TDK sözlüğünde “açılım”ın anlamı “açılma işi” olarak tarif ediliyor. Fiziksel olarak bir şey açılmaya başlıyorsa, öncesinde kapalı demektir. Bir yönetim, açılım yapacağım, yapıyorum dediğinde halihazırda kapalı olduğunu kabul etmektedir sonucunu çıkarabiliriz buradan.

Çok hızlı isim değiştirdi fakat önce “Kürt Açılımı” idi, sonra “Demokratik Açılım” oldu, en sonunda ise “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak adlandırıldı. Yine de açılım olarak anılmaya devam etti. Bu isim değişikliklerinin manidarlığı süreç içinde çok tartışıldı, değerlendirildi, bu nedenle bu yazıda buralara fazla girmeyelim. Bu isim değişikliklerine gidenlerin çocukluklarına indiğimizde, denize girdikleri zaman babalarının “Çok Açılma, Boğulursun!” uyarısının onlarda kalıcı bir travmatik etki yarattığını anlamış olalım ve geçelim. Ama unutmayalım, demekki ortada bir takım itiraflar var: Demokrasiye kapalıyız, Kürtlere kapalıyız, Ermenilere kapalıyız, Alevilere kapalıyız, neredeyse Pazar hariç her gün kapalıyız! Ve bu itiraflar artık ağızdan çıkmış ve tarihe kaydolmuş durumda. Üzerine siyah boya atabilirsin fakat silemezsin.

Açılım tartışmaları umutla başlamıştı. Açılım paketini pek çok kesim içinde ne var görelim ona göre tartışalım derken, kişisel olarak iktidar tarafından net bir paket açıklanmamış olmasını, kamuoyunda tartışmaları kışkırtabilecek, olumlu anlamda provokatif bir etki yarattığını düşünmüş, ve belirsizliğin sivil toplumda dönen tartışmalarla içi dolabilecek bir açılım yaratacağı gibi iyi niyetli bir yaklaşım geliştirmiştim. Yoksa devletimiz olmasa bile hükümetimiz katılımcı bir politika mı geliştirmekteydi? AKP Katılımcı Demokrat bir parti haline mi gelecekti?

Evet, tartışmalar yaşandı. Hatta, Türkiye koşullarında ağza alınamayacak laflar söylendi. Eskiden olsa en az yirmi yıl yenecek talepler ana akım medyada rahatça tüketiliyordu. Yoksa demokrasi mi geliyordu? Gelmedi. Anlaşıldı ki, tribünlere doluşturulmuş taraftarlar gibi olduk. Yani, “serbest bir alanda kendini ifade et, bağır çağır deşarj ol, tüm fantazilerini dile getir. Sokağa çıktığında yine eski sen ol” durumuyla karşı karşıya kaldık. Neler söylenmedi ki, Kürt halkının yıllarca devlet güçleri tarafından eziyet gördüğü, anadilde eğitim yapılmaz ise, kültürel haklar konusunda adım atılamayacağı, vs... Aynı anda yürüyen Ergenekon davası, geçmişe dönük kirli çamaşırların ortaya dökülmeye başlaması bu tartışmaları ve tartışanları cesaretlendirmiyor değildi. Tabi Ergenekoncu diyebileceğimiz hiç de hafife alınmayacak bir kesim, tüm siyasi, adli, askeri, ve milis kuvvetleriyle bu tartışmalara oldukça yüksek sesle katılmakta gecikmedi.

Ne oldu? Tüm demokrasi talepleri, antidemokratik olgular birikti birikti dağ kadar oldu. Karşılığında tık yok! Bugün demokrasi yolunda kiminle dayanışacağımızı şaşırmış durumdayız. Bu ülkeye demokrasi gelecek ise, demokrasi düşmanlarının ya da antidemokrasi rantçılarının arkasına saklandığı Kürt sorununun halledilmesi gerekiyor diyoruz, dayanışıyoruz. TMK mağduru çocukların demokratik bir ülkede olacağı gibi mağdur olmamalarını istiyoruz dayanışıyoruz. Siyasi partiler kapatılmasın diyoruz, dayanışıyoruz. Devlet memurları haklarını istediğinde mahkemelik oluyorlar dayanışıyoruz. Hak istedikleri için mahkemelik olanların haklarını isteyenler tekrar mahkemelik oluyor, yine dayanışıyoruz. Hayata Dönüş operasyonunda ölenlerin hesabı sorulsun, dayanışıyoruz. Kuyular açılsın, dayanışıyoruz. Tekel işçileri suya dökülüyor, dayanışıyoruz.

Soruyorum AKP’ye, “madem açılmayacaktın, neden açılacağım dedin?” Açılım sürecinde demokratikleşme adına doğru düzgün bir yasa, bir anayasa maddesi değişmez mi? Hadi kendine demokratsın, bari parti kapatma yasalarını değiştir de, üç gün sonra yine senin kafanda sallanacak demokles kılıcından hem sen kurtul hem ben selamet. Çocukluğunda “fazla açılma boğulursun” diyen babanı öldürüp, kardeşlerinle rahat rahat yüzecek misin? Yoksa, onun yerini alıp kardeşlerine “fazla açılma boğulursun!” mu diyeceksin?

Nitekim, AB uyum yasalarından demokrasi yönünde nasibimizi alamadık. Bir tek bu kadar dert arasında tellendirdiğimiz sigaradan olduk. Öyle de kaldık. Minareyi çalmayacaktın, kılıfını niye diktin? Bari iplikleri sağlam olaydı, birileri o minareyi daha sonra koyardı içine.