Severek takip ettiğiniz kaç gazete var? Yaşananlara karşı tavrı ve değerlendirmelerini benimseyerek okuduğunuz; “Başka alternatifi olsa hiç durmam onu okurum” dedirtmeyen kaç gazeteniz var? Bizde bu sorunun tek bir yanıtı var: Agos. Yıllardır Agos okuyan iki feminist olarak Agos’u severek okumaya devam etmek istiyoruz. Tam da bu nedenle Nişanyan’ın “sembolik jest”i kadar, bu “muhteşem yaratıcı jest”in ardından Agos’un tavrını da tartışmak gerektiğine inanıyoruz. Bu yüzden, Nişanyan’ın ilişkide olduğu diğer kurumların nasıl bir tavır gösterdiğinden çok, Agos’un tavrı ilgilendiriyor bizi. Agos’u cinsiyetçilikle hesaplaşmaya açık bir yapı olarak görüyor ve böyle görmeye devam etmek istiyoruz.
******
Nişanyan, yeni yayımlanan kitabı “Yanlış Cumhuriyet: Atatürk ve Kemalizm Üzerine 51 Soru” ile gündeme geldi geçtiğimiz günlerde. Cumhuriyet rejimini eleştirel bir bakışla analiz eden bu kitap, içinde bulunduğumuz gündemde Nişanyan’ın hedef olmasına neden olacak elbette. Bir de üstüne Ermeniliğini koyun. Alın size, karşısına 12’den vurmak için sıraya girenlerin uzun kuyruklar oluşturabileceği koca bir hedef tahtası. Üstüne bir de “kavanoza doldurulmuş bok atma” vakası geldi. Nişanyan, ana akım medya için üstüne koşulacak nadide bir malzeme oluverdi birden. Bu durumda ne yapmalı? “Zaten adamın üstüne üstüne gidiyorlar, bir de biz konuşmayalım da ‘Nişanyan hedef tahtası’ iyice büyümesin” mi demek gerekiyor sizce?
Cinsel taciz ya da kadına yönelik şiddeti gündemleştirmek çok zor oluyor biz kadınlar için. Kadınlara yönelen şiddetin münferit olaylar olmadığını göstermek ve söylediklerimizin içtenlikle dinlenmesini sağlamak çok zor. Hele hele bu vakaların faili, muhalif kesimler içinde yer alan bir adam ise ve kadınlar bu meselenin üstüne gitmişse, mesele iyice çetrefilleşiyor. Cynthia Enloe pek güzel söylemiş: “Hepinizin bildiği gibi, sol içinde cinsiyetçilik hâlâ yaşıyor ve keyfi de yerinde.” Toplumun birçok kesimi ve ana akım medyası tarafından sürekli “hırpalanan” muhalif kesimin erkeklerini kendi yapıları içinden kadınlar da cinsiyetçilikle suçlayınca ne oluyor? Adamcağızlar magazin basınının dilini tatlandırıveriyor ve kadınlar da buna çanak tutmuş oluyor, öyle mi? O zaman ortaya çıkan sonuç şu: Şiddeti yaşayan kadın yaşadığıyla kalıyor; bu duruma karşı çıkan kadınlar da yeterince analiz yapıp doğru strateji üretemeyen, birden bire buluverdikleri bu gündem üzerinden “feminizm taslayan” kadınlar olarak yaftalanıyorlar. Ne tesadüf ki, muhalif yapılar içindeki tartışmalar aynı şemayı takip ediyor. Daha geçen yıl SDP’li bir erkeğin cinsel taciz tartışmalarının ele alınışına bir bakın, Barışa Rock’ta yaşanılan tartışmaları hatırlayın.[[dipnot1]] Bu meselelerin de üstü örtülmeye çalışıldı hatırlarsanız. Muhalif yapıların, cinsiyetçilikle hesaplaşmaktan kaçması, hem feminist mücadelenin önünü tıkıyor hem de bu yapıların yozlaşmasına/çürümesine yol açıyor.
Bize sorarsanız, Nişanyan’ın magazin basınının diline düşmesini engelleyecek olan şey -Agos’taki kadınların dile getirdiği gibi- Nişanyan’ın eylemine karşı bir tavır alınması idi. Sözü geçen tavrın ne olabileceğini elbetteki Agos çalışanları belirleyecektir. Nişanyan’ı özür dilemeye davet etmek de olabilir bu, bu tavrın onaylanmadığına dair bir yazı da. Farklı bir “sembolik jest” de üretilebilir. Önemli olan Agos’un bu tartışmayı yapıp kamuoyu ile paylaşması bizce. Hem Agos’un hem de Nişanyan’ın, hayatımızın her veçhesinde karşılaştığımız cinsiyetçilikle yüzleşme yürekliliğinde olduğu görülseydi, magazincilerin yaptığı haberlerin bir anlamı kalır mıydı sizce?
******
Nişanyan’ın yaptıklarını öğrendikten sonra Agos çalışanı kadınlar bir metin kaleme alarak, Agos’u bu konuda tavır almaya davet ettiler. Onlara gazetenin genel yayın yönetmeni Etyen Mahçupyan tarafından verilen kısa cevap şunu ortaya koyuyordu: Mahçupyan bu olaya Nişanyanlar arasında kalması gereken bir mesele olarak yaklaşmayı ve tavır göstermemeyi doğru buluyordu. Mahçupyan’ın cevabı ve bakışı feminist bir grup kadın tarafından eleştirildi. Biz de -öncesinde Nişanyanlar arasında ne yaşandığından bağımsız olarak- Sevan Nişanyan’ın yaptığını, kadınlara yönelik şiddet repertuvarını türlü şekillerde genişletmenin yolunu açan, sembolik değil doğrudan kaba bir şiddet olarak görüyoruz. Genellikle karı koca arasında yaşanan şiddeti, iki kişi arasında çözülmesi gereken bir sorun olarak görmek, birçok evlilikte kadınların yaşadığı şiddetin birbiriyle bağlantısını görmezden gelmek, kadınlara yönelik cinsiyetçi tavırları eleştirmemek anlamına gelmiyor mu? Sizce Mahçupyan’ın tavrı bunun dışına çıkabiliyor mu?
Ardından geçen haftaki Agos’ta Etyen Mahçupyan’ın yaşanan olaya tepki veren feministleri hedef alan ve feministlerin nasıl bir feminizm çerçevesinden hareket etmeleri gerektiğini öğütleyen yazısını okuduk Agos’ta. Irkçılığa, yoksulluğa, ayrımcılığa, militarizme, cinsiyetçiliğe… karşı mücadele edenlerin birbirlerini desteklemeden başarılı olamayacağına inandığımız için, Mahçupyan’ın şu cümlelerine, aynen katılıyoruz: “Feminizm, erkek üstünlüğünün giderilmesiyle yetinemez. Çünkü eğer öyle olursa kısa zamanda 'erkeksileşir'. Feminizmin geleceği belirleyecek duyarlılıklarından biri olarak kalabilmesi, kadının saygınlığı üzerinden, bizzat insanı yeniden tanımlama gücüne bağlıdır.” Kesinlikle! Ancak bir ekleme daha yapmak gerekir: “Muhalif kimliğe sahip olanlar, dil, din, ırk, sınıf, etnik kimliğe dayalı tahakküm biçimlerinin ortadan kalkmasıyla yetinemez. Cinsiyet kimliğine dayalı tahakküm biçimlerine karşı da mücadele etmek gerekir. Alternatif “izm”lerin geleceği belirleyebilecek duyarlılıklardan biri olarak kalabilmesi, kadının “da” saygınlığı üzerinden, bizzat insanı yeniden tanımlama gücüne bağlıdır.”
Gelin görün ki, yazının devamında Mahçupyan Agos’tan, Sevan Nişanyan’ın yazılarına yer vermemesini isteyen kadınları “yüzeysel bir ‘izm’in peşinden gitmek ve “saldırganlık yandaşları”nın üzerine çullanarak, insanlık dışı bir talepte bulunmak ve hatta Agos aleyhine kampanya başlatmakla itham etti. Dikkat edin, kadınlar kadına yönelik şiddet söz konusu olduğunda genellikle bu şiddeti kınamakla yetinmiyorlar. Bunun yetmeyeceğini biliyorlar. Bu şiddeti uygulayanların özeleştiride bulunmaları için yaptırımlar oluşturmaya çalışıyorlar. Çünkü biliyorlar ki, “kadının saygınlığı üzerinden, bizzat insanın yeniden tanımlanma”sı için somut adımlar da atmak gerekir. Gündelik hayatımızı yeniden ve yeniden gözden geçirmek gerekir. Kadınlar Agos’u hedefleyen bir kampanya yürütmeye çalışmadılar. Oysa Mahçupyan, kadınları bu şekilde itham ederek kendi tavrının eleştirilmesinin önüne bir set çekmiyor mu sizce? Bizce kadınları “karşı kampanya başlatmakla itham etmek” değer verilmesi gereken okur eleştirilerinin önünü kapatarak, Agos için yalnızlaşmanın yolunu açıyor.
Mahçupyan yazısının bir cümlesinde Nişanyan’ın tavrını doğru bulmadığını geçiriyor; ama bütüne baktığımızda yazının derdinin eleştiri yazısı yazan kadınları eleştirmekten başka bir şey olmadığını görüyoruz. Daha da beteri oluyor sonunda, çıkan sonuç şu: Kadınların tavrı “insanlıktan nasibini almamış bir tavır.” Mahçupyan diyor ki: “Gerekirse siz gidersiniz ama Nişanyan burada yazmaya devam eder.” Bu cümle ne anlama geliyor? Gazetenin politikasının belirlenmesinde, hemen tavır koyan kadın çalışanların hiç mi belirleyiciliği olamayacak? Daha demokratik bir tartışmaya ihtiyaç yok mu?
******
Eğer Sevan Nişanyan’ın tavrı, Etyen Mahçupyan’ın söylediği gibi, (her kimlikten arınmış) “insanlık”la ilgili bir durumsa bile, “insanlıktan nasibini almamış” bu davranışı kabullenmek ve eleştirenleri uğurlayarak, “insan olan beri gelsin” demek nasıl bir tutarlılığa işaret eder?
Feministler olarak bize kapının gösterilmesini kabul etmemiz mümkün değil. Biz, Agos’u ana akım medyanın linç kültürüne teslim etmeyi kesinlikle istemiyoruz. Hatta “Agos bir tavır üretmezse kendi elleriyle kendini magazin yazarlarına teslim etmiş olacak.” diyoruz. Okurlar ve çalışanlarla birlikte cinsiyetçiliğin tartışılabileceği bir platform oluşturulabilmesini umut ediyoruz...