2 Eylül 2010 akşamı Boğaziçi Mezunlar Derneği’nde “Son Dönemeçte Anayasa Değişikliğine Yaklaşımlar” adlı çok önemli bir panel gerçekleşti. Panelistler şu isimlerden oluşuyordu. Genç Siviller Üyesi Turgay Oğur (“yetmez ama evet” diyor), Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Yazıcı (“yetmez ama evet” diyor), BDP’li meclis üyesi ve yazar Ayşegül Devecioğlu (“boykot” diyor), Anayasa Kadın Platformu Üyesi Av. Hülya Gülbahar (“hayır” diyor).
Katılımın yoğun olduğu panelde, tüm panelistlerin neler söyledikleri hakkında konuşmayacağım. Fakat Serap Hanım özellikle çok net ve toparlayıcıydı. Konuşmasında anayasa paketinin içeriği ve mantığı üzerine önemli görüşlerde bulundu. Fevkalade güzel bir benzetme yaparak görüşlerini toparladı: “Paketin içeriği elbette ki yetersizdir. Ancak önemli anlamda değişiklikler taşımaktadır. Göçük altında kalmış işçiler gibiyiz. Kurtulmuyoruz ama yukarıdan bir hava deliği açılıyor. Buna evet mi, hayır mı diyoruz.”
Öte yandan BDP’li Ayşegül Hanım ise boykot tavrını anayasanın içeriği üzerinden açıkladı. Bu paketin yetersiz olduğunu, Kürtleri dışladığını dillendirdi. Ayşegül Hanım’ın söylediklerine itiraz etmiyorum ancak konuşmasını yanlış bir eksen üzerine kurduğunu düşünüyorum. Çünkü boykotun içerikle ilgisinin kısmen hatta hiç olmadığını düşünüyorum. Boykot Kürt Hareketinin ulusal ve uluslararası sıkışmışlığının, sıkıştırılmışlığının ürünüdür. Bir görüşmesinde uluslararası güçlerin Kürt Hareketini neden dikkate almamasından yakınan Öcalan da bu yorumu güçlendirmektedir. Evet, yeni bir dünya düzeni kuruluyor. Ulus devlet kapitalizminin sonuna gelmiş bulunuyoruz.[1] İşte bu süreçte Türkiye’yi de kaçınılmaz bir dönüşüm bekliyor.
Referandumu ise bu dönüşüme kurumları hazırlamak yönünde atılan ilk adım olarak değerlendirmek gerekiyor. Sistemin merkezi kilit unsuru olan yargının çoğulculaşmasına yönelik anayasa maddelerini bu bağlamda düşünmek gerekiyor. Gerçek anlamda yeni bir anayasa için bir nevi orta çağın kilise kurumuna benzetilebilecek anayasa mahkemesi ve yargı kurumlarını dönüşümün önündeki engel olmaktan çıkarmak gerekiyor. Önümüzdeki paketin özeti budur.
İşte tam da bu noktada Kürt Hareketinin boykot tavrını aslında öyle çoklarının dediği gibi oyunun dışına çekilmek olarak görmek yanlıştır. Gayet açık bir şekilde oyunu şekillendirmeye çalışıyorlar. Değişim gerçekleşiyorsa bizi dikkate almak zorundasınız deniyor. Meseleyi bu bağlamda konuşulduğu takdirde anlıyorum. Yoksa anayasa paketinin yetersizliği konu dışıdır. Paket öyle olmalıdır, böyle olmalıdır malumu dillendirmekten ibarettir.
Fakat paketin yetersizliği konusunda konuşurken şu da unutulmamalıdır ki, iç savaş riskini her gün taşıyan, bıçak sırtında olan bir ülkede Kürtler açısından arzu edilir bir anayasa paketini beklemek güneşin batıdan doğmasını beklemektir. Türkiye’de özellikle 90’lı yılların yarattığı milliyetçi hastalık üzerine gidilmeden hiç bir anayasa paketinde Kürtlere yönelik bir kelam olamayacağını anlamak gerekir. Bunun Türkçesi şudur: “AKP Kürt oylarından daha fazlasını milliyetçi bir tabandan almaktadır.” Siz bu tabanı rehabilite etmeden hiç bir konuda ikna e-de-mez-si-niz.
Kısacası Ayşegül Hanım’dan şunları dillendirmesini beklerdim: “Arkadaşlar boykot diyoruz çünkü öyle bir duruma getirildik ki bizi boykota muhtaç ettiler. Egemenlere bizi dikkate almak zorunda olduklarını bir şekilde hissettirmemiz gerekiyor. Boykot bu sürecin ürünüdür.”
Talihin bir cilvesi olarak şu kısacık ömrümüzde dünya tarihinin enteresan bir dönümünde yaşıyoruz. Yaşlanınca, torunlarımızı yaşatabilecek bir dünya şekillendirebilirsek eğer onlara çok farklı gelen öyküler anlatacağız. Yanlış anlaşılmasın güzel yarınlardan bahsetmiyorum. Ancak dünyanın çok temel bir paradigmadan kopuşunu yaşıyoruz. Türkiye de bu noktada kritik bir virajı sağ salim almakla uğraşıyor. Yani taştan duvarlarla hem sınırlarını hem de tüm bireylerin kafalarını örmüş sağlam mı sağlam bir ulus-devlet mantığı içerisinde yetiştirildik. Bu duvarların dağılmasına daha çok var belki... Ama çatlaklar görünmeye başladı bile....
Kürt Hareketinin de artık bu yeni dünya düzeninde yeni mücadele yollarını zorlaması gerektiğini düşünüyorum. Kurulan mengeneden çıkmanın başka yolu yok. Boykot etmekle Kürt mücadelesi kazanmayacak. Aksine çok büyük ihtimalle mengene biraz daha kıstırılacak.
Toparlamak gerekirse bu referandum AKP’nin güven oylaması olarak görmek yanıltıcıdır. Bu referandum CHP-MHP koalisyonunun referandumudur. O kadar köşeye sıkışmış durumdalar ki kaç yıl CHP genel başkanlığı yapmış bir adamı bir dakikada harcayıverdiler. Süreci son raund olarak gören bir odak var bu ülkede. Boykotu düşünen arkadaşlarıma sevgi ve saygılarımı sunuyor ve kararlarını gözden geçirmelerini bir kez daha öneriyorum. Bu sözleri, her seçimde BDP’ye oy vermiş biri olarak söylüyorum.