Her yıl, Sivas katliamını anmak için 2 Temmuz'dan önceki Pazar günü İstanbul'da anma mitingi yapılır. Bu yıl miting daha erken bir tarihte 23 Haziran'da yapıldı. Kadıköy miting alanı olarak çok kötü bir yer. Sahnenin karşısındaki boşluk çok küçük ve bu yüzden kitle sağa/sola doğru uzamaya başlıyor. Bir süre sonra sahneyle olan iletişim zayıflıyor. Aynı sorun yine vardı ama daha önemlisi hava çok sıcaktı, birçok insan alanda yarım saat kaldıktan sonra ayrılmak zorunda kaldı. Gelen giden insanları da hesaplarsak 20- 30 bin arası bir katılım söz konusuydu. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve bazı yerel kültür dernekleri dışında alanda daha çok sol parti ve örgütler görünürdü. Bu ezberi bozan tek şey anti-kapitalist Müslümanların varlığıydı. Yaklaşık elli kişilik bir grup olarak alana girdiler, kitle tarafından uzun süre alkışlandılar.
Sahnedeki söylem daha çok Erdoğan'ın diktatörlüğü ve AKP hükümetinin istifa etmesi gerektiği noktalarına vurgu yapıyordu. Bu miting bir Sivas katliamı anması olmasına rağmen katliamla ilgili olarak sadece simgesel isim okuma gerçekleştirildi. Bunun dışında Sivas'ta neler olduğu, bunun Aleviler açısından neden önemli bir dönüm noktası olduğu gibi konularda hiçbir konuşma yapılmadı. Miting sanki Gezi Parkı eylemlerinin bir devamı gibiydi. Kitle sık sık, "her yer Taksim her yer direniş" "Bu daha başlangıç mücadeleye devam" ve "faşizme karşı omuz omuza" sloganları attı. Alevilerin temel istek, talep ve mağduriyetleriyle ilgili neredeyse hiçbir slogan duyulmadı. Cem evlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi, zorunlu din derslerinin kaldırılması ve özellikle Dersim bölgesindeki Alevi inanç merkezlerinin tek tek baraj suları altında kalıyor olması ile ilgili bir söyleme de dile getirilmedi.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Alevi Bektaşi Federasyonları adına konuşan hatipler genel olarak hükümeti ve Erdoğan'ı eleştirdiler. Yeni köprüye Yavuz Sultan Selim isminin verilmesi en temel eleştirilerden biriydi. Bu köprüyle milyonlarca ağacın kesildiği ve bu nedenle sadece ismine değil projenin tümüne karşı olduklarını iki konuşmacı da belirtti. Ancak iki konuşmacıdan da Alevilerin temel sorun ve taleplerine dair derli toplu bir çerçeve duyulmadı. Cem evlerinden birkaç yöneticiden veya bir Alevi dedesinden, Alevi toplumunun, cem evlerinin ve Aleviliğin sorunları üzerine bir şeyler duyabileceğimizi umuyorduk ama bu da olmadı.
Taksim Dayanışması adına yapılan konuşmada ise, dayanışmanın temel istekleri sıralandı. Ancak bu temel istekler arasında, yeni köprüye verilen ismin kaldırılması maddesini yine yoktu. Oysa hepimiz biliyoruz ki 31 Mayıs'ta patlak veren halk isyanında, köprünün ismi özellikle Aleviler açısından çok belirleyici bir faktör olmuştur. Gösterilere birçok Alevi ön saflarda katılmıştır. Hayatını kaybeden üç göstericinin de Alevi olması bir tesadüf değildir. Buna rağmen Alevi örgütleri bu sürecin dışında kalarak Alevilerin taleplerini bu isyanın söyleminin bir parçası haline getirememişlerdir. Maalesef bugün de benzer bir durumla karşılaşıldı. Hükümetin Alevilere yönelik politikalarının eleştirisinden çok Erdoğan'ın diktatörlüğü ve hükümetin istifa etmesi gerektiği söylemi dile getirildi.
İstanbul'da milyonlarca Alevinin yaşadığı, gezi direnişinin sıcak gündemi, Sivas katliamı, köprünün ismi gibi faktörler düşünülürse katılımın çok düşük olduğu rahatlıkla söylenebilir. Burada Alevi örgüt ve derneklerinin kendi aralarındaki anlaşmazlıkların etkili olduğu kabul edilse de durumu tek başına açıklamaya yetmez diye düşünüyorum. 2 Temmuz gündemiyle birlikte başlayacak Alevi eylemliliğini göz önünde bulunduran hükümet, yeni bir Alevi politikası izleyeceğini ve Alevilerle ilgili bazı adımlar atacağını basına sızdırdı. Alevi dedelerine maaş bağlanması ve cem evlerine devletten ödenek ayrılması gibi bazı maddeler var. Bu öneri, Cem Vakfının, Aleviliği devlet ve Diyanet içinde temsil edilen bir statüye kavuşturma politikasını karşılayacak gibi duruyor. Eğer bu söylenilenler hayata geçirilirse Alevi örgütleri arasındaki ayrışma ve tartışmalar derinleşecek gibi görünüyor.
Sonuç olarak 23 Haziran mitingine uzaktan bakan biri, yapılanın Alevilerle ilgili bir miting değil de az katılımlı bir 1 Mayıs mitingi olduğunu rahatlıkla zannedebilir. Alevi örgütlenmesinin temelde, Türkiye'deki sosyal demokrat ve sol hareketin bir bileşeni olduğu bir kez daha kanıtlandı. Yoksa tersini mi söylemek gerekiyor? Ayrıca Alevi toplumu açısından bakıldığında bu manzaranın gerçekliğe tekabül edip etmediği de önemli bir soru olarak duruyor kanımca.