Van'ı terk etmiyoruz. Yani Van'ı, Vanlıları kaderlerine terk etmemeye çalışıyoruz.
Devlet, hükümet ve cemaat kaynakları ve bunlara bağlı kişiler, ilk günden itibaren Van'a, Vanlılara yardım yapıldığını, arama kurtarmadan tutun da barınacak çadıra, yiyecek yemek dağıtımına kadar son derece sıkı çalıştıklarını, hatta kendileriyle gurur duyduklarını, daha önceki depremlere denk gelen hükümetlere kıyasla çok daha iyi bir yerde olunduğunu vs. ellerindeki tüm imkanları kullanarak anlatıyorlar.
Tüm bunlara ek olarak, Kürt Hareketi'ne bağlı tüm organizasyonları ve kurumları çalışmamakla, yağmacılık yapmakla suçluyor, hatta niyet okuyarak yardım malzemelerini ve paralarını ellerine geçirdiklerinde PKK'ye aktaracaklarını söylüyorlar.
Bölgeden alternatif kanallarla gelen haberler ana akım medyada yansıtılanlardan, resmi kurumların, yetkili kişilerin açıklamalarından çok farklı. Birincisi ve tüm siyasetlerden önemlisi, insani olarak orda bulunanların bu kötü mevsim koşullarında son derece yardıma muhtaç bir halde bulundukları, ikincisi valilik ve askerin emri altında çalışan tüm resmi yardım birimlerinin BDP belediyelerinin ve alt organizasyonlarının çalışmasını engellediği, tüm yardımlara şehre girmeden el koyduğu ve asıl olarak hükümet ve cemaat yandaşlarına kaydırdığı, böylece Kürt halkını adeta değil en gerçek bir biçimde cezalandırdığı, üçüncüsü de ilk iki maddenin sonucu olarak Kürt halkını Kürt Hareketi'ne karşı kışkırtmaya çalıştığı şeklinde.
Üstelik bunlar gizli kapaklı dönmüyor, Başbakan grup toplantısında yaptığı konuşmada tüm bunları olması gereken şeylermiş gibi gösteriyor ve Van'ı neden afet bölgesi ilan etmediğini açıklarken müstehzi bir gülümsemeyle "afet bölgesi yaparsak, paranın nereye gideceği malum" diyebiliyor. Üstelik alkış kıyamet eşliğinde.
Bu özet tablo karşısında muhalif tüm odaklar, ellerinden gelen bir takım yardımları yapmaya çalışırken, bir yandan da bu tabloyu bozacak bir talebi dillendiriyor: "Van afet bölgesi yapılsın". Evet yapılsın!
Bu noktada Kürt Hareketi'ne hükümetin baktığı pencereden değil ama farklı bir pencereden bakmak gerektiğini düşünüyorum. Bölgede çalışanlardan Van'daki BDP belediyesinden de temel ihtiyaç maddelerinin yanısıra yoğun bir gönüllü ihtiyacı çağrısı yapılıyor. Gönüllülerin yapabileceği iş aslında temel olarak deprem travması geçiren ve zor koşullarda yaşamaya çalışan, yorgun düşmüş halka kol gücü ve manevi destek sunabilmek. Kol gücü, yukarıda saydığımız barikatları aşıp, özel çabayla aştırılabilip, resmi değil alternatif organizasyonlara ulaşabilen yardım malzemesinin kamyonlardan indirilip, halka dağıtılmasının organize edilmesi. Kürt Hareketi' bu noktada, bölgede son derece örgütlü bir genç nüfusa da sahipken bu organizasyonu neden yapmıyor? BDP'nin bloguna baktığımda, Van ile ilgili iki yazı var, bir tanesi BGST'den Ayşan Sönmez ve Nilgün Ilgıcıoğlu'nun deprem sonrası Van izlenimleri, ikincisi anlaşılan yine dış kaynaklı bir yazı.
Maalesef ortaya çıkan tablo, AKP Van halkını cezalandırarak BDP'yi siyaset sahnesinden silmeye çalıştığı bu sırada, BDP'nin de, Van'da başarısız kılıp AKP'yi suçlayabilmek için Van halkını depreme rehin bırakması.
Dayanışma göstermek, hem işgücü hem moral destek sağlamak için Van'a gidilmesine taraftarım. Fakat mantık çerçevesinde baktığımda, işgücünün bölgeden organize edilmesi, diğer illerden giden gönüllülerin yol masraflarının sadece havayolu şirketlerini zengin etmesine yarayacağı ki, İstanbul'dan gidecek 40 gönüllünün yol masrafı bir ev-konteyner parası. Ya da 50-60 adet -20 dereceye dayanıklı uyku tulumu parası.
Sanki muhalif kurumlar aynı çatışma ortamında Kürt Hareketi'nin eleştiri vermesi gereken noktalara değinemedikleri gibi, deprem vakasında da, yine Kürt Hareketi'ni eleştirmekten imtina ediyorlar. Van halkı bunu hak etmiyor.
Destek için: http://www.vaniterketmiyoruz.org/