Kürdistan’da sürdürülen orantısız savaşın acı sonuçlarından biri de toplu mezarlar gerçeğidir. -Silahlı çatışmaların durduğu 2000’li yıllarda sınırlı da olsa- gündeme gelen toplu mezarlar gerçeği tüm yönleriyle henüz ne yazık ki ortaya çıkarılmayı bekliyor. Toplu mezarlar gerçeği diyorum çünkü yıllardır süren çatışmalar boyunca ana-akım medya, öldürülen gerilla cenazelerini ya teşhir aracı olarak gösterdi ya da işte ‘bir yerlerde’ yaşanan çatışmada… sayıda ‘terörist’ ölü ele geçirildi diyerek; öldürülen binlerce insanın varlığını mekân ve coğrafya soyutlaması yaparak anlattı hep.
Bitlis’in Mutki ilçesinde ortaya çıkan toplu mezar gerçeği (daha sonra Dersim, Amed ve Siirt başta olmak üzere birçok ilde yeni toplu mezarlar ortaya çıktı) ile konu, kamuoyunun gündemine geldi. Öte yandan gerek çatışmalarda yaşamını yitiren gerillalar gerekse de gerillaya destek versin ya da vermesin halktan insanların katledilerek topluca gömülme durumlarını Kürt kamuoyunu biliyor. Siyasi faaliyetler yürütürken evlerini ziyaret ettiğim ailelerde karşılaştığım en ciddi sorunlardan biri de (yoksulluk, göç, barınma vb.) ailede kayıp olması ya da kayıp olan aile ferdinin cenazesinin ‘asla’ bilenememesi durumu olmuştur. Bu durum küçüğünden büyüğüne tüm aile bireylerini etkileyen ve hiçbir zaman akıllardan çıkmayan, günlük yaşamlarını etkileyen ciddi bir sorun olarak sıcaklığını koruyor.
Yakınlarını kaybettiği için ciddi travmalar yaşayan, hastalanan insanları görmek oldukça acı verici bir deneyim oldu. Bir gün, mutlaka bir gün cenazelerinin gömüldüğü yeri bulmak ve cenazelerini almak bu ailelerin en büyük umudu ve isteğiydi. Bu cenazeleri gelişigüzel yerlere gömenler, sanırım bu suçlarının bir gün ortaya çıkacağını düşünmemişlerdi. Bundan dolayıdır ki oldukça ‘tedbirsiz’ bir şekilde hatta cenazeleri çöplük olarak kullanılan arazilere bile gömerek bu konunun/suçun da üstünü örttüklerini düşünmüş olabilirler.
Zorla Göç süreci ile toplu mezarlar gerçeği, Kürtlere karşı sürdürülen orantısız savaşın en açık sonuçlarıdır. Bu iki mesele, yer yer gündeme gelse de hâlâ çözülmeyi bekleyen ciddi birer sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Zorla göç ile ilgili bazı adımlar atılmış gibi görünse de atılan adımlar (5233 sayılı tazminat yasası) ile sadece çok sınırlı maddi bazı zararlar karşılanmaktadır. Meselenin hakikat ve adalet kısmı geri planda kalmakta böylece bu mesele; hukuki boyutuyla beraber kapatılmak istenmekte hatta kapatılmaktadır. Toplu Mezarlar henüz yeni sayılabilecek bir bilgi olarak kamuoyunun gündemine girmiştir. Konu henüz bu kadar yeni ve ciddi iken, üzerine gidilemez ise (hukuki ve ciddi bir sivil inisiyatif olarak) bu mesele de diğerleri gibi güncel politik ve “sıcak” gelişmelerle birlikte soğur gider.
Kürtlerin avukatsız halk olduğu tespiti yapılır. Bu bir yerde doğrudur. Özellikle hukuki mücadelenin sivil mücadeleyi yeterince desteklemediği ve güç veremediği de doğrudur. Zorla göç ile ilgili çıkarılan tazminat yasasının uygulamaların örnekleri bunu yeterince gösteriyor. (bu konuda Göç-Der İstanbul Şubesi’nin çıkardığı Göç Hikâyeleri kitabına bakılabilir) Toplu mezarlar gerçeği ile ilgili yürütülmeye çalışılan mücadele hukuki alanda da verilemezse benzer sonuçlarla karşılaşma tehlikesi vardır.