“Faaliyetlerimi sosyal hizmetler ve körlerle sınırlandırdığım sürece, beni aşırı derecede övüyorlar, bana “körlerin baş rahibesi”, “harika kadın” ve “modern bir mucize” adlarını veriyorlar. Ancak ne zaman ki konu yoksulluk tartışmasına geliyor, o zaman işler değişiyor. Yoksulluğun, sorunlu ekonomik düzenin bir sonucu olduğunu savunuyorum: Dünyadaki fiziksel sağırlık ve körlüğün büyük bir kısmının kökünde içinde yaşadığımız endüstriyel sistem yatıyor. Engellilere yardım etmek övgüye değer bir şey. Yüzeysel hayırseverlik, zenginlerin işine geliyor; ancak her insanın hayatın keyif ve rahatlığından, nezaket ve inceliğinden nasibini alması gerektiğini savunmak ütopik bir rüya ve bunun gerçekleşmesini ciddi bir biçimde dert eden ancak sağır, dilsiz ve kör olabilir.”

Helen Keller (Senatör Robert La Follette’e mektup, 1924)

 

Amerikan Kongre binasının önündeki Helen Keller’in bronz heykeli bir tulumbanın başında duran kör kızı tasvir eder. Heykel, 1887 yılında öğretmeni Anne Sullivan’ın su akıp giderken 7 yaşındaki öğrencilerinden birinin eline “S-U” yazdığı anı resmeder. Bu, Keller’ın uyandığı, Sullivan’ın telaffuz ettiği kelime ile tulumbadan –kendi ifadesiyle- “şır-şır” fısıltısıyla sıçradığını hissettiği madde arasındaki bağlantıyı kurduğu andır. The Miracle Worker [Mucize İşçi] adlı tiyatro oyunu ve film ile meşhur olan bu sahne Keller’ı uzun bir süre halkın zihnine karşı konulması güç zorluklar karşısında cesaretin sembolü olarak yerleştirdi.

Daha az bilinen (fakat daha az ilham verici olmayan) gerçek şudur ki; 1880 yılında doğup 1968’de ölen Keller bütün hayatı boyunca sosyal adalet talep eden büyük toplumsal hareketlerin içinde yer alan bir radikal oldu. Körlüğün sebeplerine dair olan araştırmalarında, fakir insanların kör olma ihtimallerinin zenginlere kıyasla daha yüksek olduğunu fark etti ve çok geçmeden, körlerin uğradığı kötü muameleyi işçilerin, kadınların ve diğer grupların ezilmeleriyle ilişkilendirdi. Bu da onun sosyalizmi, feminizmi ve barış yanlılığını benimsemesini sağladı.

Çocukluk ve Gençlik Yılları

Keller Alabama’da Tuscumbia şehrindeki bir plantasyonda doğdu. Babası Arthur Keller eski bir konfederasyon zabıtı ve muhafazakar bir gazetenin yayımcısıydı. Annesi Kate Keller ise John Adams’ın soyundan geliyordu. Keller on dokuz aylıkken yüksek ateş sonucu duyma ve görme yetilerini yitirdi. Kontrol edilemiyordu, sinir krizine meyilliydi, etrafındakileri ısırıyor, onlara tekmeler savuruyor, ulaşabildiği her şeyi kırıp parçalıyordu. O dönemlerde birçok kör ve sağır akıl hastanesine yatırılıyordu. Bazı aile üyeleri Helen’ın ait olduğu yerin bir akıl hastanesi olduğu görüşündeydi.

Bunun yerine annesi, Boston’daki Perkins Körler Okulu’yla iletişime geçti. Okul idaresi eski öğrencilerinden 20 yaşındaki Sullivan’ın Hellen’ın özel hocası olmasını önerdi. İrlandalı fakir bir göçmen ailenin kızı ve kendisi de hemen hemen kör olan Sullivan 1887 yılında Keller’ların evine taşındı. Helen’ın öfkesini yatıştırmasına, doyumsuz merakını ve olağanüstü zekasını yönlendirmesine yardımcı oldu. Sabırla harfleri ve kelimeleri Keller’in avuç içine yazdı. Sullivan’ın desteği sayesinde çok kısa bir sürede Braille alfabesini okuyup yazmayı öğrendi ve on yaşına geldiğinde konuşmaya başlamıştı bile.

Hikayesi yayıldı ve kendisi ünlü biri oldu. Avrupa ve Amerika’daki gazete ve dergiler Keller hakkında parlak hikayeler yazdılar. Ailesinin bağlantıları ve namı ona özel okul ve elit bir kolej eğitimi de dahil birçok fırsat yarattı. Keller’ın cesaretine ve hayat dolu yazılarına hayranlık duyan Mark Twain onu Standard Petrollerinin sahibi ve Keller’ın eğitim masraflarını karşılayacak olan Henry Huttleston Rogers ile tanıştırdı. Daha sonraları Keller “Başarımı kısmen doğuştan sahip olduğum olanaklara ve çevreme borçluyum. Yükselmeyi sağlayan güce herkesin erişimi olmadığını öğrenmiş bulunuyorum” diyerek bu imkanların çevresinin kendi üzerindeki haklarını teslim eder.

Keller 1894’te, 14 yaşındayken, okula gitmeye başladı. İlkin New York’taki, Wright-Humason Sağırlar Okulu’nda, daha sonra da Cambridge Kız Okulu’nda eğitim aldı. Sullivan ona eşlik ediyor, kelimeleri avucuna harf harf kodluyordu. Bu sayede, ödev olarak verilen kitapları okuyabiliyordu. 1900’de, 20 yaşındayken, Radcliffe Üniversitesi’ne başladı. Tabi Sullivan hep onun yanındaydı. Keller, farklı biçimlerdeki adaletsizlikler arasında ilişki kurmasına yardım eden radikal düşüncelere ilk defa -1904 yılında yüksek akademik başarıyla mezun olduğu- Radcliffe’te  maruz kaldı. Kendisi ve dünyaya dair büyüyen algısı hakkında yazmaya başladı.

“Konuşmalıyım”

Ladies Home [Kadınlar Yuvası] Dergisi’nde 1901 yılında yayımlanan “Konuşmalıyım” adlı makalede, Keller şunları yazdı: “Bir zamanlar körlüğün, sağırlığın, tüberkülozun ve acı çekmeye yol açan başka nedenlerin gerekli ve önlenemez olduğuna inanırdım. Ancak zamanla bakış açım genişledi ve bu kötülüklerin ilahi takdire değil, insanoğlundan kaynaklı olduğunu, cahillik, aptallık ve günahtan kaynaklandığını fark ettim.”

Keller gecekondu mahallelerini ziyaret etti ve işçilerin ve göçmenlerin hayat ve çalışma koşullarını iyileştirmek için verdikleri mücadeleler hakkında bilgi sahibi oldu. Bu ziyaretleri hakkında Keller “Az para verip çok çalıştıran işyerlerini, fabrikaları, kalabalık varoşları ziyaret ettim. Göremiyor olsam da koklayabiliyordum.” diye yazar.

Sullivan’ın sosyalist kocası John Macy, H. G. Well’in New Worlds for Old [Eskisi Yerine Yeni Dünyalar] adlı kitabını okuması için Keller’ı cesaretlendirdi. Bu kitap Keller’ın radikal değişim hakkındaki görüşlerini etkiledi. Macy’nin politika kitapları koleksiyonunu, sosyalist metinleri ve Marksist iktisatçıların yazılarını (bunlar çoğunlukla Almanca Braille alfabesiyle yazılmışlardı) bir çırpıda okumaya başladı. Körlük hakkında ilham verici dersler vermenin yanında Keller ayrıca, radikal toplumsal ve politik meseleler hakkında konuşup yazıyordu. Derslerde Körlüğün Toplumsal Sebepleri (1911), İşsizler (1911) ve Sosyal Haklardan Yoksunlar (1931) gibi kitapların ayrıntılı analizlerini yapıyordu. John D. Rockefeller’in özel ordusunun Colorado’da işçilerle yaşanan çatışmada kömür madeni işçilerini, onların karılarını ve çocuklarını öldürdüğü Ludlow Katliamı hakkında bilgi edindikten sonra, 1915’te, Keller kendini “kapitalizmin canavarı” ilan etti.

Keller 1909 yılında Sosyalist Parti’ye katıldı; parti düşüncesini destekleyen makaleler yazıp partinin adaylarını destekledi ve işçilere grevde onların yanlarında olduğunu açıkladı. Fiziksel engeline rağmen gösterdiği kişisel cesaretin dünyaca methedilmesine karşın, şimdi politik görüşünden ötürü eleştiriliyordu. Brooklyn Eagle [Brooklyn Kartalı] dergisinin editörü Keller’ın radikal düşüncelerine saldırıyor, onları “Keller’ın gelişiminin belirgin kısıtlılığından kaynaklanan hatalar” olarak değerlendiriyordu. Sosyalist bir gazete olan Call [Çağrı]’da yayımlanan 1912 tarihli “Nasıl Sosyalist Oldum” adlı yazısında, Keller şunları belirtiyordu: “O zamanlar, bana dizdiği methiyelerde o kadar cömertti ki hatırladığımda yüzüm kızarırdı. Ancak sosyalist olduğumu açıkladığımdan beri, bana ve topluma benim kör, sağır ve hata yapmaya özellikle meyilli olduğumu hatırlatıyor.”

Kadınların Oy Hakkı, Yurttaşlık Hakları ve Savaş

Keller, birbiriyle örtüşen çeşitli meselelerle uğraşan reformcu ve radikallerden oluşan geniş çevrenin bir parçası oldu. Kadın haklarının ve kadınların oy hakkının ateşli bir savunucusuydu. 1916’da şu satırları yazdı: “Kadınlar, kendilerine adaleti getirmesi için erkeklerin şövalyeliklerine güvenemeyeceklerini keşfettiler.” Doğum kontrolünü destekliyor, bu mücadelenin başını çeken ve pek çok ortak dostu da olan Margaret Sanger’dan övgüyle bahsediyordu. Keller, kapitalistlerin fabrikalarına ucuz iş gücü sağlamak için işçilerden geniş aileler kurmalarını istediğini, bunun yanında, yoksul çocukların korkunç koşullar altında yaşamaya zorlandıklarını ileri sürüyordu. Keller’a göre “ancak doğum kontrol haklarını ellerinde tutmaları durumunda kadınlar, onları ve çocuklarını beraberinde sürükleyen acının üstesinden gelebilirler.”

O zamanlar Afro-Amerikalıların iş ve ev bulma konularında karşılaştıkları ayrımcılıklara ve uğradıkları linçlere karşı çıkan genç ve tartışma yaratan bir insan hakları kuruluşu olan Renkli İnsanların Gelişmesi için Ulusal Birlik (National Association for the Advancement of Colored People- NAACP) kurumuna para bağışında bulundu ve birliğin dergisinde yazarlık yaptı. Ocak 1916’da Kadınların Barış Partisi tarafından New York’ta bulunan Carnegie Hall konser salonunda düzenlenen savaş karşıtı bir mitingde yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Kongre, Birleşik Devletleri savunmak için değil, Amerikan sermayesini, spekülatörlerini ve yatırımcılarını korumak için çaba harcıyor. Ne tesadüf ki bu çaba, cephane ve savaş makinalarının üretimine fayda sağlayacak. Savaşa karşı çıkın, çünkü siz olmadan hiçbir savaş gerçekleştirilemez! Şarapnel parçası, gaz bombası ve diğer tüm cinayet araçlarına karşı çıkın! Ölüm ve milyonlarca insanın felaketi anlamına gelen savaş hazırlığına karşı çıkın! Sessiz kalmayın, ordunun yol açtığı yıkımlarda itaatkar köleler olarak yer almayın! Bir üretim ordusunun kahramanları olun!”

1918’de Keller, aralarında sosyalistlerin ve Dünya Endüstri İşçileri Birliği (Industrial Workers of the World) üyelerinin de bulunduğu ve başlangıçta 1. Dünya Savaşı’na karşı çıkan radikallerin fikirlerini baskı altına alan ve onları tutuklayan veya sınır dışı eden Amerikan hükümetine meydan okuma amacıyla örgütlenen Amerikan Kişisel Özgürlükler Birliği’nin (American Civil Liberties Union) kurulmasına katkı sağladı.

Ertesi sene, 1. Dünya Savaşı esnasında askerlik karşıtı direnişi desteklediği için tutuklanan Sosyalist işçi hareketi lideri ve başkan adayı, “Sevgili Yoldaş” Eugene Debs’e yazdığı mektupta şu satırlardı yazdı: “Şunu bilmeni isterim ki eğer Anayasa Mahkemesi beni, savaştan nefret ettiğim ve ona karşı çıkarken elimden geleni yaptığım için suçlu bulsaydı, bundan gurur duymam gerekirdi.”

1924 yılında, başkanlık için İlerici Parti’nin (Progressive Party) listesinden aday olan, Wisconsin’li radikal ve ateşli bir savaş karşıtı Senatör Robert La Follette için kampanya yürüten Keller, ona şöyle yazmıştır: “Senin yanındayım çünkü sen özgürlükçü ve ilerici bir hükümet için mücadele ediyorsun. Senin yanındayım çünkü sen yönetimin halkta olması gerektiğine inanıyorsun. Senin yanındayım çünkü emeğin kamusal hayata dahil olması gerektiğine inanıyorsun.”

1924 yılından sonra Keller zamanının ve enerjisinin çoğunu Amerikan Körler Derneği için konuşmaya ve bağış toplamaya adadı ancak yine de radikal mücadeleyi savundu. Feminizm düşüşe geçmeye başladığında bile, kadın haklarının propagandasını yapmaya devam etti. 1932 yılında Home (Yuva) dergisi için oy hakkı mücadelesinin ilk savunucuları Susan B. Anthony, Lucy Stone ve Elizabeth Cady Stanton’dan övgüyle bahsettiği “Muhteşem Amerikalı Kadınlar” başlıklı bir yazı yazdı. Atlantic Monthly dergisi için “Kocalarınızı Mutfağa Sokun”  isimli mizahi bir yazıyı da kaleme aldı.

1946-1957 yılları arasında beş kıtadan toplamda otuz beş ülkeyi dolaştı. 1948’de, 2. Dünya Savaşı sonunda Amerikan atom bombasıyla yerle bir edilen Hiroşima ve Nagasaki şehirlerini ziyaret etti ve nükleer savaş karşıtı bir konuşma yaptı.

Soğuk Savaş’ın dorukta olduğu 1955 yılında, Keller, önemli bir komünist aktivist olan ve Smith Yasası’nı ihlal ettiği iddiasıyla tutuklanan Elizabeth Gurley Flynn’e açık bir doğum günü kartı ve kendisini destekleyen bir mektup yolladı. Bunun üzerine, Keller ulusal bir yüz olarak da bilindiği için, Amerikan Körler Derneği’nin bazı destekçileri derneğe verdikleri desteği çekme tehdidinde bulundular. Derneğin müdürü yöneticilerinden birine şunları yazdı: “Helen Keller’ın komünistler ve onların yandaşları ile vakit geçirme alışkanlığı, muhafazakar  arkadaşları tarafından bir utanç kaynağı olarak görülmektedir.”

FBI, Keller’ı radikal görüşlerinden ötürü yetişkin yaşamının çoğunda gözetim altında tuttu. Ancak 1968 yılında yaşamını yitiren Keller, körlüğün sebeplerine işaret ettiği mücadelesiyle ekonomik ve toplumsal adaleti desteklemek için sarf ettiği çaba arasında hiçbir ayrılık görmedi.

Keller kör olmasıyla bilinir; ancak kendisi, ilerici toplumsal bakışıyla da anılmayı hak eder.

Peter Dreier, bu makaleyi, güçlü fikirleri ve uygulanabilir eylemleri bir araya getiren kâr amacı gütmeyen ulusal bir basın kuruluşu olan YES! Magazine için uyarladı. Siyaset Bilimi E. P. Clapp Ordinaryüs Profesörü Dreier, Occidental Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde ders vermektedir.. Düzenli olarak The Nation, American Prospect, Los Angeles Times, ve Huffington Post için yazmaktadır.

Bu makalenin içinde yer aldığı yeni kitabı, The 100 Greatest Americans: A Social Justice Hall of Fame [Yüz Büyük Amerikalı: Toplumsal Adaletin Onur Listesi], Nation Books tarafından yayımlandı. Kitap hakkında daha fazla bilgiye 100greatestamericans.org adresinden ulaşabilirsiniz.