BÜKAK’ın 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Haftası Etkinlikleri’nin bu yılki teması “Üniversitede Cinsel Taciz”di. 26-30 Kasım 2007 tarihleri arasında düzenlenen etkinliklerin temel hedefi “üniversitede cinsel taciz” konusunu Boğaziçi Üniversitesi’nde gündemleştirmek, üniversite mensuplarını okulumuzun bu konudaki kurumsal politikası hakkında bilgilendirmek ve bu politikayı tartışmaya açmaktı.

25 Kasım etkinliklerimiz, Güney Kampüs Çarşı Kantin’de sergilenen performansla başladı ve hafta boyunca kampüsteki çeşitli mekanlarda performanslar devam etti. 25 Kasım Haftası kapsamında Daha Eşitlikçi Bir Üniversite İçin Cinsel Taciz Nasıl Önlenebilir? başlıklı bir açık forum düzenledik. Haftanın son etkinliği olarak Esmeray, Cadının Bohçası adlı oyununu sahneledi. Ayrıca tüm hafta boyunca “üniversitede cinsel taciz” konusuna geniş yer ayırdığımız BÜ’de kadın gündemi adlı bültenimizi dağıttık. Bu dosya içinde, ilerleyen sayfalarda açık forumun kısaltılmış metnini bulacaksınız. Ayrıca dansçı ve tiyatrocuların hafta boyunca sergiledikleri performanslarla ilgili değerlendirme yazıları da dosyada yer alıyor.

BÜKAK’ta üniversitede cinsel taciz çalışmasının bir buçuk yıldan uzun bir geçmişi var. Bir buçuk yıl boyunca sürdürdüğümüz çalışmalar[[dipnot1]] ağırlıklı olarak durum tespiti yapma ve öneri geliştirme şeklinde ilerledi. Boğaziçi Üniversitesi’nde cinsel taciz konusunda ne gibi düzenlemeler olduğunu inceledik, eksiklikleri tespit ettik ve çözüm önerileri geliştirmeye çalıştık. Süreç boyunca tüm bu çalışmalarımızı okul yönetimi ve cinsel taciz konusunda duyarlı hocalarımızla paylaştık, onlarla beraber tartıştık. Ancak çalışmamızın en başından beri cinsel tacizin önlenebileceği bir üniversite için en önemli adımın; bu konuyu kampüs genelinde görünür, konuşulabilir ve tartışılabilir hâle getirmek olduğunun farkındaydık. Bu amaçla, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Haftası boyunca düzenleyeceğimiz etkinliklerin, bir şiddet biçimi olan cinsel tacizi kampüs genelinde görünür ve konuşulabilir kılmak için etkin bir platform olacağını düşündük ve bu yılki etkinliklerin temasını “üniversitede cinsel taciz” olarak belirledik. Doğrusu, tartışmayı okul yönetiminin ve hocalarımızın oluşturduğu dar kamusal alandan kampüs geneline taşımak bu çalışmanın en önemli ve en zor dönemeciydi diyebiliriz.

Bu sürecin bizim için zor geçmesinin temel nedeni nasıl bir dil kullanmamız gerektiğine dair kafamızın karışık olmasıydı. Çalışmamız boyunca duyduğumuz “Aa, üniversitede oluyor mu öyle şeyler?!”, “Boğaziçi’nde taciz olmaz!”, “Ama siz de her şeye taciz diyorsunuz” gibi yorumlar cinsel tacizin üniversitelerde yaşanması tahayyül dahi edilemeyen; kültürlü, eğitimli, özgür ve eşit bireylerin oluşturduğu varsayılan üniversiteye kondurulamayan; hatta bilinçli olarak kabullenmeye direnç gösterilen bir olgu olduğunun yakından tanık olduğumuz örnekleriydi. Üniversitede cinsel tacizin varlığını tam da üniversitenin orta yerinde dillendirmeye kalkışmak çoğunlukla sevimsiz, abartılı, kuruntulu bulunan; marjinalize edilen bir girişimdi. Bu önyargı ve direnç, tacizin önlenmesini bir yana bırakalım, tacizin sorunsallaştırılması noktasında dahi ortak bir tartışma zeminini en baştan imkânsızlaştırıyordu. Etkinliklerimizde, duyurularımızda, afişlerimizde, el ilanlarımızda nasıl bir dil kullanacağımız, tartışma zeminini korumak adına oldukça kritikti. Akademik jargonun kalıplaşmış cümlelerini tekrarlamak yerine diyalog zeminini güçlü tutabilecek bir dil kullanmak, cinsel tacizin soyut ve “bizden uzak” bir olgu değil, tersine tam da yaşadığımız alanda, yanıbaşımızda karşılaşılan gerçek bir deneyim olduğunu hissettirmek adına oldukça önemliydi. Tam da bu nedenle, kullanacağımız dili kişisel anlatılara dayandırmaya karar verdik. Afişlerimiz[[dipnot2]]span class="Apple-style-span" style="font-size: 9px;"> ve panolarımızdaki temel vurgu noktası cinsel tacize uğramış bireylerin birer paragraflık anlatılarıydı. Bu anlatıların bir kısmı kulüp üyelerinin deneyimlerine dayanıyordu, kalan kısmı ise arkadaşlarımızdan duyduğumuz deneyimlerle şekillendi. Afişler, panolar, anlatılar ve performans-eylemlerde kullandığımız dil şu noktaları temel alıyordu:

1) Fiziksel ya da cinsel davranışlara dayanan tacizdense cinsiyetçi davranışlara dayanan gizil tacizi örneklendirmeyi tercih ettik. Çünkü cinsiyetçi davranışlara/ifadelere dayanan gizil taciz, üniversitede en çok karşılaştığımız taciz biçimi olmasına rağmen, aynı zamanda en çok içselleştirilmiş/alışılmış olanıydı. 

2) Cinsel tacizin birbirinden çok farklı mekanlarda farklı özneler tarafından ne kadar da sistematik ve yaygın biçimde gerçekleştiriliyor olduğu gerçeğini vurgulamak istedik. Manzarada, kantinde, yurtta, bir hocanın ofisinde, derste ya da meydanda yaşanan olaylarda tacizci kimi zaman bir öğrenci, kimi zaman bir hoca, güvenlik görevlisi, okul personeli, arkadaş ya da sevgili olabiliyordu. Tacizin bu derece sistematik ve yaygın olması onun patolojik bir sorundan çok toplumsal cinsiyet ilişkileri ve kadınların bu ilişkilerdeki ikincil konumlarıyla bağlantılı toplumsal bir sorun olduğunun önemli bir göstergesiydi. 
3) Afişlerde kullandığımız fotoğraflar[[dipnot3]] ve metinlerin tamamı Boğaziçi Üniversitesi’nin kampüs yaşamına referans taşıyordu. Fotoğrafların manzara, Çarşı Kantin, Superdorm, Erkek Yurdu, orta saha ya da çimler gibi tüm Boğaziçi mensuplarının tanıdığı görüntülerden oluşuyor olması ve anlatıların tamamının bu mekânlarda yaşanması cinsel tacizin “Boğaziçi’nde olmaz” ve “bizden uzak” bir olgu değil; aksine her gün defalarca bulunduğumuz mekânlarda, belki yanıbaşımızda yaşanmış olmasına rağmen farketmediğimiz, belki öznesi bir hocamız ya da bir arkadaşımız olan gerçek bir deneyim olduğunu göstermeyi amaçlıyordu. 

4) Anlatılarda ve performans-eylemlerde yaşananları didaktik bir üslupla doğrudan taciz olarak adlandırıp tartışma zeminini zora sokmaktansa okuyucunun/seyircinin anlatıcıyı anlamasına hatta onunla özdeşleşmesine olanak tanıyacak biçimde önce sade bir dille ve kısaca olaydan bahsetmeyi, ardından anlatıcının bu olaydan rahatsızlık ve huzursuzluk duyduğunu hissettirecek ifadeler kullanmayı tercih ettik. 

Tüm afişlerde ortak olarak kullanılan, büyük puntolarla yazdığımız “Kendinizi Rahat Hissediyor musunuz?” sorusu diyalog zemini kur-ma çabamızın örneklerinden biriydi. “Manzarada/Kantinde/Meydanda/Çimlerde/Derslerde Cinsel Taciz Var!” gibi bir sloganla “Manzarada/Kantinde/Meydanda/Çimlerde/Derslerde Kendinizi Rahat Hissediyor musunuz?” sorusu arasında oldukça kararsız kaldığımızı söyleyebiliriz. Kolaylıkla marjinalize edilebilecek sloganvari ve tespitçi bir üsluptansa sorgulatıcı ve yabancılaştırıcı olabilecek bir üslupta karar kıldık. “Manzarada/Kantinde/Meydanda/Çimlerde/Derslerde Kendinizi Rahat Hissediyor musunuz?” sorusunu kullanarak, afişe göz gezdiren kişinin afişte fotoğrafı bulunan mekânda geçen ve anlatıda bahsedilen deneyimler ile aynı mekânda yaşadığı kendi günlük deneyimleri arasındaki benzerlikleri farketmesini; bu deneyimleri ve bu deneyimlerin kendisine ne hissettirdiğini sorgulamasını amaçladık. Bu kişi afişin en altına baktığında afişin “üniversitede cinsel taciz nasıl önlenebilir?” konulu açık forumun duyurusu amacıyla hazırlandığını görecek, dolayısıyla anlatıda bahsedilen deneyimlerin cinsel taciz olarak değerlendirildiğini farkedecekti. 

Peki üniversitede cinsel tacizi konuşulabilir kılmayı ve Boğaziçi Üniversitesi’nde cinsel tacizi nasıl önleyebileceğimizi tartışmaya açmayı amaçlayan 25 Kasım etkinlikleri, Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde nasıl karşılık buldu ve nasıl tepkiler aldı? Afişlerimize ve panolarımıza yönelik tepkileri ve açık forumda yürüttüğümüz tartışmayı değerlendirerek 25 Kasım etkinliklerimizin ve kurduğumuz dilin kampüste nasıl karşılık bulduğunu analiz etmek mümkün olabilir.

Afişler ve panolardaki anlatılara yönelik tepkiler kimi zaman inkârcı, saldırgan ve reddedici, kimi zaman ise şüpheci ve sorgulayıcıydı. Öncelikle afişlerimizin büyük bir kısmının asıldıktan kısa bir süre sonra yırtıldığını söylememiz gerekiyor. Afişlerimizin -özellikle cinsel tacizle ilgili olanların- cinsiyetçi ve anti-feminist öğrenciler tarafından yırtılması zaman zaman karşılaştığımız bir durumdu. Ancak afişleri yırtanların sadece öğrenciler olmadığını farketmek, tesadüfen afişlerimizi yırtarkan bir okul personelini ve bir güvenlik görevlisini “suçüstü yakalamamız” bizim için şaşırtıcı oldu. Üniversitede cinsel taciz gerçeğini görünür kılma çabamızın öğrencilerden personele ve hatta profesörlere kadar çeşitli kesimlerden direnç göreceğini Cinsel Tacizden Koruma ve Korunma Kılavuzu’nun Senato tarafından kabul edildiği dönemde yaşanan deneyimler ışığında öngörebiliyorduk. Ancak görevi; üniversite mensuplarının ve özellikle öğrencilerin güvenliğini sağlamak olduğu hâlde, dekanlıktan izinli afişlerimizi yırtan bir güvenlik personeline bunun sebebini sorduğumuzda üzerimize yürüyerek ve bizi tehdit ederek saldırgan bir tavır içerisine girmesini beklemiyorduk. Bu güvenlik görevlisinin tavrının cinsel taciz gerçeğini inkâr eden, yok sayan, kendinden uzaklaştırmaya çalışan zihniyetin bir tekrarından başka bir şey olmadığını onu bu derece sinirlendiren şeyin afişlerimizde yer alan aşağıdaki iki anlatı olduğunu fark edince anladık:

Yurda arkadaşımı ziyarete gittim. Güvenlikten arkadaşıma telefon etmelerini istediğimde bakışıp ”3 numara!“ dediler. Anlam veremedim. Yukarıya çıkıp bunu arkadaşıma anlattığımda güvenlik görevlilerin TOP TEN listesi olduğunu öğrendim. Yurda arkadaşımı ziyarete gittim. Güvenlikten arkadaşıma telefon etmelerini istedim. Hiç gereği olmadığı halde bana sen nerden tanışıyorsun onunla?“ dedi. Ben cevap vermeyince laubali bir tavırla sınıf arkadaşı mısın?“ diye sordu. Bu gereksiz samimiyetinden rahatsız oldum. 

Bu güvenlik görevlisi “afişlerde güvenlik görevlilerinin cinsel tacizde bulunabileceğine dair iftiralar olduğu” gerekçesiyle kendinde afişlerimizi yırtma hakkı görmüştü. Bu tavrı deşifre etmek amacıyla konuştuğumuz diğer görevlilerin “güvenliklerle yurtların girişinde duran resepsiyon görevlilerini karıştırdığımızı, güvenliklerin asla tacizde bulunmadıklarını” iddia etmeleri ve afişlerimizi yırtan görevlinin davranışını bu iddialarla haklılaştırmaya çalışmaları cinsel tacizi yok sayan ve inkâr eden yaklaşımın ne kadar yaygın ve dirençli olduğunu gösteriyordu.

Bu saldırgan tepkilerin dışında 25 Kasım Haftası boyunca en çok karşılaştığımız sorular “Gerçekten oluyor mu böyle şeyler?”, “Dışarıda olur da, üniversitede de oluyor mu?” sorularıydı. Kişisel anlatılarda bahsedilenlerin tekil örnekler olmadığını, üniversitede benzer olayları yaşayan pek çok kadın olduğunu doğrulayan veriler vermek tek başına ikna edici olmasa da diyaloğa açık olan bu yaklaşım, tartışma zeminini korumamızda etkili oldu diyebiliriz. Görünen o ki; cinsel taciz gündemini Boğaziçi Üniversitesi’nde korumaya çalışacağımız süre içinde karşılaşmamızın en muhtemel olduğu tepkiler, üniversitede cinsel tacize şüpheci ve sorgulayıcı yaklaşan bu tarz sorular olmaya devam edecek. Dolayısıyla bu sorulara hangi dille ve hangi stratejilerle cevap oluşturacağımıza dair kafa yormak, üniversitede cinsel tacizin tartışılabilir ve önlenebilir bir olgu haline gelmesi sürecinde önemli bir aşama.

Daha Eşitlikçi Bir Üniversite İçin Cinsel Taciz Nasıl Önlenebilir? başlığıyla düzenlediğimiz açık forum 25 Kasım etkinliklerimizin ve kurduğumuz dilin kampüste nasıl karşılık bulduğunu gözlemleyebileceğimiz belki de en önemli platformdu. Açık forumu düzenlememizdeki temel amaç; 25 Kasım etkinliklerine kadar BÜKAK, okul yönetimi ve cinsel taciz konusuna duyarlı hocalarımızın oluşturduğu görece dar bir çevrede kalmış olan üniversitede cinsel taciz tartışmasını personelin, öğrencilerin, hocaların ve okul yönetiminin katılacağı geniş bir kamusal alana taşımaktı. Bu amaçla Daha Eşitlikçi Bir Üniversite İçin Cinsel Taciz Nasıl Önlenebilir? sorusuna hep beraber cevap aramak ve Boğaziçi Üniversitesi koşullarına uygun öneriler geliştirebilmek için öğrencileri, hocalarımızı, Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Araştırma ve Uygulama Merkezi (BÜREM), Medikososyal, Üniversite Yaşamı Etik Kurulu (ÜYEK) gibi cinsel taciz konusuyla ilgili olan birimlerden yetkilileri ve okul yönetimini foruma davet ettik. Öğrenci İşleri Dekan Yardımcısı Yard. Doç. Dr. Biray Kırlı, Üniversite Yaşamı Etik Kurulu (ÜYEK) başkanı Yard. Doç. Dr. Karanfil Soyhun, ÜYEK üyesi ve BÜREM Yönetim Kurulu üyesi Yard. Doç. Dr. Serra Müderrisoğlu, Siyaset Bilimi hocalarından Yard. Doç. Dr. Ayşen Candaş Bilgen ve öğrenciler katıldı. Öğrenci İşleri Dekan Yardımcısı Biray Kırlı forumun açılış konuşmasında Boğaziçi Üniversitesi’nde cinsel tacizin kabul edilemez olduğunu belirtti ve üniversitede cinsel tacizin önlenmesi için şimdiye kadar atılan adımları anlattı. ÜYEK başkanı Karanfil Soyhun, Cinsel Tacizden Koruma ve Korunma Kılavuzu’ndan bahsetti ve bu kılavuzun kabul edilme sürecini değerlendirdi. Konuşmaların ardından cinsel taciz kavramı tartışıldı ve derslerde, yurtlarda, sanat alanlarında, üniversitelerdeki muhalif örgütlenmeler içinde ve arkadaşlar arasında yaşanan cinsel taciz deneyimleri paylaşıldı. Ancak beklenmedik bir biçimde, moderatörlerin tartışmayı ilerletme çabasına rağmen Boğaziçi Üniversitesi’nde cinsel tacizi önlemek için nasıl bir kurumsal politika üretilmesi gerektiği üzerine tartışmaya geçilemedi. Tartışmanın bu yöne evrilememesinin en önemli nedeni katılımcıların kendi yaşadıkları cinsel taciz deneyimlerini birbirleriyle paylaşma ihtiyacıydı demek yanlış olmaz. Bu paylaşım, kadın olmanın yanı sıra Kürt olmak, başörtülü olmak, lezbiyen olmak, muhalif örgütlenmelerde yer almak gibi başka cinsel, etnik, politik, dini kimliklere de sahip olan katılımcıların karşılaştıkları cinsel tacizin bu farklı kimlikleri nedeniyle nasıl farklılaşabildiğini görmek adına oldukça önemliydi. Çünkü cinsel taciz deneyimlerindeki bu farklılaşma cinsel tacizi önleme politikalarının ve çözüm önerilerinin bu farklılıklar göz önünde bulundurularak oluşturulmasını zorunlu kılıyor.

Üniversitede cinsel tacizi yine üniversitede tartışmayı ve çözüm üretmeyi hedefleyen bu yılki 25 Kasım etkinlikleri BÜKAK için deneysel bir süreçti diyebiliriz. Bu etkinlikleri değerlendirirken hafta boyunca afişler ve panolarda kullanılan dilin, performans-eylemlerin ve açık forumun Boğaziçi Üniversitesi’nde cinsel tacizin tartışılabilir hale gelmesi yolunda katkı sunduğu söylenebilir. Ancak asıl mesele Boğaziçi Üniversitesi’nin yönetimiyle, birimleriyle, kulüpleriyle, öğrencileriyle, hocalarıyla ve personeliyle cinsel tacize karşı nasıl bir kurumsal politikaya ihtiyaç duyduğunu bir an önce belirleyip daha fazla mağduriyet yaşanmadan tacizi önleyici tedbirleri almasında yatıyor.