Sanırım 31 Mayıs'ta başlayan Gezi direnişinin en kritik günlerini yaşıyoruz. 11 Haziran'da uygulanan devlet terörüne karşı alanı insansızlaştırmayı başaramayan hükümet, müdahalenin eli kulağında diyerek korku salmaya çalıştı. Ancak bu da işe yaramadı. Bu arada görüşmeler sürüyor izlenimi yaratmak için kendi seçtiği bazı insanlarla yok hükmünde görüşmeler yapmayı ihmal etmedi. Sonuç olarak herkesin müdahale beklediği bir günde, 13 Haziran'da bir grup sanatçıyla birlikte Taksim Dayanışmasından (TD) gelen temsilcilerle görüşmeyi kabul etti.

14 Haziran sabaha karşı yaklaşık 3.30'da görüşmeler bitti ve açıklamalar geldi. Hükümet sözcüsü Hüseyin Çelik aşağı yukarı şunları söyledi: "Yargıya saygılıyız, yargı kararı netleşene kadar Gezi Parkıyla ilgili hiç bir tasarrufta bulunulmayacaktır. Yargı kararı bizim lehimize çıksa dahi Plebisite gidilecektir. İstanbulluların verdiği karar bizim için esastır. Keyfi davranan ve orantısız güç kullanan güvenlik kuvvetleri hakkında inceleme, soruşturma başlatılmıştır. Suç işleyen varsa cezasını alacaktır. Yargı kararı ve halk oylaması sonucuna kadar her hangi bir tasarrufta bulunulmayacaktır. Temenni ederim ki bir kaç saat sonra güneş daha parlak doğar..." Yargı kararlarına uymakla yükümlü bir yapının, yargı kararlarına saygılıyız şeklinde bir açıklama yapmaya ihtiyaç duyması aslında buralara neden geldiğimizin itirafı oldu.

Ardından sanatçılar adına konuşan Halit Ergenç şöyle dedi: "Sürecin işleyişini, kaygılarımızı ve çözüm önerilerini dile getirdik. Vardığımız sonuçları biraz önce bakanımız açıkladılar...
1- Yargı sürecine saygı duyulacak ve Gezi Parkında herhangi bir tasarrufta bulunulmayacak.
2- Suç işleyen devlet görevlileri hakkında işlem yapılacak."

Ve nihayet TD temsilcilerinin açıklamalarını dinledik: "Başbakana ve ilgili heyete teşekkürler. Sayın başbakana günlerdir ifade ettiklerimizi yeniden ilettik. Sayın başbakan yargı sürecini bekleyeceklerini söylediler. Plebisit sonuçları parkın yıkılmaması yönünde olursa bu karar uyulacağını açıkladılar. Bu süre içerisinde Gezi Parkına dokunulmayacaktır. Buradan pozitif bir yaklaşım çıkmıştır. Bu durumu Taksimde direnen arkadaşlarımızın dikkatine sunuyoruz. Arkadaşlarımızın da bu durumu pozitif olarak algılayacaklarını düşünüyoruz. Buradan Gezi Parkına gidiyoruz, yarın bunu değerlendireceğiz ve akşam yapacağımız bir etkinlikle duyuracağız. Yarınki etkinlik bir şenlik olmayacaktır, hayatını kaybeden arkadaşlarımızı için bir anma olacaktır..." Bu pozitif ve uzlaşma tonu yüksek açıklamaya rağmen, içeride durumun böyle olmadığını sonradan öğrendik. Başbakan DİSK temsilcisi Arzu Atabek Çerkezoğlu'na çıkışmış ve gerilim devam edince kızı tarafından salondan çıkarılmış.

Özellikle TD temsilcilerinin pozitif görüş belirtmeleri ve uzlaşmacı tonları tansiyonu epeyce düşürdü ve bu iş böylece sona erer havası hâkim oldu. TD, 14 Haziran Cuma günü, bu durumun ve alınacak kararın konuşulması için Gezi Parkında yedi ayrı forum alanı oluşturdu. Her forumun bir moderatörü ve bir notçusu vardı. Bu forum gruplarını epeyce bir süre dolaşıp konuşmacıları dinledim. Bazı forumlar çok dağınıkken bazıları, biraz da moderatörün sayesinde daha derli toplu oldu. Biraz kaotik bir ortam vardı, alkışlamalar ve yuhalamalar da oldu ancak kimsenin söz hakkı elinden alınmadı, herkes düşüncesi açıkladı, büyük gerilimler olmadı. Böyle bir deneyimi en azından ben ilk kez yaşıyorum ve bu nedenle heyecan verici bir yanı vardı.

Ancak sabaha karşı uyanan pozitif hava bu forumlarda yoktu. Genel eğilim, hükümetin geldiği bu noktanın yeterli olmadığı, başbakanın, uygulanan polis şiddeti nedeniyle özür dilemesi gerektiği, ölen yaralanan insanların hesabının sorulması, Gezi projesinin tamamen iptal edildiğinin açıklanması, tüm tutukluların serbest bırakılması ve bu konularda garanti alınmadan alanın asla terk edilmemesi şeklindeydi. Bu arada hükümet kesinlikle istifa etmelidir şeklinde bir CHP- TKP eğilimi de bu duruma eşlik ediyordu.

Alanda kalma ve tüm istekler kabul edilene kadar direnme yanlısı olanlar kendi içlerinde çeşitleniyordu. Örneğin barikatları güçlendirerek müdahaleye en iyi şekilde hazırlanalım diyenler olduğu gibi, barikatları tamamen temizleyip parkı terk etmeyelim, polise müdahalesi olursa direnmeden sivil itaatsizlik eylemi yapalım diyenler de vardı. Eylemin amacına ulaştığı ve bu nedenle alanın terk edilmesi gerektiği biçiminde bir görüş, benim görebildiğim kadarıyla tek tük dile getirildi. Gezi Parkını tüm istekler kabul edilene kadar terk etmeme eğilimi alana büyük oranda hâkimdi. Dediğim gibi direnmenin yöntemleri konusunda farklılıklar oluşuyordu.

Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğundan arkadaşlarla yaptığımız değerlendirmede bazı gözlemler aktarıldı. Forumların gündüz yapılmış olması nedeniyle, akşamları işlerinden çıkıp alana gelen insanların bu forumların dışında kaldığı bu nedenle de genellikle en başından beri alanda kalan aktivistler ve örgütlü yapılardan insanların forumlardaki söylemi belirlediği şeklinde bir gözlem dile getirildi. Yine alandaki BDP'li direnişçilerin forumlara katılmak yerine tüm gün halay çekmeleri dikkat çekici bir gözlemdi.

Hükümet acele cevap beklerim tavrında. Kendileri açısından gayet işlevsel bir adım attıklarını düşünüyorlar. Eğer bu şekliyle uzlaşma kabul edilirse, hükümet ucuz atlatacak, Gezi Parkı projesinin askıya alınması dışında her hangi bir geri adım atmamış olarak hafta sonu mitinglerinde bu durumu zafer olarak kutlayacak. Eğer direnişçiler bu tavizleri yeterli bulmayıp direnişe devam kararı alırlarsa, hafta sonu mitinglerinde; "biz elimizden geleni yaptık, projeyi askıya aldık, hukuka saygımız gereği ne karar çıkarsa uyacağız dedik, bizim lehimize bir karar çıksa dahi plebisit yapacağız ve parka dokunulmama kararı çıkarsa uyacağız dedik, sorumlular ceza alacak dedik, daha ne yapalım hiç birini kabul etmediler çünkü bunların niyeti ağaç falan değil, halkın seçtiği meşru iktidarı yasa dışı yollarla yıkmaya çalışmak" şeklinde bir diskur kurulacak ve sadece AKP seçmeninin değil daha geniş bir kitlenin rızası oluşturularak operasyona zemin hazırlanacak.

Bu arada Gezi direnişçileri arasında da bir ayrışma oluşturularak parkın kitlesel olarak zayıflatılması ve sadece "marjinal gruplar kaldı" imajının yaratılması da olası öngörülerinde biri hükümetin. Dolayısıyla Gezi Direnişi açısından çok kritik bir karar anındayız. Direnişçiler ya bu seçeneklerden biri kabul edip işlerin hükümetin istediği gibi seyretmesine razı olacak, ya da yaratıcı bazı öneri ve çözümlerle hükümetin yarattığı bu durumu kendi lehine çevirecek. İlk gün, yani 14 Haziran günü alanı terk etmeme ve gerekirse müdahaleyi göze alma eğilimi güçlü görünse de alanın terk edilmeden de dönüştürülebileceği, polisin müdahale edemeyeceği bir hale getirilebileceği, mücadelenin uzunca bir süreye yayılması için yenilgi izlenimi verecek bir müdahaleye izin verilmemesi gerektiği gibi görüşler de dile getirildi. Bunun yanında, kararın aceleye getirilmemesi, Cumartesi ve Pazar günlerinin de kullanılarak daha organize forumlarla katılımın ve tartışmaların daha sağlıklı yapılması şeklinde bir görüş de konuşuluyordu.

Bana kalırsa sorulması gereken bazı sorular şunlar; İstekleri maksimize ederek devletin karşısına dikilmek ve her türlü müdahaleyi ne olursa olsun göze alma noktasında, bu sorumluluğu üstlenecek bir yapı var mı? Böyle bir yapı ortaya çıkmadıysa yaklaşık iki haftalık süreçte katılımcı bir şekilde oluşturulabildi mi? Bu iki soruya da olumsuz cevap verdiğim için, isteklerin maksimize edilerek her türlü müdahalenin göze alınması seçeneği açıkçası fazla belirsiz ve sonuçları açısından öngörülemez buluyorum.

Bu direniş bir sivil itaatsizlik eylemi olarak başladı ve öyle devam etti. Bu aşamada yapılacak en doğru şey, makul istekler doğrultusunda sivil itaatsizlik eylemini çeşitli biçimlerde sürdürmek olmalı. Bir alanı barikatlarla çevirip polisle çatışma tercihi, bu direnişin yapısına ve kitlesine uygun değil. Bu nedenle olumlu bir sonuca ulaştırma şansına da sahip değil.

NOT: Yazımı bitirmişken Taksim Dayanışmanın kararı açıklandı. Özetle; bireysel olarak parka gelmiş ve çadır açmış insanların çadırlarını kaldırmaları istenmeyecek ancak parti, örgüt ve siyasi organizasyonların çadırları toplanacak, pankartları, flamaları kaldırılacak, bunun yerine tüm bu yapıların nöbetleşe duracakları tek bir Taksim Dayanışma çadırı oluşturulacak. Yine anladığım kadarıyla, DİSK, KESK, TMOB, CHP, BDP, EMEP, TKP, ÖDP, SYKP gibi yapılar bu kararı birlikte almışken bazı yapılar kararı kabul etmemişler.