Giriş

BÜKAK: Bugün, “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Haftası” nedeniyle “Üniversitede Cinsel Taciz Nasıl Önlenebilir Forumu” düzenlemek istedik. Cinsel taciz; çevremizde çok duyduğumuz, çok yaşandığını bildiğimiz, hatta kendimizin de deneyimlediği bir olgu. Şu ana kadar Türkiye’de cinsel taciz ile ilgili yapılmış bir araştırma, bir istatistik yok; üniversitede bunlar ne kadar yaşanıyor bilmiyoruz. Ama haber taraması yaptığımızda son beş yılda üniversitelerde yaşanan yaklaşık yirmi tane cinsel taciz olayı olduğunu öğreniyoruz. Bunlar sadece mahkemeye intikal etmiş olan taciz olayları. Aslında baktığınızda, beş yılda yirmi çok fazla da büyük bir sayı gibi gözükmeyebilir. Ama cinsel tacizin ne kadar konuşulamayan bir durum olduğunu; değil mahkemeye gitmek, başkalarına anlatmanın bile çok zor olduğunu düşünürsek, mahkemeye gitmiş ve gazetelere yansımış olan yirmi vaka; mahkemeye hiç gitmemiş, yalnızca tacizciyle mağdur arasında kalmış olan olayların boyutunu göstermeye yardımcı oluyor diyebiliriz.

Biz bu çalışmaya 2006 Mayıs’ında gerçekleşen Üniversiteli Kadınlar Forumu’yla başladık. Bu foruma yirmi farklı üniversiteden kadın öğrenciler katıldı. Forumun amacı sorunlarımızı konuşmak ve onlara çözüm üretmekti. En çok konuştuğumuz konulardan birisi de üniversitede cinsel tacizdi. Biz de bu konuda bir çalışma yapmaya karar verdik. Taciz; gizli kalan, çok konuşulmayan ve tabu olan bir durum. Bir yıl kadar önce bu konuyu, hem kendi aramızda tartışmak hem de kampüste gündeme taşımak amacıyla cinsel taciz çalışma grubu oluşturduk. Bir yılı aşkın bir süredir, cinsel taciz çalışma grubu olarak çeşitli çalışmalar yapıyoruz ve bunlara ilk olarak teorik okumalarla başladık. Bu teorik okumalarda daha çok cinsel tacizin ne olduğunu anlamaya ve bunu kavramsallaştırmaya çalıştık. Daha sonra “Cinsel Taciz Algıları” anketini hazırladık ve anket 2006 yılında kampüs içinde 1000 kadar öğrenciye ulaştı. Bu ankette, öğrencilerin cinsel tacizi nasıl değerlendirdiklerini ya da cinsel tacize uğradıklarında neler yaptıklarını öğrenmeye çalıştık. Bu anketin sonuçlarını 8 Mart’ta, “Üniversitede Cinsel Taciz Forumu” ile kampüste yaymaya çalıştık. Yaz çalışmalarımıza ise üniversitelerin kurumsal politikalarını karşılaştırarak başladık. Yaklaşık yirmi Amerikan üniversitesi ile Sabancı Üniversitesi’nin kurumsal politikalarını kendi üniversitemizde bulunan kurumsal politika ile karşılaştırdık. Daha sonra tacize duyarlı kadın hocalarımızla bir yuvarlak masa toplantısı yaptık ve bu toplantıda önerilerimizi ve kurumsal politikada gördüğümüz eksiklikleri konuştuk. Ayrıca rektörümüz Ayşe Soysal’la da bir görüşme yaptık. Bu görüşmelerden çıkan önerilerden biri de Cinsel Taciz Önleme Komisyonu’nun kurulmasıydı. Bu forumda, üniversitede cinsel tacizin nasıl önlenebileceğini tartışarak çeşitli öneriler çıkarmaya ve cinsel taciz konusunda daha iyi çözümler üretmeye çalışacağız.

Cinsel tacizin farklı deneyimlerle boyutları değişen bir konu olması itibariyle bu tartışmanın mümkün olduğunca katılımcı ve demokratik geçmesini istedik. Üniversitede Cinsel Taciz çalışması; BÜKAK’ın hocalarla ve üniversite idaresiyle birlikte yürüttüğü, bu yüzden dar bir çevrede kalan bir çalışmaydı. Bu forumu düzenleyerek, yaptığımız çalışmaları kamusallaştırmayı da amaçladık. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki mevcut durumu anlatmak üzere ilk olarak Öğrenci İşleri Dekan Yardımcısı Biray Kırlı bize bir konuşma yapacak.

Biray Kırlı: Her şeyden önce cinsel tacizin tanınmasının, isimlendirilmesinin ve değişik formlarının tanınması ve üzerine gidilmesi yoluyla görünür kılınmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Fiziksel saldırının ötesinde bu tip, patriarkanın kalıpları ve yapısı içerisinde örtülen ve görünmez kılınan durumların ortaya çıkarılması, hem mağdurlar hem de tacizi yapanlar tarafından yapılan hareket ve eylemin isminin konulması çok önemli. Bu aşama aynı zamanda, bunlara yönelik caydırıcı ve cezalandırıcı mekanizmalar geliştirmek açısından çok önemli. Bu anlamda üniversite olarak durumumuz pek parlak değil. Üniversitenin işleyişine bakıldığında; bir öğrencinin, hocanın ve üniversite personelinin maruz kalabileceği birçok davranış; aslında bizim yine içinde bulunduğumuz toplumsal cinsiyet düzeni içerisinde sineye çekmeyi öğrendiğimiz, üstü örtülen bir sürü günlük hayat pratiğidir ve bu anlamda biz de görünmez kılınmalarına izin verdiğimiz müddetçe bu pratikleri de yeniden üretemeye katkıda bulunuyoruz.

Kurumsal olarak şu an etik kurulları var, bu kurulların bir yönerge çalışması var ki; bu çalışmalar çok önemli, ancak olunması gereken yerde olmadığımız çok açık. Mesela bu yönergeden kimsenin haberi yok, kurulların hepsi az kullanılan ve gidilmeyen yapılar. Yine de BÜKAK’ın ve sizlerin böyle bir meselenin üstüne gidiyor, bunu görünür kılmaya çalışıyor olmanız; bunu engellemek için düşünüyor, zaman harcıyor, çaba gösteriyor olmanız çok önemli. Bu çabaya son derece olumlu bakan, destekleyen bir yönetim olması da önemli. Çünkü her zaman deneme yanılma değil de; aşağıdan, günlük hayat pratiklerinin içerisinden gelen talepler çok daha kalıcı kurallar oluşturmaya eğilimlidir ve o taleplerin olumlu sonuç vermesi daha çok beklenir. Dolayısıyla parlak olmayan bir durumdayız kurumsal açıdan belki, hakikaten yapılması gereken çok iş var ama işin olumlu tarafı da bunu yapmak isteyen gruplar var ve bunun yapılmasını isteyen bir üniversite var.

BÜKAK: Şimdi de Üniversite Yaşamı Etik Kurulu Başkanı Karanfil Soyhun bize Tacizden Koruma ve Korunma Kılavuzu’nun oluşturulma sürecinden bahsedecek.

Karanfil Soyhun: Öğrenciyken yaşadığım bir deneyimi anlatarak başlamak istiyorum. Ben doktora öğrencisiyken bölümümüzde çok kötü bir olay yaşandı. Cinsel tacizin ne demek olduğunu ilk o zaman öğrenmek zorunda kaldım. Taraf tutmamanın mağdur durumda olan kadını o noktada ne kadar zedelediğini gördüm. Etik kurullarının ilk kurulma aşamasından beri işin içerisindeyim. İlk başta öğrencilerden gelen bir istek yoktu, dolayısıyla her şey tepeden inme oldu biraz. Belli bir düzeye gelindikten sonra, bir paket olarak pek çok etik kuralıyla birlikte kurulun karşısına çıktık. En çok itiraz edilen şey, tahmin edebileceğiniz gibi cinsel taciz üzerine olan kısım, o noktadaki iki üç cümleydi. Sadece cinsel tacizin yanlış olduğundan, okul tarafından kabul edilemez olduğundan bahsediyordu. Bu, nedense bizim birtakım hocalarımızı çok ciddi kızdırdı. “Bizim okulda böyle bir şey kesinlikle yoktur, biz bilmiyoruz, duymadık öyleyse yoktur.” ya da “Böyle bir kuralımız olursa herkes bizim cinsel tacizci olduğumuzu düşünecek.”, “Türkiye’de hiçbir üniversitede yok, niye bizde oluyor böyle bir şey.” gibi tepkiler aldık ki; hakikaten Türkiye’de hiçbir üniversitede yoktu o zaman. Aslında durum çok basit: Hocaların cinsel tacizlerden haberdar olmaması, bunun yaşanmadığını kanıtlar bir argüman olamaz. Üstelik de bunları söyleyenler sosyal bilimciler. Neye kızıyorlar bu kadar? Etik kurullarının hiçbir gücü olmayacağı halde, okulun imajı bozulur gerekçesiyle karşı çıkıldı.

İşte bu noktada, benim elimdeki bazı istatistiki bilgileri kullandık. O araştırmalarda aşağı yukarı otuz değişik kültürde yapılan araştırmada, bir hareketin cinsel taciz olup olmadığı soruluyor. Bir harekete/davranışa kadınların yüzde altmışı-sekseni evet derken erkeklerin yüzde yirmisi-kırkı evet diyor. Üst düzey yöneticilerin yüzde altmışı-sekseni hayır diyor, alt düzey yöneticilerin de yüzde otuzu-kırkı hayır diyordu. Hareket aslında yasal olarak cinsel taciz kabul ediliyor. Ben, erkek ve üst düzey yöneticiden tepki alacağız; kadın ve üst düzeyde olmayanlardan da destek alacağız diye bekliyordum. Tam olarak böyle olmadı. Üst düzey kadın yöneticilerimizden destek aldık kuşkusuz. Ayrıca diğer enstitü müdürlerimizden de destek aldık; çünkü kendileri de taciz deneyimleri yaşamışlar. Mesela cinsel taciz vakası yaşanmış, tacizciyi suçlama aşamasına gelinmiş ama disiplin mevzuatına göre tecavüz dışındaki hiçbir hareket suç sayılmıyor. Bu noktaya gelip de bir şey yapamamanın çaresizliğini hissettikleri için, son derece desteklemişlerdi bizi. İstatistiklere göre beklenmedik bir durum söz konusuydu. Ve de sonunda bu iş tamamen ÜYEK’e[[dipnot1]] bırakıldı. Cinsel tacizin konuşulması çok zor, hikayeler bize gelmiyor. O aradaki mesafeyi kapamak lazım. Hatta belki de ÜYEK gibi bir yer değil, bunun üzerine uzmanlaşan bir yer lazım. Çünkü pek çok insan cinsel tacizin ne olduğunu, ne yapılması gerektiğini biliyormuş gibi düşünebilir ama aslında bunun üzerine düşünmediyseniz ilk tepkileriniz son derece yanlış oluyor. Ve gelecek olan kişiyi geldiğine geleceğine pişman edip onun sizin tarafınızdan da zarar görmesine sebep oluyorsunuz. Gerçekten; özellikle bu konuda duyarlılaşmış, çalışan bir grubun olması lazım. Biz bunu yapmaya çalıştık. Ve açıkçası çok da mutluyum, bence bundan sonrasını sizin yapmanız lazım. Sizin başınıza kalacak bu iş; ama biz de elimizden geleni yaparız.

Tartışma

BÜKAK: Tartışma kısmına başlarken cinsel taciz nedir sorusuyla başlamak iyi olabilir diye düşündük. O yüzden de ilk olarak “Hangi davranışlar cinsel taciz olabilir?”, “Cinsel taciz denilince aklınıza hangi davranışlar geliyor?” diye sormak istiyoruz.

Karanfil Soyhun: Kantinde çalışan orta yaşlı birinin, bir kız öğrenciye ya da öğrenci sandığı bir kadın hocaya “yavrum” diye hitap etmesi cinsel taciz midir?

Katılımcı: Daha genç bir akademisyen olduğu için mi?

Katılımcı: Az önce “yavrum”dan çıkacak anlam o durum özeline göre değişir dendi. Adam gayet babacan bir şekilde yavrum diyebilir bana; ama ben rahatsız olabilirim ve bunu taciz olarak algılayabilirim. Eğer bu biraz ikircikli bir ifadeyse, onu kullanmamayı seçmesini beklemek gerekir; bu onun göstereceği bir incelik ve duyarlılıktır. 

Katılımcı: Burda yönergede de yer alan taciz tanımına değinmek gerekiyor sanırım. Tacizi tanımlayan, tacizi yapanın niyeti değil; karşı tarafta bıraktığı etkidir. Söylenen normal bir “yavrum” olsa bile, o kişi bu laftan rahatsız oluyorsa bu bir tacizdir bence. 

Katılımcı: Buraya gelirken dersteki kadın arkadaşlarımdan birkaçına bu forumdan bahsettim. Ama üniversitede taciz dendiğinde, çok somut bir şey canlandıramadılar. Afişlerinizdeki anlatılardan birinden bahsettim. Bu defa içlerinden biri, bir asistanın davranışından yola çıkarak yaşadığı bir olayı anlattı. Diyelim ki bir asistanla birlikte çalışmanız gerekiyor, ödev teslim edeceksiniz ya da sormanız, danışmanız gereken şeyler var. Ancak siz bunlar için konuşmaya gittiğinizde, size taciz edici bir yolla açıklama yapıyor olabilir ya da onun birkaç tane “yavrum”, “canım”, “hayatım” demesine katlanmanız gerekebilir. O arkadaşım da böyle bir olaydan bahsetti. Karşınızdaki kişi statü sahibiyse, hiyerarşik olarak sizden yukarıda bir konuma sahipse, sizin taviz vermeniz gerekiyormuş gibi bir durum ortaya çıkıyor. Ve bu noktada insanların kolaylıkla ses çıkarabileceklerini pek zannetmiyorum.

Katılımcı: Ama biraz genişletmedik mi şu an? Genel olarak tacizi bir bireyin özneleşmesinin önünde her türlü engel olarak tanımlarız. Çok içi boş gözükür ama çok genel ve kapsayıcı bir tanımdır. Bizim burada tartışmamız gereken biraz daha cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği tacizi. Dana geniş bir açıdan bakacak olursak mesela, Tacizden Koruma ve Korunma broşüründe “cinsel tercih” ibaresi var. Türkiye’de hiçbir LGBTT[[dipnot2]] grup “tercih” sözcüğünü kullanmıyor. Orada “tercih” sözcüğünün kullanılması; bir eşcinsel olarak, cinsel yönelimi erkeklere dönük biri olarak, beni açıkçası rahatsız etti. Bu da bir tür taciz bence. Benim yönelimimi bir tercih gibi göstererek, benim cinsel yönelimimle var olmamı engelleyen bir yanıltma, saptırma yapmış oluyorsunuz bence.

Katılımcı: İki olay anlatmak istiyorum. İlki şöyle; bir kadın öğrenci GSK[[dipnot3]]'nın önündeki bankta oturuyor. Hava da kararmak üzere. Bir adam geliyor ve pat diye kolunu atıyor öğrencinin omzuna. Kadının bağırması üzerine kulüpten insanlar çıkıyor, o sırada adam kaçıyor. Sonra güvenliği arıyorlar, durumu anlatıyorlar. Güvenlik kendilerinin ilgileneceğini söylüyor ama adamın ne eşkalini alıyor ne de durumla ilgili başka bir şey yapıyor. Geçiştirmeye çalışıyorlar yani. İkinci anlatmak istediğim durum da şu; bir asistan ders çalışmaktan Bebek’te çay içmeye, balık yemeye kadar uzanan tekliflerde bulunabiliyor. Bunlar arkadaşlarımla konuşurken ortaya çıkan hikayeler, sizinle paylaşmak istedim.

Katılımcı: Kadının, kadın olduğu için karşılaştığı bazı şeyler var. Mesela bir hocanın benimle konuşurken, bir erkek öğrenciyle konuşmasından çok daha farklı bir tavrı olması ya da derste bir şey söylediğim zaman benimle daha ziyade bir çocukla konuşur gibi konuşması taciz edildiğimi hissettiriyor. Üstelik bu durum sadece kadın olduğum için böyle.

Katılımcı: Bence karşımıza bir şeyi alacaksak bu, patriarka olabilir. Burada farklı kimliklerden bahsediyoruz ama sonuçta cinsel tacizi gerçekleştirenler genelde erkekler. Kendilerini hiyerarşik bir şekilde üstte kodlayıp tacizde bulunuyorlar. Mesela ben de eşcinsel olduğum için tacize uğradım. Ben bu tacizin gerçekleşme sebebinin “kadınsılık” olduğunu düşünüyorum. Yurtta, odamda gerçekleşen bir olayı anlatayım. Odama Onur Haftası’nda kullandığım afişleri astım. Eşcinsellerin cinsel yönelimlerinden/tercihlerinden onur duyduklarını gösterdikleri, “Eşcinsel Onur Haftası” her sene Temmuz ayında kutlanıyor. Orada kullandığım çeşitli dövizleri, ranzamın kenarına astım. Bununla ilgili çeşitli şikâyetlerin geldiğini öğrendim. Bu şikâyetler sözlü şikayetlerdi; yazılı hiçbir şikâyet yoktu. “İkinci Erkek Yurdu’nda bir eşcinsel kalıyor ve kendini çok fazla deşifre ediyor. Okulda çok rahatsız edici şekilde dolaşıyor” gibi şikâyetler, daha doğrusu dedikodular duydum. Bunun üzerine yurt müdürü beni çağırdı, sorguya çekildim. “Ne zamandan beri tercihin böyle?”, “Kadın olmayı düşünüyor musun?”, “Sizin genlerinizde varmış galiba.” gibi şeyler söyledi. Daha sonra Yurtlar Komisyonu toplandı ve yurtlarda eşcinsellerin nasıl kalabileceği konuşuldu. Bundan sonra ben tekrar yurt müdürüyle konuştum, beni çeşitli şekillerde sindirmeye çalıştı. “Yurtta böyle kalmazsın. Odanın duvarlarına afiş asamazsın; çünkü o afişleri asınca, yurtta beraber kaldığın o arkadaşların zan altında kalıyor. Yanlış anlama, ben sana “sen suçlusun, rezil bir insansın” demiyorum. Ama sen o odadaki altı kişinin de eşcinsel olduğunu ima edebilirsin ve bu bir suçtur.” gibi çıkarımlar yaptı. Sonra tabi ben de onu şikâyet ettim. Biray (Kırlı) Hoca’yla görüştüm. Sonuç olarak böyle olaylar yaşanabiliyor. Bence orada yurt müdürünün kendini egemen olarak kodlaması, görevini keyfi şekilde kullanıp benim üzerimde hiyerarşi kurması rahatsız edici. Başka hiçbir şekilde insanlar birbirlerine bu tarzda keyfi sorular soramazlar. Benim zayıf olduğumu düşündüğü için beni sorgulamaya kalktı.

Katılımcı: Madem burada her sorunu konuşuyoruz, ben de burada bir başörtülü olarak konuşmak istiyorum. Bunu bir ifade özgürlüğü olarak görüyorum. İnsanlar benim var olan kapanma hakkımı görmezden geliyor. Bana “başını aç” diye baskı yapıyorlar. Oysa benim kapanma hakkım var. “Başını aç” denmesi taciz olarak algılanıyor; ki ben de öyle algılıyorum. Güvenliğe gittiğimde “Başınızı açacaksınız” demeleri beni çok rahatsız ediyor. Şöyle düşünün; okula giriyorsunuz, güvenlik sizden ceketinizi, gömleğinizi çıkarmanızı istiyor. Ben de başörtümü kıyafet olarak görüyorum. Ben saçımı göstermemek istiyorum. Böyle istiyorum çünkü bu benim inancım ya da böyle düşünüyorum. Ama bana onu çıkarmam söyleniyor. O zaman çok rahatsız oluyorum. İşte bu da bir taciz.

BÜKAK: 2006 yılında cinsel taciz algıları anketi yapmıştık kampüs içinde. O ankette “Başörtüsüne müdahale sizce bir taciz mi?” diye bir soru sormuştuk. “Kesinlikle katılıyorum” düşük bir orandaydı, “Kesinlikle katılmıyorum” cevabı vardı.

Katılımcı: Ben İkinci Erkek Yurdu’nun beşinci katında, kızlara ayrılan katta kalıyorum. Kapalı arkadaşlarımız var orada. Beşinci kata biz sucunun damacana getirip taşımasına izin veriyoruz. Odanın önüne kimseyi rahatsız etmeyeceğini düşündüğümüz şekilde geliyor. Kapalı bir arkadaşımız, suyu getiren kişiye ve suyu alan kıza bağırarak -belki hakaret de etmiştir- tepki vermiş ve orada kavga çıkmış. Biz de gürültüye çıktık baktık. Şu an çok kararsızım bu konuda, ne diyeceğimi de bilmiyorum. Burada ciddi bir sorun var aslında. Orda kapalıysan tacize uğradığını düşünüyor olabilirsin; ama orda verdiği tepkiyle diğer insanları taciz etmiş oluyor.

Katılımcı: Öncelikle insanları kıyafetlerine göre sınıflandırmanın yanlış olduğunu düşünüyorum. “Başörtülü bir insan biriyle bir yerde kavga etmiş ya da otobüste başörtülü bir insan şöyle bir davranışta bulunmuş, başörtülü bir insan bir eyleme katılmış, başörtülü bir insan hırsızlık yapmış” gibi şeyler söylemek... Yani yapabilir, olabilir çünkü hiçbir insan bir başka insanın yaptığından sorumlu değil. Başörtülü bir insanın yaptığı davranıştan ben sorumlu olmak zorunda değilim. Kız Yurdu’nda biriyle kavga eden bir başörtülü kızın yaptığından ben sorumlu olmak zorunda değilim. Aynı zamanda AK Partili kızın yaptığı bir şeyden de sorumlu değilim ben, Necmettin Erbakan sempatizanı olan bir başörtülü kızın yaptığından sorumlu olmak zorunda değilim ve sorumlu olmak istemiyorum. Çünkü ben tek bir bireyim. Her insanın kendine ait bir hayat serüveni vardır; yaşadıkları, tecrübeleri, düşündükleri ve tercihleri vardır. Ben mesela başörtülüyümdür; ama başka bir şehirdeki başka bir başörtülü kadınla aynı sebepten dolayı başımı örtmek zorunda değilim. Ve niye başımı örttüğümün hesabını da kimseye vermek zorunda değilim. Çünkü bu benim tercihim. Bir şey daha söylemek istiyorum. Başörtüsünü ben taciz olarak görüyorum ama cinsel taciz olarak görmüyorum. Çünkü başörtümden dolayı taciz edilmemin cinsel kimliğimden dolayı olduğunu düşünmüyorum. Bunun belli bir hayat tarzına yönelik bir saldırı olduğunu düşünüyorum. Ama burada bir cinsiyet ayrımı da söz konusu. Benimle aynı şekilde düşünen bir erkek kampüse girebilirken, ben şapka takmak zorunda kalıyorum.

Katılımcı: Ben bundan önceki örnekten, sucuyla ilgili tartışan kapalı kız öğrencinin hikayesinden yola çıkarak bir soru sormak istiyorum. Oradaki kız kapalı olmasaydı; açık bir kız, bornozla koridora çıktığında sucu görmek istemediğini söyleseydi; acaba aynı tepkiyi mi görürdü.

Katılımcı: Ben başörtülü değilim, eşcinsel değilim hatta Kürt de değilim. Ama ben solcu bir kadınım, ateist bir kadınım, feminist bir kadınım ve bunun üzerinden dayanışma gösterdiğim arkadaşlarımla, çok aşırı boyutlarda olmasa da, cinsel tacize maruz kaldığımı düşünüyorum. Mesela bir eylem için polisle konuşulmaya gidilecekse ama konuşmaya giden ben değil de “Sen dur, biz halledelim.” diyen üç beş tane erkek arkadaşımsa bu da bir -ben cinsiyetçi olarak nitelendirmeyi tercih ediyorum- cinsiyetçi tacizdir.;

Katılımcı: İki saat önce çarşı kantinde tiyatrocu arkadaşlar şu anki forumun duyurusunu yapmak için küçük bir performans eylem sergilediler. Hikâye kısaca şu: Bir erkek bir kadının yanına sürekli gelerek ateş istiyor, kadını taciz ediyor. Taciz arttıkça kadın bağırmaya başlıyor. Bu performans sırasında benim oturduğum masanın yanında altı kişilik bir erkek grubu kalkıp müdahale etmeye çalıştılar. Daha sonra bunun bir performans olduğunu öğrendiklerinde, kadına: “Tamam ya, şov yapma!” gibi sözler söylediler. Sonra altısı da kalkıp “Çok komiksiniz.” diyerek mekândan ayrıldılar. Güvenlik görevlisinin yaptığı tacizle ilgili bir anlatının olduğu afişimiz, dün bir güvenlik görevlisi tarafından yırtıldı. Nedense insanlar özneleri kendileri gibi algılıyorlar. Üç hafta önce de kampüse yorum yapılabilecek afişler asılmıştı. Ben de yorum yazmıştım. Sonra bir erkek yazdığım yorumları beğenmediği için arkamdan bağırarak taciz etti, hatta bu grup giderek kalabalıklaştı. Bu kadar müdahale etme gücü, bu özgüven nereden geliyor ve ben tüm bunlar karşısında nasıl cevap veremiyorum?

Katılımcı: Ben biraz önce bahsedilen muhalif alanlardaki taciz durumunu biraz daha açmak istiyorum. Üniversitede kulüplerde çalışan, yönetim kurullarında olan ya da başka alanlarda çalışan kadınlar var. Kulüplerde emek veren, çalışan çok fazla kadın var. Ama bir karar alınacağı zaman erkek üyelerin belirleyici olduğu durumlar ve bunu deşifre etmeyen -ne kadar yoğun çalışa da- çok fazla kadın var. Geçen hafta sonu tiyatro kulübüyle bir turneye gittik ve tiyatronun örgütlenmesi ile ilgili bir panele katıldık. Konuşmacı tiyatronun neden, neye karşı örgütlenmesi gerektiğini anlatıyordu. Faşizme, popüler kültüre karşı gibi mekanizmalara karşı örgütlenmek gerektiğinden bahsediyordu. Ben “Tiyatro gibi bir alan cinsiyetçiliğe karşı örgütlenmez mi?” diye bir soru sorduğumda “Yani, böyle yan değerler de var tabi. Ekolojiye karşı da duyarlı davranmak gerekir.” diye cevap verdi. Ama bu insanlar geçmişte tacizde bulunan bir tiyatrocuyu, yaptığı tacizi üstlenene kadar eleştirmeyen kişilerdi. O yüzden muhalif örgütlerin cinsiyetçi tavra karşı tam bir duruşları vardır diye düşünmemek gerekir. Bunları sorgulamak gerekir.

BÜKAK: Tacize dair bu konuştuklarımızı bir kavrama oturtsak daha iyi olabilir, tartışmayı daha iyi yerlere götürebiliriz diye düşünüyorum. Şu ana kadar bir sürü örnek tartışıldı ve gördüğüm kadarıyla bazı temel tartışma noktaları var. Sanırım en temeli taciz ve cinsel taciz kavramı. Bu yönergedeki taciz kavramını okumak istiyorum: “Irk, etnik köken, din, cinsel tercih, cinsiyet ve kişisel özelliklere yönelik güç kullanımı içeren, içermeyen her türlü görsel, sözel, fiziksel davranışlar tacize girer.” Peki, cinsel taciz kavramı neleri kapsıyor? Cinsel tacizle tacizin farkı nedir? Aslında burada galiba tacizi sadece cinsel anlamda düşünürsek, biraz sınırlayıcı bir tanım oluyor. Sanırım cinsiyetçi davranışlar da -konuşmalardan anladığım kadarıyla- cinsel taciz kapsamına girer. Aynı zamanda üniversitede çok farklı alanlarda cinsel tacizin olduğu konuşuldu. Örneğin muhalif alanlardaki, sanat alanındaki cinsel tacizden bahsedildi. Ve başörtüsü, cinsel yönelim gibi farklı kimlikler üzerinden yaşanan cinsel tacizlerden bahsettik. Bu tespitlerden sonra şunu konuşmak gerekir: Cinsel tacizi yaşadığımızda -ki birçok kişi yaşadığını söylüyor- ne yapacağız, kiminle konuşacağız, nereye gideceğiz? Belki bu aşamaya geçmek tartışmayı daha iyi yerlere götürebilir.

Katılımcı: Ben bir öneri getiremeyeceğim. Çünkü kafamda pek bir şey canlanmıyor. Şunu soracağım: Biraz önce GSK’ nın önünde oturan kadın arkadaşımıza yapılan tacizi konuştuk. Eğer burada tacizci, kaçmasaydı ve kolunu koymaya devam etseydi ne olacaktı? En azından, kaçtı gitti tepkiyle karşılaşınca. Birileri geldiğinde adam devam da edebilirdi oturmaya, bunu normal de görebilirdi. Bunun üzerine biraz daha gidebilir miyiz? Ne olurdu daha sonra arkadaşlar? Ne yapmalıyım o halde? Zaten genelde de bu düzeyde yaşanıyor. Yaptıkları normalmiş, tacize uğrayan kadın abartıyormuş gibi davranıyorlar.

Katılımcı: Bence refleksif bir tepkinin ötesinde, samimiyetle tacizin arasındaki ayrımı keskin bir şekilde netleştirmek lazım. Çünkü insanların samimiyetten mi, kötü niyetten mi kolunu attığı bazen anlaşılamıyor. O sırada kendi kendinize rahatsız olup olmadığınızı bile sorabiliyorsunuz. Genelde bu durumu karıştırdığımız için çok fazla soru işareti oluşuyor diye düşünüyorum.

Katılımcı: Ama taciz esnasında değil de, daha sonra düşündüğünüzde de rahatsız olabilirsiniz, anlık olmayabilir. Başınıza bir şey geldiğinde, belki birkaç gün sonra durumun size hiç de doğru gelmediğini fark edebilirsiniz. Anlık tepki vermek, açıkçası bana göre çok zor. Tacizin sınırı ne zaman konursa, netleşirse, üzerine önceden düşünülmüşse, ancak o zaman çözüm üretilebilir diye düşünüyorum.

Katılımcı: Çok önemli bir şey daha yok mu burada? Biz her zaman uzaktan öpücük yollamaktan bahsetmiyoruz. “Sınırları her zaman belli değildir” demek çok yanlış bir şey. Çünkü taciz çok geniş kapsamlıdır. Bazıları çok barizdir. Bir şekilde fiziksel bir taciz söz konusuysa ve sen bundan rahatsız olduğunun o an için farkındaysan, o anda tepki vermek gerekir diye düşünüyorum. Orda bireyin, bunun karşısında olduğunu bir şekilde ortaya koyması gerekiyor. Eğer karşınızdaki bunu anlayamıyorsa, iş yine size düşüyor. Belki kalkar bağırırsın, çığlık atarsın, şiddet uygulamaya çalışırsın. Şiddet karşıtı bir insan bile bazı durumlarda bunu üretebiliyor.

BÜKAK: Aslında “tepki vermeyi öğrenme”, üniversitelerin kurumsal politikalarından olmalıdır. Tacizi önleyici stratejileri olmalı kurumların. Broşürlerle, seminerlerle, web siteleriyle, eğitim programlarıyla, afişlerle sistematik olarak insanlara cinsel tacize yönelik bilgiler vermek ve dönüştürücü işler yapmak gerekiyor. Üniversite politikalarının tacizi caydırıcı nitelikte olması da çok önemli. Bir üniversite yaptığı çeşitli uygulamalarla kurumsal politikasıyla cinsel tacize karşı caydırıcı olduğunu hissettiriyorsa, tacizi önlemede oldukça büyük bir etkisi olur. Bizim üniversitemizde bu politikalar daha iyi nasıl olabilir diye konuşabiliriz.

Katılımcı: Ben direkt senin söylediğin üzerinden gitmeyeceğim ama bu konuda kurumsal politikaların önemli olduğunu vurgulayacağım. Arkadaşlar arasında dayanışma ilişkisinden çıkıp bunu kurumsal politikaya dökmenin, tacize eğilimli insanların korkmasını sağlayacağını düşünüyorum. Mesela buraya yüksek lisansa geldiğinizde, ev partileri ya da başka partiler gibi yeni sosyalleşme alanları çıkıyor karşınıza; ki bunlar içkili ortamlar oluyor. Herhangi bir kadının başına, beklemediği bir anda, çok güvendiği hocasından farklı bir davranış gelebiliyor. Sonra ne yapacağınızı düşündüğünüzde hiçbir şey yapamayacağınızın farkına varıyorsunuz. Zaten tecavüze varmıyor. En azından ben ufak tefek taciz olaylarını biliyorum. Genelde kadının eğilimini ölçme girişimi olarak kalıyor.

Karanfil Soyhun: O kadar haklısınız ki… “Bilinen tacizci hocalar” diye bir fenomen var. Bu kişileri benden iyi bildiğinize de eminim. Ama şikâyet olmazsa kurumların yapabileceği bir şey yok. Şikâyet olduğunda kurumlar çoğunlukla bir şey yapabiliyor. Tabi ki şikâyet etmek kolay bir iş değil, onu da anlıyorum. Ama deneyin, en azından bir yerlere varma şansınız var. Bu konuda çalışan kuruluşlar var. Öğrenci Etik Kurulu öğrenciler arasındaki olaylarda da gidebileceğiniz yerdir. Ve orada bu işi gerçekten ciddiye alacak hocalarınız var.

BÜKAK: Karanfil (Soyhun) Hoca şikayetçi olmaktan bahsetti. Nerelere şikayet edebileceğimizi, nerelere başvuracağımızı biliyor muyuz? Ya da aklımıza nereleri geliyor? Cinsel tacize uğradığınızda, nereye başvurursunuz?

Katılımcı: Okulda ilk yılım olduğu için idarede işlerin nasıl yürüdüğünü çok iyi bilmiyorum ama MEDİKO[[dipnot4]]’nun yanında, öğrenciye psikolojik yardım konusunda bir kurum var sanırım. Büyük ihtimalle böyle bir şey olsaydı, o binadakilerden destek alırdım. Onların yönlendirmesini beklerdim. Onlar değilse de; siz belki bir şeyler söylerseniz sevinirim, çünkü salondakiler de cevabı çok iyi bilmiyor sanırım.

BÜKAK:Aslında şu anda okulda bu konuda başvurabileceğimiz, çeşitli kurumlar var, mesela BÜREM[[dipnot5]]. Cinsel tacize uğradığımızda ne gibi bir desteğe ihtiyacımız olabilir? İlk olarak danışmanlığa ihtiyacımız olur. Ne yapacağınızı bilemeyebilirsiniz ve birilerine danışıp bundan sonra neler olabileceğini öğrenmek istersiniz. Sonra sağlıkla ilgili bir destek olabilir. Cinsiyetçilikten öte bir tacize karşı MEDİKO’ya gidilebilir. Psikolojik desteğe ihtiyacımız olabilir. Bunun için BÜREM’e gidilebilir. Ve hukuki bir desteğe ihtiyacımız olabilir. Bunun için de Üniversite Yaşamı Etik Kurulu ve Öğrenci Etik Kurulu’na başvurabiliriz. Aslında şu anda kampüste hali hazırda çeşitli yapılar var. Yaz çalışmalarımız sırasında biz bu kurumlarla görüşmeye gittik. BÜREM’le görüştüğümüzde öğrencilerin cinsel tacize uğradığında görüşmeye gittiklerini, onlara destek olmaya çalıştıklarını, seanslar yaptıklarını söylediler. Ama bu sadece psikolojik bir destek. Mesela BÜREM’in aslında, okulda cinsel tacizden koruma korunma kılavuzu olduğunu bilmediğini, Öğrenci Etik Kurulu diye bir yapı olduğunu bilmediğini öğrendik. Aslında bu şunu gösteriyor ki; okul içindeki bu yapılar birbirlerinden haberdar değiller. Yönergede de BÜREM’e başvurulabileceği yazılıyor ama hangi prosedürlerin işleyeceği çok belirsiz. Yönerge bu konuda eksik diyebiliriz. Yaklaşık yirmi kadar Amerikan üniversitesinin kurumsal politikalarını incelediğimizde, bu üniversitelerin dört temel noktasının olduğunu gördük. Birincisi; her metinde cinsel tacizin ne olduğu ve üniversitede neden tacize karşı çıkıldığı anlatılıyor. Aynı zamanda tacize uğrayan kişinin ne gibi adımlar atabileceği, ne gibi prosedürlerin uygulanabileceği söyleniyor. Gerekli yönlendirmeler yapılıyor, iletişim bilgileri veriliyor ve başvuru ardından neler olacağı anlatılıyor. Bizim üniversitemizde, bu açıdan tacizin tanımlanmasında bazı eksiklikler var; ama üniversitenin tacize karşı olduğu yönergede çok güzel ifade ediliyor. Bizim forum boyunca “Cinsel taciz nedir?” sorusuna verdiğimiz cevaplar bu yönergeye eklenebilir. Ama prosedürler konusu hala boşlukta, oraları değiştirmeye çalışıyoruz şimdi.

Katılımcı: Bu tür taciz durumlarında sosyal destek çok önemli olabiliyor ve insan bu kurumlardaki insanları çok yakın göremiyor kendine. O yüzden biraz daha deneyimlerini paylaşacağın ve paylaşmaktan rahatsız olmayacağın insanların bulunması gerekiyor. Eğer cinsel tercih ve cinsel kimlik kaynaklıysa LEGATO[[dipnot6]]’ya ya da BÜKAK’ a gitmek bazen daha faydalı olabiliyor açıkçası. Mesela ben yaşadığım ilk cinsel tacizde LAMBDA[[dipnot7]]’ya gitmiştim ve orada yaşadığım cinsel tacizi anlattığımda çok rahatlamıştım. Eğer LAMBDA olmasaydı ya da ben oraya gitmeseydim, daha fazla zorluk çekebilirdim. Çünkü insan kurullara, merkezlere başvurmakta biraz zorlanabiliyor ama daha benzer deneyimlerin paylaşıldığı bir ortamda daha rahat oluyor.

BÜKAK: Gerçekten de merkezler, kurumlar çok resmi gelen yerler. Ama biz, okulumuzdaki özellikle feminist hocaların iletişim bilgilerinin verilmesinin ve bu tip durumlarda onlardan danışma ve dayanışma alınmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Biz, BÜKAK olarak elbette bu tarz olayları paylaşabiliriz ama sonuçta bu bir öğrenci kulübü ve hukuki desteğin bir kulüp üzerinden değil de; okulun çeşitli kurumsal mekanizmaları arasında işlemesi daha sağlıklı olur.

Katılımcı: Çok büyük bir olay olduğunda aslında Öğrenci Dekanlığı’na gidilmesi gerekiyor. En çabuk okulun bütün sistemini harekete geçiren kurum, Öğrenci Dekanlığı’dır. Geçmişte yaşanan olaylarda, hem de polisin de devreye girmesinin gerektiği durumlarda, süreç gerçekten çok çabuk işledi. Çok çabuk bir şekilde öğrenci koruma altına alındı. Sonuçta BÜKAK böyle bir şey yapamaz, dışardan insanları da içine alan işler bunlar. Aslında bakarsanız ciddi durumlarla uğraşmak daha kolay bence. Gündelik, kanıksadığımız durumlarla uğraşmak biraz daha zor. Benim üniversitemde, biz bir internet sayfası kurmuştuk. Bu bir taciz midir, neler yapılabilir gibi sorular vardı. Bunun yanında birtakım bilgiler biriktirmiştik. Bu site çok işe yaradı. Günlük ufak tefek şeylere de çözüm getirildi.

BÜKAK: Bizim rektörle yaptığımız bir görüşmede cinsel taciz komisyonu kurulması kararı çıkmıştı. Aslında şu anda tam olarak oluşturulmuş değil ve bu komisyonda hangi üyeler yer alacak, ne yapacak, nasıl işleyecek, ne gibi şartları olacak gibi bazı sorular var. Kampüste, taciz konusunda öneri getirebilmek, bir şeyler oluşturabilmek için koordinasyon sağlayabilecek bir komisyon olarak düşünülmüştü. Bu komisyonun nasıl olması gerektiğini, ne tür görevleri olması gerektiğini düşünebiliriz.

Katılımcı: Bence de kurumsal politikaların oluşturulabilmesi çok önemli bir şey. Her sene okula yeni gelen öğrencilere okulla ilgili her konuda bilgiler verildiği gibi, bu konuda da okulun politikası hakkında yeni gelen öğrenciler bilgilendirilmeli. Mesela cinsel taciz kavramı içine nelerin girdiği, böyle durumlarla karşılaşıldığında nerelere gidilebileceği gibi bilgiler verilmeli. Bu tür uygulamalar caydırıcı konumda da olabiliyor.

Katılımcı: Bu komisyonda öğrenciler de olmalı. ÖFKK[[dipnot8]]’da öğrencilerin olması, orada çalıştığım birkaç sene sürecinde fark ettim ki her iki taraf için de çok büyük fayda sağladı.

BÜKAK: Biz de cinsel taciz çalışmasından sonra, bu komisyon hukuki bir süreç yürütecekse, -örneğin bir soruşturma başlatacaksa- kimlerden oluşacağının sorulmasını önemsemiştik. Belki komisyonun her vakada yaşanacak süreci, mağdurun onayına sunması bir kriter olabilir. E-mailler alınarak bir grup oluşturmak ve bu grup üzerinden bu foruma gelen herkesi gelişen süreçten haberdar etmek istiyoruz. BÜKAK bu süreci takip edecek ve öneriler geliştirmeye çalışacak. Bu komisyonun oluşumuna katkıda bulunmak, bu konu üzerinde daha fazla düşünmek, tartışmak isteyenlerle çalışmayı çok isteriz.