet arasındaki vicdani red hakkındaki uzlaşma, üstün gelen yönelmedir.

Üçüncü aşamada çoğu modernlik sonrası Batı toplumlarına baktığımızda, büyük bir değişme yaşanır. Vicdani ret tanımı çoğunlukla seküler ve insancıl güdüleride içererek hızla yükselir. Sonuçta din tek etkileyici faktör olmaktan uzaktadır. C.O.S’nin çoğunluğunun reddi dini olmayan temellere dayanır ve vicdani reddin sekülerleşmesi devlet tarafından kabul edilir. Aynı zamanda sivil servisleri askeri servise eşit fonksiyonda olduğu görülmeye başlar. Kilisenin müdahalesinin azaldığı bir trend yaşanır. İnsan hakları ve anti- askeri gruplar gibi çoğu seküler kuruluşlarını içeren vicdani ret tanımı belirli savaşlara karşı olmaya başladılar. Vicdani retçi olmaya başlayan aktif görevdeki askeri personel sayısının yeni bir olgusuna bu destek verir. 3.aşamada, üniformalı ve ya üniformasız COs’nin birkaçı geçmişte vicdani reddi yasaklamak için düzenlenmiş oldukça katı testlerle karşı karşıya kalmışlardı. Eski vicdani red durumu hükümet süreciyle birlikte sınırlandırarak askeri sistemin politikayla yüzleşmesine yol açmıştır.

Genel sosyal değişme burada sunulan vicdani ret aşamaları kadar açık değildir. Amacımız bir bütün olarak ele almak, temel gerçeğin altını çizmek ve sivil askeri ilişkilerini daha iyi anlayabileceğimiz bir çerçeve oluşturmaktır. Tanımlamak gerekirse tüm durumlar farklıdır; anahtar kelime bu farklılıkların sunulan çerçeve içinde yer alıp almadığıdır. Bazıları aşamaların zamanlamasına göre farklılık gösterirken tarihi ve uluslar arası bilgi modeline uygun olduğunu söylemek daha adil olur. Sivil alternatif servisler vicdani reddi hükümetin kabul etmesi ve hükümette yer almasında büyük bir etkiye sahiptir. Liberal demokrasilerde git gide artan bu trend vicdani reddi tanıma ve askeri kuvvetlere katılmayı reddeden COs’ler için alternatif servis sağlamaya doğru gider. Uluslar arası genel af örgütü (insan hakları organizasyonu öncüsü- amnesty international) 1990’da alternatif servisi reddeden vicdani redcileri vicdan suçlusu olarak görmeyi reddeden alternatif servis programlarının ulusal farklılıkları politik- askeri durumlardaki farklılık kadar adalet ve eşitlik sorularına da yer verir. Temel konular üniformalı zorunlu askerlerle karşılaştırılan vicdani retçilerin daha uzun bir dönemi alternatif bir serviste harcayıp harcamamayı ve askeri kod altında veya sivil kanunlar altında yer alıp almayacaklarıdır. Kısacası, sivil alternatif servis konusu zorunlu askerliği iyi olan liberal demokrasilerdeki zorunluluk ve vicdani retçilik arasında yer alan modern ikilemin üstesinden gelebilmenin nasıl olacağı temel soru olmuştur.

Sekülerleşme Akımı 

I.Dünya savaşı boyunca Avrupa kıtasında politik geleneğe rağmen büyük güçler vicdani retçilerin haklarını reddettiler. Almanya’da vicdani retçiler, dini ya da seküler, akıl hastanelerinde tutuldu. Fransa 20 yıl hapse mahkum ederken Tsorist Rusya 4 ile 6 yıl arasında vicdani retçileri hapse attı. Her COs ya askeri mahkemede yargılandı ya da hapsedildi ya da vuruldu.I.Dünya Savaşında olan tüm bu olaylara rağmen, sadece Anglo-Amerikan uluslar bireysel ve dini özgürlük ilkeleriyle vicdani retçilerin kanuni haklarını kabul ettiler. Yine de,o zamandan etkilenerek sadece pasifist kiliselere ve askeri serviste silah kullanmaktan muaf olmakla sınırları daraltıldı. Vicdani retçiler genelde geleneksel barış kiliselerinden ve artarak da aşırı inananlar, etik pasifistler, sosyalistler ve anarşistlerden oluşuyordu. Devlet ve vicdani retçiler arasındaki bu sürtüşme yavaş yavaş yok oldu, özelliklede dini pasifistlerle. Yine de, özellikle seküler ve politik retçiler için katı cezalar vardı. İngiltere’de 6500 COs hapse girerken bu sayı ABD’de 450 COs oldu. Amerika’daki hapsedilenlerin sayısı azdı çünkü Başkan Woodrow Wilson askeriye de COs için silahsız kuvvetleri oluşturdu ve diğerlerini de tarımda çalıştırdı. 

Yoğunlaşan Avrupa ulusculuğu ve I.Dünya Savaşı boyunca yaşanan hareketlenme vicdani reddi ilk defa politik bir konu haline getirdi. Dini Retçilere burjuva savaşlarında dövüşmeyi reddeden ordudaki anarşist ve sosyalist bölümlerde katıldı. Pasifist ve Sosyalist düşünce arasında hiçbir bağ olmamasına rağmen (çoğu sosyalist sosyalizm devrimi için savaşmaya hazırdı) ve Avrupa sosyal Demokrat Partilerinin çoğu, kendi uluslarında hareketlenmeye destek vermesine rağmen, bir çoğu da savaşa karşıydı. Uluslar arası işçi özgürlüğünü ulusal savaşlara yeğlediler. Dini Pasifistler kadar ‘Sürekli Askeri karşıtı’ (çoğunlukla sosyalistlerden oluşmuştur.) olanların baskısı altındaki Danimarka, Norveç, İsviçre ve Hollanda hükümeti I.Dünya savaşı döneminde 'dini vicdani retçileri kabul etti. Karmaşa dönemi boyunca tarafsız olmalarına rağmen çok katı cezalar aldılar. 1922’de Norveç deni muaflığı yasayla genişletti ve ciddi dini zorunluluk veya diğer vicdani temellerden dolayı askeriyeye reddedenlere alternatif servis imkanı sağladı. Sadece dini temellere dayanan ret yasalarıyla COs’u sınırlandıran eski geleneğe karşı ilk yasa sunuldu. 

19.yy’da Marxist toplumları takiben birçok küçük, orta sınıf barış toplumları Avrupa ve Amerika’da görünmeye başlamıştı. Bu kuruluşlar çeşitli gruplardan oluşuyordu ve köleliğin yasaklanması, alkolün sürekli kullanımı yasaklama, hapis reformu ve kadın haklarının doğması gibi sosyal düzelmeler için ayaklanmalar sıksık yaşandı. I.Dünya savaşını takiben, orta sınıf seküler pasifist topluluklar şu isimlerle kendini gösterdi ; Barış ve özgürlük için Kadınların Uluslar arası Ligi ve Ulusal Savaşı Direnenler Liglerinin bir kuruluşu olan uluslar arası Savaş direnççileri. Dini Psifizmin sosyalist savaş karşıtlarına pek etkisi olduğu söylenemezken, bazı Quaker ve diğer dini toplulukların çoğu liberal ve orta sınıf Barış Organizasyonlarına etkisi yadsınamaz. Yine de ne sosyalist partiler ne de liberal reformist barış kuruluşları tamamen zale olan Anavaftiz ve pietist barış mezheplerinden etkilenmiştir.

Rusya’da 1917’de Çarlık rejiminin yıkılmasıyla Liberal Geçici hükümet vicdani retten tutuklananları serbest bıraktı. Önceden Aleksandr Kerensky tüm dini retçiler için alternatif servisler önermeye hazırlanmıştı ancak konuyu sunuma alan Lenin ve Bolşevikler tarafından düşürüldü. 1918 ve 1921 arası Rus sivil savaşı boyunca Sovyet hükümeti vicdani retçilere geçici alternatif servisler tanındı. 1924’den sonra, yine de bu muaflık tarihi Barış Mezheplerine yasaklandı ve hızla daraltıldı. 1939’da Stalin hükümeti, 2 yıl boyunca tek bir kişiyi bile dini retçi statüsüne başvurmayınca zorunlu askerlik konusunda vicdani ret yasasını çıkardı. II.Dünya Savaşı boyunca ABD ve İngiltere tekrar vicdanı redde izin veren büyük güçlerin arasında ayrıcalıklara sahipti. Silahsız askeri kuvvetlerde yer almayı kabul edenler silahlı kuvvetlere aktarıldı. Askeri üniformasız yer alacaklar tarla, orman ve ya sağlık- bakım da çalıştırıldı. (Çok azı muaf kalabildi.) I.Dünya savaşından farklı olarak her iki ülkede alternatif servislerde çalışan vicdani retçiler askeri değil sivil otoriteler altında çalıştı. ABD’de çoğu Alternatifistler tarihini barış kiliseleri tarafından kurulan Sivil Halk Servis kamplarında görev aldı. İngiltere ve ABD, tarihi barış kiliselerinin üyesi olsun olmasın içten dinci retçileri tanıdı. (Temel kiliseler arasında, metodistler en çok vicdani retçilerdi.) Tüm servisleri reddeden ‘tamamen retçiler’ hala daha vardı. 1912 yılında kadınlara zorunlu askerlik uygulamasından sonra , 214’ü kadın 3500 retçi İngiltere’de görüldü. ABD’de hemen hemen 6000 kişi retten hapse atıldı. Çoğu Yahova Şahitlerinden oluşuyordu. 

2.Dünya Savaşı sonrası ABD ve İngiltere vicdani retçi tanımlarını genişlettiler ve bir çok toplumsal ve özel kuruluşlarda bireysel alternatif servisler kuruldu. 1963’de İngiltere’de ve 1973’de ABD’de gerçekleşen zorunlu askerlik uygulaması sona erene kadar böyle devam etti.Önceden de bahsettiğimiz gibi ABD’deki vicdani retçilerin sayısı Vietnam Savaşıyla arttı. Kanunen tanınan Cos sayısındaki büyük artış gerçekleşebildi. Çünkü iki üst düzey mahkeme (Supreme Court) kararları vicdani reddin kabul edilebilir standartlarını ortaya çıkardı. Seçici servis durumu retçilerin ‘üst düzey’ olduklarına inanılmasına sebep oldu; bu da yeni bir ‘politik, sosyolojik ve ya filozofik bakış açıları ve kişisel kol oluşumuna neden oldu. 1965’de Seeger’e karşı ABD’de üst düzey mahkeme kriterlerini genişletti ve içten ve anlamlı inanç yaşamı kapsar ve Tanrı inancı kadar bu kişiler içinde muaflık sağlanmalıdır. 1970’de mahkeme daha da ileriye gitti ve ABD’ye karşı Galler yönetirken ‘etik ve ahlaki inançlar’ dini inançlar kadar önemlidir dedi. Ateistler bile savaşlara karşı oldukları sürece bu statüye gelebileceklerdi artık. Bu liberal kararlara rağmen ABD üst düzey mahkemesi belirli savaşlarda seçici reddi kabul etmedi. 

En önemli gelişmelere Almanya’da yaşandı. 2.Dünya savaşıyla ve Naziliğin sona ermesiyle, Almanlar politik-askeri temellerini kökten değiştirdiler. Batı zorlaması ve Bon hükümetinin onayıyla Nazi ve saldırgan politikanın kendini tekrarlaması için yeni oluşturulan önerilerden biride Alman halkının askerlik servisinden muaf olma hakkının garanti altına alınmasıydı. Savaş suçları ve insanlık suçları için bireylerin ahlaki sorumluluklarının Nurenberg mahkemelerinde uygulanması ve Nazi tecrübesinden sonra, Almanya Federal Cumhuriyeti 1949’da vicdani ret hakkını kabul etti. Batı Almanya’nın NATO’ya katılması ve 1959’da zorunlu askerlikte yeni uygulamalar getirmesiyle, federal kanunlar şunu vurguladı ; “devletler arasındaki silahlı karmaşaya karşı olan her kişi” alternatif sivil servislerde yer alacaktır ve eğer ki kişi isterse, silahsız serviste de çalışabilecektir. Kanun tüm içten vicdani retçiye açıktı, dini veya seküler temelli olsun olmasın, belirli savaşlara veya tüm savaşlara karşı olsun olmasın, reddeden zaten üniformalı olsun veya olmasın hiç fark etmez. Belirgin tarihi nedenlerden dolayı Batı Almanya o zamanın dünyasında en liberal vicdani ret fırsatlarını tanımıştı. 

Daha çok Batıda ki gelişmelere ayak uydurmalarından dolayı, İskandinav ülkeleri ve Hollanda, 2. Dünya savaşından sonra vicdani reddi kabul ettiler. Haklar, genişletilmiş alternatif servis ve ret statüsündeki seküler güdüleri de içeriyordu. 1990’ların başlarında Doğu Avrupa’daki eski komünist devletler, Kuzey Avrupa modelini temel olarak vicdani reddi tanımayı planlıyorlardı veya çoktan tanımışlardı. Doğu Avrupa’daki istatistikler Batısı kadar kesin değil, fakat vicdani reddin gelişme oranı Batıya benzerdi. Daha ufak bir temelden başlandığından olsa gerek o kadarda geniş değildi.Batıda ki hem dini hem de seküler vicdani reddin tanınması bir başlangıç olmuştu. 1991’de zorunlu askerliğin yer aldığı Avrupa dışındaki 43 ülke arasında, görünürde hiç biri vicdani reddi tanımadı.

Amerika Birleşik Devletleri 

John Whiteday Chombers II vicdani reddin oluşumunu ve koloni döneminden günümüze Amerika ile ilişkisini tanımlıyor. Modern bir olgu olarak askeri servisi ret Amerika’da başladı. Çünkü ulusun temellerini pasifist dini mezhepler oluşturuyor. Dini vicdani reddin ilk kanunlaştırıldığı dönemlerde, savaş zamanı muaflık sınırlandırılmıştı ve azınlık veya çoğunluk herkesin yoğun istekleri göz ardı edilmişti. Amerika’nın politik ve dini kültürlerindeki değişme ve devamlılığına duyarlı olan yazar, günümüzdeki seküler vicdani reddin tanınmasının temellerini çok eskilere dayandığını savunur, ve Vietnam savaşı süresince oluşan toplumun her seviyesindeki ayrılıkların direkt sonucu olarak görmektedir. 1973’de zorunlu askerliğin sona ermiş olmasına rağmen Uredonired politik ve ahlaki bir konu olmaya devam etmektedir. Zorunlu askerlik uygulaması reddin yeni formlarının oluşmasıyla 1980’lerde yeniden başladı. Önemli bir not daha vicdani red savaş zamanı ve İran körfezindeki 1990-91 savaşı boyunca tüm gönüllü kuvvetlerin üyelerine hizmet etmeye devam etti. 

Temel olarak Chambers, ABD’nin vicdani rettin sekülerleşmesindeki pragmatik tutumunu sergiliyor. John H. Stanfrela II vicdani reddin zenci Amerikalılar tarafından nasıl göründüğünün altını çiziyor. Çoğu Amerika savaşında, çoğu zenci gönüllü ve hatta vatandaşlara eşit haklar sağlanabilmesi için silahlı kuvvetlerde yer almaya istekli olmuşlardır. Vietnam savaşında bile Johnson’ın sivil halk desteğini alamama korkusuyla çoğu zenci topluluk savaşa karşı çıkmayı reddetti. Üstelik çoğu Afrika temelli Amerikalılar askeriyeyi kariyer gelişimi için uygun bir yer olarak gördüler. Stanfield, yine de savaşa ve zorunlu askerliğe karşı olan bir gruptan bahseder. II.Dünya savaşındaki Boyara Rustin gibi zenci bir Quaker çoğu zenci Müslümanların Kore ve Vietnam savaşına karşı olması, zenci bir kimlikle olan şiddet karşıtı öğrenci destek komitesi’nin (SNCC) Vietnam Savaşına karşı olması bunlara örnek olarak gösterilebilir. Stanfield Afrika kökenli Amerikalıların artarak savaşa karşı olmalarının Amerika’daki zenci tecrübesinin artan sekülerleşmesiyle artacağını öngörmektedir. Donald J.Eberly Amerika’da tekrar zorunlu askerlik uygulaması olayında vicdani retçilerin statüsünü tanımlar. Günümüzdeki askerlik uygulamalarının temelini oluşturan 1980 Askeri Seçici Servis Uygulaması 1960 ve 70’lerdeki zorunlu askerlik sorunlarının tekrar yaşanmaması için düzenlendi. Vicdani retçi statüsüyle ilgili yargılamalar eski yıllara nazaran genelde kadın ve azınlıkları içeren yerel askeri bölgeler tarafından yapıldı. Silahsız kuvvetlerde çalışmayı kabul eden vicdani retçiler askeriyeye aktarıldı. Askeriyede yer almaya gönülsüz olanlar ise 2 yıl boyunca alternatif sivil servislerde çalıştı. Alternatif servis yerel askeri bölgeler tarafından ayrıldı ve alternatif servis elemanları tarafından yönetildi. Vicdani bir retçi bilgisayarda listelenmiş alternatif servis konumlarından birine giriş yapmalıdır. Bu vicdani retçilere ‘Alternatif Servis Çalışanları’ denilirdi, ve Eberliy bu süreci inceledi. Vicdani retçiler için düzenlenen alternatif servislerin ulusal gençlik merkezindeki herhangi bir gelecek programında ne kadar büyük bir role sahip olduğunun altını çizer.

Karşılaştırmalı Perspektifler

Gwyn Harres- Jenkins, I.Dünya savaşında İngiltere’nin vicdani retle tecrübesinin II.Dünya savaşı boyunca ve sonunda yer alan zorunlu askerlik uygulamalarında nasıl temel değişime neden olduğunu anlatır. Vicdani reddi tanıyan yasalar bireyin sadece öldürmeyi reddetmesini kapsamıyor aynı zamanda askeriyedeki herhangi bir kurumda yer alıp almama hakkını da kişiye tanıyor. Yazar, vicdani reddin temellerini dinden insani duygulara taşır. Harries- Jenkins kışkırtan bir sonuçla , savaş zamanında zorunlu askerlik servislerindeki geleneksel vicdani reddin değiştiğini vurgular. Zorunlu askerlik servisine direnen bireysel kişilerin konumunda olsaydık, savaş ve silahlı güçlerle ilgili kanunlarla mücadele eden düzenlenmiş kadın-erkek gruplarıyla yüz yüze olurduk. Yeni sosyal hareket şu soruyu akla getiriyor ; devlet politikasının araçları olarak silahlı kuvvetlerin kullanılması ya da 1970 ve 80’lerdeki nükleer silah karşıtı hareketlerin göstergesi olarak kitle imha silahlarının kullanılması mı ? Harries- Jenkins’in bölümü oldukça ilginç çünkü cinsiyetin vicdani reddi ve savaşa direnç belirlemede en büyük etkiye sahip olduğunu söyler. Fransa’da sivil asker kavramı, devrimden beri ulusun geleneğinin önemli bir bölümünü oluşturur. Michael L.Martin vicdani reddi tanımada Kuzey Avrupa ülkeleri arasında Fransa’nın nasıl en yavaş olduğunu tanımlar. 1963’te Cezayir Savaşı sonrası ve Başkan Charles de Gaulle’in baskısıyla Parlemento Fransız tarihinde ilk kez vicdani redde izin veren yasayı çıkardı. Kanun aslında göz boyamak için konulmuştu ve sadece birkaç pasifist mezhebe ve Yahova Şahitlerine uygulandı. 1960’ların sonlarında artarak devam eden askeriyeye karşı mücadeleler yeni ve seküler retcileri doğurdu, fakat gerçek değişim 1983’de yeni sosyal hükümetle gerçekleşti. Yeni kanun seküler veya dini temelli vicdani retçilere alternatif sivil servisler sağladı. Yazara göre günümüzdeki vicdani ret oranları Fransa standartlarına göre yüksek olmasına rağmen, halen daha Batıdaki en düşük seviyeye sahiptir. Martin şöyle sonuçlandırır. Fransız ayrımcılığı Avrupa Topluluğu entegrasyonuyla düşebilir. 

Jürgen Kuhlmann ve Ekkehard Lippert Alman Federal Cumhuriyetinin vicdani ret uyumunda nasıl en liberal forma sahip olduğunu gösterir. Vicdani ret hakkı sadece ulusal oluşumda gerçekleşmiş değil aynı zamanda 1980’lerdeki otoriteler tarafından da vicdani ret kabul edilmiştir. Seküler güdüler, dini güdülerle eşit ağırlıkta verilmiştir. Diğer hiçbir ülke 1980’lerin sonları boyunca Almanya’daki sivil servis alternatif programlarında yer alan 80000 genç kadar olmamıştır. Aslında bu ‘Zivildienst’ sayısı 1990’ların ilk dönemlerinde Almanya’nın yenilenmesi sırasında önceden tanınmamış olan CO oranı da eklenirse bayağı bir yükseklere tırmanır. Ülkede ki bu duruma özellik kazandıran, Alman toplumundaki yaşlı ve özürlüler için oluşturulan servislerin alternatif servisler olmalarıdır. Aslında yazarlar Almanya’nın şu anki sosyal refahın ‘Zivildienst’ sayesinde olduğunu söylemek istiyorlar. Sivil Alternatif servislerin Almanya’daki askeri servisle eşit ahlaki düzeye sahip olması – temel sebebi Nazi ve askeriyenin geçmişini silmek olsa da- diğer ülkelerde vicdani red gelişiminin geleceğine işaret edebilir.

Henning Sqrensen 1917’de Danimarka’nın nasıl vicdani ret hakkını tanıyan ilk Avrupa ülkesi olduğunu anlatır. Üstelik başından beri, Retçilik statüsü hem dini hem de etik pasifizme dayanıyordu. 1968’de politik ve özel kurumlara vicdani reddin yararlanma hakkı tanındı. Danimarka ayrıca, seçici vicdani redde izin veren çok az ülkelerden biridir. 1970 ve 80’lerdeki ek düzenleyici kararlar servis süresini ve askerlerle eşit sivil alternatif servislerin ücretlerini belirlemiştir. Sonuçta, Danimarka otomatik vicdani retçiyi ve isterlerse her gencin alternatif serviste yer almak hakkı olduğunu söyler. Aslında alternatif servisçiler daha az süre ve askerlere göre daha düzenli saatlerde çalışırlar ve daha az sıkıntılı ve daha az zararlı işlerde çalışırlar. Sqrensen okuyucuyu ikna eden bir havayla konuyu şöyle sonlandırır ; modern Danimarka’nın ayrıcalıklı pozisyonundan asıl yararlananlar askerler değil vicdani retçilerdir. 

Nill Petter Gleditseh ve Nils Agoq tüm İskandinav ülkelerini aynı temelden geldiğini söyleyerek bizi şaşırtır. Norveç analizlerindeki, herkes için eşit haklar tanıyan zorunlu askerlik uygulamasının 11.yy’a dayandığını ve bugünkü devlet anlayışına bile takviye edildiğini vurgularlar. Modern zamanlarda bu geleneğe karşı gelmek güçlü bir barış harekatı olmuştur. Norveç vicdani reddi ve dini durumlarından ve katı inançlarından dolayı 20.yy’ın başlarında alternatif servis imkanları sundu. 1960’ların sonlarında başlayarak politik ve seçici retçilerin sayısı nükleer silahlar ve NATO üyelik karşıtlığının artmasıyla yükseldi. Bu artışla vicdani reddin temeli önceki marjinal dini retçilerden iyi eğitimli, seküler gruba kaydı. Saf politik ve seçici reddin retçilik statüsüne yükseltip yükseltmediğini sorusu Norveç’te hala daha çözülmemiş politik ve yasal karmaşa olarak kalmıştır.

Annette Seegers, ırkçılık politikası ve baskın beyaz azınlığıyla Güney Afrika’nın zorunlu askerlik servisiyle her zaman büyük bir sorunu olduğunu vurgular. 1910’da Güney Afrika Birliğinin kurulmasından günümüze kadar zorunlu askerlik sadece beyazlara uygulanırdı. Zaten beyazlar genelde kesin çizgilerle ayrılırdı. Çoğu Afrikalı, 2.Dünya savaşı da dahil olmak üzere İngiliz İmparatorluğunun yararına olacak savaşlarda yer almayı reddetmiştir. Giderek artan gençlerin ayrımcılık uygulamasında yer almayı ve komşu ülkelere karşı, savaşmayı reddetmesinden sonra, 1960’larda vicdani reddin yönü değişti. 1980’lerin başlarında hükümet yeni CO kuruluşlarıyla karşı karşıya geldi, fakat ayrıca büyük dinlerden tüm dini retçileri içeren programları liberalleştirdiler. Sonuçla mahkeme kararları dini retçileri de içine alarak genişledi. Seküler, retle ilgili iddialar 1991’de üst düzey mahkeme tarafından gözden geçirildi. Ayrımcılığı sökme çabalarının başlarında askeri serviste ilk azaltmalar yaşanmıştı, fakat Seeger, ayrımcılığın sonunun en son etkisini vicdani red üzerinde görmenin zor olduğunu söylemiştir. 

Karl W.Haltiner vicdani retçilere hiçbir sivil alternatif servis sağlamayan tek Avrupa demokrasisi İsviçre üzerinde çalışmıştır. Yine de hükümet sivil servislerde politik ve kişisel değil de dini ve etik retçilere izin vermiştir. Vicdani retçilerin sayısı halkın toleransının artmasıyla 1960’ların sonlarından beri hızla artmış olmasına rağmen evrensel askeri servis prensibi İsviçre’de hala çok güçlüdür. İsveç oy verenler, vicdani reddi ve alternatif servisi yasallaştırmak için referandum önerilerini reddetti. Haltiner İsviçreli vicdani retçileri dini, politik ve hatta idealist olmaktan ziyade git gide şahsa özel anlayışlı olarak görür. İsviçre’nin konumunu yaşam ve eğitim seviyesindeki yükselen standartların bir sonucu olarak artan seküler bireyselciliğe karşı Avrupa toplumundaki genel bir tavrının parçasıdır. 

Yoram Peri vicdani reddin İsrail’de önemli bir problem olduğunu vurgular çünkü devletin yaşamını sürdürmesi güçlü bir askeri kuvvete bağlıdır. Aslında, hemen hemen her sağlıklı İsrail genci ve çoğu genç kadın İsrail savunma kuvvetlerinde görev almaktadır. Resmi olarak İsrail’de vicdani redde izin verilmez ve askeriyeye katılmayanlara halkın güçlü bir antipatisi vardır. (Farklı bir kategoride dini çalışmaları için muaf tutulan Yeşivadaki ultra-Ortadoks Yahudiler vardır) Sonuçta seçici ve sağduyulu bir ret orduda söz konusu Red Batı Bank, Gazze ve Güney Lübnan’da yer almayı reddetmekle başladı. 

Tabi ki bu reddedenler kendi üniteleri içinde resmi olamayarak tutuldular. Gri Cos yani hangi kategoriye gireceği belli olmayan retçiler ulusal güvenliğe tehdit oluşturmayacak kadar azdır. Fakat seçici vicdani ret olgusu şiddetlendirilmeli ve teorik olarak sistematik bir problem halini aldı.

Wilfried Van Bredow, Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin yıkılmasındaki anahtar faktör olarak rejimin vicdani redde adapte olmamasını göstermektedir. Doğu Almanya’nın temel kanunu vicdani reddi yasakladı. Bausoldaten (yapıcı askerler) dışında Katı Şartlar altında çalışmalarına rağmen Bausoldaten’lerin sayısı 1960 ve 80’lerin arasında arttı. Bu karşı çıkanlar genelde Hıristiyan mezhepler tarafından güçleniyordu. Zamanında küçük ve ilk başta güçsüz olan azınlığın geleneksel askeri servise direnmesi Doğu Almanya devletinin kökten çökmesine neden oldu. Alman Demokratik Cumhuriyetinin son günlerinde, vicdani ret hak olarak kabul edildi. Fakat çökmekte olan rejimi kurtarmak için artık çok geçti. 

Anton Bebler, Doğu Avrupa ülkelerini ele alan bir çalışma düzenlemiştir. Stalin dönemi boyunca, vicdani retçilere yapılan sert baskılar sosyalist ülkelerin bir özelliğiydi. Batı Almanya’daki Bausddatten’ler dışında vicdani retçiler 1980’lerden önce resmi olarak tanınmadılar. Belirli zamanlarda ve yerlerde yine de baskıcı politika- resmi olmayan yollarla- genelde dini pasifistlerden ve Yahova Şahitlerinden oluşan katı retçilere, Stoybat ‘yapıcı taburlar’ gibi askeriye içinde silahsız roller sundu . 1980’lerden başlayarak vicdani reddin artan gelgiti özellikle Doğu Almanya, Polonya, Çekoslovakya ve Macaristan gibi ülkelerdeki karşı ayaklanmalarla bağdaştırıldı. Ayrıcalıklar sağlandı ve sivil servisin alternatif formları tanındı. 1989’dan beri bölgedeki yeni reformcu rejimler, askeri serviste dini olduğu kadar seküler redde de izin veren Kuzey Avrupa ülkelerinden büyük oranda etkilenmiştir. Şu an, Bebler vurgular ki , Doğu Avrupa’nın eski sosyalist devletler Akdeniz bölgesindeki Nato ülkelerinden daha liberal bir şekilde vicdani retçileri tehdit altında tutmaktadır. 

Vicdanın Yeniden Sekülerleşmesi 

Geniş ve karşılaştırmalı bir makalesinde, Michael F.Noone, vicdani reddi tanıyan 2 düzine ulusun yasal sistemlerle bu konuyu nasıl bir tavır içinde yaklaştığını değerlendirir. Öncelikle vicdani ret üzerine çoğu yasal destek kanunlar üzerinde yerleşmiş ve kanunların uygulanış biçimlerini önemsemektedir. Hiç kimse bu eksikliği, analizindeki sabit kanun kadar mevcut yönetimi de ekleyerek düzeltmemiştir 

Liberalleşme ve sekülerleşme hem retçi hem de hükümet için oldukça güç sorunlar getirmektedir. Hiç kimse, üniformalı servis üyeleri de dahil olmak üzere, yarışan iddialar arasında sorumlu bir dengeyi sağlamak için bu problemleri düzeltmeye yönelik bir dizi öneri sunmamıştır. Üniformasız vicdani retçileri işaret ederek şöyle der ; 

Batı Avrupa ülkelerinin çoğunda vicdani retçilerle ilgili olan kanunlar sadece yazılı olmaktan ibarettir. Gerçekte uygulandığında hiçte esnek değildirler, aksine katıdırlar. Bu faktör, Batıdaki vicdani retçilerin sayısının artması ve sekülerleşmesiyle direk ilgilidir. 

Yeni vicdani ret terimini, eski dini ve komünel güdülerin sayıca ve oranla yeni seküler ve özel temeller tarafından bastırıldığını söyleyerek tanımlar. Bu yeni vicdani ret, silahlı kuvvetlere ve topluma, eskisine nazaran daha karmaşık bir problem olarak yansır. Üniformalı vicdani retçi, ayrıca kanunun zorunlu askerlikle ilgili olmadığının bir göstergesidir, ayrıca tüm gönüllü kuvvetlerde poliçe soru olarak yer almaktadır. Son bölümde, bu girişte sunulmuş olan modeli bir çok ülkeler makalelerde desteklendiği, yenilendiği gibi değerlendireceğiz. Güvenlik kuvvetlerinin değişen algılanışını, temel kiliselerdeki liberal yaklaşımın sekülerleşmesini, kültürel çevre içindeki özel yaşantı ve bireysel haklar üzerine vurgunun artmasını ve hükümet eğitim ve medya kuruluşlarında yansıyan tavırlarındaki gibi retçilerin kendilerinin politik yasallığını arttırmasını tasvir edeceğiz.

Önlem, Spekülasyon ve sonuçla bitireceğiz. Önlem gelecekte de sekülerleşmenin düzenli gelişmeye devam edeceğinin bir göstergesi değildir. Spekülasyon (tahmin) ; bazı ülkelerde öyle bir döneme gidiyoruz ki ; sivil alternatif servisçiler, diğer askerlerin gücünü yitirirken temel toplumsal servisçi olabilirler. Tamamen savaşsız bir döneme doğru gittiğimize inanmasak da, soğuk savaşın sonunun, Avrupa’da baş gösteren olayların ve herhangi bir yerde tahmin edilebilen bazı anlamlı , anlık, gerçek dışı olamayan olayların değişeceğine inanıyoruz. Eğer bu doğruysa vatandaşlık ve askeriye arasındaki bağlantı, Kuzey Avrupa’daki çoğu ülke personeli arasındaki alternatif sivil çalışanlarının artışına şahit olurken bile, daha inceliyor.