Yeni anayasa konusunda parlamento çatısı altında çalışmalar devam ederken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sürecin Mart ayı sonuna kadar tamamlanması gerektiğini söyleyerek süre verdi. Mart ayına kadar Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmalarını tamamlayamaması halinde AK Parti’nin kendi taslağını gündeme getirmesi bekleniyor. Meclis Başkanı Cemil Çiçek ise gelinen noktada 88 maddenin müzakere edildiğini ve 30 maddede uzlaşma sağlandığını, sabırlı olunması gerektiğini belirterek komisyon çalışmasının sonuca ulaşacağını söyledi. Ancak komisyonun bir buçuk yıllık pratiğine bakılırsa çalışmasını tamamlaması hayli zor görünüyor. Başkanlık sistemi tartışmalarına kilitlenen anayasa çalışmaları konusunda AK Parti’nin nasıl bir taslak gündeme getireceği merak konusu.
Türkiye’nin önde gelen Anayasa hukukçularından İstanbul Ticaret Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Mustafa Erdoğan, AK Parti’nin yeni anayasa planlarını ve başkanlık sistemini değerlendirdi.
• Başbakan Erdoğan, Mart sonuna kadar Anayasa Komisyonu’nun çalışmaları tamamlanmazsa kendi taslakları ile yola devam edeceklerini açıkladı. Hükümetin önünde nasıl bir anayasa taslağı var?
2007’de bir anayasa taslağı hazırlamışlardı. Onu biraz revize edip, Başbakan’ın başkanlık sistemi adını verdiği bazı düzenlemeleri içerecek şekilde yenilemiş olmaları muhtemel. Kürt sorununun çözüm ihtimali ciddileşmeye devam ederse, o sorunun çözümüne ilişkin bazı unsurları da içeren bir metin düşünüyor olmalılar. Böyle bir durumda da BDP ve başka partilerdeki Kürt milletvekillerinin desteğini almayı hesaplıyorlar.
• BDP ve Kürt milletvekillerinin desteği yeterli olacak mı? AK Parti içindeki milliyetçi taban nasıl bakacak meseleye?
Parlamentoda 330’un üzerinde bir oyla geçirebilirse, Kürt sorunun çözümü konusunda Türk unsurunu çok fazla rahatsız etmeyecek bir formülle, olabilir. Başbakan’ın kişisel popülaritesi kendi tabanında oldukça yüksek. İkna etme şansı var. Milliyetçi tabanı rahatsız etmeyecek bir formül bulacaklar. Başbakan da kendi belagatini bu yönde kullanacak gibi.
• Bu taslakta Kürt meselesinin çözümüne dönük olarak ne olabilir?
Radikal değişiklikler getireceklerini sanmıyorum. Yurttaşlıkla ilgili olarak herhangi bir etnik kimliğe atıfta bulunmayan bir tanım yapmaya çalışacaklardır. Bir de Türkiye’nin epeyce çekince koyduğu Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı var. O çekinceleri tamamen kaldıran ve Türkiye’nin idari yapısına ilişkin bazı düzenlemeler söz konusu olacak. Belki anayasanın başlangıcında milliyetçiliğe olan atıflar yeni anayasada olmayacaktır. Atatürk milliyetçiliğine bağlı devlet tanımını da düzeltecekler diye ümit ediyorum. Çünkü asgarisinden bu kadarını yapmadan, sadece Abdullah Öcalan’ı kişisel olarak tatmin eden, onun şartlarını hafifleten bir ‘tavizle’ Kürt sorununu çözmek mümkün değil. Radikal ölçüde ileri gitmese de hali hazırdaki statükoyu önemli ölçüde değiştirecek veya CHP, MHP blokunu rahatsız edecek bir şeyler yapmalılar.
• Bir yandan da yargı paketleri ile yasal düzenlemelere devam ediliyor. Bunlar anayasa konusunda referans olabilir mi?
KCK’dan tutuklu belediye başkanlarının tahliyesi, genel af benzeri gibi bir düzenleme yapılabilir. Bunlar için anayasal düzenlemelere gerek yok. Halihazırda mahkemelerin reformları uygulamadaki isteksizliği olmasaydı KCK davaları ve uzun tutukluluk süreleri olmazdı. Sanıyorum bu sıralar hükümet sadece Kürt meselesi için değil Ergenekon boyutunda da bir genel af düşünüyor.
• Böyle bir yasal düzenleme anayasa konusunda AK Parti’nin elini güçlendirir mi?
CHP’nin muhalefetini biraz azaltır. Kılıçdaroğlu’nun problemi partisi içindeki ayrışma. Belki de bu süreç CHP’nin gerçekten bölünmesi ile sonuçlanabilir. Bu bölünme olursa hükümetin işi daha kolay olur. Kılıçdaroğlu’nun yeni CHP’si daha az problem çıkartır ve hatta bazı noktalarda destekler. Başbakan bunu öngörüyor olabilir. Çünkü bizim bilmediğimiz bazı unsurlar olmalı ki iki ay süre verdi. Milletvekili transferleri olmasa bile oylamada destek alacağı milletvekilleri var. CHP içinden de olabilir ama onun dışında CHP ile ilgili böyle bir beklentisi olabilir. Bir de, öyle bir hava oluşturulabilir ki Türkiye’nin genel iklimini değiştirebilir. Büyük bir kanlı savaş, insanlarımızın ölümüne neden olan bu kâbus sona eriyor havası bir yaygınlaşırsa, Başbakan’ın hitabet ustalığını da kullanması ile birlikte direnç azalabilir.
• Yeni anayasa konusunda Meclis’te uzun süredir devam eden bir çalışma vardı. Bütün siyasi partiler seçimde anayasa konusunda vaatlerde bulundular. Gelinen noktada neden yapılamadı?
Uzlaşma Komisyonu’nun oybirliği ile karar alacağı belirlendikten sonra sonun böyle olacağı belliydi. Uzlaşma demek oybirliği demek değildir. İkna edersiniz, en yüksek desteğe ulaşmaya çalışırsınız ama yüzde yüz destek dünyanın hiçbir yerinde olmaz. MHP ve CHP’nin direneceği belliydi.
• AK Parti bu çıkmaz sokağa bilerek mi girdi?
Buna 2010 Anayasa değişikliğinden bağımsız bakmamak gerek. Bu anayasa değişikliği AK Parti’nin istediklerini aşağı yukarı sağladı. Başkanlık sistemi hariç. Dolayısıyla AK Parti’nin anayasayı tamamen yenilemek konusunda istekli olmasını gerektirecek bir durum yoktu. “Bakınız, ben elimden geleni yaptım, oy çoğunluğuna rağmen diğer partilerle eşit bir oy hakkına da razıyım ama olmadı. Benden günah gitti” deyip geri durabilirdi. Şimdi ise Kürt meselesini fırsata dönüştürmeye çalışıyor. Yeni bir fırsat çıkmasaydı kendi tasarısını bile getirmesine gerek yoktu. Mevcut durumla idare edebilirdi. Yargı ve askeri vesayeti tasfiye ettiler. Parlamento çoğunluğuna sahipler. Cumhurbaşkanı’nı halk-oyuyla seçeceğiz. AK Parti’nin ana aktörü olamadığı hiçbir blok cumhurbaşkanı seçtiremez. Aslında anayasa değişikliğine ihtiyaçları olduğunu düşünmüyorum ama Kürt sorunun çözümü konusunda ortaya çıkan fırsat planları değiştirdi.
• Başbakan’ın sık sık dile getirdiği başkanlık sistemi nasıl bir şey?
Başbakan’ın kafasında olan şey başkanlık sistemi değil. Çok yetkili, parlamentoyu vesayet altında tutan bir sistem, yani bir tür başkancı sistem tasarlanıyor. Erdoğan’ın Türkiye’nin patronu olduğu bir sistem tasarlanıyor. Anayasa değişmese bile bunu yapma şansı var. Halk tarafından cumhurbaşkanı seçilerse eğer, şu anda Abdullah Gül’den daha farklı bir profil çizeceği açıktır. Başbakan onun emir eri gibi olacaktır. Bunun resmen tescilini ve yürütmede ikilik olmamasını istiyor. Başbakan olmasın, ben hepsini yöneteyim beklentisi var. AK Parti’nin referandum yoluyla getireceği bir anayasada endişe etmemiz gereken önemli nokta budur.
• Denetlenemeyen bir sistem mi ortaya çıkacak?
Seçimle yapılan bir parlamento olacak ama Başkan parlamentoda çoğunluğu sağlayacak olan partiden olacak. Yani o partinin lideri. Hem yürütmenin lideri olacak hem de partinin lideri olduğu için, parlamentoyu da kontrol altında tutabilecek. Hatta parlamentoyu fesih yetkisi öngörüyorlar ki başkanlık sisteminde böyle bir şey yoktur. Bu sistemde başkan parlamentoyu kuvvetli bir biçimde kontrol edecektir.
• Bu sistemde denetim yapılamaz mı?
Bahsettiğimiz durumda denetim olmaz. Amerika’da yasama organı gerçekten bağımsız ve saygın konumda. Başkanın oraya direktif veremeyecek bir konumda olması lazım. Gerektiğinde başkanın politikalarını bloke edebilecek, bütçesini geçirmeyecek bir güçte olması lazım parlamentonun. Başkanın atamalarını onaylaması lazım. AK Parti’nin önerisinde bu da yok. Başkan tam yetkili. Bizim gibi üniter yapılarda başkanlık sistemi tehlikelidir. Başkanlık sistemi yerel yönetimlerin güçlü, özerkliğin olduğu yerlerde başarılı olabilir. Bunu da sağlarlarsa, kaygılanmamız gereken unsurlar azalmış olabilir.
• Erdoğan, Anayasa değişikliği olmaksızın Cumhurbaşkanı seçildikten sonra aktif bir şekilde hükümeti yönetebilir mi?
Olabilir tabii. Cumhurbaşkanı istediği zaman bakanlar kurulunu toplayabilir. Bakanlar kuruluna başkanlık yapabilir. Erdoğan cumhurbaşkanı seçilirse her toplantıyı kendisi yönetebilir. Çünkü yasada geçen ‘gerekli gördüğü durumlarda’ şartının bir kriteri yok.
• Türkiye’ye uygun bir başkanlık sistemini nasıl kurulabilir?
Kâğıt üzerinde formüle edebilirsiniz belki. Ama bunların işlemesi için Türkiye’deki parti yapısının değişmesi ve seçim sisteminin güçlenmesi lazım. Partili bir başkanın kendi partisinin parlamentodaki çoğunluğunu manipüle edebildiği bir yerde bu sistem işlemez.
• AK Parti’nin başkanlık sisteminde yargı nerede duruyor?
Yargıya ilişkin beklentileri normal. Siyasi nitelikli kararlar verilmesin istiyorlar. Bağımsız ve aynı zamanda tarafsız bir yargı istiyorlar. Ama başkanlık sitemi çok güçlü bir yargı sistemini gerektiriyor. AK Parti’nin bu kadar güçlü bir yargıdan yana olması ihtimal dışı. Siyaseten güçlü bir başkanlık sisteminde, sizi denetleyecek bir güç gereklidir. Zihniyet olarak bağımsız olmalıdır. Sadece hukukun ne dediğini ciddiyetle uygulayan bir yargı olursa fren mekanizması olabilir. AK Parti yargının kendileri ile ‘uyumlu’ olması için çok istekli. Dünya görüşü açısından söylüyorum. Bu şekilde devam ederse nasıl eskiden Kemalist zihniyeti temsil eden yargı başka türden problemler çıkartıyorsa, bu yeni zihniyete sahip olan yargı da gerçek bir denetim mekanizması işlevi göremez.
• Hem Kürt sorununu çözen hem de başkanlık sistemini getiren bir anayasa endişe uyandırıcı bir durum mu?
Benim önüme böyle gelirse Kürt sorununu çözelim ama öbürünü sonra hallederiz diye düşünürüm. Kürt sorununu çözme fırsatını kaçırmak istemem.
Lozan Anayasaya Girmeli
“Lozan Antlaşması aslında bu ülkenin kurucu metni. Anayasanın bir maddesinin son kısmına ‘Bu anayasa Lozan Antlaşması’nı Türkiye’nin kurucu metinlerinden biri olarak kabul eder’ gibi bir ibare eklenebilir. Çünkü Lozan uygulamada çoğu zaman gözetilmiyor. Bu şekilde bir atıf yapılması anayasal bir güvence sağlar. Önemli olan bunun bilinmesi ve tanınması. Hukuk düzeni yapılırken bunun gözetilmesi gerekir. Anayasa yapılırken atıf yapmak önemlidir.”