“Samatya saldırganı yakalandı!” Geçtiğimiz hafta gazeteler ve internet haberi bu başlıkla verdi.
Kısaca özetlersek, 28 Kasım 2012 ile 26 Ocak tarihleri arasında Samatya’da yaşlı Ermeni kadınlara yönelik, birbirine çok benzer, ağır şiddet içeren saldırılar yaşanmış, mağdurlardan Maritsa Küçük saldırı sonucunda yaşamını kaybetmişti.
“Samatya saldırganı yakalandı” haberlerinin kaynağı Emniyet’in basına servis ettiği bir metindi. Metinde verilen bilgiler konuyu yakından takip eden bizler için tatmin edici olmaktan uzaktı. Her şeyden önce gözaltına alınarak tutuklanan Murat Nazaryan yalnızca bir “zanlı”, bir “şüpheli” olduğu halde servis edilen metinde saldırıların faili olarak ilan ediliyordu. Metnin tamamı, Samatya saldırılarının çözüldüğü izlenimini yaratacak şekilde kaleme alınmıştı. Ayrıca saldırıların “soygun amaçlı yapıldığının belirlendiği” ifade ediliyordu. Oysa yüz yüze görüştüğümüz bazı mağdur yakınlarının net ifadeleri vardı: Turfanda Aşık evin arka odasına çekilerek dakikalarca dövülmüş, ancak evde hiçbir eşya karıştırılmamış, hiçbir çekmece açılmamış, hiçbir şey çalınmamıştı. Sultan Aykar dövülmüş, tekmelenmiş, ancak saldırgan elindeki çantayı almaya teşebbüs bile etmemişti. Hemen tüm mecralarda kelimesi kelimesine kullanılan metinde saldırganın “Ermeni asıllı” olduğu ilk cümleden belirtiliyor ve ardından “saldırıların Ermeni vatandaşlara yönelik olduğu iddia edilmişti” denilerek, bu iddianın çürütüldüğü belirtilmiş oluyordu. Bu mantığa göre eğer zanlı Ermeni ise, saldırılarının Ermenileri hedef alması mümkün değildi. Dolayısıyla kamuoyuna sorunun çözümlendiği mesajı verilmiş oluyordu.
Yirmi yıla yakın bir süredir Türkiye’de ırkçılık ve ayrımcılık içeren hak ihlallerinin izleyicisi olan komisyonumuz açısından saldırıların arkasındaki gerçekler henüz tam olarak açığa çıkmış değildir. Zanlı Murat Nazaryan’la yapılan görüşme bu kanımızı daha da güçlendirmiştir.
Bunun nedeni yalnızca basına verilen bilgilerin tatmin edici olmaması değildir. Hepsinden önemlisi, dosya üzerinde savcılığın aldığı gizlilik kararı devam ediyor. Deliller ve alınan ifadeler, olay yeri inceleme tutanağı ve fotoğraflar incelenemiyor. Komisyonumuzun Samatya Raporu’nda en önemli talebimiz bu gizlilik kararının kaldırılmasıydı. Gizlilik kararı neden verilir? Bir soruşturma ile ilgili bilgilerin kamuoyu tarafından bilinmesinde soruşturmanın selameti açısından sakınca varsa savcılık gizlilik kararı verir. Maritsa Küçük cinayetinde böyle bir sakınca mı görülmüştür? Bu sakınca nedir?
Bütün bu kaygılar ve süreçteki bulanıklıklar nedeniyle Komisyon olarak zanlı Murat Nazaryan’la görüşmek üzere 8 Mart’ta Silivri Cezaevi’ne gittik. Komisyonumuz üyesi, eski Şube Başkanımız Avukat Eren Keskin, Murat Nazaryan ile yüz yüze görüştü.
Eren Keskin’in Murat Nazaryan’la ilgili gözlemlerini şöyle özetleyebiliriz:
1. Sürekli ağlayan Nazaryan’ın ruhsal sağlığının bozuk olduğu bir bakışta anlaşılıyor. Beden dili, bakışları, yüz ifadesi, hiç durmadan, zaman zaman hıçkırıklarla ağlaması, korkularının tüm bedenine yansıma biçimi ruhsal olarak hasta olduğuna kuşku bırakmıyor. Kendisinin de belirttiği gibi madde bağımlılığı nedeniyle AMATEM’de tedavi görmüş.
2. Baro’nun Nazaryan’a bir avukat tayin ettiği bilgisine sahip olmamıza rağmen, Nazaryan’la hiçbir avukatın, kimsenin görüşme yapmadığı anlaşılmıştır.
3. Zanlı, saldırıların faili olduğuna ilişkin sorulara sürekli ağlayarak “hatırlamıyorum” diye cevaplıyor. Aynı anda hem “hiçbir şey hatırlamıyorum” diyor, hem de “ama demek ki yapmışım, polisler yoksa beni neden yakalasın, hem kan örneğimde tutuyormuş” diyor. Aynı anda hem “ben yapamam, kimseye tokat bile atamam” diyor, hem de, “demek ki yapmışım” diyor. Rol yapma kapasitesinin bile olmadığı gözlenen zanlının, “nasıl yakalandığımı da hatırlamıyorum, ben yapmış olsaydım aynı yerde kalmaya devam eder miydim, ama demek ki yapmışım, polis öyle diyor” demesi, bunu deme şekli, gerçeklikle bağının ciddi şekilde kopuk olduğu izlenimini veriyor.
4. Tek kişilik hücreden alınıp birkaç kişilik hücreye konulmaktan çok korkuyor, Ermeni kimliği nedeniyle öldürüleceğini düşünüyor ve çok şiddetli bir ölüm korkusu yaşıyor. Avukat Eren Keskin’in konuştuğu Cezaevi yönetiminden bir yetkili, “kaygılarınızda haklısınız, tek kişilik hücrede tutmaya devam edeceğiz” dedi.
4. Anne, baba ve kardeşini kaybetmiş olan Murat Nazaryan’ın birinci dereceden yakınları yok. İkinci dereceden akrabalarıyla görüştük. Birlikte yaşamayan, ancak zaman zaman kendisine yardım eden, çok sorunlu bir kişi olduğu için yardım etmekte bile çaresiz kaldıklarını söyleyen akrabaları, Murat Nazaryan’ın ruh sağlığının bozuk olduğunu, çok korkak olduğunu, kan görmeye dayanamadığını, çok zayıf yapıda olduğunu, söz konusu suçları kendi başına planlayacak, önlemlerini alacak, uygulamaya koyacak kapasitede olmadığını anlattılar ve Avukat Eren Keskin’in gözlemlerini doğruladılar.
Hemen belirtelim ki, komisyonumuz Nazaryan’ın gerçekten fail olup olmadığına ilişkin bir görüş beyan edecek bir durumda ve konumda değildir. Raporumuzda ve bugün burada açıkladıklarımızın dışında bir bilgi sahibi de değildir. Kamuoyu ve yetkililere seslenme nedenimiz süreçte kendini gösteren belirsizlik, boşluklar ve çelişkilerin aydınlatılmasını talep etmemizdir.
Öncelikle birer insan hakları savunucusu olarak Murat Nazaryan’ın Adli Tıbba sevkedilmesi ve sağlık durumunun tespit edilmesini elzem görüyoruz.
Emniyet’in sorunu çözülmüş addetmemesini, Nazaryan’ın kullanılmış olabileceği, ya da birileri tarafından bu saldırıların faili olduğuna inandırılmış olabileceği gibi ihtimallerin ciddiyetle ele alınmasını talep ediyoruz.
Bir suçun ırkçı nefret saikiyle işlenmiş olup olmadığını belirleyecek faktör, zanlının etnik/dinsel kimliği değildir. Samatya olayında zanlının Ermeni olması ırkçı nefret tartışmalarına nokta koyacak bir bulgu değildir. Nazaryan’ın kendi başına bu saldırıları planlayacak, yerine getirecek, önlemlerini alacak, gizlenmeyi başaracak zihinsel melekelere sahip olmadığı yolunda çok güçlü bir izlenim edinmiş durumdayız. Zanlının durumunun Adli Tıp tarafından tespit edilmesi gerekmektedir.
En önemlisi dosya üzerindeki gizlilik kararı kalkmalı, dosya muhtevası incelenmeye açık olmalı, konuyla ilgili sivil toplumun kaygılarını giderecek bir şeffaflık sağlanmalıdır.
Kısacası İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi olarak da, Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon olarak da, Nazaryan ile görüşmemizden edindiğimiz izlenimler ışığında savcılığın ve emniyet yetkililerinin konuyla ilgili bulanıklıkları giderecek adımlar atmasını talep ediyor, en etkili toplumsal denetleyici güç olarak kamuoyunu da sürecin yakından takipçisi olmaya davet ediyoruz.
İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
İSTANBUL ŞUBESİ
IRKÇILIK VE AYRIMCILIĞA KARŞI KOMİSYON
11 Mart 2013