PKK, Çukurca’da onlarca askerin öldüğü ve yaralandığı, Cengiz Çandar’ın deyimiyle oldukça “spektaküler” bir eylem gerçekleştirdi. Birkaç gün önce, aynı yerde Cumhurbaşkanı Gül askeri kıyafetler kuşanarak “Buraların hakimi biziz” mesajları vermişti. Günde 3-5 asker ya da gerilla kaybı rutin olaylardan sayıldığı için, ölü ve yaralı sayısının onları bulması Türkiye’nin tamamında yeni bir şok etkisi yarattı.

Bu eylem, iki gün önce, PKK’nin başını çok ağrıtacak bir başka eylemini gölgelemesi gibi bir sonuç da yarattı. Bitlis’teki eylemde beş polisin yanı sıra, üç sivilin hayatını kaybetmesi, artık özürle telafi edilemeyecek bir eylemler silsilesine işaret ediyordu.

Kuşkusuz Çukurca eylemi, en çok Cumhurbaşkanı Gül’ün dağlarda şahin görüntüleri çizmesi ile ilgili. Eylemin ardından, genelde sakinliğiyle bilinen Cumhurbaşkanı Gül’ün “intikam” retoriğine başvurması, muhtemelen sorunu kişiselleştirmesinden de kaynaklanıyordu.

PKK’nin bu “spektaküler” eylemine rağmen, Kürt hareketinin nereye gideceğine dair belirsizlik devam ediyor. PKK aktif askeri eylemliliğe dayalı bir çizgide ileriliyor. Şehirlere ise KCK tutuklamaları damgasını vuruyor.

Çukurca eyleminin ardından televizyonlarda yayınlanan haber-yorum programları izlendiğinde, yeni Anayasa hazırlıklarının askıya alınmayacağı, OHAL ilan edilmeyeceği, demokratik reform vaatlerinin ve Kürt sorununa PKK’siz çözüm konseptinin devam edeceği anlaşılıyordu. Hali hazırda üstün amaç, Kürtleri PKK’ye rağmen ve PKK’siz bir demokratik reform sürecinin yaşanacağına ikna etmek.

Bugünlerde en çok konuşulan konulardan birisi, PKK’nin 1990’lardaki gibi Suriye-İran hattına eklemlenip eklemlenmediği. Fiyaskoyla sonuçlanan Kandil harekâtının buna zemin hazırladığına kuşku yok. Türkiye İran’la birlikte PKK’yi ezme hesapları yaparken, NATO üyesi olması gereği Suriye’yi karşısına almak zorunda kaldı ve bu süreçte PKK’yi adeta Suriye-İran hattına doğru itti. Ortadoğu’nun oynak zemininde bu türden gelişmelerin yaşanması şaşırtıcı değildir.

Bu sonucu üreten, İran’la birlikte PKK’nin belini kırma düşleri kuran Türkiye oldu. Hem NATO konsepti gereği Suriye’yi karşısına alma hem de İran’la birlikte Kürt meselesine kestirmeden çözüm üretme hesapları Kandil’e ulaşamadan döndü.

Bu iç ve dış politika başarısızlığının altında yatan şey belli: AKP hükümeti devlete entegrasyon sürecini tamamlarken, Kürt meselesini Kürtlerin siyasal iradesini tanımadan çözme anlayışından vazgeçmedi. Ergenekon soruşturmaları derinlik ve yaygınlık kazanırken üretilen “Dağda Şahin, Ovada Güvercin” konsepti, AKP’yi aşan bir devlet politikasıdır. Devlet adına büyük bir ilerleme, ama bir halkın iradesini hiçe saymak ve toplum mühendisliğinde ısrar etmek gibi ciddi bir sosyal zaafa sahip. Bu sosyal zafiyetin siyasetteki karşılığı da PKK oluyor.

Yeri geldiğinde çözümün zorunlu bir parçasının PKK ile müzakere olduğunu kabul eden liberal çevreler şaşkınlık yaşıyorlar. PKK’ye çok kızıyorlar, ama devletin ürettiği yeni çözüm konsepti zaten PKK’yi etkisizleştirme, marjinalleştirme üzerine kurulu. Bu konsept değişmeden PKK’ye askeri eylemliliğini durdur çağrısı nasıl yapılabilir? Yapılabilir, ama bu absürt olur. Bu absürtlük de, Kürtlerin siyasi iradesini dağıtma yönündeki politikaya destek verme işlevi görür.

Kürtler açısından asıl mesele, bir halkın kaderini kendisinin tayin etme hakkını nasıl kullanacakları ile ilgilidir. Bu anlamda, AKP’nin yedeğine girme, CHP’nin yedeğine girme veya bu işlemi PKK’den hazzetmeyen siyasetçi aday adayları üzerinden gerçekleştirme seçeneği seçenek değildir. Bu kendi kaderini tayin değil, kaderini devlete teslim etmedir. Devletin demokratik reform zorunluluğunu kabullenme aşamasına getiren, teslimiyet olmamıştır. Bundan sonra da oyunun kuralları değişmeyecektir.

Çukurca saldırısı, rutin gerilla ve asker ölümlerinin normalleştirilmesine bir meydan okumadır. Cumhurbaşkanı Gül Çukurca’da şahin gösterisi icra etmeden önce de, ederken de, ettikten sonra da, hiç hak etmedikleri biçimde genç bedenler toprağa düşmüştü, düşüyordu, düşmeyi sürdürdü.

PKK değil de Kürt halkı muhatap alınmalıymış. Kürt halıknı muhatap aldığın zaman zaten PKK’yi de muhatap almış olacaksın, bunda anlamayacak ne var? Fakat biliyoruz ki asıl sorun akıl tutulması değil, barış düşmanı demagoji.