Van’daki depremzedelere bundan sonra ne tür bir yardım yapabileceğimizi yerinde görmek ve durum hakkında birinci elden gözlemlerde bulunmak üzere 12 Kasım Cumartesi günü Van’a gittik.
Üzülerek belirtmeliyiz ki durumun “çok vahim” olduğuna şahit olduk. Mevcut durum hakkında farklı kaynaklardan ve tamamı sokakta kalan depremzedelerden bilgi almaya çalıştık. Edindiğimiz bilgileri ve izlenimleri genel hatlarıyla sizinle paylaşmak istiyoruz.
Son Van depremi, kapsamı ve şiddeti bakımından kenti yok etmiş görünüyor. 5,6 olarak açıklanan depremin gerçek şiddetinin çok daha yüksek olduğu; hatta Japon ve ABD’li yetkililere göre 8’in üstünde bir deprem olduğu söyleniyor. Kenttekiler, tek şanslarının depremin yedi saniye sürmesi olduğunu, aksi takdirde Van’ın çoktan haritadan silinmiş olabileceğini aktarıyorlar. Kentin toparlanması için yılların geçmesi gerektiğini düşünüyorlar.
Van sokakları bomboş, gece hiçbir binada ışık yok. Depremzedeler Van’ı “hayalet kent” olarak tanımlıyor ve şu anki durumunu knock-out olmadan önce son yumruğu bekleyen bir boksöre benzetiyorlar. Şimdiye kadar 3 binin üzerinde artçı sarsıntı olmuş ve bu durum sürüyor. Her artçı sarsıntıda ise hasar gören binalar yıkılmaya devam ediyor. Hasarsız bina oranının yüzde 10 olduğu tahmin ediliyor. Kimse binalara girmiyor, o nedenle insanlar tuvalet, banyo vb. temel insani ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. Alternatif olabilecek altyapı sistemleri de mevcut değil.
Şimdiye kadar 400 binden fazla insanın göç ettiği; orta sınıf, memur, esnaf gibi kendilerini organize edebilen kesimlerin zaten şehri terk ettikleri, kalan yaklaşık 100 binden fazla kişinin ise gidecek yeri olmayan, çoğunlukla diğer illerden/ilçelerden göç ederek Van’a gelenler olduğu söyleniyor.
Kamu binalarının neredeyse tamamı kullanılamaz durumda. Hiçbir kamusal ihtiyaç karşılanamıyor. İnsanlar, muhtarların da şehri terk ettiğini; valiye, belediye başkanlarına, milletvekillerine, kaymakamlara vb. ulaşamadıklarını söylüyorlar. Ticaret olanağı kalmamış durumda. Öte yandan depremin bayram öncesi olması da büyük bir ekonomik/maddi kayba yol açmış görünüyor. Kaldı ki parası olanın alışveriş yapabileceği açık bir market, dükkân da yok. Dükkânların neredeyse tamamı kapalı; temel beslenme maddelerinin bile alım/satımı için açık bir yer yok. Dolayısıyla yiyecek sıkıntısı var. Merkezdeki birkaç fırın dönüşümlü olarak açık, oradan diğer yerlere dağıtım yapılmaya çalışılıyor.
Acil İhtiyaçlar: İşgücü, Barınma ve Kuru Gıda
İnsanlar hasarlı ama tek katlı evlerinde, tandır yerlerinde veya çadırlarda kalıyorlar. Hava soğuk, sıcaklık yakında -10-15 dereceye inecek ve kış koşulları Mayıs ayına kadar devam edecek. Nitekim bugün aldığımız haberlere göre kar yağışları da ciddi bir şekilde başladı. Çadır temin edenler kalabalık gruplar halinde, birkaç aile birleşerek aynı yerde kalıyorlar. Ancak çadırlar ya naylondan ya da yazlık kumaştan yapılmış. Aşırı soğuklar nedeniyle çadırların içinde soba yakılıyor ve bu durum, yangın ve zehirlenme tehlikesini de beraberinde getiriyor. Ayrıca çadır malzemesi ve de çadırda kalabalık kalmak nemi artırdığı için özellikle çocuklar çok hastalanıyor. Nitekim zatürreden ölen çocukların olduğunu duyduk.
Çadır bulunamıyor, çadır bezlerinin de bittiği söyleniyor. Dolayısıyla farklı bir alternatif arayışına giren insanların, İran üzerinden çadır getirmeye çalıştıkları veya Suriye’ye geçmeyi düşündükleri (ki büyük risk taşıyor) ifade ediliyor. Bir çadır almak için gün boyunca ya da geceden kuyrukta bekleyen insanlar var. Çoğu eli boş dönüyor. Çadır dağıtımlarında polisin vatandaşları sık sık copladığı söyleniyor. Norveç ve Sibirya’dan kışlık çadırların geldiğini ancak bunların askerler ve polisler tarafından kendi aileleri için kullanıldığını, vatandaşlara dağıtılmadığını iddia edenlerin sayısı çok fazla.
Öte yandan çadır bulmak bile geçici çözüm. Sıcaklık -10’lara indiğinde (nitekim 14 Kasım Pazartesi gecesi termometrelerin -18’i gösterdiği söylendi) çadırda hayatta kalmanın zor olduğu söyleniyor. Bu nedenle prefabrik konutların daha kalıcı bir çözüm olduğu söyleniyor. Öte yandan insanlar mümkün olduğunca evlerinin yakınında kalmak ve oralara çadır kurmak istiyorlar. Evlerinde kalan eşyalarını kullanmak, temel ihtiyaçlarını buradan karşılamak ve olası bir talan durumuna karşı önlem almak istiyorlar. Ancak evlerin çok büyük bölümü ağır hasarlı olduğu için artçı sarsıntılarda (yine biz bu yazıyı düzenlerken 5,2 şiddetinde bir deprem oldu) yıkılması söz konusu. Bu durum, depremzedelerin daha fazla zarar görme riskini de beraberinde getiriyor.
Bölgede acilen aşevlerinin kurulması ve kuru gıda başta olmak üzere yiyecek yardımlarının yapılması gerekiyor. Yaklaşık 100 bin kişinin minimum beslenme ihtiyacını karşılamak için kurulması gereken sistem ciddi bir işgücü ve maliyet gerektiriyor.
Yardım Ekipleri Yorgun: Ekiplerin Değişmesi ve Sürekli Yenilenmesi Gerekiyor
Depremzedelere yardım için çalışan gönüllülerin büyük çoğunluğu aynı zamanda depremzede insanlar. Kamu görevlileri de depremzede oldukları için çoğu zaman ailelerinin sorunlarıyla da ilgilenmek zorunda kalıyorlar. Dışarıdan gelen işgücü oranı çok zayıf. Aynı insanlar yaklaşık 20 gündür aralıksız çalışmak zorunda kaldığı için sinirler çok gergin, ekiplerin ve gönüllülerin sağlıkları bozulmaya başlamış. Acilen gönüllü desteğine ihtiyaç var. Şu an depolarda açılmayı bekleyen binlerce koli var. İçlerinde ne olduğu henüz bilinmiyor. Ancak bunlarla ilgilenecek, bunları tasnif edecek ve dağıtımını yapacak işgücüne ihtiyaç var. Bölgeye gönderilen yardımların tasnif edilerek gönderilmesinin işleri çok kolaylaştırdığı sürekli vurgulanıyor. Öte yandan aşevlerini kurmak için de malzeme ve işgücü yok. Teknik organizasyon, bilgi işlem çalışmaları, eşyaların tasnifi ve dağıtımı için ciddi bir işgücüne ihtiyaç duyuluyor.
Sağlık Hizmetleri Durmuş: Hastanede 1 Doktor ve 5 Hemşire Hizmet Veriyor
Hastaneler, sağlık ocakları hasarlı, kullanılamıyor. Sadece acil servisin açık olduğu, onun da dışarıda çadırlarda hizmet vermeye çalıştığı söyleniyor. Şu an merkez hastanede sadece 1 doktor ve 5 hemşirenin bulunduğu söyleniyor. Sağlık ekiplerinin ilk günlerde az da olsa geldikleri ancak sonrasında çağrı yapılmasına rağmen gelen olmadığı iddia ediliyor. Sağlık ve meslek örgütlerine, sendikalarına çok tepkililer.
Yardım Dağıtımında Ayrımcılık: Devlet, BDP’li Kürtlere Yardım Yapmıyor
BDP’ye sempati duyan Kürtlerin aynî yardımlardan yararlandırılmadıkları, GBT soruşturması talep edildiği veya bürokratik süreçlerin dayatıldığı söyleniyor. Valilik, Emniyet, Kızılay vb. kurumlar tarafından AKP tabanına her türlü konuda öncelik tanındığı, tüm yardımların öncelikle bu kesime yönlendirildiği; çok sert ayrımcılık yapıldığı iddia ediliyor. Depremzedeler, Bekir Atalay’ın gezisi sırasında insani koşullar talep ettiklerini fakat deprem yetmezmiş gibi bir de kendilerine biber gazı sıkıldığını ve coplarla cezalandırıldıklarını, bunlara layık görüldüklerini söylüyorlar.
Temel Soru: Neden Afet Bölgesi Değiliz?
Van’ın afet bölgesi ilan edilmemesine insanlar çok tepkili. Rize’de yaşanan sel felaketiyle kıyaslandığında çok daha büyük bir afetin yaşandığını ama hükümetin Van’ı ısrarla afet bölgesi ilan etmediğini söylüyorlar. Bunun temel nedenini ise Van’da Kürt nüfusunun ağırlıklı olmasına bağlıyorlar. AKP’nin Kürtlere eziyet çektirmek istediğini söylüyorlar. İnsanlar, deprem dış basında yankı bulmasaydı, kendilerinin ölüme terk edileceğini düşünüyorlar.
Köylerin ve Varoşların Durumu Çok Ağır
Olası yardımlar ve çalışmalar şehir merkezinde yoğunlaşmış durumda. Bizim sadece Hacıbekir’i görme şansımız oldu, durum çok ağırdı. Köylerdeki durumun çok daha kötü olduğu söyleniyor.
Sonsöz: Çok Acil Yardım Gerekiyor. Tüm duyarlı insanları yardımlaşmaya ve dayanışmaya çağırıyoruz.
Destek için: http://www.vaniterketmiyoruz.org/