Cumhuriyet döneminde geleneksel yapıların çözülmesine bağlı olarak Alevi toplumu nasıl bir evrim geçirdi?
Cumhuriyet döneminde, Alevi toplumu şehirleştiği ölçüde, geleneksel din kurumları yok oluşa sürüklenen ama kültürel olarak dinsel referanslara sahip olmayı sürdüren, soya bağlı esnek bir dayanışma cemaati olarak varlığını sürdürmüştür.
Alevi toplumunun bu şekilde biçimlenmesi,1) resmi Kemalist laiklik yorumunun Aleviliğe özgürlük tanımayıp reforma tabi tutulmuş Sünni bir İslam yorumunu benimsemesi, 2) Türk-İslam faşizmi siyasetinin Aleviliği ortadan kaldırılması gereken bir sapkınlık olarak yorumlaması ile bağlantılıdır. Alevilik devletin talep ettiği şekilde İslam çemberine dâhil olamadığı gibi Türk-İslam faşizminin dışlayıcılıktan saldırganlığa değişik biçimler alan baskısını yaşamayı sürdürmüştür.
Aleviler arasında dinsel asimilasyonu kabullenen guruplar olmakla birlikte, şehirlerde soya bağlı dayanışma cemaati olarak örgütlenen kalabalık bir Alevi toplumu da şekillenmiştir. Şehirlerde örgütlenen bu dayanışma cemaatinin kurumsal olarak bir din örgütlenmesi geliştiremediğini tespit etmek gerekir. Şehirli Alevi toplum kırsal bağlantılarını yitirdiği ölçüde dinsel olarak kurucu özelliklerini yitirmiş, olumsuzlayıcı ve tepkisel (Sünni olmayan ve Sünni hâkimiyetine itiraz eden) bir kimlik edinmiş, sol muhalefet içinde konumlanırken ateizmle ittifakı ve hatta ateist tebliği meşru gören bir inanç esnekliği örgütlemiştir. Bunun bir sonucu, geleneksel Alevi kır toplumu ve inancıyla bağları zayıflayan ve bu inanç örgütlenmesini çağdışı kabul eden genç kuşaklar arasında, ateist tebliğin kolayca kabul edilebilmesidir.
Bu durum Türk-İslam faşizmi etkisi altında hareket eden Sünni İslam kesimleri tarafından bilinmekte ve tepkiyle karşılanmaktadır. 1993 Sivas Madımak katliamı, doğrudan Aleviliğe dönük bir Türk-İslam faşizmi saldırganlığı değildi. Özellikle Aziz Nesin'in şahsına yönelerek komünist ateizmi ve komünist Alevi – ateist ittifakını hedef tahtasına oturtmuştu.
Bu olgunun da işaret ettiği gibi, Alevi toplumu ateist sol hareket içinde erimemiştir. Şehirleşme sürecinde, sol kültürün biçimlenmesinde oldukça etkili soya dayalı bir dayanışma cemaati şekillenmiştir. Devlet tarafından Sünni toplum tabanından beslenen Türk-İslam faşizmi sol hareketi bastırmak üzere seferber edilirken, Sünni-Alevi karşıtlığı üzerinden Alevi kimliğin yeniden üretilmesi sağlanmıştır. Alevi aile ortamına doğan bireyler, sosyal hayat içinde karşılaştıkları dışlanma ve baskı karşısında, dinsel referansları aşınmış olsa da Alevi kimliğini ve cemaat bilincini yeniden üretmeye devam etmişlerdir.
Günümüzde Alevi itikatinin kamusal alanda meşruiyet kazanmasının önü açılırken dinsel taleplerin ve mücadelenin güç kazanamamış olması, şehirleşme sürecinde Alevi toplumunun dinsel bir program oluşturma yeteneğindeki büyük aşınmayı gösterir. Bu aşınmanın kapsamı ve şiddeti yaşlı kuşaklardan genç kuşaklara doğru artmaktadır. Nihayetinde, Alevi dayanışma cemaatinin ateizmi de meşrulaştıran kendine özgü bir "laik" düzen inşa ettiği söylenebilir. Bu laik düzen, dayanışma cemaatinin bekası adına soya bağlılığı korumakta ve Sünni İslam'ı olumsuzlama ve tehdit olarak algılamanın ötesine geçen bir dinsel pratik geliştirmekte zorlanmaktadır.
CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün'ün "Aleviler ulustur" iddiası abartılı ve absürt görünmekle birlikte, şehirli Alevi dayanışma cemaati ile ilgili gerçekçi bir imaya sahiptir. Politik olarak, 1) Kürt Alevilerinin Kürt ulusu içinde tanımlanmasına, 2) AKP hükümetinin Türk-İslam sentezine dayalı millet tanımına itirazı içermektedir. Böylece Alevi dayanışma cemaatine Kemalist tehdit algılamasının başlıca unsurları olan bölücülük ve irtica karşıtı bir nitelik kazandırılırken, aynı zamanda Aleviliğin bir üst kimlik olarak kurgulanması önerilmektedir.
Aslında Kemalizm'in ulus şablonu Alevi toplumuna uyarlanmaktadır. Kemalizm'in "laik" elitlerin denetiminde resmi bir Sünni İslam kültürü yaratma hedefine benzer bir şekilde, Alevi "laik" elitlerin denetiminde resmi bir Alevi din kültürü yaratma hedefi vardır. Soya bağlı örgütlenme, dinsel bir cemaat olarak Alevilikten ziyade "laik" Alevi dayanışma cemaatinin özelliği haline gelmiştir.
Muhtemelen Hüseyin Aygün bu cemaatin önderliğine soyunmaktadır.. "Aleviler ulustur" tespitiyle kantarın topuzunu kaçırmış görünen bu kurgu absürt mü değil mi tartışması bir yana bırakılacak olursa, "Alevi ulusunun" bekası ve Dersim'in Kürt hareketine kaptırılmaması adına CHP'den milletvekili seçilmeyi başardığını ve misyonunu yerine getirmeyi sürdürdüğünü tespit etmek gerekir.
Kantarın topuzunu kaçırma ("Aleviler ulustur"), daha ziyade geleceğe dönük toplumsal bir program oluşturma çabasına işaret eder. Türkiye'nin geleceğine ilişkin olası toplum tasarımında çok uluslu olmak ve özerk bölgelerin inşası gibi bir durum meydana gelirse, bu süreçte Alevi dayanışma cemaatinin de kurucu bir rol üstlenmesi ve güçlü bir şekilde devlet iktidarına ortak olması talep edilmektedir.
Böylece Dersim bölgesi Kürdistan coğrafyasından ayrı bir alan olarak değerlendirilebilir ve özerk Kürdistan projesi ile bağlantısı kopartılabilir. Devlet açısından özerk Kürdistan'ın coğrafi genişliği ve nüfus baskısı önemli bir sorun olduğuna göre, Dersim'de kurulacak özerk bir Alevistan'ın özerk Kürdistan'ı coğrafi ve demografik olarak daraltma ve zayıflatma işlevi görecektir.
Buna karşılık, inanç özgürlüğü bağlamında Alevi itikatinin kamusal alanda örgütlenmesinin önünü açacak demokratik bir gelişme, soya bağlı "laik" Alevi dayanışma cemaatini dönüştürme gücüne sahiptir. Bu durumda, cemaat adına Alevi din elitleri ve kanaat önderlerinin öne çıkması bir mecburiyet haline gelecektir. Alevi tebliğin ateist tebliği dışlayacak şekilde canlandırılması, Alevi itikatinin sol hareket içinde dönüştürülerek ateist bir yoruma tabi tutulmasının önüne geçilmesi kaçınılmazdır.
Bu noktada karşımıza çıkan sorulardan birisi şudur:
Mevcut haliyle Alevi toplumu dinsel bir cemaat olarak yeniden yapılanmaya ne kadar hazır ve yatkın?
Türk-İslam faşizmi bünyesinde muhafaza edilen Sünni dışlama ve tehdit ortadan kalkmaya başladığında, "laik" Alevi dayanışma cemaatinin önemli bir varlık nedenini yitireceği ve işlevsizleşebileceği tahmin edilebilir. İnanç özgürlüğü bağlamında demokratik adımlar atıldığı takdirde, Alevi toplumu içinde önemli yol ayrımlarının yaşanacağı kesindir.
Alevi toplumunun kapitalist modernleşme sürecinde nasıl bir dayanışma cemaati örgütlediğini, bu cemaatin nasıl işlediğini, güncel olarak hangi sorunlarla boğuştuğunu, iç çelişkilerini ve kalıcılığını sürdürüp sürdüremeyeceğini anlamaya çalışmak önemlidir. Aleviliği araştıran toplum bilimcilere önerimiz, şehirleşme sürecinde şekillenen "laik" Alevi dayanışma cemaatini göz ardı etmemeleri ve bu cemaatin tarihsel süreç içinde üstlendiği fonksiyonu araştırmalarıdır.