Sayın Mahmut Alınak öncelikle zaman ayırıp sorularımıza cevap verdiğiniz için teşekkür ederiz. Bu söyleşimizde ağırlıklı olarak son dönem gelişmelerini ve sivil Kürt muhalefeti ile ilgili görüşlerinizi paylaşmanızı arzu ediyoruz.
Abdullah Öcalan, Kürt hareketinin yaşadığı tıkanmayı aşmak için öngördüğü ve önerdiği yeni açılımların Kürt hareketi öncüleri tarafından doğru algılanamadığını ve hayata geçirilemediğini zaman zaman görüşmelerinde dile getiriyordu. Kürt hareketi açısından örgütlü sivil direniş ve halk muhalefetine dayalı kurumsal yapılanmaları ön gören bu açılımlar hayata geçirilebiliyor mu?
Mahmut Alınak: Öcalan’ın birkaç ay önce, “Diyarbakır’ı Tahrir meydanına çevirecekseniz çevirin, ne yapacaksanız yapın” dediğini hatırlıyorum. Ama Kürt hareketi bu mesajı duymazdan geldi. Bana göre birkaç aylık örgütsel ve psikolojik hazırlığın ardından Kürdistan’da birçok yer Tahrir meydanına dönüştürülebilirdi. Ancak Kürt sivil hareketi düzenle cebelleşmeyi göze alamadı. Alamaz. Düzeni zorlayacak çalışmalardan özenle uzak duruluyor. Bu bilinçli bir tercihtir. Yıllardır hep aynı şeyleri söylüyor, hep aynı şeyleri yapıyorlar. Tayyip Erdoğan birkaç gün önce, “Parlamento’da kalırsanız renk katarsınız. Ama gitmek istiyorsanız Parlamento bir şey kaybetmez” dedi. T. Erdoğan bu sözle, devletin Kürt sivil muhalefetine biçtiği rolü dile getirmiş oldu. Kürt parlamenter siyasetine düzenin kurumlarını meşrulaştırıcı bir rol biçilmiş. Bazıları da bilerek bu rolü oynuyor. Halk ise onları alkışlıyor, çünkü neyin ne olduğunun farkında değil.
Yeni yaptığınız basın açıklamasında Ankara merkezli Kürt temsiliyetinin başarısızlığından bahsediyorsunuz. Kürt hareketi içinde bürokratikleşme eğiliminde olan ve halktan gittikçe kopan koordinatör/bürokratik/yönetici bir sınıftan bahsetmek mümkün mü? Yıllarınızı siyasette geçiren biri olarak bunun sebepleri nelerdir? Örnekler üzerinden anlatmanız mümkün mü? Kürtler, temsilcileri tarafından temsil edilemiyorlar mı?
Mahmut Alınak: Sorunuzun birinci kısmının cevabı sorunun içindedir. Kürt hareketinin elitlerinde bürokratlık ağır basıyor. Ruhları gibi tarzları da bürokratçadır. Bunun nedeni şudur: Onların devrime hem ihtiyaçları, hem de inançları yoktur. Sınıfsal konumları düzenden kopmayı değil düzenle barışık olmayı gerektiriyor, onlar da zaten bunu yapmaya çalışıyor. Buna onlarca örnek verilebilir. Yıllarca Abdullah Gül’ün kapısını aşındırdılar. Tayyip Erdoğan, Cemil Çiçek ve Beşir Atalay ne zaman çağırdıysa koşup gittiler. Yarın kimyasal adıyla bilinen Genelkurmay Başkanı Necdet Özel çağırsın kanatlanıp uçarlar. Yirmi bir yıl önce bize, Amerika bu baharda sorunu çözüyor, dediler. Baharda olmadı, sonbahar, dediler. Sonbahar geçti, bu kış dediler. Mevsimler üzerine kurulan hayaller hiç bitmedi.
Bazı konuşmalarınızda, yazılarınızda ve son açıklamanızda sivil projelerle hükümetin istifa etmek zorunda bırakabileceğini belirtiyorsunuz. Bunun için sivil siyasetin neler yapması gerekiyor sizce? Sivil siyaset isterse hükümeti adım atmaya mecbur edip bu kanı durdurabilir diyorsunuz. Ne var ki Kürt ve Türk sivil siyaseti bunu yapmıyor, sırça köşklerde ömür tüketiyor diyorsunuz. Bu eleştirinizi biraz açar mısınız?
Mahmut Alınak: Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, eğitim, yönetsel vb. boyutları olan bu soruya cevap verebilmek için yıllarca düşünüp üç yıl çalışarak “TARİHİN ÇARMIHINDA- Güneş Ülkesi” adlı romanımı yazdım. Roman 450 sayfa olup bir devrim manifestosudur. Geçenlerde Güneri Civaoğlu Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde, bu roman hakkında “Romanla Manifesto” başlıklı bir uzunca değerlendirme yazısı yazdı. On saatlik uçak yolculuğunu romanı okuyarak geçirmiş. Yazıyı okuyunca ürperdim, çünkü içimi okumuş, satırların arasında gizlediğim birçok şeyi yakalamış. Yazmak isteyip de yazamadığım birçok önermenin izini sürmüş, bulmuş ve deşifre etmiş. Gelgelelim bizim kalem erbabı bu kitabı okumadı. Herhalde her bilgiye vakıf olduklarını düşünüp okumaya pek gerek görmüyorlar. Sorunuza cevap vermeye kalkışsam bu koca kitabı satır satır okumam gerekiyor. Buna ne okurlarımızın sabrı yeter, ne de sizin yeriniz.
Mahmut Alınak: Şunu iddia ile söyleyebilirim: Sivil siyaset isterse bu kanı durdurabilir. Peki bunun için ne yapmak gerekiyor, diye soracaksınız haklı olarak. Beni bağışlayın lütfen, yine TARİHİN ÇARMINIDA- Güneş Ülkesi romanının reklâmını yapmak zorunda kalacağım. Romanı baştan sona okumak gerekiyor.
“12 Haziran seçiminden önce çıktığınız televizyon programlarında, ayak sesleri duyulmakta olan kanlı tehlikeye dikkat çekmek için, ‘Hükümet Kürdistan meselesinin çözümü yönünde adım atmazsa seçimden sonra korkunç şeyler olacak’ demiştiniz. Nitekim öyle de oldu. Bundan sonraki süreç için ne düşünüyorsunuz?
Mahmut Alınak: Devrimci sivil siyaset gündemin dizginlerini ele almadıkça savaş zaman zaman kesintiye uğrasa da devam edecek ve ne yazık ki fakirlerin çocukları (gençler) ölmeye devam edecek.
Bazı yazılarınızda esas olarak kitlesel sivil itaatsizlik ve halk ayaklanmasına vurgu yapıyorsunuz. Bu mümkün mü? Ya da bunun olması için eksik olan nedir?
Mahmut Alınak: Evet mümkündür. AKP ve onun temsil ettiği düzen bir ay içinde hallaç pamuğu gibi atılabilir. Eksik olan devrimci öncülüktür.
Sizin sivil Kürt siyasetine dönük önerileriniz veya hayata geçirmeyi önerdiğiniz projeler nelerdir?
Mahmut Alınak: Düzenin çarkını durduracak pek çok proje hayata geçirilebilir. Basit birkaç örnek vereyim: Ekonomik, sosyal ve siyasal boykotlar, öğrencilerin sınıfta öğretmenleriyle Kürtçe konuşmaları, doğacak çocukları nüfusa kaydedilmemesi, evliliklerin nüfusa işlenmemesi, kimlik taşınmaması, ihtilafların mahkemelere götürülmemesi, devletle ilişkilerde tek bir isim kullanılması (örneğin erkekler Mezın ve kadınlar Zerife olarak tanıtacak kendisini) mahkemelerde kimlik bildiriminin yapılmaması gibi daha pek çok şey yapılabilir.
Kürt hareketinin kendi içinde demokratik ve katılımcı bir yapılanma olmadığı gibi eleştirileri zaman zaman duyuyoruz. Kürt hareketini iyi tanıyan bir siyasetçi olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz? Örneğin sizin DTK üyeliğiniz nasıl oldu da size haber verilmeden sona erdirildi? Ya da BDP’nin genel başkanlığına neden aday ol(a)madınız?
Mahmut Alınak: Genel merkez barikatını aşamadığım için genel başkanlığa aday olmadım. İlgili komisyon, “Aday olursan senin vereceğin mesajlar partinin önüne geçecek” dedi. Adaylığıma karşı açık bir karşıtlık gördüm. Birden fazla aday çıkmasını ve kurultayda projelerin yarışmasını özendirmeliyken, kurultayı bir noter durumuna düşürdüler.
O, siyasi hayatımın son adaylığıydı zaten.
DTK üyeliğimin sürüp sürmediğini bilmiyorum. Bana herhangi bir bildirim yapılmadı.
Kürt tarihine baktığımızda bir “isyan” geleneğinden rahatlıkla bahsedilebilir. İsyan etme konusunda nerdeyse uzmanlaşmış olan bir halkın isyanların pratikte kazanımlara dönüşmesi konusunda ciddi sıkıntıları olduğu görülüyor. Son isyan başlayalı tam 30 yılı geçti. Özellikle 90’lı yılların başında Kürt Hareketi, güçlü bir noktaya ulaşmasına rağmen bugün devlet açısından kontrol edilebilir düzeye çekilmiş görünüyor. İsyan etme konusunda problemleri olmayan Kürtler, iş isyandan sonrasına gelince neden başarılı olamıyorlar?
Mahmut Alınak: Çünkü sivil itaatsizlik geleneğimiz yok, bunu örgütleyecek yöneticiler yok, bir Gandhi’miz, bir Martin Luther King’imiz yok.
AKP hükümeti, Genelkurmay ve Gülen hareketinin Kürt hareketinin tasfiyesi üzerinde uzlaştıran ortak paydalar nelerdir? Hükümetin, Kürt sorununu askeri yollarla bitirme kararı alması neyi hedefliyor olabilir? Böyle bir çözüm yöntemi mümkün mü?
Mahmut Alınak: Bugün statükoyu ve düzeni sözünü ettiğiniz güçler temsil ediyor. Ortak paydaları bu düzenin sürmesidir. Kürt hareketi ise düzenin tekerinin önüne taş koyuyor. Bu nedenle Kürt hareketini tasfiye etmek istiyorlar. Hükümet, Kürt hareketi konusunda devletin asırlık tarihini tekrar ediyor. Silahla ezmek ve susturmak. Ama uzak ve yakın tarih bunun mümkün olmadığını gösteriyor.
Sorunun Türk devleti tarafından çözülmesini beklemek Kürtler açısından bir yanılgı mıdır? Kürt sorununu çözecek olan irade nasıl oluşacak? Yani çözümün adresi Ankara ve meclis mi? Neresi? Çıkışı nerede görüyorsunuz?
Mahmut Alınak: Öncelikle şu tespiti yapmakta yarar var: Bu devlet ezilen Türklerin devleti değil, bir azınlığın devletidir. Bence yeni bir tanım yapmaya ihtiyaç var. Yoksa Türk halkı (emekçileri- ezilenleri) devleti hep kendi devletleri sanacaklar. Devlet eleştirildiğinde kendileri eleştirilmiş gibi rahatsız olacaklar. Sömürgeci azınlık devleti, uygun bir tanımlama gibi geliyor bana.
Mahmut Alınak: Şimdi sorunuzun cevabına geçebiliriz. Sorunun çözüm yeri kesinlikle Ankara değildir. Sömürgeci azınlık devleti mecbur kalmadıkça bu sorunu çözmeyecek. Görüşmeler yapıp çözüyormuş gibi davranacak, hatta çözmüş gibi yapacak, ama çözmeyecek. Bugün için sorunu çözecek bir irade mevcut değildir. Çözümün anahtarı sivil halk iradesidir. Diyarbakır’dır, Hakkari’dir, Şırnak’tır… Buna halk dayatması da diyebiliriz. Ankara’dan çözüm çıkmaz. Halkın örgütlü gücü sorunu çözüm yoluna koyacak, Ankara ise onaylamak zorunda kalacak. Olayın sadece bir dil ve kültür sorunu olmadığını da devamlı akılda tutmak gerekiyor. Türk ezilenleri çok mu mutlu ki, Kürt milleti dil ve kültür haklarına kavuşunca mutlu olsun!
Son dönemlerde Kürt sorununun PKK’siz, BDP’siz çözümü üzerine ciddi planlar yapıldığı gözlemlenebilir. Gerçekten de Türkiye’de PKK’den başka muhatap alınacak bir Kürt siyasi temsiliyetinden söz edilebilir mi? Kürt temsiliyetine aday bir kısım PKK’ye muhalif siyasetçi ve aydın çevrelerinin görüşüne göre; PKK Türkiye'de demokrasinin gelişimine Kürtlerin kazanımlarına zarar veriyor. Bu ne kadar gerçekçi?
Mahmut Alınak: Devlet savaşı durdurmak istiyorsa PKK ile uzlaşmak zorundadır. Savaşın PKK muhatap alınmadan durdurulamayacağını artık çocuklar bile biliyor. PKK’siz çözümü olabilir mi? Olabilir. Bu da ancak devletin Kürdistan halklarına bir cumhuriyet olarak kendi kendilerini yönetme ve kendi ülkesinde iktidar olma hakkını teslim etmesiyle mümkün olabilir. O durumda PKK zaten silahı bırakır, ovaya, şehirlere gelir. Peki devlette böyle bir irade var mıdır? Yok. Öyleyse çözüm adıyla ortaya atılacak içi boş tüm paketler çöpe gitmeye mahkûmdur.
Kürt temsiliyetine aday olan öteki kesimlere gelirsek. Onlarda şunu gözlemliyorum: PKK’yi eleştirmekten başka bir şey yapmıyorlar. PKK’yi eleştirsinler, kimsenin buna bir diyeceği yok. Hatta PKK’nin haklı eleştirilere de şiddetle ihtiyacı var. Ama tüm enerjinizi PKK’yi eleştirmeye harcarsanız kendi kendiniz tüketirsiniz. Bir iddianız varsa buyurun çıkın ortaya, ne söyleyecekseniz söyleyin, ne yapacaksanız yapın, kendinizi halka anlatın ve halkı örgütlemeye çalışın. Ama bunu yapmayıp kendilerini PKK’yi eleştirmekle sınırlıyorlar. Bu gün sahnede sadece PKK var, halk da doğal olarak onu adres görüyor. Bence PKK’nin de savaş anlayışını gözden geçirmesi gerekiyor. Buna şiddetle ihtiyaç var.
Öte yandan devlete hâkim militarist politikaların sertleşmesi karşısında PKK’nin yaptığı eylemlerde sivillerin de hayatlarını kaybetmesini yani mağdur olanın, sivilleri mağdur etmesini nasıl yorumlarsınız?
Mahmut Alınak: Sivillerin hedeflenmesi haklı haksız hiçbir gerekçeyle açıklanamaz, tartışma konusu bile yapılamaz.
Size sarsıcı başka bir şey söyleyeyim: Ben, sömürgecilerin bazı zamanlar asker ölümlerinden KEYİF aldığını, memnunluk duyduğunu düşünüyorum. Bunu yakın bir örnekle açıklayayım: Devlet, bir ay önce Kandil’e hava operasyonu yapıp PKK’nin üst düzey yedi yöneticisini öldürdüğünde, misilleme yapılacağını biliyordu. Misilleme yapılsın diye o yöneticileri öldürdü. PKK’nin son Çukurca baskınını kendi yöneticileri öldürüldükten sonra gerçekleştirdiğini günler sonra Roj Tv’den öğrendik. Devlet ve medya bunu gözden kaçırdı, biz de ne olup bittiğini anlayamamıştık. Roj Tv açıklayınca uyandık. PKK’yi misilleme yapmaya tahrik eden devletti. Dikkat edin, o gün Tayyip Erdoğan Amerika’daydı ve Obama ile görüşecekti. Asker ölümleri militarizmin karizmasını çizse de görüldü ki, düzene herhangi bir zarar vermiyor. Ben işte bu nedenle PKK’nin savaş anlayışını gözden geçirmesi gerektiğini söylüyorum.
Gençler Ölmesin Ocaklar Sönmesin Girişimi (GEOS) adına İmralı’ya gidip Öcalan’la görüşmüştünüz. Böyle bir girişim halen var mı ve de Öcalan’ın yaklaşımı ne oldu? Sizce Öcalan ve devlet görüşmelerinden neden olumlu bir sonuç çıkmadı?
Mahmut Alınak: Gençler Ölmesin Ocaklar Sönmesin Girişimi varlığını sürdürüyor. İmralı’’ya gittiğimizde Öcalan görüşmelerden çok ümitliydi. Öcalan’ı dinlerken, Arapların, “Savaş hiledir” sözü çınladı kulaklarımda. İmralı’dan döndükten sonra görüşmelerden ümitli olmadığımı söyledim. Bu devlet, Seyit Rıza’ya, “Gel seninle anlaşalım” diyen, sonra da asan bir devlettir. Arapların, savaş hiledir, sözüne göre, savaşta her rezil hileye başvurulabilir. Geçmişte Araplar Türklere ne yapmışsa, Türk sömürgecileri de Kürtlere onu yapıyor. Seyit Rıza’nın 17 yaşındaki oğlu Reşik Hüseyin’in onun gözleri önünde asılması unutulmaz bir dramdır. Seyit Rıza’nın o kadar safça davranmaya hakkı yoktu. Yanına birkaç atlı alıyor, Erzincan hükümet konağında devletle anlaşmaya gidiyor! Kabul edilir şey değil. Seyit Rıza’nın o öngörüsüzlüğü kendisi ile birlikte birçok insanın hayatına mal oluyor. Hep akıllarda tutulsun, unutulmasın, devletle görüşme masasına oturmak mayın tarlasında yürümekten daha da risklidir.
Bugünlerde yine PKK ile görüşmeler yapıldığı söyleniyor. Tarihte bu tür görüşmeler çok yapıldı, ama hepsi hüsranla sonuçlandı. Çemil Çiçek kafasının hakim olduğu devlet PKK ile görüşüp Kürdistan meselesini çözecek! Kim inanıyorsa inansın, beni inandıramazlar. Görüşmeler hak tanımak için değil, tasfiye etmek için yapılıyor.
1990’lardan günümüze geçen 18 yılda Kürdistan’da yaşanan savaş ortamından göç eden veya göç ettirilen milyonlarca Kürt, metropollere yerleşti. Bu süreçte, birçok Kürdün yaşam tarzı değişti, yeni bir genç nesil yetişiyor. Öte yandan çoğu Kürt, inşaat, konfeksiyon, temizlik, altyapı hizmetleri gibi ağır iş alanlarında çalışmakta. Asimilasyon süreci daha da hızlanmış durumda. Melez bir kültür oluşuyor. Toplumsal olarak önemli bir sosyolojik değişim ve dönüşümden bahsedilebilir. Örneğin bölgede kısmen de olsa gücünü koruyan Kürt hareketi şehirlerde neden bu kadar güçsüz. Yukarıda bahsettiğimiz şehir ve Kürtler meselesine nasıl bakıyorsunuz?
Mahmut Alınak: Türkiye metropollerine giden Kürt emekçileri orada sahipsiz kaldı. Siyasiler onlara gitmedi, onlar siyasilere geldi. Oysa o kesim muazzam bir sivil devrim ordusuydu. Birçok yerde gördüm ki, o insanlar kendi kaderleri ile baş başa bırakıldı. Kimse, hiç kimse ilgilenmedi onlarla. Şahit olduğum bazı şeyleri hatırladıkça içim acıyor, yanıyor, kahroluyorum. Sonuç olarak, ne yazık ki o diri potansiyel çarçur olup gitti. Bu gün ne yapılabilir bilmiyorum; bakmak, incelemek gerekiyor.
Teklik arzusunun Kürt dili ve kültürü üzerindeki baskılarını göz ardı etmemekle birlikte görece savaşsız yıllarda (1999-2004) bile Kürt kurumlarının halka inemeyen, tabandan giderek kopmaya başlayan bir gidişatından bahsedilebilir. Bir siyasetçi olarak; özellikle kimlik mücadelesi öncelikleri bağlamında kültür ve sanatın ikincilleştirildiğinden bahsetmek mümkün mü? Kürt hareketinin siyasal mücadelenin yanı sıra kültürel (bunun içine sanat, dil, eğitim hususlarını da ekleyelim) mücadeleye biçtiği değer hakkındaki görüşleriniz nelerdir?
Mahmut Alınak: Kürt siyasetinin ne yazık ki böyle bir derdi yok. Başka halklar sanatları, edebiyatları ve kültür eserleriyle binlerce yıllık tarihlerini yaşatıyor. Bizim tarihe miras bıraktığımız fazla bir şey yok.
Sayın Alınak, devleti ve muhalif güçleri iyi tanıdığınızı söylüyorsunuz. Kürt hareketinin ve devletin soruna yaklaşımında önümüzdeki dönemde neler olabilir? Ne tür gelişmeler bekliyorsununuz?
Mahmut Alınak: Umarım yanılırım, söylemesi zor ve acı, yukarıda da belirttiğim gibi, PKK ile görüşmeler sırasında savaş ara ara kesilse de yoğunlaşarak sürecek, kardeşler ( fakir Kürt ve Türk çocukları- gençler) birbirlerini öldürmeye devam edecek.
Sayın Mahmut Alınak, sorularımıza verdiğiniz yanıtlar için teşekkür ederiz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Mahmut Alınak: Size ve tüm okur kardeşlerime esenlikler, başarılar diliyorum.
Mahmut Alınak'ın Notu:
BASKIN VE GÖZALTI
İstanbul C. Başsavcılığı’nın hakkımdaki gözaltı ve arama kararı üzerine Kars’taki evime bu sabah saat 7.30’da polislerce girilmiş ve arama yapılmaktadır. Yastıkların içinin dahi arandığı tarafıma bildirildi. İstanbul’da olup şimdi gözaltına alınmayı beklemekteyim. Saygılarımla
Mahmut ALINAK