Uzun bir süre önce, Alevi sivil toplum kuruluşlarının bir okul boykotu hazırlığı içinde olduklarını öğrendiğimde, sorduğum soru şu olmuştu: Alevi cemaati seküler ve sol hareketin bir alt kültürü olarak değil, dinsel bir cemaat olarak doğrudan ve etkin bir özne olarak kamusal alanda sahne alabilecek mi?

“Laik ve bilimsel eğitim için boykot” eylemi, alamadığını gösteriyor. Boykot için kullanılan sloganı şöyle değiştirirsek durum daha iyi anlaşılır: “Özgürlükçü ve laik eğitim için boykot”. “Laik ve bilimsel eğitim” Kemalist eğitim ve laiklik siyasetinin yeniden ısıtılmasından başka bir şey değil.

Boykot okullarda din eğitimi verilmesine mi, yoksa belli bir dinsel inancın (bu vakada Sünni ve devletçi bir İslam yorumunun) zorunlu hale getirilip dayatılmasına mı karşı yapılmalı?

Özgürlükçü eğitimden yana olan birisinin yanıtı bellidir: Tabii ki ikincisine. Ancak bu şekilde (ateistler dahil) değişik inanç guruplarının müzakere edebileceği asgari bir müşterek oluşur. Din dersinin seçmeli hale getirilmesi, sadece müzakerenin bir ön koşulu olarak anlam ve önem kazanır. İnanç grupları arasında müzakere masası kurulamaz ve daha fazla adım atılamazsa, palyatif bir önlem olarak kalır.

Bilimin temsilciliğini yapma iddiasındaki inanç gruplarının dinin temsilciliğini yapma iddiasındaki inanç gruplarına üstünlük kurmaya çalışıp ardından biz dine değil, irticaya ve din sömürüsüne karşıyız demeleri samimi değildir.  Alevi sivil toplum kuruluşları, “Aleviler olarak okullarda bizlere belli bir İslam anlayışının dayatılmasına itiraz ediyor ve bu nedenle bir boykot eylemi düzenliyor, inanç özgürlüğüne saygılı herkesten destek bekliyoruz” demedikleri sürece, alt kültür olarak kodlanmaya razı bir itiraz geliştirmenin ötesine geçemezler.

“Laik ve bilimsel eğitim için boykot” torbasına anadilde eğitimi de atan Kürt hareketi Alevi sivil toplum kuruluşları ile benzer bir konuma yerleşmiştir. Muhtemelen şöyle bir akıl yürütme var: Eğitim bilimselse zaten anadilde eğitim hakkı tanınır. Kötü haber şu ki, elde sihirli bir hak ve özgürlükler bilimi yok. Bilim mesela ayrımcılık iyidir veya kötüdür diyerek iş görmez. İnsan toplumunda ayrımcılığın olduğunu tespit eder ve nasıl işlediğini açıklar. Bilimi ayrımcılığı korumak için de, ortadan kaldırmak için de seferber etmek mümkündür.

1990’larda MHP lideri Alparslan Türkeş, Kuzey Kürdistan’da büyük toplama kamplarının inşa edilmesini ve pedagogların, psikologların, sosyologların vs. seferber edilerek Kürtlerin toptan asimile edilmesini savunuyordu. Yani kısmi soykırım ve sonu nereye varacağı belli olmayan sürgün siyasetini yeterli bulmuyordu. Kürt toplama kampları, disiplinlerarası bir asimilasyon bilimin sosyal laboratuvarı olmalıydı.

Ayrımcılık nihai olarak inanç sistemleri ve pratikleri içinde çözülmesi gereken bir meseledir. 

Laiklik devletin belli bir inanç gurubu tarafından işgal edilmesine ve bu grubun savunduğu inancın tüm topluma dayatılmasına itiraz eder. Bilimden farklı olarak, devletin inançlardan soyutlanması mümkün değildir. Bu anlamda, “laik ve bilimsel eğitim” sloganı birleştirici değil, ayrıştırıcı bir slogandır. Ancak birleştirici “özgürlükçü ve laik eğitim” başlığı altında ve bir alt başlık olarak toplumsal bir meşruiyet kazanabilir.

Dinsel bir inanç grubuna gönderme yapıyorsa, Alevilik adına asıl mesele, “dinsel ve laik eğitim” diyebilmektir. Alevi muhalefeti temsil eden sivil toplum kuruluşları Aleviliğin alt-kültürcü yorumundan uzaklaşıp tutarlı bir çizgiye yerleşecekse, bunu savunmak durumundadır. Aksi takdirde Alevilik, Kemalist asimilasyon ile Sünni asimilasyon arasında seçim yapmanın ötesine geçemez.

Benzer bir durum, Sünni İslam bölgesinde özgürlükçü bir İslam yorumuna ulaşmak isteyenler için de geçerlidir. Tanım gereği, dinselliği dışarıda bırakmayan özgürlükçü bir laiklik yorumuna gideceklerdir. Kemalizmin mi, yoksa Türk-İslam ideolojisinin mi alt-kültürü olmalı, şeklinde bir ikilemin başka türlü aşılması mümkün değildir.

Kendi adıma, boykota verdiğim destek, “Laik ve bilimsel eğitim” adına değil, Alevi cemaatinin dinsel taleplerine saygı duymam ve zorunlu din dersine karşı olmamdan kaynaklanıyor. “Laik ve bilimsel eğitim” sloganının boykot eyleminin başlığı haline getirilmesi, benim gibi düşünenleri, polis şiddetine maruz kalmayı göze almış olsalar bile gösteri alanından uzaklaştırma işlevi görür. Toplumsal olarak ağır basan tavır ise kayıt koyarak da olsa eyleme destek vermek şeklinde değil, bihaber olma, ilgisizlik örgütleme ya da bilgili ve ilgiliyse bile uzağında kalma şeklinde olmuştur.

Birleşik Haziran Hareketi’nin özgürlükçü bir laik eğitim kavrayışına ulaşamama hali, Gezi direnişinden ders çıkarmamakta ısrarlı Türk solunun değişmediğini gösteriyor. Gezi direnişinin kazanımlarını ne yapıp edip siyasi yenilgiye yem etme başarısı gösteren özneler (Taksim Dayanışması) BHH adı altında bir kez daha sahne almaktadır. Alan razı veren razı şeklinde, Alevi cemaatini temsil etme iddiasındaki sivil toplum kuruluşlarından devralarak boykot eylemini genel seçim sürecinde güç kazanmanın bir aracı haline getirmek istemiş, sonuç bir kez daha likidasyon olmuştur.

HDP ise bilim, din, laiklik ve eğitim siyasetini Kemalizmin etkilerinden kurtaramadığını gösteriyor. Belli bir eylem yüksek siyasete endeksli post-modern bir çorba haline getirilecek diye, Alevi cemaatinin zorunlu din dersine itirazı ve seküler dayanışma ile sınırlanabilecek bir eyleme anadilde eğitim talebini monte etmek bir başarı değil. Aksine laik eğitim mücadelesinin yanı sıra anadilde eğitim mücadelesinin de sulandırılmasına hizmet eden bir siyaset. Ayrıca bir noktanın netleştirilmesinde fayda var: HDP’nin derdi CHP’nin seküler ve sol hareket üzerindeki tekelini kırmak mı, yoksa tamir etmek mi?

Son olarak sosyal İslam akımının durumuna değinmekte fayda var. Sünni bölgeden çıkan ve egemen Türk-İslam ideolojisi karşısında özgürlükçü bir İslam’ın olanaklarını araştıran bu akımın örgütlediği sessizlik ve boykota uzak durma tavrı, dikkat çekici. Sosyal İslam akımının medyada en fazla tanınan entelektüel figürlerinden İhsan Eliaçık’ın Türk solu, Kemalizm ve son olarak Kürt hareketi ile kurduğu ilişki, nihayetinde alt-kültürcü tuzağa düşme sonucunu üretti. Bu, sosyal İslam akımı içinde genel kabul gören bir eğilim değil. Fakat ciddi bir alt-kültürcü ve likide olma baskısı yaşadığı çok açık.