Çağımızda entelektüellerin, akademisyenlerin veya “kanaat önderleri”nin kritik diyebileceğimiz konular söz konusu olduğunda hangi cümleleri kurabileceğini önceden tahmin edebiliyoruz. Örneğin, ülkemizde ana-akım medyanın görece liberal ucuna, Ali Bayramoğlu, Cengiz Çandar gibi Türkiye standartlarına göre epeyce “demokrat” diyebileceğimiz aydınlara bakalım. Bugün bu gazeteciler Kürt sorunuyla ilgili bir şeyler söyleyecek veya yazacak olsalar, üç aşağı beş yukarı şunları söylerler: “Kürt sorunu için olumlu bir ortam oluşmuştur. Fakat sınır ötesi operasyona izin veren tezkerenin Meclis’ten geçmesi, KCK operasyonları adı altında devam eden tutuklamalar, hükümetin anadille ilgili olumsuz beyanları süreci olumsuz etkileme potansiyeline sahiptir. Hükümetin daha cesur davranması gerekir. Diğer yandan, PKK’nın silahlı güçlerini sınır dışına, Kuzey Irak’a çekmesi ve giderek silahtan arınması çözümün önünü büyük ölçüde açacaktır.” Bu söylem, egemen iktidar bloğundan çözüm bekleyen ve bu çözüm modelini yeri geldikçe eleştirerek de olsa destekleyen, epeyce pragmatist bir söylemdir. Böyle olduğu için de gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koymamakta ve gelişmeleri, Kürt sorunu için uluslararası arenada öngörülen çözümü “zorlaştırması” veya “kolaylaştırması” açısından ele almaktadır.
7. Düşünceye Özgürlük Buluşması’nın Onur Konuğu olarak 9-10 Ekim tarihleri arasında Türkiye’ye gelen ve Bilgi Üniversitesi’nde iki saatlik bir konferans veren Noam Chomsky ise böyle davranmadı. Sadece verdiği konferansta değil, gazete ve televizyonlara verdiği mülakatlarda da –en azından benim izleyebildiğim kadarıyla– Kürt sorununa Kürtlerin gözünden ve evrensel insan hakları açısından bakmayı tercih etti. Bilgi Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, 90’lı yıllarda Kürt bölgesinde devlet tarafından gerçekleştirilen zalimlikleri ve bu zalimliklerin ABD’nin yoğun askeri-diplomatik desteği sayesinde yapıldığını hatırlatmayı ihmal etmedi. Türkiye’de yakın geçmişte verilen ifade özgürlüğü mücadelesine değindikten sonra günümüzdeki uygulamaları gayet somut örneklerle ortaya koydu: Türkiye’de yayımlanan tek Kürtçe günlük gazete Azediya Welat’ın eski sorumlu müdürü Vedat Kurşun’a “terör örgütünün propagandasını yaptığı” gerekçesiyle 166 yıl ceza verildiğini söyledi. Aram Yayıncılık’a ve eski sahibi Fatih Taş’a 2006 yılı itibarıyla 26 dava açıldığını belirtti. “İfade edilmeyen” düşünceleri söküp almak için ABD’nin Guantanamo’da yaptığı işkenceli sorgulardan sonra lafı Türkiye’de DTP’li siyasetçilere yönelik tutuklama dalgalarına getirdi ve operasyonların, Kürtlerin temsilcisi durumundaki DTP’nin 29 Mart yerel seçimlerinde elde ettiği başarıdan sonra başladığına dikkat çekti. Diyarbakır İHD Şubesi Başkanı Muharrem Erbey’in “örgüt üyeliği” suçundan tutuklanmasına gerekçe gösterilen ve benim ilk kez (maalesef) orada öğrendiğim iddianamedeki suçlamaları saydı. Söz konusu gerekçeler arasında, Erbey’in, Amerikan’nın resmi kanalı Amerika’nın Sesi Radyosu’na demeç vermesi ve yaralanan göstericilere doktor bulmaya çalışması gibi suçlamalar vardı. 33 yıl hapis cezasıyla yargılanacak olan Osman Baydemir’in duruşmasının da yaklaşmakta olduğunu belirtti ve Baydemir’e yöneltilen suçlamaların, konuşmaları ve sembolik hareketleri içerdiği bilgisini verdi. Böylece ifade özgürlüğü teması, Düşünceye Özgürlük Buluşması’nı düzenleyenlerin arzu ettikleri gibi soyut bir çerçeveye ve Türkiye’de yaşananların dışarıda bırakıldığı bir bağlama hapsolmaktan kurtuldu; Terörle Mücadele Yasası (TMY) kapsamında Kürtlere ve Kürt siyasetçilere uygulanan yoğun baskıya dikkat çekilmesine vesile olarak gerçek işlevini yerine getirdi.
Chomsky’nin sunduğu tablo, yaygın entelektüel retoriği alt üst etti. Bu retoriğin sürekli propagandasını yaptığı “AKP’nin ‘Kürt açılımı” çabalarına”, “Türkiye’nin son yılarda temel hak ve özgürlükler alanında kaydettiği büyük gelişmeye”, “referandumdan sonra beklenen demokratikleşme adımlarına” rağmen, manzara işte böyleydi. Türkiye’de ve uluslararası arenada çokça gündeme getirilen “AKP’nin Kürt sorununun çözümü için attığı kayda değer adımlara” karşın, tam da çözülmek istenen sorunun siyasi temsilcileri üzerinde büyük bir baskı uygulanıyordu. Gazeteciler, yayıncılar, insan hakları aktivistleri ve siyasetçiler Türkiye’de ciddi tehdit altındaydılar. Böylece, devletin-AKP’nin mevcut Kürt politikasını meşrulaştırmak için gözlerden saklanan, daha doğrusu herkesin bildiği ama telaffuz edilmeyen, dile getirilmeyen ve üzerine düşünülmesi istenmeyen olguların Noam Chomsky tarafından ortaya dökülmesi, “kanaat önderleri”nin yerleşik söyleminin altını oymuş oldu.
Noam Chomsky bize, çağımızda ender rastlanan ve örnek alınması gereken, alternatif bir aydın tipolojisi sunuyor. Belki bu tipolojinin en önemli özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: Gelişmelere, egemenlerin gündemi ve çözüm reçetelerinin çerçevesinden değil, ezilenlerin, mağdur olanların ve sesleri pek az duyulanların gözünden bakmaya çalışmak; ezilenlere ilişkin olguları evirip çevirmeden gayet net ve ayrıntılı biçimde ortaya koymak ve böylece baskıcı uygulamaları gizleyen, meşrulaştırıcı yerleşik entelektüel retoriği alt üst eden etkiler üretmek.
Chomsky söyleşileri ve konuşmaları için likler:
Firatnews söyleşi:
Chomsky: Kürtlerin Dağlardan Başka Dostu Yok
Birgün Gazetesi:
Obama İktidarı Bush'un Devamıdır
Bianet: Haber
Chomsky: Özgürlükler İçin Sürekli Mücadele
Haber: DİHA
Chomsky: Engizisyonu hatırlatıyor