23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız... Çocukların bayramı bu gün, radyonun söylediğine göre Türkiye'nin her yerinden 20.000 (kağıda döküldüğünde sayılar niceliğini kaybediyor mu ne; ne kadar az geldi bir an) çocuk Ankara'da bir araya gelecekler, kucaklaşacaklar, gene radyonun dediğine göre perçinlenmiş, geleceğe taşınacak sevgi bağları kuracaklar.
Bu gün 23 Nisan; ayağında terliklerle kurşuna dizilen Uğur Kaymaz'ın, annesinin parçalarını ağaç dallarından topladığı Ceylan Önkol'un, yerde sürüklenişini ve anasının feryatlarını aksiyon-melodram tadında izlediğimiz Hatip Kurt'un, eli tozlu sırtı terli diye polise taş attığına ve bölücülük suçunu işlediğine kanaat getirilen Berivanların bayramı bu gün.
Yoksa değil mi? Gerçi artık onlar, yani son bir iki yılda içeri tıktığımız binlerce Kürt çocuğu şimdiden afili militan ve hatta, utanmayalım söyleyelim, terörist ne de olsa, değil mi? Ne çocuğu canım...Eminim ki okurken, Kürt olduğunu vurgulamaya ne gerek var, sadece çocuk yazsaydın da anlardık diyenler bile vardır. Bir şey söyleyeyim mi, yazarken ben de emin olamadım bir an zaten; vurgulamama gerek var mı diye; ama var. Neden mi; çünkü tüm bu trajedileri sırf Kürt oldukları için yaşıyorlar da ondan.
Yakın geçmişimizde herkesin vicdanını sızlatan, adalet mefhumunu hepimize sorgulatan baklava çalan çocuklar hikayesi vardır. Yanılmıyorsam 3 kişilerdi ve yine yanılmıyorsam 17, 18 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmıştı. Haklı olarak isyan eder vicdan sahibi insan.Peki şimdi sayısı bunun bin katı (gene aynı durum oldu yazarken, çok fazla gibi gelmiyor mu ne sayı...) çocuğun, evet çocuğun, hani ergenlik çağına yeni giren, hala yetişkin olmamış çocuklarımızın içeride olması ve kim bilir kaç çeşit eziyete maruz kalması, sahip olmakla övündüğümüz vicdanımıza dokunmuyor mu? Yaralamasını da geçtim bakın, değmiyor mu hiç, yoksa vicdan da enflasyon karşısında oldukça kırılgan olan bir yanımız mı?
Lafı uzatmak isterdim, hem de çok. Ama gerçekten de 23 Nisan Çocuk Bayramı'nın "oldukça sahici" bir sevinçle ve coşkuyla kutlanacak olma ihtimali içimi yaralıyor, delik deşik ediyor belki de. Kötü bir şakadan da beter bir durum bu; cehennemin kapısındayım ve kolonya - şeker uzatılmış gibi sanki.
Haa, bu arada 23 Nisan günü de resmi tatil olmasına rağmen, coşkulu yürüyüş günü olarak 24 Nisan seçilmiş Ankara'da. Bilinçli yapılmıştır gibi bir komplo teorisine girişmek istemem ama koca bir halkın yitip gitmesine sebep olduğumuz "Metz Yeğern"in (Büyük Felaket) sembolik ve resmi yıldönümüdür o gün aynı zamanda; aydın ve sanatçılarıyla başlamıştık o zaman; şimdi bir diğer halkın çocuklarına gelmiş sıra...