TSK Kandil, Rojova ve IŞİD mevzilerini bombalamaya ve KCK, IŞİD ve DHKP-C’ye yönelik bir tutuklama furyası başlattıktan sonra ABD ve Avrupa’daki tepkiler devlet yetkilerinin demeçleri ve anaakım medyada çıkan yorum yazıları üzerinden takip etmek mümkün.

28 Temmuz 2015 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü John Kirby, Türkiye’nin PKK terör örgütünün saldırılarına maruz kaldığını dile getirdi ve “Bu saldırılara karşı kendini savunma hakkı var.” dedi. ABD’nin uzun zamandan bu yana PKK’yı terörist bir organizasyon olarak kabul ettiğini hatırlattı.[[dipnot1]]

28 Temmuz 2015 tarihinde Britanya’da yayınlanan The Guardian gazetesi Türkiye’nin talebi üzerine yapılan acil NATO toplantısında kapalı kapılar ardında konuşulanlara ışık tutuyordu [[dipnot2]] Toplantıda temelde Türkiye’nin tezlerinin NATO tarafından ciddiye alınmadığı ve Kürtlerle barış sürecini terk etmesinin ağır bir şekilde eleştirildiği ortaya çıkıyor. Türkiye’nin IŞİD mevzilerini bombalaması takdirle karşılanırken, PKK’ye karşı orantılı güç kullanması ve barış sürecini devam ettirmesi telkiniyle karşılaşıyor. En önemlisi de ABD ve Türkiye’nin üzerinde mutabakata vardığı iddia edilen “IŞİD’den arındırılmış bölge” politikasının bir retorikten ibaret olduğu, NATO’nun böyle bir planı olmadığı ve bunun uygulanmasının ABD ile Türkiye’ye bırakıldığı, bu bölgede sahadaki silahlı gücün kim olacağının ise tamamen belirsiz olduğu ortaya çıkıyor.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Mark Toner, T.C. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç'in "YPG güçlerine hava desteği verilmesi hususu ABD ile varılan mutabakatımızın unsurlarından biri değildir." açıklamasına rağmen, İncirlik Hava Üssü'nü kullanacak uçakların IŞİD'e karşı savaşan gruplara destek olacağını ve bunların arasında YPG'nin de bulunduğunu açıkladı. Sözcü Toner, Türkiye'ye PKK'ya karşı orantılı güç kullanma, PKK'ya ise provokatif saldırılara son verme çağrısı yaptı. PKK'nın şiddete son verip müzakereye döndüğünü, Türk hükümetinin ise saldırılara orantılı şekilde karşılık verdiğini görmek istediklerini dile getirdi. Toner, ABD'nin PKK'yı terörist bir grup olarak kabul ettiğini ve Türkiye'nin kendini savunma hakkı olduğu şeklindeki açıklamalarını tekrarladı.  (31 Temmuz 2015 [[dipnot3]])

ABD’den daha temkinli resmi açıklamalar gelse de Avrupa’da TSK’nın giriştiği bombalamalara ve ülke içindeki tutuklamalara daha şiddetli resmi tepkiler vardı. Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier, “Türkiye’nin eski şiddet döngüsüne yeniden kapılması kimsenin çıkarına değil, ne hükümetin, ne Kürtlerin siyasi temsilcilerinin” uyarısı yaptı. [[dipnot4]]

Birleşik Krallık Başbakanı Cameron  "Türkiye'nin DAEŞ'e ve DAEŞ hedeflerine yönelik eylemlerini artırmasının iyi olduğunu düşünüyorum. Terörle mücadelede işbirliği konusunda, özellikle de Türkiye üzerinden Suriye'ye geçen yabancı savaşçıların durdurulması konusunda daha fazlasını yapabileceğimizi düşünüyorum" beyanında bulundu. Bir gazetecinin "Türkiye'nin Kürtlere yönelik eylemleriyle ilgili endişe duyup duymadığını" sorması üzerine, "Odağın DAEŞ'te olmasını istiyoruz. Türkiye'nin bu adımları atması önemli ve bu yönde onları teşvik etmeyi sürdüreceğiz" dedi. [[dipnot5]]

İran Genelkurmay Başkanı Hassan Firouzabadi Türk hükümetinin Kürt güçlerine saldırarak stratejik bir hata yaptığını, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın IŞİD ile kurdukları ittifaka güvenmemeleri gerektiğini dile getirip ekledi: “diğer Müslümanları kâfirlikle suçlayan bu teröristlere yardım etmek ve onları desteklemek eninde sonunda kendi güvenliklerini tehlikeye atacaktır.” [[dipnot6]] 

Resmi açıklamalar temkinli olsa da hem ABD’de hem de Avrupa’da anaakım medyada Türkiye’nin giriştiği bombalamalara, tutuklamalara,  hatta Türkiye ile ABD arasında varıldığı düşünülen mutabakata karşı çok eleştirel bir tutum vardı.

New York Times’da 28 Temmuz 2015 tarihinde Ceylan Yeginsu imzasıyla çıkan bir makalede, Türk savaş uçaklarının Kuzey Irak’ta Kürt mevzilerini bombalamasının uzun süredir üzerinde çalışılan barış sürecini söndürdüğü ve Türkiye’deki Kürtleri ve Türkleri tekrar kanlı bir iç savaşın eşiğine getirdiğini, bu ani değişikliğin aslında Temmuz ayındaki seçimlerde Tayyip Erdoğan’ın milliyetçilerin desteğini sağlama çabaları ile başladığı ifade ediliyor. [[dipnot7]]

ABD’de yayınlanan saygın dış politika dergilerinden biri olan Foreign Affairs “Erdoğan’ın Savaşı: Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Büyük Kumarı” başlıklı bir makale yayınladı. [[dipnot8]] Makalenin başlığından da anlaşılabileceği gibi Erdoğan’ın büyük bir kumar oynadığını, ancak hesapladığı riskin daha fazla güvenlik, daha fazla bölgesel etki ya da ülke içinde daha fazla güç getirip getirmeyeceğinin, ya da geri tepip tepmeyeceğinin belli olmadığı söyleniyor. Türkiye’nin güvenli bölge önerisinin Washington tarafından geri çevrildiğinin altı çiziliyor. Yani iç basında, özellikle “havuz medyasında” yazılanın aksine Türkiye ve ABD “güvenli bölge” üzerinde anlaşmış değil. Dergi, Suriye ve Irak’taki Kürtlerin Washington için IŞİD’e karşı faydalı ortaklar olduklarını kanıtladıklarını, Kürtleri vurmanın Türkiye ile ABD’nin ilişkilerine zarar verebileceğini dile getiriyor.

Britanya’da 1 Ağustos 2015’te yayınlanan The Economist dergisi Erdogan’s Dangerous Gambit (Erdoğan’ın Hesaplı Hamlesi) adlı bir makalede Türkiye’nin IŞİD’in yanı sıra Kürtleri de bombalamasını, Ortadoğu’da kaosu daha da arttırdığını söyleyerek çok daha sert bir dille eleştiriyor. Erdoğan’ın önceliklerinin Esad rejiminin devrilmesi ve Kürtlerin daha fazla kazanım elde etmesinin önlenmesi olduğunu, “IŞİD’den arındırılmış bölgenin” aslında Kürtlerden arındırılmış bölge anlamına geldiğini iddia ediyor. Erdoğan’ın bu krizi kendine avantaj sağlamak için kullandığını, sonbaharda yapılacak erken seçimde HDP’ye verilen desteği kesmeye ve başkan olması için gereken çoğunluğu sağlamaya çalıştığını yazıyor.

Time dergisinde 31 Temmuz 2015’de çıkan bir yazıda [[dipnot9]] “güvenli bölge” kararının net olmadığı, ABD’nin İncirlik üssünü kullanma iznini kazanmak için daha sonra ayrıntıları kararlaştırılacak bir fikre “evet” dediği, ancak buranın korunmasının hangi yer birlikleri tarafından yapılacağının belli olmadığı, bu nedenle aslında siviller için hiç de güvenli bir bölge olmayacağı belirtiliyor. Aslında ABD’nin bu konuda Türkiye’nin isteklerine boyun eğmesinin ABD’yi Türkiye’nin birinci önceliğin Esad olması yolundaki politikasına yaklaştırdığı, güvenli bölgenin ABD’nin politikası açısından ve siviller için tehlikeli olduğunu iddia ediyor. Suriye uçaklarının bugüne kadar ABD ve müttefiklerinin uçakları ile karşılaşmaktan çekindikleri, ancak bu bölgeye rejim güçleri yaklaşırsa bu durumun ABD’yi zora sokacağını öne sürüyor. 

Birleşik Krallık’ta yayınlanan The Guardian gazetesinin 31 Temmuz 2015 tarihli başyazısında [[dipnot10]] Ankara’nın Türkiye’de Kürt ulusal hareketi ile yıllardır süren müzakereleri kesip atmasının sorumsuzca ve sapkın bir davranış olduğunu, IŞİD’e karşı ani politika değişikliğinin Kürtlere karşı daha kökten bir politika değişikliğini kamufle ettiğini, bunun nedenini Erdoğan’ın siyasi hırslarında aranması gerektiğini yazıyor. Barış sürecini sona erdirerek HDP’nin ve lideri Demirtaş’ın altını oymaya çalıştığını, yenilenecek seçimlerin kendisi için daha iyi sonuçlar doğurmasın beklediğini dile getiriyor.

Türkiye’nin bunca yıldır üstü kapalı bir şekilde yardım ettiği IŞİD’e karşı mücadele içine samimi olarak katılmadığı, asıl hedefinin Esad rejimi ve Kürtlerin kazanımları olduğu, ABD’nin İncirlik üssünü kullanma izni karşısında Türkiye’ye Kürtlere saldırmasına ses çıkarmamasının IŞİD’e karşı savaşı sekteye uğratacağı, çünkü Kürtlerin sahadaki en güvenilir silahlı güç olduğu dış basında genelde üzerinde ortaklaşılan görüşlerdir.  Erdoğan’ın büyük bir kumar oynadığını, ancak hesapladığı riskin daha fazla güvenlik, daha fazla bölgesel etki ya da ülke içinde daha fazla güç getirip getirmeyeceğinin, ya da geri tepip tepmeyeceğinin belli olmadığı söyleniyor.[[dipnot11]]  Erdoğan’ın Kürt hareketi ile barış sürecini sona erdirmekteki asıl amacının yenilenecek seçimlerde hem HDP’ye verilen desteği azaltarak, hem de milliyetçi oyları kendisine çekerek iç politikada hırslı ideallerini gerçekleştirmek üzere kendisine avantaj sağlamak [[dipnot12]] [[dipnot13]] [[dipnot14]] olduğu sık sık vurgulanıyor. ABD’nin Erdoğan’ın kumarına onay vererek ve Kürtleri satarak [[dipnot15]] stratejik bir hata yaptığı ve bu hatanın hem Türkiye için hem de Suriye ve Ortadoğu için kötü sonuçları olabileceği iddia ediliyor. İç basında, özellikle “havuz medyasında” yazılanın aksine Türkiye ve ABD “güvenli bölge” üzerinde anlaşmış değil.[[dipnot16]] “Güvenli bölge” fantezisinin hem rejim güçleri ile ABD hava kuvvetlerini karşı karşıya getireceği, bu nedenle ABD’nin IŞİD’e karşı mücadelesini yolundan saptıracağı, hem de bu bölgeyi koruyacak kara gücü belirsiz olduğu için, sivillerin güvenliğini sağlamayacağı da vurgulanan noktalardan birisi. [[dipnot17]]