Cora Fernández Anderson [1]
Editörün notu: Uruguay'da çıkarılan yeni bir yasa, gebeliğin ilk üç ayında bulunan kadınlar için kürtajı daha erişilebilir hale getirdi. Different Takes bu sayısında, bu yasayı mümkün kılan savunuculuk kampanyasını ve siyasi bağlamı ele alıyor. Gelişmeleri kutlamak için pek çok neden olsa da, kadınların özerkliği ve kürtaj hakları üzerinde ciddi kısıtlamalar hâlâ devam ediyor. Uruguay deneyimi, Latin Amerika ve Karayipler'deki benzer mücadeleler için bize önemli dersler sunuyor.
- Betsy Hartmann ve Anne Hendrixson
17 Ekim 2012 tarihinde Uruguay, gebeliğin ilk üç ayında isteğe bağlı olarak yapılan kürtajı suç kapsamından çıkaran Latin Amerika ve Karayipler’deki 33 ülke arasında üçüncü ülke oldu.[2] Bölge, kadının hayatını kurtarma pahasına dahi olsa kürtajı her koşulda yasaklayan dünya çapındaki on ülkenin yedisine sahip olma gibi acıklı bir rekoru elinde tutuyor.[3] Bu arada tüm kıtada her yıl 4,4 milyon kürtaj uygulanıyor, bunların % 95'ini güvencesiz kürtaj oluştururken bu durum anne ölümlerinin de % 12'sine neden oluyor.[4] Hem Uruguay örneğini hem de bu yeni yasanın parlamentodan başarıyla geçmesinin ardındaki nedenleri anlamak, bölgenin geri kalanında da kürtajın suç olmaktan çıkarılması için yapılacak çalışmalar adına faydalı bir ilk adım olacaktır.
Uruguay'daki kürtaj reformu, kürtajın suç olmaktan çıkarılması için kadın örgütleri tarafından 11 yıl boyunca sürdürülen kampanyanın ve parlamentodan konuyla ilgili bir yasa geçirmek için 1985'deki demokrasiye geçiş sürecinden bu yana gerçekleştirilen yedi başarısız girişimin sonucunda ortaya çıktı. Ne var ki yeni yasa tasarısı kadınların tümünün uğrunda mücadele etmiş olduğu taleplere yanıt veren türden bir tasarı değil. Daha da önemlisi, tasarı kadının kendi bedenini kontrol etme hakkını açık bir şekilde savunmuyor. Buna rağmen, meseleyi ustaca dile getirme yoluyla bilinç yükseltmek, mücadelenin meşruiyetini arttırmak için önemli toplumsal aktörlerden destek almak ve solcu milletvekilleriyle yakın çalışmalar yürütmekten oluşan üç ayaklı strateji, kampanyanın kısmi başarısının arkasındaki ana etken olarak kabul edilmelidir.
Yeni yasa, kürtaja erişimi arttırıyor. Bu yasa parlamentodan geçmeden önce kürtaja erişim 1938 tarihli başka bir yasa tarafından sınırlandırılmıştı; eski yasaya göre kürtaj tüm koşullarda suç olarak kabul ediliyor ancak bazı hafifletici etkenler göz önünde bulundurulduğunda yargıçlara cezayı azaltma ya da ortadan kaldırma izni veriliyordu.[5]
Yeni yasa kadınlara hamileliklerinin ilk üç ayında kürtaj izni vermekle birlikte bu izni çeşitli şartlara tabi tutuyor. Kadınlar aldıkları kürtaj kararını gerekçeleriyle birlikte bir tıp doktoruna, ve bu doktor tarafından oluşturulan ve kadınları yasanın içeriği, kürtaj prosedürünün riskleri ve evlat edinme gibi alternatifler hakkında bilgilendirmekten sorumlu üç kişilik bir uzman heyetine (bir jinekolog, bir psikolog ve bir sosyal hizmetler uzmanı) anlatmalı. Ardından, kadınlar verdikleri kararı enine boyuna "düşünmek" üzere en az beş gün beklemek zorunda. Tüm sağlık kurumları, kamu hastanelerinde ücretsiz olarak verilecek olan bu hizmetleri sunmakla yükümlü. Ayrıca, vicdanı nedenlerle yasaya itiraz eden dini kurumların ve doktorların, hastaya talep ettiği kürtajı yaptıracağı alternatif bir yer sağlaması gerekmekte.[6]
Kadınların mücadele ettiği şey bu değildi
Yukarıda belirtilen şartlar, parlamento müzakereleri sırasında daha geniş bir destek sağlamak için orijinal yasa tasarısına eklendi.[7] Tasarıyı sunan ve 1995'den beri kürtajın suç olmaktan çıkarılması için uğraşan senatör Mónica Xavier, önerilenin mevcut durumda mümkün olabilecek en iyi yasa olduğunu ifade etti. Xavier yine de kürtaj için şart koşulan tüm koşulların ortadan kaldırılması için mücadeleye devam etme niyetinde olduğunu belirtti.[8] Pek çok kadın örgütü Xavier’in görüşüne katılmayarak yasanın eksiklerini açıkça eleştirdi.[9]
Kadın örgütlerinin en temel eleştirisi, hâlâ suç olarak tanımlanması nedeniyle yasanın aslında kürtajı suç kapsamından çıkarmadığı ya da yasallaştırmadığı yönünde.[10] Kürtaj talebinde bulunan kadının yeni mevzuattaki şartlara uyması halinde, yasa kendisini yalnızca var olan cezaların icrasını askıya almakla sınırlandırıyor. Kürtaj hâlâ bir suç olarak tanımlandığı için, kadın yasanın şart koştuğu tüm adımları takip etmiş olsa bile ihbar edilebiliyor. Bu nedenle kürtaj hâlâ bir hak olarak kabul edilmemekte ve toplum tarafından damgalanmaktadır.
İkinci olarak, kadın örgütleri, kadınların kürtaj kararlarının gerekçelerini öncelikle bir doktora bildirmek zorunda olmalarını ve ardından “mahkeme”yi andıran bir heyetle karşı karşıya bırakılmalarını eleştirmekteler. Bu heyetlerin yasanın şart koştuğu şekilde kürtaj olmayı kabul eden kadınları caydırmaya yönelik bir araç haline ne ölçüde dönüşeceğini[11] ya da sadece bürokratik bir kontrol mekanizması mı olacağını zaman gösterecek. Bunu da muhtemelen özel tıbbi kurumların ve uzmanların kürtaj hakkındaki görüşleri belirleyecek. Bu durum, ülkenin neresinde yaşadıklarına bağlı olarak kişiler arasında kürtaja erişim konusunda eşitsizliklere neden olabilir.
Üçüncü olarak, kürtajın suç olmaktan çıkarılması için mücadele eden kadınlar yeni mevzuatla birlikte kürtajın sadece sağlık kurumlarında doktorlar tarafından gerçekleştirilmesi koşuluyla yasal olacak olmasına itiraz ediyor. Mizoprostol kullanma yoluyla gerçekleştirilen tıbbi kürtajlar hamileliğin ilk üç aylık döneminde yapılmış olsa dahi yasadışı kabul ediliyor ve bu nedenle kovuşturmaya tabi tutuluyor. Bir sağlık kurumuna başvurmak ve kürtaj kararının doktor tarafından onaylanması zorunluluğu kadınların kendi bedenleri hakkında karar vermekten aciz oldukları yönündeki genel algıyı pekiştiriyor, sağlık kurumlarının kadınlar üzerindeki iktidarını güçlendiriyor ve kırsal bölgelerde yaşayan kadınların kürtaja eşit erişim sağlamalarına engel teşkil edebiliyor.
Son olarak, tüm koşullar yerine getirilmiş dahi olsa yasanın kürtaja erişimi garanti altına almayan sağlık kurumlarına ya da doktorlara yönelik herhangi bir yaptırım zorunluluğu getirmemesi eleştiriliyor. Eğer kadınların talep ettikleri kürtaja erişimleri engelleniyor ise, kürtaj için yasal olan süre geçmiş olabiliyor ve bu durumda suç işlediği için cezalandırılacak olan sağlık kurumu değil yine kadınlar olacaktır.
Bu tartışmalar Uruguay'da nasıl mümkün oldu? Latin Amerika'nın geri kalanı için dersler
Uruguay’ın kürtaj reformunu mümkün kılan temel neden, kadın örgütleri tarafından başlatılan muazzam kampanyadır. Bu örgütlerin gücü çok sayıda kadını harekete geçirebilmelerinden kaynaklanmadı, her ne kadar sokak eylemleri düzenlemiş olsalar da eylemler hiçbir zaman kitlesel bir katılıma sahne olamadı. Aksine, bu başarının anahtarı kadın örgütlerinin önemli toplumsal aktörlerin desteğini almaları, parlamentodaki konuya sıcak bakan milletvekilleri ile yakın işbirliği kurmaları ve meseleyi toplum içinde yankı uyandıracak bir şekilde ifade etmeleriydi. Kürtaja yönelik yasa tasarıları, solcu milletvekilleri tarafından 1985 yılından bu yana her parlamentoda gündeme getirilmiştir. Buna rağmen, bu tasarılar ancak 2001 yılında başlatılan kürtajı suç olmaktan çıkarma kampanyası sonrasında milletvekillerinin çekmecelerinde öylece beklemek yerine parlamentoda gerçek anlamda tartışılabildi. Bu tartışmalar sırasında tasarı zamanla daha fazla destek toplayarak yeni yasanın yakın zamanda kabul edilmesiyle sonuçlandı.
Güvenli olmayan düşükler nedeniyle anne ölümlerinin artmasıyla birlikte üç kadın örgütü 2001 yılında bir araya geldi ve kürtajın suç olmaktan çıkarılmasını talep etti. İleride mücadelenin önemli aktörlerine dönüşecek olan bu kurumlar MYSU (Mujer y Salud Uruguay),[12] CNS (Comisión Nacional de Seguimiento por Democracia, Equidad y Ciudadanía),[13] ve CLADEM Uruguay (Comité de América Latina y el Caribe para la Defensa de los Derechos de la Mujer)[14] idi. Aynı yıl boyunca yaklaşık 60 kadın örgütü kampanyaya dahil oldu ve Ciudadana Contra el Aborto Inseguro[15] isimli bir inisiyatif kurarak stratejilerin ve eylem planlarının tartışıldığı yeni bir alan açtılar. Bu süreç de 2003 yılında başlatılan Ulusal Koordinasyon Kampanyası’na evrildi.
Kampanya, 2002 yılında "Üreme Sağlığının Savunusu" isimli bir yasa tasarısı hazırlamak için kararlı olan bir grup milletvekiliyle çalıştı. Bu tasarı alt kuruldan geçti ancak daha sonra Senato'da iptal edildi. Bunu takip eden girişimler de muhalefet ile karşılaştı, ancak kadın grupları, sol partilerden oluşan ve platformlarına kürtaj reformunu da dahil eden bir koalisyon olan Frente Amplio üyesi ilerici milletvekilleriyle yakın çalışmaya devam etti.
Stratejilerinin bir parçası olarak, önemli toplumsal aktörlerle bağlantılar kurmak ve bu bağlantıları güçlendirmenin yanı sıra toplumda kürtaja yönelik bilinç yükseltmek için de çalıştılar. Mevcut kürtaj yasasının durumunu anlatmak ve yeni yasa tasarısının kadın sağlığını ve haklarını nasıl arttıracağı üzerine insanları bilgilendirmek için ülkenin dört bir yanını gezdiler. Televizyon spotları da içeren bir medya kampanyası başlattılar. En önemlisi, medya kampanyaları boyunca kürtajı bir halk sağlığı ve sosyal adalet meselesi olarak tanımlamayı seçtiler. Güvenli olmayan kürtaj nedeniyle artan anne ölümlerine odaklanarak ve yasadışı kürtaj yüzünden ölen genç ve yoksul kadınların sayısının orantısızlığına vurgu yaparak kürtaj hakkı karşıtlarının savunduğu "yaşamdan yana olma" çerçevesini tekrar sahiplendiler. Ayrıca kürtajı bir insan hakları meselesi olarak da ifade ettiler, ki bu, Uruguay toplumunda yankı uyandıran bir kavramdı. 1973-1985 yılları arasında Uruguay, 1970’lerde dünyada kişi başına düşen siyasi tutukluların en çok bulunduğu ülke olma gibi olumsuz bir fark yaratan askeri diktatörlük ve devlet terörü sürecinden geçmişti. Son olarak kürtaj reformu, demokrasi için önemli bir ön koşul olarak tanımlandı. Demokratikleşme, Uruguaylılara siyasi ve sivil haklar getirmişti, ancak kadınların kendi bedenlerini kontrol etme hakları yoksa tam vatandaş olamayacaklardı.
Önemli toplumsal aktörlerden destek alma noktasında, kampanya en başından itibaren ana devlet üniversitesinden (Universidad de la República) Uruguay Doktorlar Birliği'nden, merkezi işçiler sendikası'ndan (PIT CNT), ve Methodizm yanlısı Kiliseden ve Valdense Kilisesi’nden resmi olarak tanınmayı ve sponsorluk almayı başardı. Röportaj yaptığım kadınlara göre bu durum taleplerinin meşruiyetini artırdı ve böylece bunlar artık küçük bir grup "radikal feminist"e ait talepler olarak itibarsızlaştırılamadı.
Son olarak, kampanya sivil toplumda çalışan kadınlar ve kürtaj reformu konusunda kararlı olan feminist milletvekilleri arasındaki bağlantıların avantajını kullandı ve bu bağlantıları güçlendirdi. Son on yıl boyunca geliştirilen bu yakın işbirliği, askeri diktatörlüğe karşı yürütülen ortak bir aktivist tarih sayesinde mümkün kılındı. Demokratikleşme sürecinde, kadın aktivistler ve siyasi partiler içinde çalışmaya karar verenler, yeni demokratik hükümet için kürtajın suç olmaktan çıkarılması ihtiyacını da içeren bir toplumsal cinsiyet ajandası hazırlamışlardı. Kadınlar, o tarihten beri, hem hükümet içinde hem de dışında kürtaj reformu için mücadele etmişlerdir.
Kampanyayı yürüten kadınlar ve kürtaj reformunda kararlı olan milletvekilleri arasındaki işbirliği çok sıkıydı. Düzenli olarak yapılan toplantılar haricinde, kadın grupları milletvekillerinin yasa tasarısını tartışırken kullanabilecekleri kürtajla ilgili teknik belgeler hazırladılar, ne yönde oy kullanacaklarını saptamak için tüm partiler ve vekilleri ile konuştular, ve vekiller yasa tasarılarına sahip çıkılması ve diğer parlamento üyeleri üzerinde baskı yaratılması için sosyal toplumsal desteğe ihtiyaç duyduklarını belirttiklerinde gösteriler organize ettiler.
Sırada ne var?
Yeni yasa, kadın örgütlerinin mücadelesini verdiği ideal düzenlemeyi yansıtmasa da, kampanyanın zaman içinde gösterdiği direnç ve sebat, Uruguaylı kadınların burada durmayacağının bir göstergesi. Özel gereksinimlerin ortadan kaldırılması için verilen mücadelenin yanı sıra, uzman heyetlerin ve kürtajı vicdanı nedenlerle reddedenlerin, kadınları haklarından mahrum bırakmadığından emin olmak için kampanyanın bundan böyle yeni yasanın nasıl uygulandığını takip etmesi gerekiyor.
Buna ek olarak, muhafazakâr Partido Nacional çoktan yeni yasa üzerinde bir referandum yapmak istediğini ifade etmiştir. Bu durumda, herkesin arzu ettiği bir durum olmasa da kampanya mevcut yasayı savunma görevini üstlenmek zorunda kalacak.
Latin Amerika genelindeki yapısal ve bağlamsal farklılıklar, kampanya deneyiminin her yerde benzer biçimde tekrarlanmasını zorlaştırabilir. Uruguay, diğer ülkelere oranla daha seküler kabul edilir[16] ve her zaman insan hakları reformlarında ön planda yer almıştır.[17] Ancak bu farklılıklara rağmen, kürtajın suç olmaktan çıkarılması noktasında elde edilen bu kısmi başarının, harekete bölge boyunca yeniden enerji verecek bir ilham kaynağı olacağı, ve Nikaragua ve El Salvador gibi ülkelerdeki kürtaj yasalarındaki yakın zamanlı sertleşmeleri dengeleyeceği açıktır. Ulusal kampanyalar, 28 Eylül Latin Amerika Kampanyası aracılığıyla kürtajın suç olmaktan çıkarılması için hâlihazırda birbirleriyle koordine içindeler. Bu yüzden, Uruguay vakasından ders almak ve üzerine kafa yormak için gereken fırsatlar çoktan mevcut durumda.[18]
Ayrıca, bazı Latin Amerika ülkelerindeki kürtaj ve eşcinsel evlilik reformları Katolik Kilisesi’nin artık yenilmez bir engel olmadığını kanıtlıyor. Özellikle, kürtajın 2007 yılında Meksiko'da suç olmaktan çıkarılması, güçlü bir Katolik Kilisesi’ne ve ibadetlerini icra eden çok sayıda Katolik’e sahip olan bir ülkenin bile kiliseye karşı tavır alabileceğini gösteriyor.[19] Bununla birlikte, Uruguay sekülerizmi belirleyici faktör olmamış bile olabilir. Kadınların güçlü şekilde örgütlenmiş kampanyalar biçimindeki aktivizmi, örneğin Uruguay'da ülke bağlamına duyarlı olmakla birlikte kamuoyuna, önemli toplumsal aktörlere ve milletvekillerine yönelik çeşitli stratejiler geliştirir, bu da Latin Amerika'nın çoğunda hâkim olan kısıtlayıcı kürtaj yasalarını en nihayetinde sona erdirecek olan şeydir.
[1] Cora Fernández Anderson, Karşılaştırmalı Üreme Politikalarında Five College Andrew W. Mellon doktora sonrası akademi üyesidir. Notre Dame Üniversitesi’nden Uluslararası Barış Çalışmaları yüksek lisans ve siyaset bilimi doktorasına sahiptir. Araştırmaları Latin Amerika’da insan hakları ve kadın hareketleri üzerinedir. Şu anda Arjantin, Sili ve Uruguay’daki kürtajı suç olmaktan çıkarma kampanyalarının başarı ve aksaklıklarını tartışan bir proje üzerine çalışmakta.
[2] Uruguay, Küba ve Guyana'dan sonra üçüncüdür. Meksiko, 2007 yılında kürtajı suç olmaktan çıkardı ancak bu yasa başkent ile sınırlıdır. Diğer Meksika eyaletleri, kürtaja yönelik kısıtlamaları aslında bu yasadan sonra daha da artırmıştır. 31 eyaletten 13’ü anayasalarını yaşamın ana rahmine düşme anından itibaren başladığını ifade edecek şekilde değiştirdiler.
[3] Bu ülkeler Şili, Dominik Cumhuriyeti, El Salvador, Haiti, Honduras, Nikaragua ve Surinam'dır. Latin Amerikalı olmayan ülkeler Filipinler, Malta ve Vatikan'dır.
[4] Guttmacher Enstitüsü, "Facts on Abortion in Latin America and the Caribbean [Latin Amerika ve Karayipler’de Kürtaj ile ilgili Gerçekler]," In Brief, (Ocak 2012), http://www.güttmacher.org/pubs/İB_AWW-Latin-America.pdf.
[5] Bu faktörler şunlardır: kürtajın ilk üç aylık dönemde ve tecavüz, annenin sağlığı için risk oluşturması, çocuğu desteklemek için gereken ekonomik kaynakların eksikliği ya da kadının onurunu korumak gibi gerekçeler sonucunda gerçekleştirilmesi.
[6] Tecavüz durumunda, kürtaja 14. haftaya kadar izin verilecektir. Annenin sağlığı için risk oluşturmak ya da rahim dışında yaşamayı imkânsız hale getiren anomaliler durumunda, kadın geç dönem kürtaja erişebilecektir. Dini kurumların ve doktorların bu yasaya uymaya vicdanı nedenlerle itiraz etmeleri halinde, hastaya talep ettiği kürtajı olabileceği alternatif mekânlar sunmaları gerekir.
[7] Müzakereler çoğunluk partisi Frente Amplio [Geniş Cephe] (Uruguay'da 2004 yılından bu yana iktidarda olan ve sol partilerin oluşturduğu koalisyon), ve Bağımsız Parti mensubu olan ve bu değişikliklerin uygulanması halinde yasa tasarısını destekleyeceğine –böylece tasarının parlementodan geçmesi için gereken oyu sağlayacağına– söz veren bir milletvekili arasında gerçekleşti.
[8] Bakınız: La Republica, "Lo Posible," (25 Eylül, 2012).
http://www.diariolarepublica.net/2012/09/lö-posible/.
[9] Bakınız: MYSU'nun açıklaması (25 Eylül, 2012), http://www.mysu.org.uy/Hoy-se-vota-ley-del-aborto.
[10] 1938 yasası yürürlükten kaldırılmadığından beri bu durum böyledir.
[11] Yasa, heyetin rolünün kadına "hamileliğini sona erdirmeye iten sebeplerin üstesinden gelmesi için psikolojik ve sosyal destek vermek" olduğunu belirtiyor. Bakınız: Yasa 18.987, http://www.mysu.org.uy/Hoy-se-vota-ley-del-aborto.
[12] MYSU (Uruguay'da Kadınlar ve Sağlık), kadın sağlığı alanında çalışanlara toplanmaları ve çalışmalarını koordine etmeleri için bir mekân sağlamak amacıyla kadın aktivistler tarafından1996 yılında kuruldu. 2004 yılı itibariyle sivil toplum kuruluşu (STK) statüsü kazandı.
[13] CNS (Demokrasi, Eşitlik ve Vatandaşlık Ulusal Komisyonu), Uruguay devletinin Birleşmiş Milletler uluslararası konferanslarında (Kahire 1994 ve Pekin 1995) verdiği taahhütleri takip etmek amacıyla 1996 yılında kuruldu.
[14] CLADEM (Latin Amerika ve Karayipler Kadın Haklarını Savunma Komitesi Uruguay), bölgede kadın hakları için mücadele eden kadın örgütlerinden oluşan bir ağdır. 1987 yılında San José de Kosta Rika'da kurulmuştur ve 2001 yılından bu yana Uruguay da dâhil olmak üzere en az on dört ülkede bölgesel ofisleri vardır.
[15] Güvenli Olmayan Kürtaj Karşıtı Vatandaş Girişimi
[16] Uruguay kilise hegemonya indeksi (kendini Roman Katolik olarak tanımlayan ve en az haftada bir kez dini hizmetlere katılan nüfusun yüzdesini ölçer) güney yarımküredeki ülke indeksleri arasında en düşük orana sahiptir. Uruguay'da kendini Katolik olarak tanımlayanların sadece % 13’ü en az haftada bir kez kiliseye gidiyor (bu oranı Brezilya'daki % 36 ve Meksika'daki % 62 ile karşılaştırın) ve % 50’si de kilise hizmetine hiç katılmadığını belirtiyor. Bakınız: Frances Hagopian, "Latin American Catholicism in an Age of Religious and Political Pluralism: A Framework for Analysis [Dini ve Siyasi Çoğulculuk Çağında Latin Amerika Katolikliği: Analiz için bir Çerçeve]," Comparative Politics Vol. 40, No 2 (2008).
[17] Boşanma (1907), resmi nikâh (2008), cinsiyet kimliği yasaları (2009), ve eşcinsel çiftler için eşit evlat edinme hakkı (2009) reformları. Eşcinsel evlilik yasa tasarısı hâlâ parlamentoda onay bekliyor.
[18] Latin Amerika'da kürtajı suç kapsamından çıkarılması için gerçekleştirilen 28 Eylül kampanyası, farklı ülkelerdeki aktivistlerin aralarında iletişim kurmaları ve deneyimlerini paylaşmaları amacıyla 1990 yılında ortaya çıktı.
[19] Katolik Kilisesi'nin hegemonyası en kısıtlayıcı kürtaj politikasına sahip olan Şili'de nispeten düşük, toplumun % 62’sinin en az haftada bir kez dini hizmetlere katıldığı Meksika’da yüksektir. Hagopian, "Latin American Catholicism in an Age of Religious and Political Pluralism.”