Türkiye’de son dönemin en önemli siyasi gündemi hiç kuşkusuz İmralı (yani Abdullah Öcalan) ile yapılan barış görüşmeleri. Görüşmelerin yapıldığının açıklanması, Başbakan ve AKP’nin, devlet ve hükümetin son birkaç yıldır geliştirdiği söylemlere tamamen zıt bir olguya işaret ediyordu. Bu nedenle bir sürpriz etkisi yaratmıştı.
Yeni barış görüşmelerinin ne Türk devleti ve hükümetinin ne de Türk kamuoyunun örgütlü iradesi ile oluştuğu söylenebilir. Siyaseten mesele az çok belli: Eğer Türkiye devlet olarak Kürtler ve Kürdistan coğrafyası üzerinde denetimini yitirmek istemiyorsa, barış masasına oturmak zorunda. Aksi takdirde Kürtler, önlenemez bir şekilde bağımsız Kürdistan oluşumunu hedefleyen bir çizgi izleyecekler. Başta ABD olmak üzere devredeki uluslararası güçlerin Türkiye’ye söylediği şu: Denetimini Soğuk Savaş nostaljisiyle değil, başka araçlarla sürdürmelisin. Kürtlere söylenen ise, özgürleşmenizi reddetmiyoruz ama Türkiye’ye rağmen bir devletleşme sürecine izin vermeyiz.
Yeniden canlandırılan barış sürecini sorunlu kılan zoraki ve fazlasıyla yüksek siyaset senaryolarına endeksli olması. Barış gerekli, ama bunu bilinçli ve kararlı bir halk duyarlılığı haline getirecek araçlar pek ortada yok. Halkın siyasete katılımı ve yüksek siyasetin esiri olmaktan kurtulması en azından kısa vadede çok mümkün görünmüyor.
Bir barış kamuoyunun oluşturulmasında sanatçıların oynayabileceği rol ne olabilir?
Bir ölçüde beni de şaşırtan çeşitli çıkışların bazı sanatçılarımızdan geldiğini biliyoruz. İzleyebildiğim kadarıyla Ayşen Gruda, Kadir İnanır ve Müjdat Gezen’in çarpıcı açıklamaları oldu. Özellikle Radikal gazetesinde Ezgi Başaran’ın Kadir İnanır’la söyleşisi, bir tavır açıklamasının ötesine geçen ve üzerinde düşünmeye değer bir dizi net tespiti içeriyor.
Bu tip sanatçı çıkışlarının öncü ve cesaret verici olduğu söylenebilir. Sorun şu ki, bu öncü jestleri destekleyecek ve toplumsallaştıracak örgütsel araçlar ortada yok. Bu nedenle açıklamalar, daha çok medyanın yaptığı bir tür kamuoyu yoklamasının ötesine henüz geçemedi.
Sanatçıların meseleye yaklaşımında iki düzey var. Birincisi yukarda belirttiğim gibi, kendi örgütlü kurumlarını yaratmaları ve işletmeleri ile ilgili. Bu konuda ciddi bir zaaf olduğunu ve ortada gelişkin sanat örgütlerinin olmadığını yıllardır biliyoruz.
İkincisi sanatsal üretim düzeyi; bu konuda, ciddi bir oto-sansürün ve meselenin etrafında dolaşma tavrının yaygın olduğunu biliyoruz. Temel bu olunca, sanatçıların ciddi bir barış kamuoyunun oluşumuna katkısı güçlü olamıyor doğal olarak. Ortada, kırk yıldır devam eden, insani bedelleri bir hayli yüksek, ama kapsamlı bir şekilde sorgulanamamış bir savaş var.
Sanat alanında en tehlikeli olgu, soruna müdahil olmaktan korkulması değil aslında. Korku, gerek örgütsel gerekse sanatsal üretim düzeyinde yaratıcı tepkinin açığa çıkmasına hizmet edebilir. Korku aşılıp yerini cesarete bırakabilir. Fakat korkmuyormuş gibi yapıp görmezden gelmek, meselenin etrafında dolaşmak, hatta duruma göre bir çeşit barış fırsatçılığına soyunmak katkı bir yana, barış önüne engeller dikmek anlamına geliyor.
Meselenin inşallah yüksek siyaset eliyle ve sanatçılara çok iş bırakılmadan çözülmesi umut edilebilir tabii ki. Zaten mevcut durum böyle bir talebin çok güçlü olduğunu gösteriyor. Fakat o zaman, “halkların kardeşliği” demenin de pek bir manası kalmaz. Kürtlerin temel hak ve özgürlükler çerçevesinde yaşadıkları asırlık sorunları çözmek üzere bağımsız bir devlet çatısı altında örgütlenmeleri oldukça makul bir seçenek haline gelir.
Türkiye’de, kapsamlı soykırım dışında, Kürtleri bastırmak için tüm seçenekler denendi ve başarısızlığa uğradı. İnsani bedelleri bir hayli yüksek olan bu deneme ve yanılma sürecinde – komplo teorilerinin tersine – Batı’nın geniş desteği alındı. Sonuç: Son Kürt isyanı yarım asra yakın bir süredir bastırılamıyor. Barış kamuoyunun oluşması, “reel politik” hesaplamaların ötesine geçilip insani bedellerin bilinmesi, tartışılması ve insani duyarlılık oluşturulması ile ilgili bir mesele. Bu noktada, sanatın ve sanatçıların devreye girmesi kaçınılmaz. Giremiyorsa, sorunun bir parçası haline gelir.