“Bu şey detay değildir, bana göre temel bir şeydir”

Geçenlerde İşgal hareketi hakkındaki bir panelde, New York Üniversitesinden sol eğilimli bir profesör, adalet arayan hareketlerdeki ırk ve toplumsal cinsiyet konularına öncelik veren kimlik politikalarının aktivizmin altını oymak için CIA’in desteklediği bir komplo olabileceğini söyledi. Yorumcuların çoğu bu kadar ileri gitmiyorlar, ancak bu konulara odaklanan aktivistlerin “mücadelenin altını oyduğu” fikri ilerici örgütlenmeler içinde uzun bir tarihe sahip. Ülke genelindeki Wall Street İşgali kamplarında, bu tartışmalar sık sık gündeme geldi.

Geçen altı aydır, El Cezire televizyonundaki Fault Lines (Fay Hatları ) programı için İşgal Hareketi üzerine iki bölümlük bir belgesel yapmak amacıyla bu hareketi izliyorduk. Aktivistler eylemler planlarken ve soğuk bir kış boyunca hareketi canlı tutmak için mücadele ederlerken, onlarla haftalarca söyleşiler yaptık. Hareketin örgütleyicileri, ırk ve toplumsal cinsiyet etrafındaki bu tartışmaların, hareketi zayıflatmak bir yana, güçlenmesine katkı sağladığını ve örgütlenmeyi ekonomik krizden en çok etkilenen topluluklara karşı daha sorumlu kıldığını defalarca söylediler.

Yapısal baskıya meydan okuma süreci çok çetin geçti. İşgal Hareketinin dışına itildiğini hisseden pek çok kadın ve renkli insanla konuştuk. Zaten dışlayıcı medya yayınlarıyla incitilmiş bazı aktivistler bu çatışmaları gözlerden saklamaya çalıştılar. İç çatışmalar arttığında, bunun kamera önünde meydana gelmemesi için uğraştılar. Ancak şunu gözlemledik: Müthiş yetenekli pek çok aktivist, bu çatışmaları İşgal Hareketi içinde sürdürmeye ve hareketi kendi uğraşlarıyla güçlendirmeye uğraşıyordu.

Yüzde 99

İnsanlar 17 Eylül’de Zuccotti Parkı’nda toplandıklarında, şirketlerin açgözlülüğüne duyulan öfke, birleştirici bir çağrıydı. Bu büyük ölçüde, iktidarın zenginlerden çoğunluğa geçmesini savunan bir protestoydu. Çoğunluğu beyaz bir kitleydi, ancak geniş bir yelpazedeki sesleri birleştirmeye çabalıyordu.

Amerika’daki ekonomik kriz beyaz orta sınıfların kendi geleceklerini sorgulamasını sağlamıştı. Hızla artan işsizlik oranları, boğucu öğrenci kredi borçları ve binlerce icra takibi, süreci hızlandırdı. Bu gerçek, İşgal hareketini ileriye sürükledi. Çoğu insan farkına vardı ki, nispeten ayrıcalıklı çok sayıda beyazın varlığı artan bir meyda ilgisi ile birlikte halk nezdinde bir sempati getiriyor. Örgütleyenler bir sonraki adımın aktivizme yeni başlayan ve işgallere akın akın gelen çok sayıda genç insanın farkındalığını biran önce artırmak olduğunu söylediler. Take Back the Land (Toprağını Geri Al) hareketinin kurucularından ve çoğu İşgal’e fikir veren Max Rameau şöyle diyordu: “Bu konuşmaya devam etmek sosyal adalet hareketinin işi” .

Rameau bize şunları dedi: “ İşgalcilerin şundan emin olması lazım ki bu hareket sadece beyaz insanların belirli alışveriş merkezlerinden günlük alışverişlerini yapamadığı ve şimdi ucuz, indirim mağazalarına gitmek zorunda oldukları için ortaya çıkan bir hareket değildir... Bu hareket, gerçekten de eşitsizliğe karşı olmak zorunda olan bir harekettir. Sadece yakın dönemdeki ekonomik çöküşten dolayı ortaya çıkan eşitsizlikten değil, yıllardır bu durumda olan toplulukları da kapsayan uzun-dönemli bir eşitsizlikten söz ediyorum”. Bir doktora öğrencisi ve İşgal aktivisti olan Manissa Maharawal şöyle diyor: “Yüzde 99 sloganını seviyorum. Muhteşem olduğunu ve gerçekten birleştirici olduğunu düşünüyorum. Ancak şunu da eklemek istiyorum: Biz yüzde 99’uz ama bu yüzde 99 içinde çok farklı deneyimlere sahip olabiliriz.” 49 yaşındaki siyah bir kamu çalışanı olan Jack Bryson, oğlunun, Oscar Grant adındaki arkadaşının Oakland’da otoyol polisleri tarafından öldürüldüğüne tanık olduktan sonra aktivist olmuş. Oakland İşgali’nin kendi kamplarına Oscar Grant Plaza adını verdiğini duyduğu zaman, buna bakmak için gelmiş. Gördüklerinden çok heyecanlanmış, ama aynı zamanda karşılaştığı pek çok genç beyaz aktivistin yoksulluk ve baskı konusunda öğrenmeleri gereken çok şey olduğunu da düşünmüş. “Siyah toplum, 400 yıldır, her zaman yüzde 99 içinde olmuştur,” diyor Bryson. “Bizim dünyamıza hoş geldiniz.”

Bryson İşgal aktivistlerinin renkli toplulukların ceza hukuku sisteminde yaşadıklarını anlaması gerektiğini söyleyen pek çok kişiden biri.  Oakland İşgali’nin yoğun polis baskısıyla karşı karşıya olduğunu söylüyor. Ayrıca, çoğu kişinin farkına varamadığı şey, diyor, polis vahşeti pek çok topluluk için günlük hayatın bir gerçeği. “Siyah, genç adamlar... buraya gelmeyi ister. Ama burada ne oluyor polisle? Cumartesi geceleri gece kulübünden çıkan siyah genç adamlara olanlar ya da benzinciye giden ve polisin takip ettiği siyah genç adama olan oluyor.”

Bir hip-hop sanatçısı ve Oakland İşgali’ni örgütleyicilerinden biri olan Boots Riley şunu ekledi: “sanırım normalde olan şey şu: Medya, beyaz Amerikalıların renkli insanları yetersiz ve yabani insanlar olarak görmesini sağlıyor. beyaz Amerikalılar polisin bu insanlara bir şey yaptığını gördüklerinde, kesin bir şey yapmışlardır diye düşünüyorlar.”

“Polis hakkındaki fikirlerimiz ya da görüşlerimiz insanların neden yoksul olduklarına dair fikir ve görüşlerimizle çok bağlantılıdır.” Eğer Wall Street’i İşgal Et Hareketi Amerika’da iktidarı değiştirecek bir hareket olmayı isteseydi, bu hareketi örgütleyenler, renkli toplumların ırkçılığı deneyimlediği, kadınların ataerkilliği deneyimlediği, queer ve trans bireylerin homofobiyi ve cinsiyetçi önyargıları deneyimlediği durumlardaki temel ayrımlarla hareketin yüzleşmek zorunda olduğunu hissederdi. Eğer Wall Street’i İşgal Et Hareketi alternatif bir toplum tasarımı hakkında söz söylemek isteseydi,  aktivistlerin önce kendi ayrıcalıklarıyla yüzleşmeleri gerekecekti. Bu bilinç, ırk ve cinsiyet konularını gündeme getirdikleri için sık sık saldırılarla karşı karşıya olmalarına rağmen, harekete sıkı sıkıya bağlı renkli aktivistlerin olduğu kadar, beyaz ırkçılık-karşıtlarının de aktif örgütlenmesine bağlıydı.

“Renkli gençlerin, renkli genç kadınların öncü rolünden çok etkilendim,” dedi aktivist ve akademisyen Angela Davis Doğu kıyısında ziyaret ettiği İşgal kampları üzerine bir sohbetimizde.

“Çok sayıda beyaz erkeğin müdahil olması iyidir diye düşünüyorum. Ancak yüzde bire karşı yüzde 99 kampanyasına müdahil olmak için, yüzde 99’un kendi içinde hiyerarşik olarak geliştiğini bilmeleri gerekiyor.” Davis İşgal’in, kadınların ve renkli insanların başını çektiği doğrudan eylemin uzun tarihine ödemesi gereken bir borcu olduğunu söylüyor. Özellikle parmaklıklar ardında olanların başını çektiği direniş mirasına vurgu yapıyor.

“Bu konuları yapay olarak İşgal hareketine empoze etmediğimizi bilelim,” diye devam ediyor Davis. “İşgal hareketi esasında bu hareketlerden doğdu.” Hareket içindeki ırk ve toplumsal cinsiyet eğilimlerine karşı çıkan pek çok beyaz aktivistten biri olan Lisa Fithian için, bu bilinç artışı adalet mücadelesinin can alıcı bir parçası. Lisa şöyle açıklıyor: “Öğrettiğim şey şuydu: Derinizin rengi, cinsiyetiniz, eğitiminiz ya da bunların hepsinden dolayı daha ayrıcalıklı olanlar, bu ayrıcalıkların tümünü diğer insanların durumunu stratejik olarak iyileştirmek için nasıl kullanıyorsunuz?”

“Ayrıcalıklarımızı bilmeli, bilinçli olmalı ve bunları sosyal ilişkileri, kaynakların mevcudiyetini ve bu kaynaklara erişimi  etkin bir şekilde değiştirmek için kullanmalıyız,” diye ekledi.

Süreci Tıkamak

Güney Asya’lı bir kadın olan Manissa Maharawal Wall Street’i İşgal Et Hareketinin en belâgâtlı ve tutkulu savunucularından biri oldu. Ancak Zuccati Parkı’na ilk ziyaretlerinden birinde neredeyse hareketten ayrılıyordu. Wall Street’i İşgal Et meclisinin ilk aşamalarında bir öneriyi engellemek için yüzlerce insanın önünde renkli birkaç kişi ile birlikte ayağa kalktığı zaman, orda olanların çoğunun öfke ve düşmanlığını üzerinde hissetti. Bu “hayatımda yapmak zorunda kaldığım en tehditkâr şeylerden biridir hala” diye anlatıyor Manissa.

Öneri, İşgal Bildirgesi denilen bir belge içinmiş. Belgedeki dilin renkli insanların maruz kaldığı baskıyı yok saydığını fark etmiş. Öneriyi engellemek ve yüzlerce insanın öfkeli bakışlarıyla karşılaşmak zorunda kalmak istememiş. Ancak, diyor Maharawal, bu yapmam gereken bir şeydi. “O esnada beni etkileyen şey şuydu: Eğer İşgal Hareketinin hayatımda uzun süreli bir şey olmasını istiyorsam… en başından itibaren bu tür şeylerle uğraşan bir hareket olması gerekiyor” diye açıklıyor. “Bu da sadece şirketlerin açgözlülüğü ve finansal kurumlar üzerine değil, aynı zamanda bunların ırkçılıkla, ataerkiyle, baskıyla genel olarak nasıl ilişkilendiği üzerinde de düşünülmesini gerektirir.”

Sonuçta, Maharawal ve onun gibi düşünenler bildirgenin dilini değiştirmeyi başardılar. O zaman onun hakkındaki hayal kırıklığını ifade eden beyaz erkek aktivistlerden biri neredeyse iki ay sonra müdahalesi için teşekkür etmiş. “Yaptığın şeye gerçekten sevindim, o andan sonra çok şey öğrendim” demiş Maharawal’a. “Bu ilişkileri kurmak zordur, hareket içinde sabit bir görev gibi oldu” diyor Maharawal. “Ancak”, diye ekliyor, “bu bir detay değildir, bana göre temel bir şeydir”.

Bu hareket mevcut sisteme gerçek bir alternatif yaratmak üzere diyor Maharawal ve bu onun için, sistemik sorunlarla mücadele anlamına geliyor. “Neden sadece tüm bu baskıları yeniden üreten bir sistem üretelim? Irkçılığı, baskıyı, cinsiyet hiyerarşisini yeniden üretelim? Neden bunun bir parçası olayım?”

Sweta Vohra ve Jordan Flaherty Elcezire’deki Fault Lines (Fay Hatları) programının yapımcılarıdır. Fay Hatları, İşgal hareketi üzerine iki özel programı 20 ve 27 Mart 2012 tarihlerinde yayınlıyor.