Sosyal bilimlerde ‘Maduniyet Çalışmaları’ adı verilen ve Hindistan’da ortaya çıkarak, Latin Amerika, Asya ve Afrika’nın tamamını etkisi altın almış olan akımın mimarlarından Partha Chaterjee, kitaplarında halkların sömürge karşıtı savaşlarından söz eder.

Chatterjee’ye göre sömürge karşıtı mücadele birbirleri ile sınıf, cinsiyet ve inanç düzlemlerinde çatışan halkların ortak bir düşmana karşı başkaldırısıdır. Her bir grubun sömürgeciden nefret etmek için sebebi vardır. Ezilmiş, öldürülmüş, dışlanmış, değersizleştirilmişlerdir. Kendilerine rağmen, kendilerine karşı tanımlanmış, hakikatleri gizlenmiştir. Hafızalarında yüzyılların acıları, bedenlerinde adaletsizliğin kazıdığı izler, hayallerinde kendilerinden önce gelmiş isyancılar vardır. Sömürgeciye karşı mücadele işte bu hafızaların, bedenlerin ve isyanların dünya tarih sahnesinde yerini almaları uğruna verilir. Chatterjee, bu mücadelenin modern dünya düzeninde aldığı biçimin ulus olduğunu da vurgular. Modern düzen mümkün olan tüm farklı toplum biçimlerinden sadece ulus formunu tanır. Bundandır ki 20.yüzyıl ulusallaşmanın da yüzyılı olmuştur.

‘Maduniyet Çalışmaları’ akımının yazarları, sömürgeye karşı mücadeleyi kutladıkları kadar, ulus devlet formunu da eleştirirler. Onlara göre devrim halkların, ulusların, mücadelesine içkindir. Ancak ulus devlet, kapitalizm tarafından ve kapitalizmin taşıyıcısı olanlar tarafından dayatılan bir formdur. Halkların devrimci enerjisinin kapitalist düzenin içine akmasına, orada dağlanmasına, örselenmesine sebep olur. Orta sınıflar halkların temsilcisi haline gelir, ulusluk devrimcilikten boşanır. Orta sınıflar, sömürgeciden kurtarılan ulus devlet sınırlarında yeni bir tahakküm kurarlar. Modernleşirler, kapitalistleşirler.

Gerçekten de halkların devrimci enerjisi ulus devlet formunun bilinen tüm biçimlerinde eritilmiş ve bilindik sınıfsal, cinsiyetler ve cinsler arası hiyerarşilere mahkum edilmiştir. Böylelikle sömürge karşıtı mücadelenin içinde gizli, yeni tarihsellik imkanları bir başka zamana ertelenmiştir. Dün gerçekleşen Amed Newroz’unda ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tüm şahitler huzurunda Kürtlerin sömürge karşıtı mücadelesinde böyle bir seyire asla izin vermeyeceğini, tam tersine Kürt halkının devrimci enerjisini yeni bir tarihe akıtmaya kararlı olduğunu beyan etti.

Bu yüzdendir ki Amed Newroz’unda kutlananın barış olmadığı gerçeğini anlamak gerek. Kürt halkı ve diğer halklar artık hakikaten ölüm görmek istemiyor. Özgürlük uğruna verilmiş mücadelede kaybedilmiş herkes kimi zaman içten kimi zaman dıştan anıldı dün. Yüz kez, bin kez artık kimse ölmesin, denildi. Bu yüzden de çatışmasızlık ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın mektubunda yer alan buna yönelik mesajlar herkes için önemliydi. Ancak çatışmasızlık, barış demek değil. Barışa daha çok var. Dün Amed’de kutlanan barış değildi henüz. Kimse yanılmasın. Dün Amed’de kutlanan Kürt halkının, dünya tarih sahnesinde yerini alışıydı. Evrensel bir dünya hareketi olarak meşru zeminini yaratmasıydı. Dün Amed Newroz’una büyük bir coşkusuyla katılan halk bu zemini yaratan Kürt Özgürlük Hareketi’ni selamladı ve önderlerinin onlara selamını aldı. Dün Amed’de yüzyıldan fazladır gizlenen Kürt halk hakikati ve 30 yıldır süren Özgürlük Hareketi hakikati üstünü örtmeye, gizlemeye çalışanlara inat, bugüne kadar yazılmış resmi tarih sayfalarını yırtmasını kutladı. Dün Amed’de hakikatin galibiyeti kutlandı. O yüzden de mektubun her satırına ağlandı, gülümsendi, pür dikkat duygulanıldı. Önderlik hakikati, halk hakikati, Özgürlük Hareketi’nin hakikati kelimelerde buluştu.

Dün Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın mesajı hem Kürt siyasetçiler hem de alanı dolduran halk tarafından son derece açık ve net olarak anlaşıldı. Bugün eğer hükümet gerekenleri yapar ve silahsız dönem başlarsa, bu mücadelenin yeni bir evreye girmesi anlamını taşıyor. Kürt Özgürlük Hareketi yeni bir ulus-devlet demiyorsa bunun sebebi Ortadoğu’yu ve dünyayı değiştirmeye soyunduğu içindir. Devrimci enerjisini çoğaltarak akıtmaya kararlı olduğu içindir. Ulus devletin sınırları ona yetmeyeceği içindir. Kendine sınır koyup, tüm enerjisini o sınırları korumaya yatıranlardan farklı olarak sınırları kaldırmaya kalkıştığı içindir. Kürt Özgürlük Hareketi kendine bir egemenlik alanı yaratıp oradaki hiyerarşilerle çatışmalarla uğraşmaktansa, çoğalmaya, çoğullaşmaya karar vermiştir. Kürt halkı kendini ulus devlet taşrasına mahkum etmektense, dünya halklarına evrensel bir umut olmaya karar vermiştir.

Dünya sosyal bilimcilerinin bir kısmı dünya tarihinde büyük bir parantezin nihayet kapanmaya yüz tuttuğunu iddia ediyorlar. Kültürel ve ekonomik alanda Avrupa egemenliği son buluyor. Coğrafyalar yeniden şekilleniyor. Çin-Hindistan, Amerika, Ortadoğu merkezli ölçekler oluşuyor ve bu ölçekler yeni siyasi formlarını arıyor. Kürt Özgürlük Hareketi bu yeni ölçeğin aktörüdür. Bugün kutlanan barış değil. Yeni dönemde Ortadoğu’yu, Ortadoğu’da insan ilişkilerini, ahlakı ve bilimi şekillendirmeye aday iki hareket birbirleri ile kıyasıya bir mücadeleye hazırlanıyor. CHP ve MHP’nin şaşkınlığını ve ürkekliğini parantezin onların da üstüne kapandığını sezmelerine vermek gerek. AKP ve Kürt hareketi her alanda birbirlerine rakip ve birlikte yaşamayı öğrenecek. Dün bu yaşam alanının siyaset olma ihtimalinin belirmesi kutlandı.

Dün Amed’de kutlanan Newroz’da, Ekim’de ve Kasım’da açlık grevlerinde ve Ocak’ta ise Paris katliamı sonrasında akıtılan gözyaşları bir kez daha aktı. Cezaevindekiler eksikti. Avrupa’dakiler eksikti. Gerillalar eksikti. Hem kavuşmanın, hem ayrılığın aynı anda yaşandığı bir gündü.

Çözüm siyasette olur. Henüz olmadı. Adalet tarihseldir, dün biraz da olsa adalet tecelli etti. Affetmek kişiseldir. Kimse affetmedi.

Dün kutlanan barış değildi. Daha değildi. Ama mutlu, umutlu bir gündü.