Önde gelen Kürt siyasetçilerden Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk’ün geçen hafta 1915’te yaşananlardan ötürü Ermenilerden, Süryanilerden ve Ezidilerden özür dilemesi kamuoyunda geniş yankı buldu. Konuyu kendisi de Kürt olan genç tarihçilerden Alişan Akpınar ile konuştuk.
• Ahmet Türk’ün Ermeniler, Ezidiler ve Süryanilerden özür dilemesi çok yeni bir olay değil aslında. Kürt siyasetçilerden bu tür ifadeleri son yıllarda neden daha sık duyuyoruz?
Öncelikle son yılların önemli tartışma konularından biri de ‘Ermeni Sorunu’. Yıllar önce bu konu böylesine yoğun ve açıkça konuşulamıyordu. Kürt siyasetçileri bu nedenle konuyla ilgili görüşlerini son yıllarda açıklamaya başladılar. Konunun öznelerinden biri de Kürtler olunca bu açıklamalar kaçınılmaz oluyor. 2000’lerin başından itibaren, “Aslında katliamı Kürtler gerçekleştirdi” söylemi servis edilmeye çalışılıyor, bu noktada Kürt siyasetinin sessiz kalmaması gayet normal.
• Kürt siyasetçilerden gelen bu tür özür ifadeleri Kürt kamuoyunda nasıl karşılanıyor?
Türkiye’de Kürt siyasi hareketine yakınlık duyan Kürtlerin bu konudaki yaklaşımı aslında yapılan açıklamalarla örtüşüyor. Genel olarak Ermenilere ve diğer gayrimüslim unsurlara yönelik, yakın tarihte bazı katliamların gerçekleştiği ve bazı Kürt aşiretlerinin de bu işin içinde yer aldığına dair yaygın bir kanı var. Bunun yanı sıra birçok Kürt, aile büyüklerinden bu konuda çok sayıda hikâye dinlemiştir. Ayrıca Kürt sorunu bağlamında azınlık haklarıyla ilgili Kürt kamuoyunda gelişen duyarlılık da işin içine katılırsa samimi bir ilgi ve üzüntüden söz edebiliriz. Ancak bu konuda canlı bir tartışma, araştırma ve inceleme süreci yaşandığını söylemek zor. “Ermenilere ve diğer gayrimüslimlere karşı katliamlar yapıldı, bazı Kürtler bu işin içinde yer aldı ama işin sorumlusu Osmanlı Devleti’dir ve bu Kürtler kullanılmıştır” şeklinde bir genel görüşün olduğu söylenebilir.
• Türk milliyetçisi eğilimleri ağır basan siyasetçiler ya da akademisyenler zaman zaman Ermeni Soykırımı’yla ilgili olarak kabaca “Kürtler yaptı biz yapmadık” anlamına gelen ifadeler kullanıyorlar. Kürtlerin özür dilemesi bu eğilimi daha da güçlendirir mi? Kürt kamuoyunda “İhale bize mi kalıyor” kaygısını doğurmaz mı?
Öncelikle belirttiğim gibi 2000’lerin başından itibaren böyle bir söylem servis edilmeye başlandı. Buradaki temel nedenlerden biri ihaleyi Kürtlere bırakmak. Öte yandan bu konuyla ilgili biraz okumaya başlarsanız, yapılan katliamlara dair birçok bilgi edinirsiniz. Dolayısıyla bu konuyla ilgilenen milliyetçi cenahtan tarihçiler artık inkâr etmek yerine, “Evet Osmanlı savaş koşulları nedeniyle bir tehcir gerçekleştirmiştir ama anlatılan katliamları Kürtler yapmıştır” şeklinde bir söylem geliştirmeye başladılar. Kürt siyasetçileri bazı açıklamalar yapmış olsa da, bu söyleme genel olarak tepki duyuluyor ve “Asıl sorumluluk Osmanlı Devleti’nin ve dolayısıyla Türklerindir, bazı Kürtler kullanılmıştır” görüşü sıkça tekrarlanıyor. Elbette bu konuda ısrarla yazıp cizen bazı Kürt aydınlarının haklarını saklı tutarak söylüyorum bunu.
• Özellikle İsmail Beşikçi’nin vurguladığı “1915’te Kürtlerin iradesi yoktu, kullanıldılar” diye özetleyebileceğimiz görüş hakkında ne düşünüyorsun?
Bu konuda iki itirazım var aslında. Birincisi, çok faza tekrarlanan bir hata bu; Kürtler derken hangi Kürtlerden bahsediyorsunuz? Bugün olduğu gibi bundan 100 yıl önce de Kürtler homojen bir topluluk değildi, üstelik o dönemde onları temsil eden bir devlet ya da güçlü bir siyasi organizasyon da yoktu. Örneğin Kürtler derken, o dönemde Dersim bölgesinde yaşayan Alevi Kürtleri mi kastediyorsunuz, yoğun bir şekilde İstanbul’da yaşayan Kürt aydınlarını mı yoksa Kürdistan’ın orta ve güney bölgelerinde yaşayan Sünni Kürt aşiretlerini mi? Bu farklı cenahların Ermeni meselesindeki konumu çok farklı. Örneğin Kürt aydınları, Hamidiye Alayları’nın II. Abdülhamit’le yaptıkları ittifaka karşılar ve Kürtlerin kurduğu ilk gazete olarak kabul edilen ‘Kürdistan’ gazetesinde bu konuda bir çok yazı yazıyorlar. Bazı Kürt aşiretlerinin 1894-1896 arasında gerçekleştirilen Ermeni katliamına katılmalarını şiddetle kınıyorlar ve “Abdülhamide uyup elinizi masum insanların kanına bulamayın” diye çağrıda bulunuyorlar.
İkinci itirazım; ben bir kullanılmadan çok bir işbirliği görüyorum. Bu konuda çok incelikle bir tarihsel arkaplan okuması yapmak ve doğru bir tarihsel zemin oluşturmak gerekiyor. Bunu yaptığınızda, Hamidiye Alayları’na bağlı aşiretlerin kullanılmaktan çok devletle, ortak çıkarları bağlamında gerçekleştirdikleri bir ittifaktan söz etmek mümkün.
• ‘93 Harbi’ sonrası 1878’de yapılan uluslararası anlaşmada, “Osmanlı Devleti Çerkeslerin ve Kürtlerin Doğu vilayetlerinde Hristiyan ahaliye yönelik yağma ve katliamlarını önlemekle yükümlüdür” mealinde bir madde yer alıyor. Bu çerçevede Kürt-Ermeni ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsun?
Bu madde, Osmanlı Devleti’nde büyük bir paniğe yol açtı çünkü Osmanlı bürokratları tıpkı Balkanlarda olduğu gibi Anadolu’da da bir Ermeni devleti kurulacağı endişesine kapıldılar. Buna kendi aralarında “Anadolu’nun Karadağlılaşması” diyorlar. Yani önce Islahat yapılır, sonra özerklik gelir ardından da bağımsızlık. Anadolu’yu Osmanlı’nın son dayanak noktası olarak gören Osmanlı bürokrasisi ıslahat taleplerini reddetti. Islahatlardan umudunu kesen bazı Ermeni grupları silahlı mücadeleye karar verdi ve bu durum Osmanlı bürokratlarında “Biz dememiş miydik, işte Balkanlarda da böyle yapıp topraklarımızı elimizden aldılar” kanısı uyandı ve bu karşılıklı güvensizlik ortamı 1894- 1896 katliamlarının yolunu açtı.
Aslında Kürtlerin durumu da gayet ilginçtir. ‘93 Harbi’ sonrası uluslararası anlaşmalar orta ve güney Kürdistan’daki Kürt aşiretleri ve dönemin önemli Kürt lideri Şeyh Ubeydullah nezdinde de büyük bir tepkiyle karşılandı ve “Topraklarımızda bir Ermeni devleti kurulmasına asla izin vermeyeceğiz” dediler. Şeyh Ubeydullah önderliğindeki Kürtler 1880-82 arasında, bölgede bir Kürt devleti kurmak için ayaklandılar. Şeyh Ubeydullah, İngiltere, Rusya gibi büyük devletlerden yardım istedi ama tam tersi bir tutumla karşılaştı ve ayaklanmayı Osmanlı bastırdı. Bu durum Kürtlerdeki, bölgede bir Ermeni devleti kurulacağı fikrini iyice pekiştirdi ve bunu engellemek için Osmanlı’yla işbirliği yapmaktan başka çare kalmadı. Sömürgeci güçler, bu gerilimin Anadolu’da yaratabileceği katliamları umursamadan, bu gerilimi kullanarak bölgede siyaset yapmayı sürdürdüler. Tarihsel koşullar Osmanlı ile bazı Kürt aşiretlerini, Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulması fikrine karşı ittifak içine girmeye itti. Bu nedenle bir kullanılma durumundan çok ittifak durumundan söz etmek gerektiğini düşünüyorum. Nitekim genel olarak Hamidiye Alayları’na bağlı Kürt aşiretleriyle, Osmanlı’nın girdiği bu ittifak 1923’e kadar devam etmiştir.
2015 yaklaşırken Kürt aydınları kolaycılığa kaçmamalı
• Kürt siyasetçilerin yaptığı bu tür bireysel çıkışlar dışında Kürt siyasetinin ‘özür’ konusunda örgütlü ve kitlesel bir tutum takınması gerçekçi bir beklenti midir?
Kürtler bu konuda inkârcı bir tutum içinde değiller. Hatta bana sorarsanız asıl sorun “Evet, Osmanlı yaptı ve bizi de kullandı” şeklindeki görüşün hiç tartışılmadan kolayca benimsenmesi. Ermeni katliamlarına katılmayan hatta karşı çıkan Ermeni komşularını koruyan onlarca farklı örnekten de söz etmek mümkün. Bana kalırsa Kürt aydınlarının bu konuda ciddi bir araştırma, inceleme ve canlı bir tartışma sürecine ihtiyacı var. Bu konuyu kolaycılığa kaçmadan incelikli bir şekilde konuşmak tartışmak ve gündemleştirmek gerekiyor. Özellikle 2015 yaklaşırken ve Türkiye’de bu konuda hiç de olumlu bir havanın esmediği düşünülürse Kürt aydınlarının ve Kürt siyasetçilerinin bu konuyu kolaycılığın dışında bir tutumla ciddiyetle incelemesi gerekiyor.
Kürt kamuoyunun kitlesel bir özre asla uzak olduğunu düşünmüyorum. Dediğim gibi Kürt siyasi hareketi ve ona yakınlık duyan Kürtlerde bu konuda ciddi bir duyarlılık var ve böyle bir girişim rahatlıkla gerçekleşebilir. Ancak bunun için ve bu girişimin gerçekten işe yaraması için, bu konuyu gündemleştirmek, tartışmak ve çekinmeden düşünceleri ortaya koymak gerekiyor. Örneğin Kürt bölgelerinden gönderilen Ermenilerin malları şu anda hangi aşiretlerin ve kimlerin ellerinde? Bunlar, olaya nasıl bakıyorlar? Bu gibi çok ciddi ve yanıtlanması gereken onlarca soru ve sorun var. Kürt kamuoyunun konuyu geniş bir şekilde gündemine alması gerekir. Yoksa simgesel bir girişimin ötesine geçmez. Bunu önemsiz bulduğumdan değil ama konuyu sahiden konuşmaktan söz ediyorum.