Kürt meselesiyle ilgili Türkiye’de çalışma yapan akademisyenlerden biri de Prof. Doğu Ergil’dir. Bu konu ile ilgili şimdiye kadar üç adet rapor hazırlamıştır. Ayrıca bu raporlar dışında, konu ile ilgili gazete ve televizyon kanallarında ilgili tartışma ve toplantıların sürekli katılımcısı olmuştur. Türkiye’de 90’lı yıllarda hazırlanan ilk raporlardan biri olması vesilesiyle gerek raporu hazırlatanlar gerekse de raporda öne çıkan değerlendirmeler nedeniyle rapor yayınlandığı dönem –1995- kamuoyunda oldukça tartışıldı. Rapor yayınlandıktan sonra Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından dava açıldı. Mahkeme sonucunda Doğu Ergil beraat etti.
Doğu Ergil 1995 yılında hazırladığı bu raporun üzerinden on yıl gibi bir süre geçtikten sonra 2005 yılında ikinci raporunu, 2008 yılında ise üçüncü raporunu yayınladı. Yakın zamanda Timaş Yayınları
bu üç raporu Kürt Raporu, Güvenlik Politikalarından Kimlik Siyasetine adıyla kitap olarak yayınladı. Doğu Ergil bu raporlarda yapılan değerlendirmeler ve çözüm önerilerinin yanı sıra raporu hazırlatan kurumların da meseleye nasıl ‘baktığını’ ortaya koymaktadır.
***
Kürt meselesi bugünlerde ‘Kürt açılımı’ başlığıyla daha farklı bir söylemle Türkiye gündemine tekrardan dönüş yapmış bulunmakta. Dönüş yapmış diyorum çünkü, 1990 yılından itibaren -ana akım medyanın diliyle-‘Kürt sorunu’ tamamıyla bir terör problemi olarak görülmekte ve buna göre çözüm önerileri geliştirilmekteydi. Tabi bu çözüm önerilerinin büyük çoğunluğu bölge halkına yönelik yaygın şiddet uygulamaları, faili meçhul cinayetler, zorla göç gibi uygulamaları kapsıyordu.
90’lı yıllarda bu uygulamaların yanı sıra, daha çok iş çevrelerinin (TOBB ve TUSİAD) başını çektiği bazı arayışlardan bahsedilebilir. Sınırlı da olsa bazı siyasi çevrelerin destek verdiği Kürt sorununun ‘şiddet’ dışında çözülmesi başlığı altında TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) tarafından Prof. Doğu Ergil’e hazırlatılan rapor şu değerlendirme ve çözüm önerilerini sunmaktadır.
1995 TOBB Raporu “Doğu Sorunu: Teşhisler Tespitler”
Birinci rapor “Doğu Sorunu: Teşhisler Tespitler” başlığı altında 1995 yılında yayınlandı. Rapor çalışması şu başlıklar altında yürütüldü. Bölgenin tarihi, ekonomisi, bölgedeki etnik ilişkiler, bölgenin Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasındaki yeri ve terörle ilgili –IRA ve ETA esas alınarak- yurtdışından ilgili bilgi ve mevzuat. Anket yöntemiyle yukarıda belirtilen başlıklar altında 1267 kişi ile yapılan görüşmeler sonucunda bölgenin ‘durumu’ anlaşılmaya çalışılmaktadır. 1267 kişi ile yapılan uzun sorulardan sonra şu sonuçlar çıkarılmıştır:
• Devlet bölgede terörle mücadele ederken sivil vatandaşa da zarar vermektedir/vermiştir.
• Zorla göçlerde devlet kadar PKK’nin de rolü vardır.
• Devlet için bölge insanı ile PKK ayrıştırılmalıdır.
• Bölge halkı devletin ulus-devlet politikasından ‘sıkıntılar’ çekse de, devlet buralara da fazla eğitim ve hizmet götürerek bu sorunu aşabilir.
• Doğu sorunu ‘Ulusal bütünleşme’ sorunu olarak ele alınmalıdır.
• Devlet, bölgede aşiret yapısını koruculuk vb. yöntemlerle ayakta tutmaktadır. Bu politika değişmelidir.
• Devletin tek etnik yapıya dayalı vatandaş/yurttaş tanımı sorunludur. Herkes Türkiye vatandaşıdır. Ancak etnik kimliği farklı olabilir. Bu politika değişmelidir.
• Farklı etnik yapılar ‘kültür kümeleri’ olarak değerlendirilmelidir. Bu etnik yapıların kültürel talepler dışındaki siyasal talepleri sorun yaratmaktadır.
• Yaşanan sorunun temelinde kültürel kimliklerin siyasal ifadelere dönüşmesi vardır. Bu da var olan ve sunulan kimlikler arasında yapay gerilimler oluşturmaktadır. Siyasal alan ile kültürel alan ayrıştırılmalıdır.
• Haklar ve demokrasi sorunu, liberal özgürlüklerin sağlanmasıyla çözülmelidir.
• Kürtçe’nin konuşulması yasaklanmamalı ve bir kültür dili olarak kullanılması ve öğretilmesi korkulacak bir şey değildir.
• Koruculuk kurumu bölge halkını karşı karşıya getirmiştir. Devlet bu konuda taraf olmamalıdır. Devlet köyünü korumak isteyenlere silah vermeli ancak bunları denetlemelidir.
• Devlet; güvenlik nedeniyle köyleri; PKK de korucu köylerini boşaltmaktadır.
• Devlet terörle mücadele ederken ‘hukuk’ çerçevesinde mücadele etmeli ‘terörist’ ile mücadele ederken sivil halkı ayırmalıdır.
• Bölgede ekonomik yatırımlar artırılırsa bölge halkı göç etmez, devlete ve kendine daha faydalı olur.
• Halk çoğu yerde devlet ile PKK arasında kalmıştır. Devlet halka daha sıcak yaklaşmalı. –özellikle güvenlik görevlileri-
• Bölge halkına -PKK’ye destek verenler dahil- devlet ‘sosyal anlaşmazlık’ ilkesiyle yaklaşmalı ve halkı kazanarak örgütün halk desteğini azaltmalıdır.
• Devlet ‘sosyal anlaşmazlık’ tezi etrafında soruna yaklaşmalıdır.
• Devletine bağlı vefakâr ve yurtsever bölge halkının neden ‘terörist’ olduğu anlaşılmalıdır. Devlet ile halkın arasına kimlerin ne gibi mesafeler koyduğu anlaşılmalıdır.
• Bireylerin siyasete katılması yönündeki engeller kaldırılmalıdır.
• Bireysel siyasetin önü açılırsa ve anayasal vatandaşlık ilkesi benimsenirse radikal gruplar doğal olarak gerileyecektir.
• Bölgede yaşanan savaşın ortaya çıkardığı ekonomik rant vardır. Birçok çevre bu rant ekonomisinden faydalanmaya çalışmaktadır. Bu rant ekonomisi ortadan kaldırılmalıdır.
• Devlet bölgede ‘taraf’ gibi davranmaktadır/davranmıştır. Devlet bürokrasisi halkın karşısında taraf durumunda olmuştur.
• Merkeziyetçi devlet yapısı ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeye engel teşkil etmektedir.
• Devlet bölgeye yerel ekonomik yatırımlar yapmalı; bölge halkını iş, meslek sahibi yapmalı ki bölge halkı ‘düzene’ daha bağlı hale gelsin.
• İnsanların ekonomik düzeyi yükseldikçe PKK’ye olan destek azalacak, insanlar sistemle daha bütünleşir hale gelecektir.
• Hizbullah örgütlenmesi PKK ile çatıştığı için ‘hoşnutlukla’ karşılandı. Ancak zamanla bunun zararları görülmeye başlandı. Dolaysıyla bu politika yanlıştı.
• Türkiye Cumhuriyeti ulusal birlik (ulus-devlet) hedefinin yanı sıra kültürel çoğulculuk ilkesini benimseyebilirdi.
• Mesele alt-kimlik üst-kimliğin doğru tanımlanmasıyla aşılabilir.
• Bölgede yapılan ekonomik yatırımlar, işletmeler işlevli hale getirilmelidir.
• Olağanüstü hal uygulaması kaldırılmalıdır.
• Devlet, cumhuriyetin ilk yıllarında isyanları bastırmış ancak siyasal rakiplerini ve isyanın alt yapısını oluşturan geleneksel kurumsal alt yapıyı ortadan kaldırmamıştır. Dolaysıyla cumhuriyet projesi Doğu’da yarım kalmıştır.
• Kürt bireylerin siyaset yapmasının önündeki yasal engellerin yanı sıra cemaat, ağa şeyh, örgüt, devlet vs. engeller kaldırılmalıdır.
• PKK’in milliyetçi bir örgütlenme olduğu bu nedenle temsiliyet iddiasının aslında bir temsiliyet sorunu olduğu.
• Devletin bir Doğu politikası olmamıştır. (Özellikle bölgedeki yüksek mevkideki devlet görevlileri bir politika olmadığını ifade ediyorlar.)
• Sorunun çözümü, liberal demokratik özgürlükler sağlanarak bireysel haklar genişletilerek sağlanır. Ancak o zaman çağdaş uygar bir düzeye geleceğiz.
Bu sonuçlardan sonra, uluslararası alanda IRA ve ETA örneğinden yola çıkarak İspanya ve İngiltere’nin bu örgütlerle yaptığı mücadele örnekleri incelenmektedir. Bu ülkelerde ‘terörün’ bitirilmesine yönelik yapılan faaliyetler –güvenlik, kültür, hukuk alanlarında- incelenerek devletin bu örneklerden sonuç çıkarması istenmektedir. Bu başlık altında da:
• Arkasında belirli bir sosyal destek alan terörü salt bir asayiş sorunu olarak görmemek bu sorunu ortaya çıkaran ‘sorunlu’ yapının incelenmesi gerekmektedir.
• Terörle mücadele edilirken ‘teröristle’ mücadele yöntemlerine dikkat edilmelidir. Amaç daha çok ‘teröristi’ yakalamak ve yargılamak olmalıdır.
• Devlet terörle mücadele ederken hukuk dışına çıkmamalıdır. Hukuksal çerçevesini buna göre oluşturmalıdır.
• Terörle mücadelede herkesin katılımına ve destek vermesine açık olunmalıdır. Bu konu açık biçimde tartışılmalı, terörü yaratan meseleye tek yönden bakılmamalıdır.
• Terörle hangi yöntemle mücadele edilirse edilsin tarafların şiddet sonrası dönemde bir arada nasıl yaşayacaklarını düşünmeleri gerekir.
Daha uzun olmasına rağmen öne çıkan başlıkları özetlediğim bu bölümde Ergil kısaca şöyle bir ‘çözüm’ önermektedir. Ulus devlet anlayışı –etnik tanıma dayalı- değiştirilmeli, anayasal vatandaşlık tanımı olmalıdır. Doğu’nun sisteme daha iyi bağlanması için ekonomik yatırımlar yapılmalı; bölgenin refah düzeyi yükseltilmelidir. PKK ile halka ayrı bakılmalı ikisi birbirine karıştırılmamalıdır. Kürt meselesi ayrı, PKK ayrıdır. Kürtler kültürel küme olarak varlıklarını, kültürel faaliyetlerini sürdürmelidirler. Ancak bu siyasal alana yansımamalıdır. Devlet terörle mücadelede ‘hukuk’ çerçevesine bağlı kalmalıdır. Devlet PKK’nin etkisinde olan Doğu’daki Kürtlere daha ‘kazanımcı’ politikalarla yaklaşmalıdır. Doğu’da ‘geleneksel toplumsal yapı” aşılmalı eğitim yaygınlaştırılmalıdır.
2005 Raporu: Endişelenme Türkiye!
2005 yılında hazırlanan bu raporda anket yöntemiyle bölgede 8556 vatandaşla görüşme yapıldı. Bu anketin amacı Türkiye’nin ‘belalı Güneydoğusu’nun özelilikle de AB üyeliği beklentisiyle demokratikleşme ve modernleşme çabasına destek olma kapasitesini saptamak. Bölgede yapılan görüşmeler dışında, aynı anket batı illerinde 777 vatandaş ile yapılarak iki anket karşılaştırılması da verilmiş.
Bu raporda ‘belalı’ olarak nitelenen ‘Güneydoğu’ halkının demokrasi, din, eğitim, terörizm, diktatörlük, Türkiye’nin geleceği, kadın-erkek meselesi, namus, çoğulculuk ve hoşgörü meselelerini nasıl değerlendirilmektedir. Bu araştırma sonucunda;
• Türkiye, biri daha modern ve laik, diğeri daha geleneksel ve dar görüşlü olan iki büyük halktan oluşmaktadır.
• Ne olursa olsun ‘belalı’ Doğu hâlâ demokrasi istiyor, mevcut sonuçlarından hoşnut değil, ancak demokrasinin ideallerine olan inancı tam.
• Doğu Batı’dan daha dindar, ancak inançlarını genel anlamda topluluk olarak değil, özel olarak yaşıyor.
• Doğu’nun dini görüşleri demokrasinin temelleriyle çelişmemektedir.
• Doğu kültürel anlamda muhafazakar, ancak bazı durumlarda Batı’nın da önüne geçecek kadar hoşgörülü ve moderndir.
Bu raporda Doğu’nun ‘Batının’ –hem Avrupa’nın olan ‘Batı’ hem de Türkiye’nin ‘Batısı’- değerleriyle ne kadar uyum içinde olduğu ve içselleştirdiği incelenmiştir. Yine bu raporda da, Doğu’nun her iki Batı ile entegrasyonundaki sosyal, ekonomik, kültürel engeller ortaya çıkarılmış. Bu sonuçlar üzerinden Doğu geleneksel ilişkilerini korumakla birlikte Türkiye’nin batısına göre daha hoşgörülü ve modern. Oysa raporda bu hoşgörü ve modernlik çıtasının yükselmesinin nedenleri ele alınmıyor. Raporun hemen hemen tüm sorularında baskın düşünce Doğu’nun neden gelişmediği/gelişemediği modernist bakış açısıyla değerlendirilip sunulmuş. Ve çıkarılan sonuca göre Türkiye’nin iyi yolda olduğu ve demokrasisinin geliştiği/gelişeceği olmuştur.
2008 Raporu: DTP Raporu ve PKK değerlendirmesi
Geçen yıl yapılan bu araştırma üç başlık altında; DTP’nin güçlü olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu illeri, DTP’nin güçlü olmadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu illeri ile Batı illerinde sürdürülmüş.
Belirlenen üç bölgede Kürt sorunu algılaması, etnik özellikler, dil hakları/anadilde eğitim, terör/şiddet sorunu, DTP’nin nasıl algılandığı, PKK’nin amacı, DTP-PKK ilişkisi, sınır ötesi operasyonlar, koruculuk sistemi, insan hakları ve demokratik haklar, anayasal hakların güvence altına alınması, yeni anayasa, Kürt-Türk savaşının çıkma olasılığı, Türk milliyetçiliğinin gelişip/gelişmediği, Kürt milliyetçiliğinin gelişip/gelişmediği, genel af, GAP projesi başlıkları altında sorular sorulmuştur.
Araştırmada DTP’ye oy veren-vermeyen Kürtler üzerinden Kürtlerle ilgili sosyolojik ve siyasal tespitlerde bulunulmuştur. Bunlar:
• Kürtler net olarak iki gruba ayrılmıştır. Bir Türk-Kürt ayrışması beklenirken bu ayrışma daha çok Kürtler arasında olmuştur.
• Bu ayrışma sonucunda radikal grup DTP etrafında kümelenmiştir. Bunun karşısında radikalizmi benimsemeyen ‘ılımlı’ bir küme oluşmuştur. Bu ılımlı kümenin tercih ve değerlendirmeleri Türk halkına benzemektedir. Yine bu ‘ılımlılar’ın Doğu’da yaşadıkları için Kürt olmanın bilinciyle hareket ettikleri ileri sürülmektedir. Ilımlılar radikal kümenin aşırılıklarını yumuşatma görevi görmektedir
Rapor Kürt halkına yönelik sosyolojik tespitler üzerinden giderek ‘ılımlı’ diye nitelediği –bu kümenin toplumun hangi kesimleri olduğunu, hangi siyasal görüşleri destekledikleri açık olmamakla birlikte- kümenin öne çıkarılması gerektiği ileri sürülmektedir. Özellikle bu ‘ılımlı’ kümenin yoğun asimilasyona uğramış illerden olmasının raporu değerlendirenler açısından bir veri olarak ele alınmaması raporun önemli bir noktası olmaktadır. Asimilasyona uğramış ve DTP/PKK etkisinde olmayan Kürtlerin kaybedilmemesi gereğinden hareketle bu küme TAMPON Kürt nüfusu olarak tanımlanmıştır.
Raporun son bölümünde PKK üzerine uzun denecek bir bölüm bulunmaktadır. Bu bölümde Kürt sorununun nedenleri ve PKK’nin ortaya çıkış nedenleri ele alınmakta ve bu duruma yönelik tespit ve öneriler sunulmaktadır. Devletin Kürt vatandaşlarına yaptığı ‘yanlış’ uygulamalarını düzeltmesi istenmektedir. Kürt sorunu ile PKK’nin aynı şeyler olmadığı, PKK’nin gelişimi ancak PKK tabanına yönelik her türlü sosyal, kültürel, ekonomik tedbirin alınması ve desteğin verilmesiyle önlenebilir görüşü öne sürülmektedir.