Dostum,

Lafı çok dolandırmadan söze gireceğim; Ciddi bir sıkıntım var, kaç zamandır huzursuzum. İzin verirsen anlatayım: Ben seninle yaşamak istiyorum ama sen, benimle yaşamak istiyor musun, emin değilim. Aksine inanmak istemiyorum ama çok ciddi şüphelerim var. Açıklamama izin ver lütfen;

Beni biliyorsun, nasıl biri olduğumu, hassasiyetlerimi, bir Kürt olduğumu, Kürt meselesinin çözümüne önem verdiğimi. İstanbul'da yaşıyorum. Belirli bir hayat standardına sahibim, sen de öylesin... Hayata çok da farklı pencerelerden baktığımızı zannetmiyorum. Seni bildim bileli insani değerlere yaklaşımını biliyorum. 

Gezi zamanı birlikte sokaklarda ve Gezi'deydik. Masum insanların üzerine giden ceberut bir devlet vardı. O Cumartesi gününü hatırlıyorsun değil mi? Polis birden bire Park'ın içinde binlerce insan ve diğer canlılar varken, genci, yaşlısı, astımlısı, hastası, kadını, çocuğu hatta bebeği demeden gaz bombalarını atıp, tazyikli suyu sıkıp, birilerinin "telef" olmasını göze alarak düşmanca saldırmıştı. Nasıl öfkelenmiştik hatırlıyorsun değil mi? Evden nasıl fırladığımı bilmiyorum. Orada masumlara saldırılıyordu, ben de savunma için onların yanına koşmuştum. Sen de... Sabaha kadar sokaklardaydık.

***

Şimdi olan biten ortada aslında: eli kanlı, yaydıkları korku ile hem kendilerine taraftar/militan toplayan hem de güya Allah'ın kanunlarını yeryüzünde hakim kılmak için onun emirleri doğrultusunda hareket ettiğini, savaştığını, öldürdüğünü iddia eden bir güruh var. Adını anmak bile onun korku duvarına yeni bir tuğla koymak anlamına gelir bence... O nedenle anmayacağım. 

İşte bu üç harfli kılıklı dört harfliyken, sonradan da iki harfliye dönüşen çete o kadar da gündemimizde yokken, bir akşam "Musul'u aldılar" haberi ile gözlerimiz fal taşı gibi açıldı. Hani şu Misak'ı Milli sınırlarında olan ama emperyalistlerin oyunları ile sınırlarımız dışında kalan. Sonra Bağdat'a yürüdüler. Ama Bağdat'a gidemezlerdi, durdular. Bir de baktık yönünü Kuzeye, Kürtlere çevirdiler. Ezidilerin kadim yurdu Şengal'e, bir zamanlar Türkiye Devletinin köylerini yakıp, canlarına okuduğu Kuzey Kürtlerinin sığındığı Mahmur'a, saldırdılar. Sonra Erbil'e yöneldiler, Erbil'e gidemezlerdi, durdular.

Ezidileri yurtlarından ettiler. Birçok Ezidiyi, Şiiyi sırf öyle oldukları için acımasızca öldürdüler. Kafa kesip bunu yayınlayarak reklamın kötüsünü son derece başarılı bir strateji ile dünyanın önüne koydular. Artık her gün bütün dünya onları izliyordu. Sayısı bilinmeyecek kadar çok kadın ve çocuk bu saldırılarda esir alındı. Esir alınanlar şu zamanda pazarlarda köle, cariye olarak satıldılar.

***

Dostum sakın bana kızıp "Ne ukalalık yapıyorsun, böyle gözüme sokarak iyice antipatik oluyorsun" deme. Biliyorsun, böyle çokbilmişlik yapmam ama dedim ya senle ilgili ciddi şüphelerim var, yüzüne bakmakta zorlanıyorum, seni kaybetmek istemiyorum ve ben hayat düsturu olarak birbirimize bu tür uyarıları yapmalıyız diye düşünüyorum. Devam edeyim.

Bu zalim güruh, zinciri birilerinin elinde bu garip, grotesk fantastik sapkınlık çetesi yönünü, benim memleketime yani Urfa'daki Suruç ilçesine neredeyse bitişik, Suriye'nin Rojava diye adlandırılan bölgesine çevirdi. Suriye rejiminin iç savaş sırasında çekilmesi ile Kürtler, Süryaniler, Keldaniler, Ermeniler, Araplar ve bir çok kadim halkın ortak yönetimlerini oluşturduğu 3 kantondan birisi olan Kobané'ye saldırıya geçtiler. Bu ilk saldırıları değildi. Daha önce bir çok kez saldırdılar ama bu defa, Amerikalıların Irak ordusuna verdiği ama Irak ordusunun arkasına bakmadan kaçarak kendilerine adeta anahtar teslim bıraktığı tanklarla, ağır silahlarla ve güruh sözcüğünün hakkını verir bir kalabalıkla 3 yönden saldırdılar. Dünyanın ve bizim gözümüzün önünde gerçekleşti olan biten. Batı'nın kudretli tanrıları ise Kobané içine girene kadar, iki harfle kendini anan çeteyi izlediler. Tabi o zamana kadar binlerce Kobané'li tek kaçış ve sığınma yerleri olan Türkiye sınırlarına geldiler. 

Kobané'de kalan genci yaşlısı halk, nasıl bir iradedir anlayacak kapasitem yok ama 30 gündür direniyorlar.

Devletimiz ise bırak orada kendisini meşru olarak savunanlara yardım etmeyi, tam tersine köstek oluyor. Kendi beceriksiz emperyal hedefleri uğruna kendince Kobané'yi ve Kürtlerle yürüttüğü ateşkes sürecini feda etmeyi, iç barışı kalıcı olarak bozmayı bile göze alıyor. Kobané'ye yapılacak yardımları engelliyor, bu yaptıklarının protesto edilmesini ise şiddetle bastırıyor. En son neler olduğunu biliyorsun, 40 kişi bu protestolarda hayatını kaybetti. Gezi sürecinde en azından hayatını kaybedenlerin adları yadigar kaldı. Bu yetmemiş anlaşılan ki, bak burası ülkenin batısını da bağlar, prezidentimiz polis artık kalkanı indirecek silahını kullanacak diyor. Bunun için apar topar polise insan vurma yetkisini kolaylaştıracak yasal koruma getiriliyor.

***

Son dönemde ne kadar hassas olduğumu fark etmişsindir. Dayanışma kampanyalarına katkı vermeye çalışıyorum, sen dahil tanıdığım herkese çağrı yapıyorum. Çağrıma genellikle görmezden gelme yanıtı alıyorum. Papazın eşeği misali bir anırma halindeyim yani... Bir de senin modelin var. O kadar rahatsın ki, "Kobané mi? O ne bilmiyorum. Ayıracak vaktim yok. Son günlerde haber izlemedim, ne olmuş Kobané'ye" diyebiliyorsun... Hani görmezden gelme bir yere kadar anlatabiliyor muyum? Son günlerin popüler sözünü söyleyeyim, bu bende bir kırılma, hassasiyet yaratıyor...

Benim kadar hatta benim olup olacağımdan kat kat fazla hassasiyeti olan insanlar var. Onlar da bu ülkenin yurttaşı. Oldukça da politik ve örgütlü bir halk kitlesi olduklarını da bilirsin. Son dönem barış iradesine ne kadar sahip çıktıklarını, kolay kolay mecbur kalmadıkça şiddet sarmalı içine girmediklerini de görüyor olmalısın. 

Uzatmayayım.

Gezi sonrası organize edilen Pink Floyd konserinde sadece Medeni Yıldırım'ın fotoğrafının gösterilmemesinin teknik bir hata veya bir unutkanlık olmadığını, hatta işin içinde senin sessiz onayının olduğunu düşünüyorum. Çünkü sana rağmen böyle bir unutkanlık veya seçimin olamayacağına iyice inandım artık. Senin Gezi'de haksızlıklarını kendi gözlerinle gördüğün, burada bunu yapıyorlarsa orada neler yapmışlardır dediğin devletinin söyleminin peşinden gittiğini ve katil ile katledileni aynı kefeye koyduğunu düşünüyorum. Senin haksızlık karşısında susan dilsiz varlıklara dönüştüğünü düşünüyor, kaygılanıyorum.

Seni kaybetmek istemiyorum ama o dönüştüğün şeyle dost olamayacağımızı da çok iyi biliyorum. Ne diyeyim, umarım yanılıyorum...