Kuzey İrlanda’ya gitmeden önce birçok kişi tarafından kadınların özgürleşmesi konusuna değinmememiz için uyarılmıştık: “Şu an devam eden bir savaş var, bu konu alakasız. Kadınların, bu sorunla uğraşmak için daha sonra vakti olacaktır.” Orada sadece birkaç gün kaldık ve zamanımızın çoğunu işçi sınıfına mensup Katolik ev kadınları ile geçirdik. Tanıştığımız kadınların her biri bize kadın hareketi ile ilgili sorular sordu.

Britanya işgali ile ilk karşılaşmamız İrlanda Denizi’nin bu tarafında oldu. Heysham’da gemiye binerken arabamız arandı ve tahminimizce, isimlerimiz ve doğum tarihlerimiz dosdoğru ordunun bilgisayarına gönderildi. 

Belfast’a gün ağarırken vardık. Günün o saatinde, şehir oldukça kasvetli gözüküyordu. “Sorun”lar başlamadan önce şehrin yoksulluk yüzünden bitap bir halde olduğu belliydi. Şimdi ise evlerin ve dükkânların ya kepenkleri inmişti ya da bombalarla yerle bir hale getirilmişti. Her yerde dikenli teller ve kıvrımlı demirler vardı; caddelerde, büyük ihtimalle trafiği yavaşlatmak ve hızlı firarları engellemek için rampalar ve bomba yüklü arabaları durdurmak için içi yağ ya da beton dolu bidonlar bulunuyordu. Bu tedbirlerin ne kadarının “güvenlik” için ne kadarının hayatı zorlaştırmak için alındığını “olaylara dışarıdan bakan birinin” anlaması zor.  

Hayatı zorlaştırmak için var olan diğer hareketli nesneler ise silahlı devriyeler, “domuzlar” -tanklar, cipler ve başka ordu araçları- ve silahlarını size doğrultmuş askerlerdi. Yol barikatlarında sık sık (gece ve gündüz) çevrildik. Arabamız arandı ve kimliklerimiz tekrar tekrar kontrol edildi. Şehir merkezinin ara sokakları trafiğe kapalıydı. Koruma önlemleri, toplu konutlardan çok, ofislerin ve mağazaların yoğun olduğu bu bölgeye yoğunlaşmıştı. 

Getto

Toplu konutlar beklediğimizin de ötesinde, tam anlamıyla birer gettoydu. Her biri, ne kadar süreliğine orada kalınırsa kalınsın, herkesi tanımadan yaşamanın mümkün olmadığı, bağımsız bir topluluk oluşturuyordu. İşsizlik ve düşük maaşlar üzerine hazırlanmış kuru istatistiklerin sonuçları gözle görülebiliyordu. Sanki birisi olabildiğince çok insanı küçücük bir alana tıkıştırmıştı. Bu tarz planlar ancak mali gücü bu planlardan kaçmaya yetmeyecek insanlar için hazırlanabilir. 

Ama gettoların başka bir özelliği daha var. Onlar doğal birer oluşum. Kadınların ve çocukların hepsinin birbirini tanıması ve her zaman orada olmaları onları her türlü direnişin belkemiği haline getiriyor. Silahlı direniş topluluğu koruyor; ama topluluk da silahlı direnişi koruyor. Bize, silahlı direnişe olumlu yaklaşmayan bir kadının bile herhangi bir IRA üyesine kapısını açmaya her daim hazır olduğunu söylediler. “Bu toplulukta yaşayan her kadın bunu yapacaktır.”  

Kadınlar kiraları  ve faizleri toplu olarak askıya alıyor; elektrik, gaz ya da su faturalarını ödemeyi reddediyorlar. Devletin yapabileceği pek bir şey yok; tedariği kestikleri vakit insanlar vanaları tekrar açmayı biliyorlar. Ve Kuzey İrlanda’daki insanlar “yasayı çiğneme” korkusunu aşmışlar.  Sosyal Güvenlik (Refah), İşsizlik ve Hastalık Sigortası ve Aile Birikimleri ile ilgili ödenmemiş borçların hesaptan düşürüleceğini belirten yasa ile ilgili duyumlar aldık. Bu yasa, devlet uygulamaya koymaya hazır olsa, çok etkili olabilirdi; Katolik cemaatini kendilerine daha da düşman etmeye değer mi diye karar vermek zorundalar. 

Günün neredeyse her saniyesi yabancı ordunun varlığı ile şekilleniyor. Silahlı piyadeler iskân bölgelerini kontrol ediyor ve periyodik olarak -genellikle şafak vaktinden önce- evleri arıyorlar. Çocuklar sıklıkla durduruluyor. Yedi yaşında bir çocuk: “Bize şeker veriyorlar ve annemizin ya da babamızın IRA’da olup olmadığını soruyorlar.” Ailelerinde hapiste ya da alıkoyulmuş kimseler olan kadınlar –anneler, kızkardeşler, kızlar ve kız arkadaşlar- haftalarının büyük bir kısmını yemek çıkınları hazırlayıp ziyaretler için uzun yolculuklar yaparak ve Long Kesh, Crumlin Road ya da Armagh Hapishaneleri’nden birinin bekleme odasında iki ya da üç saat bekleyerek geçiriyorlar. Tanıştığımız bir kadın Long Kesh’de alıkoyulmuş olan iki oğlunu haftada iki kez, Crumlin Road’daki diğer oğlunu ise haftada bir kez görmeye gidiyordu. Bir hafta boyunca kendisini, kocasını ve diğer dört çocuğunu geçindiren 25 sterlinin [62.50 $] 15’i [37.50 $] çıkınlara gidiyordu: içerideki üç çocuk için sigara, yemek ve kıyafet. 

Bunca yüke rağmen kadınların faaliyetleri artıyor. Yakın zamana kadar sadece erkekler “ele geçiriliyordu”, şimdi ise Armagh Hapishanesi’nde 60’ın üzerinde kadın, siyasi suçlu olarak tutuklu bulunuyor. Fakat kadınların alenen siyasal etkinliklere dahil olması yine de daha güvenlikli. Protesto yürüyüşleri çoğunlukla kadınlardan, kız ve erkek çocuklardan oluşuyor. Hareketin kadınlara bu kadar belirgin şekilde bağımlı olmaya başlaması, her şeyden önce kadınların artık evdeki geleneksel işlerine vakit ayıramayacakları anlamına geliyor ve onlar bu durumla gittikçe daha çok gurur duyuyorlar. “Sorunlar başladığından beri fırında bir şey pişirmedim.” “Ben de.” Ve hepsi birden güldüler. Birkaç kadın “sorunlar” bittikten sonra mutfağa dönmeyeceğini açıkça belirtti. 

Bu tabii ki kadınların on ya da on iki çocuklu aileleri reddedeceği anlamına geliyor. Genç kadınlar bunu tartışıyorlar. Unutmayın ki, bunlar Katolik kadınlar ve birçoğu kiliseye giden, dindar kişiler. Ama kadınlar ve İrlandalı Katolikler olarak Katolik Kilisesi’ne karşıtlıkları artıyor. Başka yerlerdeki Katolik kadınlar gibi doğum kontrol yöntemleri kullanıyorlar. Kilise’nin buna karşı çıkması, direnişi desteklemeyi reddetmesi ve bazen açıkça kınaması, Kilise’ye karşı açık saldırıları kışkırtıyor. Protestanlara karşı hiçbir garezlerinin bulunmaması bizi şaşırttı; tam tersine, Katolik ve Protestan kadınlar “sorunlar”ı yaşayan kadınlar olarak birbirlerine bağlanıyorlar. Doğum kontrol yöntemlerini kullanan ve Kilise’nin diğer baskı mekanizmalarına da karşı duran kadınlar, Kuzey İrlanda’da işçi sınıfı dayanışmasına engel olan bariyerlerin ortadan kaldırılması yolunda en umutlu adımlardan birini atıyorlar. 

Her Şey Değişiyor 

Belfast’teki kadınların çoğu ev kadını (daha önce göstermeye çalıştığımız gibi, bunun orada tamamen başka bir anlamı olsa bile). Ama göç etmeyen genç kızlar (erkekler için de aynı şey geçerli) mağazalarda ya da fabrikalarda beş-on yıl öncesinin Londra maaşları kadar düşük maaşlara çalışıyorlar. Ayrımcılık ve tehdit yüzünden daha da az kadın işe gidiyor. Kadınlara, kendi topluluklarında olduğu gibi işte de örgütlenip örgütlenmediklerini sorduk ve bir kadın şöyle yanıt verdi: “Onlara çalışmamalarını söylüyoruz. Herkese fabrikalardan çıkmalarını ve Sosyal Güvenlik’e geçmelerini, böylece direnişe daha çok zaman ayırabileceklerini söylüyoruz.” 

Kadınların ev içi emeğinin ücretlendirilmesine pratik bir perspektiften sıcak bakmaları şaşırtıcı değildi. “Ev içi emeğin ücretlendirilmesi mi? Bunu destekliyorum. Zaten pek ev işi yapmıyorum.” 

Öyleyse, henüz kesinleşmemiş sonuçlarımız neler? İlk olarak, Kuzey İrlanda’da kadınların yaşadıklarını ve gerçekleştirdiklerini görünür kılmalıyız. Ama bunu yapabilmek için, kadınlar olarak direnişlerini yepyeni bir bağlamda ele almalıyız. Yola çıkmadan önce bize söyledikleri gibi bu, direnişle “alakasız” bir durum değil ve yalnızca direnişle de “alakalı” değil. Çok mühim bir şey. Bir taraftan, kadınlar daha cesur davranıyorlar. Onların rahat olabilmeleri, diğerlerinin onlara belirgin bir biçimde bel bağlamalarına olanak sağlıyor. Diğer taraftan, kadınların feminist ihtiyaçları ve Kilise’nin gücü arasındaki çatışma İrlanda’daki işçi sınıfı direnişinin tarihinde yeni bir sayfa açıyor. Kadınlar kendi mühim rollerinin onlara verdiği gücün gittikçe daha çok farkına varıyorlar. 

Aynı  zamanda, gençler ve çocuklar da (biz oradayken okul grevine gidiyorlardı) kendi önemlerini ortaya koydular. Ne kadar önemli oldukları İngilizlerin on dört okul çocuğunu alıkoymasından anlaşılabilir; bu İngilizlerin imajlarını pek de düzeltmelerine yardımcı olan bir hareket sayılmaz. Erkekler ve kadınlar, yetişkinler ve çocuklar, yaşlılar ve gençler gün geçtikçe birbirlerini gittikçe daha çok politik yoldaşlar olarak görmeye başladılar. Bu şekilde, aile geleneksel güç ilişkilerinin göz ardı edildiği politik bir birime dönüştü. 

Kuzey İrlanda’daki direniş cemiyet temelli bir saldırı, fabrika temelli değil. Geçmişte, işsizlik –maaşların yetersizliği- bu direnişin zayıf noktasıydı. Her zaman eğer fabrikada çalışılmıyorsa, güç elde edilemeyeceği düşünülürdü. Ama Kuzey İrlandalılar silahlı direniş aracılığıyla cemiyetin gücünü gösterdiler. Kadınlar da maaşları olmağı halde hiçbir zaman işsiz kalmadıkları bu cemiyet içerisinde güç elde edebilirler (her zaman evde çalışıyoruz ama bunun için para almıyoruz). Kuzey İrlanda’daki kadınlar bu gücü elde edebilecekleri dayanak noktasını buldular. Direniş hususunda bizden daha ileri seviyedeler ve bu şekilde evdeki işlerini reddediyorlar. Ayrıca onlar fabrikayı bir alternatif olarak görmüyorlar. Tanıştığımız hiç kimse, erkek ya da kadın, evin dışındaki işler için direndiklerini düşünmüyordu. Silahlanıyorlar ya da silahlananları destekliyorlar ve devletin otoritesine karşı koyuyorlar. Kira grevlerine giderek ya da işlerinden istifa ederek yıllar önce onlardan çalınan zenginliği geri talep ediyorlar. Onlar “işsiz” değiller; sadece kendileri yararına meşgul ve aktifler.  

Öyleyse, bunca acıya, ölenler için çekilen kedere ve bitmek bilmeyen gerginliğe rağmen, insanları, özellikle de kadınları, gerçekten birleşmiş bulmamız çok da şaşırtıcı değil. Şu an ne olursa olsun, geçmişle bir kopukluğun olduğu, gelişip değiştikleri ve hiçbir şeyin bir daha eskisi gibi olmayacağı onlar için aşikâr.

Kadınların Gücü Kolektifinden Bazı Kadınlar

Londra