(Bu yazı 7 Ekim 2012 tarihli Radikal gazetesinde yayınlanmıştır.)
Türküler 'gerçektir' biliyorsunuz. Yaratıcısında sansür, otosansür yoktur. Ve biliyor musunuz ki bu türküleri 'yakanlar' sadece erkekler değil.
İskender Pala, geçenlerde bir programda; “Türkülerdeki erotizmin kadını aşağılamasından rahatsızım. Kadınları, alınır-satılır bir meta olarak gören türkülerimiz var. Düğmelerin dar geldiğini falan anlatan türküler var. Bir takside taksi şoförü bu şarkıyı açsa rahatsız olmaz mısınız? Neşet Ertaş ’ın türkülerinde de erotizm vardır. ‘Bir tenhada can cananı bulunca...’ diye başladığınızda istediğiniz sahneyi üretebilirsiniz. Erotizmin nezih ve zarafete bindirilmiş kısmı başımla beraber, ondan heyecan duyarım, lezzet alırım. Ama kadınları aşağılayan türküleri artık radyolarımızda çalıp söylemeyelim” buyurmuş..
Neşet Ertaş yaşasaydı, sadece iki kelimeyle verirdi cevabını: “Sevişmek ibadettir..”
Yukarıdaki cümleyle başlayıp bitirebilirdim bu yazıyı ama henüz Neşet Abi gibi kısa cümleler kuramıyorum.. Ben kendimi jurnalleyerek başlayayım: Bayılıyorum ‘erotik’ türkülere! O türkülerdeki mizah, hayal gücü gülümsetiyor beni: “Çözüver düğmelerin, göreyim sinelerin”, “Kurban olam diline, dolanayım beline”, “Geceler çok uzundur, yalnız yatılır mı”... Pek keyifli oluyor söylemesi.. Hatta bağışlasınlar, seyircilerimizden de ‘şikâyetçiyim’: Bağıra bağıra, utanmadan söylüyorlar bizimle birlikte..
Aman ha, şaka yapıyorum... Fakat anladığım kadarıyla, siz çok ‘ciddisiniz’.. Şarkıları, türküleri hedef göstermek, ‘yasaklanmasını’ talep etmek, size tuhaf gelmiyor mu İskender Bey? Dinlemeyiverin beğenmiyorsanız.. Siz sevmiyorsunuz diye mahrum mu olalım bu türkülerden? ‘Yasaklama’ hevesiniz bana araştırmayı, yazmayı çok sevdiğiniz Osmanlı dönemini, padişahların fermanlarını çağrıştırdı: “Ahlâka mugayir türkülere tez vakitte yasak getirile!”, “Böyle açık saçık türküleri söyleyenlerin konser vermeleri yasaklana!”, “Ve hatta bu ahlâk yoksunu kişiler, zindana tıkıla!”
“Yok canım, daha neler!” diyemiyoruz ne yazık ki. Osmanlı’ya kadar gitmeye gerek yok; şarkıları, türküleri yasaklayan zihniyet nice ozanın, sanatçının konserlerine yasak getirdi; onları hapishanelere gönderdi; göndermeye de devam ediyor.
Memleket özlemi, aşk acısı, yönetenlere başkaldırı gibi onlarca temayı içeren türküler, ‘gerçektir’ biliyorsunuz.. Gerçekten yaşanmış hayatları anlatır ‘türkü’ dediğiniz şey. Yaratıcısında sansür, otosansür yoktur.. Diline geldiği haliyle söyleyiverir duygularını. Ve biliyor musunuz ki, bu türküleri ‘yakanlar’ sadece erkekler değil. Kadınlar da yaşadıkları her şeyi tüm çıplaklığıyla dile getiriyorlar.. Doğum, ölüm, ayrılık gibi, aşk ve cinsellik hakkında da ne düşünüyor, ne yaşıyor -ya da yaşayamıyorlarsa- türküler aracılığıyla anlatıyorlar. Bakın, kendinden çok yaşlı bir erkekle evlendirilen kadın nasıl dert yanıyor:
“İhtiyar adamın merdivenden inişi / Oynaşırken fırladı gitti ön dişi.”
Bu örneği verdim; çünkü açık saçık türküler sadece erkeklerce yapılmıyor. Ve dolayısıyla anlatılan sadece kadın bedeni değil.. Kadınlar da erkekleri anlatıyor utanıp sıkılmadan.
Eğer ‘türkülerde kadının dile getirilişi’ rahatsız ediyorsa aşağıdaki gibi örneklere bakmanızı öneririm (ama bunlara bile yasak getirilmesi değildir dileğim; isteyen söyler, dinler):
“Karac’oğlan der ki, geldim kapına / Mâil oldum cemâlına, yapına / Baban senin ne istiyor tapuna / Para ile geldim satın almaya...”
Şimdi tüyleri diken diken olmayan kadın var mıdır? ‘Kadını aşağılamak’, ‘metalaştırmak’sa mevzu, daha net örnek var mıdır?
Kadınların ‘konu edildikleri’ türküleri dinlediğinizde ‘kadına bakış’ açısından çok fazla sorun saptayabilirsiniz. İşte tanıdık bir türkü; kadının giyimine karışma hakkını kendinde gören, bunu da ‘namus adına’ yaptığını söyleyen bir erkeğin ağzından: “Düriyemin güğümleri kalaylı / Fistan giymiş etekleri alaylı… / …Giyme dedim, giydin sen o alleri / Başıma getirdin türlü halleri / Düşman ettin bana bütün elleri...” ‘’
İçlerinde çok net şiddet var: “Eğer allı morlu giyinir, kendini gösterirsen elâleme, başına gelecekleri sen düşün!” diyor açık açık.
Bir de kadınların ‘erkek şiddetini’, ‘erkek dünyayı’ anlattıkları türküler var.. Orada yatan gerçeklik var.. Ve de yaşadıklarına sessiz kalmayışları:
“Ana besler hurmayla / El oğlu döver yarmayla / Öldüm ele yalvarmayla / İki gözüm hain anam / Yaktın beni zalim babam...”
‘Koca evinde’, belki de evlendiği hafta başlayan şiddetten mustarip kadın. Muhtemelen anne-babasının evine dönmek istemiş; fakat “Dön kocanın yanına!” cevabıyla, şiddet gördüğü ve görmeye devam edeceği koca evine dönmek zorunda kalmış. Her gün en az birini okuduğumuz ‘kadına yönelik şiddet’ haberlerinin yüzlerce örneğinden biri..
‘Erotik türküler’den buraya geldi konu ama bile isteye... Şiddeti ‘normal’ gösteren, ‘teşvik eden’ türkülerin yanında o kadar masum ki erotik türküler. Rahat bırakın açık saçık türküleri, sevmeye, sevilmeye davet etsin insanları; zarar gelmez onlardan.. Eğer gerçekten kadınları korumaksa niyetiniz, derdiniz; ‘açık saçık’ türkülere değil, ‘açık açık’ erkek şiddetini / erkekleri koruyup kollayan sisteme dönüp bir bakınız.