Geçen hafta Başkan Obama’nın sağlık planını protesto eden çok sayıdaki insan medyada büyük bir ilgi yarattı. Evet protestocuların liderlerinin bazıları tasdikli delilerdi: Başkan Obama’nın Amerikalı olup olmadığını sorguladılar ve onu Hitler’e benzettiler. Ama protestocuların birçoğunun, planın kendilerinin ve yakınlarının yararlandıkları sağlık hizmetinin kalitesini nasıl etkileyeceğine dair makul endişeleri vardı.

Protestocuların sık sık kontrolden uzak ve sıradan insanlara yanıt vermeyen bir hükümetin varlığından şikâyet etmeleri dikkat çekiciydi. Medyada haber yapılan röportajlarda sık gündeme gelen konulardan biri de bankaların kurtarılmasıydı. Açıkça bu yönetime karşı duyulan kızgınlığın kalıcı ve derinden hissedilen nedeniydi. Bu kaygı göstericiler tarafından kendiliğinden gündeme getirilmişti; yoksa protestonun resmi konusu değildi.

İnsanlara bu konu hakkındaki kaygılarının yersiz olduğunu söylemek pek güç olurdu. On milyonlarca insanın işsizlikle ya da kısa çalışma süreleriyle, milyonlarca insanın ise evlerini kaybetmekle karşı karşıya kaldığı bir dönemde bankalar, her zamankinden daha iyi durumdaymış gibi davranmaktalar. Devletin garantisi altında aldığı borç paralarını yüksek getirili ama riskli bahisler oynamak için kullanan Goldman Sachs, şimdi de yılsonunda yöneticilerine ve en başarılı aracılarına 9 milyar dolar ikramiye dağıtmaya hazırlanıyor. Göstericiler, vergi ödeyenlerin paralarını ülkedeki en zengin bazılarını daha da zengin yapmak için harcayan bir yönetime karşı neden köpürmesin ki?

Bu göstericilerin öfkesi verimli bir yöne çevrilebilse; hükümetin sağlık sigortasının kapsamını genişletmesini önlemeye çalışmak yerine ülkeyi yağmalayan bankaların yakasına yapışmaları harika olmaz mı?

Bu mücadeleye, “batmayacak kadar büyük” dev yaratıkları parçalamakla başlamak gerekir. Citigroup, Bank of America ve Goldman Sachs gibi finans devlerinin batmasına izin verilmemesi aşağı yukarı resmi politika oldu. Eğer kötü yatırım kararları onları yeniden iflasın kıyısına getirirse merkezi hükümet yeniden yardımlarına koşacak ve onları ayakta tutmak için gereken her türlü parayı verecek.

Bu statü söz konusu bankalara kredi piyasalarında daha küçük rakipleri karşısında belli bir avantaj sağlamakta. Eğer herkes bu bankaların yardımına koşması konusunda hükümete güvenileceğini bilirse bunlara para vermenin riski azalır. Dolayısıyla serbest piyasa ortamında ödeyeceklerinden daha düşük faiz öderler.

Obama yönetimi, bankaların batmayacak kadar büyük olmasını istenir bir şey olmaktan çıkarmak için sermaye gerekliliklerini yükselterek ve risk almaya daha sıkı kısıtlamalar getirerek bu eşitsizliği düzeltmeyi teklif etti. İlkesel olarak hükümetin, devletin güvenlik ağının avantajlarının karşılığı olarak yeterince ağır kısıtlamalar koyması mümkündür, ama Obama yönetimi içinde yer almayan hiç kimse bunun olacağına inanmıyor.

Daha basit olan, bunları parçalara ayırmak. Citigroup ve Bank of America’yı yüzlerce küçük yerel bankaya (İng.community bank) dönüştürmemiz değil sadece varlıklarını doğru yönetmediklerinde onları güvenle iflas (İng.resolution) sürecine sokabileceğimiz büyük bölge bankaları haline getirmemiz gerekiyor. Sanıyorum, geçen hafta sonu sağlık reformunu protesto eden insanların çoğu bu öneriyi destekleyecektir.

Protestocuların desteğini almaya aday ikinci bir konu ise FED’in demokratikleştirilmesi. Hâlihazırda Temsilciler Meclisi’nde, FED’in denetlenmesini gerektiren bir yasa taslağı etrafında bir sağ-sol koalisyonu oluşmuş durumda.

Bu konu, Amerikan halkının merkezci seçkinler tarafından aşağılanmasının iyi bir örneğidir. FED Başkanı Ben Bernanke, FED’in denetlenmesine karşı bunun istikrarsızlığın artmasına yol açacağı uyarısını yaparak bu konudaki hazımsızlığını göstermişti.

Yoksa Bay Bernanke, bir yıldan daha kısa bir süre önce Kongre’ye kendisi ve selefi tarafından izlenen politikaların ekonomiyi uçurumun (komple çöküş) kenarına getirdiğini söylediğini unuttu mu? Bundan daha az istikrarlı nasıl olunur? Bu, seçkinlerin gerek sağ gerekse soldaki kitleleri nasıl hâkir gördüklerini gösteren bir zırvadır.

Ve sağ ile solun FED’in demokratikleştirmesine yönelik ortak mücadelesi için büyük bir fırsat olduğunu akla getirmektedir. ABD’nin merkez bankasının halkından çok finans sektörüne hesap veren bir pozisyonda olması absürt bir durumdur.
Ortak mücadele muazzam bir potansiyele sahiptir. Sağ ve soldan merkeze karşı böyle ortak bir çabanın seçkinler tarafından kavranması bile kolay olmayacaktır. New York Times’ın, Cumhuriyetçilerin 435 sandalyeli mecliste azınlık olduğunu göz ardı ederek FED’in, denetlenmesine dair taslağın Meclis’te sadece 250 Cumhuriyetçi destekçisinin olduğunu söylemesi bunun bir örneğidir.

Elitlerin ihmali sadece başarının olasılığını artırır. Bu ekonomik krizin gösterdiği bir şey varsa o da seçkinlerin çok ama çok ihmalkâr davranabileceğidir.