Noam Chomsky, 18 Ocak 2013 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, Sosyoloji Bölümü ve Tarih Bölümü tarafından her yıl düzenlenen Hrant Dink İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Konferansı’na katıldı. Chomsky’yi dinlemeye gelen yüzlerce kişi ve uzun kuyruklar oluşturdu ve önemli bir kısmı salona sığmadı.

Chomsky, Türkiye’ye ilk defa 2002 yılında bir kitabının yayıncısı hakkında açılan davada yayıncısına destek vermek için gelmişti. Diyarbakır’a köylerinden sürülen Kürtlerin durumunu yerinde görmek için gitmek istedi ve ona Diyarbakır yolculuğunda eşlik etmiştik. Daha sonra 2004 yılında ve 2011 yılında da geldi ve geldiğinde BGST yayınları olarak görüşme isteğimizi reddetmedi. Hrant Dink İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Konferansı’na katılma davetini kabul etmesi ve ilerleyen yaşına rağmen bu kadar uzak bir yoldan kalkıp tek başına gelmesi, Türkiye’de demokrasi mücadelesine sunacağı desteğe verdiği önemi gösteriyor. Nitekim konuşmasına Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik saldırılara ilişkin değinmeler ile başladı:

"Bir yıl önce on binlerce insan İstanbul'da ve başka şehirlerde sokaklarda yürüyüp Hrant Dink'i andı ve mahkemenin kısıtlı cezasını protesto etti. Ben de bundan kısa bir süre önce İstanbul'da bir insan hakları konferansına katılmıştım. Hrant Dink ödülünü geçtiğimiz aylarda alan İsmail Beşikçi Türkiye'deki cesaret ve onur geleneğinin bir sembolüdür. 2010 sonlarında Sınır Tanımayan Gazeteciler, yıllık raporunu hazırlamıştı. Türkiye dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi ek raporunu da yayınladı. Gözaltındaki gazeteci sayısı askeri rejimden bu yana görülmedik boyutlara ulaşmış durumda."

"Türkiye önce kendi evinin içini temiz tutmak zorunda. Ancak burada doğrudan ifade özgürlüğüne yapılan müdahaleler işin tek yönü değil. Düşüncenin kendisini kısıtlama çabaları aslında son derece karmaşık propaganda sistemleri tarafından yapılan bir şey özgür toplumlarda. Bunun amacı kitlelerin seyirciye indirgenmesi, her şeye rıza göstermelerinin sağlanması.”

Chomksy konuşmasına Amerika’nın Ortadoğu üzerindeki çıkarları ve müdahalelerine dair uzun ve klasik bir analiz ile devam etti. Ancak ne var ki konuşmayı dinleyen herkes Arap devrimleri ve Türkiye üzerine daha fazla şey duymak beklentisi içindeydi Chomsky’den. Konuşmasını şu sözlerle bitirdi:

"Türkiye'nin yeni dünya düzeninde yer alabilmesi için kendi yaralarını sarması gerekiyor. Bunun için Kürt sorunu çözülmeli. Irak'ta ve Suriye'de güç kazanan Kürt oluşumlarının güneydoğunun dinamikleri üzerinde de etkili olabilir.

"Emperyalist güçler tarafından empoze edilen sınırların bir geçerliliği olmadığını göreceğiz. Öyle bir gün gelecek ki, bir seyyahın serbestçe Kahire'den Bağdat'a oradan da İstanbul'a gideceği günlere geri döneceğiz. İnsanların mahalli yönetimlerle yönetimi üstlendiği günlere döneceğiz. Osmanlı'nın o günleri bize ders olacak."

Ertesi gün, yani 19 Ocak’ta Agos’un önündeydik. Geçen sene bugünlerde Hrant’ın davası kimseyi tatmin etmeyen bir sonuçla karara bağlanmış ve bunun da üzerinden bir yıl geçmişti. Kalabalık her geçen sene azalmıyor, inat ve ısrarla bu davanın takipçisi olacağını haykırıyordu.

Chomsky burada Agos penceresinden yaptığı konuşmada “Hrant Dink’i ancak, uğruna hayatını verdiği ideallerin izinden gitmeye söz verdiğimizde en iyi şekilde anmış oluruz.” diyerek seslendi kalabalığa.

Agos önündeki anmada sonra Chomsky ile otelinde BGST yayınları adına bir görüşme gerçekleştirdik. Daha ziyade o soruyor, Türkiye’de olan bitenleri anlamaya çalışıyor, biz yorumlayabildiğimiz kadarıyla dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışıyorduk. Bir gün önce ÇHD’li avukatların tutuklanması gündeme yerleşmişti. En çok üzerinde durduğu soru şuydu: “2000’lerin başında Türkiye’yi ziyaret ettiğimde, insan hakları ve ifade özgürlüğü üzerine baskılarına azalacağı yönünde bir gidişat vardı, ne oldu da işler tersine döndü?”

Biz de kabaca 2000’lerin başında AKP’nin kendi iktidarını tam olarak tesis edemediğini, hala kendisine karşı yürütülen darbe planları bulunduğunu, bu nedenle mümkün oldukça geniş bir liberal-demokrat koalisyona gereksinim duyduğunu, bunun yanı sıra AB üyeliği beklentisinin demokratikleşme yolunda önemli bir itici güç oluşturduğunu, o nedenle havanın daha olumlu olduğunu söyledik. Ancak Avrupa’yı da derinden sarsan küresel kriz nedeniyle Avrupa kendi derdine düşmüş, Türkiye’ye en fazla bir “ayrıcalıklı ortaklık” statüsü biçilmişti. Bu da Türkiye’de demokratik standartların artık Avrupa tarafından o kadar da önemsenmediği bir döneme girildiği anlamına geliyordu.

AKP askerler ile bilek güreşinde galip gelip iktidarını tam olarak tesis edince bu liberal-demokrat koalisyona da ihtiyacı kalmamıştı. Avrupa ile ilişkilerin donma sürecine girmesiyle birlikte Türkiye yüzünü Ortadoğu’ya dönmüş ve kendisini buradaki ihtilafların içine yerleştirmişti. Bu da AKP’nin milliyetçi-reaksiyoner özüne dönmesini hızlandırmıştı.

Chomsky, Öcalan ile görüşmelerin Kürt sorununda çözüme doğru evrilmesi yolundaki umudunu vurguladı. Bu sürecin dinamiklerini anlamaya çalışan sorular sordu. Chomsky ile görüşmemiz, Türkiye’de son yıllarda yaşanan gelişmeleri daha iyi anlamlandırmak üzere daha çok çalışmamız ve tartışmamız gerektiğini gösterdi bize.