21 Mart 2013 Diyarbakır Newrozu’ndan bu yana günlerdir medyada, barış ile ilgili yazılar, yorumlar, okuyor ve dinliyoruz. İmralı mektuplarıyla, AKP arasında silahların susması ile yapılan ateşkes antlaşmasından bu yana her kafadan farklı bir yorum yapılıyor. Bunca yıldır barış mücadelesi veren ben dahi neyi, nereye koyacağımı bilemez oldum. Fakat her şeye rağmen barışa bir şans verilmesi gerektiğine tüm yüreğimle inanıyorum. Silahların susması, anaların gözyaşlarıyla bu toprakların daha fazla yıkanmaması için, barışa evet diyorum. Elbette biliyorum ki, kafalarımızda binlerce cevaplanması gereken sorular var. Hele bir soru var ki için için içimizi kemiren.
Eh nihayet geçtiğimiz hafta Akil adam listesi açıklandı, açıklanmasına da…! Listede Fettullahçı, militarist, ırkçı liboşların yanında elle tutulur 5-6 isim var. Bu listede ne yeteri kadar aydın, ne akademisyen ne kadınlar ne Süryaniler ne Ezidiler ne de Rumlar var. Akil adam listesinde sadece bu saydığım halklar mı yok? Barış Anaları, Cumartesi Anaları ve Şehit Anaları da yok…! Oysaki analar mutlaka olmalıydı… Olmalıydı çünkü ancak ve ancak acıyı birebir yaşayanlar barışı daha doğru inşa edebilir.
Barış sürecinde ve akil adam listesinde Süryanilerin yine adı yok. Tıpkı bu ülkede kadının adı olmadığı gibi. Süryanilere sistemin bakışı her zaman olduğu gibi, bir varmış, bir yokmuş bu ülkede. Antik çağlardaki masallardan günümüze aktarılan öyküler gibidir Süryaniler. Bu toprakların en kadim halkı olup, hiç bilinmemek/tanınmamak ne acıdır oysa.
Süryaniler, bu ülkede konu mankeni mi? İşine geldi mi Avrupa’ya giderken protesto edilmemek için, dini liderlerini yanında götür... İşine gelmedi mi akil adam listesinde bile yer verme! Akil adam listesine Süryani halkını dâhil etmeyen AKP anlayışını ise şiddetle kınıyorum. Herkes bilsin ki bu ülkeyi yönetenlerin ve barış için çözüme evet diyenlerin, Süryani halkına vicdan borcu vardır. Vicdan borcu böyle mi ödenir sizde beyler?
Mardin’de Süryani Federasyonunun ve İdil’deki derneklerin bu konuda talepleri (girişimleri) olduğunu, medya yoluyla kamuoyuna deklare etmesine rağmen neden Süryaniler bu sürece dâhil edilmek istenmiyor ya da görmezlikten geliniyor anlamakta zorlanıyorum. Laik bir ülkede, din adamlarıyla değil, politik insanlarla barış sürecine yön verilebilir. Oysa ki akil adam listesinde yer alacak birikimli, politik, entelektüel düzeyi gelişmiş federasyon içerisinde görev yapan, bölgeden(Mardin-Diyarbakır) bir çok arkadaşımız var listede yer alabilecek. Süryani kurumları her şeye rağmen bölgelerde ve yerellerde sanki akil adam listesinde yer almış gibi, akil adamlara sorunlarını dile getirecek, raporlar hazırlayacaktır.
Yok, sayılmaya/görmezliğe gelinmesine rağmen barış sürecini destekleyen hoş görünün temsilcisi Süryani halkı her şeye rağmen süreci destekliyor.
Eğer bu ülkenin egemenleri, Kürt halkıyla barışmak istiyorsa ve barış konusunda samimiyse öncelikle soykırım yaşayan halklarla barışmalı diye düşünüyorum.
Süryanilere ve Ezidilere sürekli dönün çağrısı yapan TC. Devleti, bu halkların demokratik, eşit yurttaşlık ve azınlık talepleri yasal güvenceye kavuşturulmadan ve güven ortamını tesis etmeden nasıl dönsünler ki…
Bu ülkede etnik ve dini kimliğinden ötürü ötekileştirilenleri, sürece dahil edilmeyen bir barış, ancak sözde barış olur. Barış; Savaşanlar arasında olur. Yüzyıldır bu ülke, Ermeni’siyle, Rum’uyla, Süryani’siyle, Alevi’siyle, Ezidi’siyle, Laz’ıyla, Çerkes’iyle, Boşnak’ıyla, Roman’ıyla hep savaş halinde yaşadı. Osmanlıdan mirası devir alan İttihat-ı Terakki ve cumhuriyetin kuruluşundan günümüze değin TC, Müslüman olmayan halkları sürekli yok sayarak/yok ederek varlığını ayakta tuttu.
Varlıklarını böyle ayakta tuttuğu yetmezmiş gibi, aynı zamanda varlıklarının da armağan edilmesini istediler zorla, her sabah okullarda. Bu toprakların en kadim halklarını, sürekli yok ederek/yakarak kaybettik bizler. Oysaki bir bilseler kaybeden/eksilen hep biz olduk…
Son 30 yıldır Kürt halkıyla sürekli bir savaş halinde olan TC, bu savaşta kaybetti. Çünkü savaşın kazananı olmaz. Savaş sadece acı, gözyaşı demektir. Otuz yıldır direnen Kürt halkının bir sonucudur TC’ni barışa oturtan. Ne demiştik, ‘’ kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz’ ’diye. İşte bu yüzdendir, bu ülkeye onurlu bir barış gelecekse başta Kürt halkını, ezilen ve soykırıma uğrayan halkları mutlaka kapsamalıdır. Eğer bu barış, ezilen ve soykırıma uğrayan halkları kapsamadığı sürece sol yanı hep eksik kalacaktır.
Devlet ya da egemenler bu halkları hala görmezlikten geliyor, bu yüzdendir Kürt halkına bu konuda büyük ve tarihi bir görev düşüyor. Barış müzakerelerine başlayan Kürt siyasal örgütleri (PKK-KCK-BDP) ve APO eğer bir tarih yazacaksa bu ülkede, devletten bir farkı olmalı.
Kürt hareketinin bu güne değin yoldaşlık ettiği, Kızılbaş Alevileri, soykırım yaşayan halkları da (Ermeni-Süryani-Rum-Ezidi) bu müzakerelere dahil etmeli. Bu süreç salt Kürt halkının özgürlüğü değil, Kürt halkıyla birlikte bütün ezilen halkların özgürlüğü sürecidir. Yine bu süreç, bin yıldır Kürt-Türk İslam kardeşliği değil,( kardeş olunsaydı bin yıldır Kürt halkı, Türklerin esareti altında yaşamazdı) ezilen ve soykırım yaşayan halkların demokratik ve dostça bir yaşamın örüleceği süreçtir.
ZEYNEP TOZDUMAN